31 Ocak 2023 Salı

Ekonomi Politikası ve Neo-Liberalizm

 

BİRİNCİ BÖLÜM 

Sağı, Solu, Siyasal İslamı ve Liberal Olanı Anlamak ve Neo-Lieralizmi Hissetmek

  • “ a)Ülkenin varlığı olan döviz rezervi azaldı, TCMB de swap la şişirilmiş bir istatistik söz konusu, 200 e yakın veya üzerinde BDDK ve TCMB düzenlemesi var hem de 2020 Mart ayından beri.
  • b)Ülkenin iş adamları yurtdışında servet biriktiriyor, aktarıyor ve dışarıda korumaya çalışıyor ama bu da yeni kısıtlandı,
  • c)Adeta ülkenin kanı emiliyor veya ülke bir çeşit sömürülüyor çünkü sebebi çok belli bir halsizlik, hissizlik ve keyifsizlik var, fakirlik ve enflasyon karşısında yaşam masraflara yetişememe ve en kötüsü açlık tehtidi var,
  • d) Türk şirketlerin sermayeleri erirken yabancı sermaye önce finans şirketlerini sonra da tarım ve sanayi üretimini kontrolleri altına alıyor. 
  • e) Yeni iş kurmak yapmak ve yatırım çekmek mümkün değil, bu risk seviyesi ve %9,75 dolar faizi ile dışarıdan borç bile yok.
  • f) Üretim yapmak ve ihracat yapmak için adeta siyasetçin yandaşı olmak lazım, tanıdık olmak lazım, taşeron sisteminin halkası olmak lazım, adeta "Rus ülkeleri iş yapma modeli" geçerli (temsilcisini bul komisyonunu öde ve iş yap, yatırım yap)
Neo-Liberalizm

Buna ne isim verelim, eğer bu durum normalmiş gibi yaparsak, ülke ekonomisi iyiye gidiyor, yatırım geliyor falan denirse, bir de üzerine enflasyon düşüşüyor falan gibi bir yorum gelirse "tüm aklı başında vatansever ekonomist takımının aklını kaybetmiş olduğunu kabul etmek lazım. Sürdürülebilir olmayan, verimli olmayan, olaganüstü borç ile yaşanan bu ortamda, gram enflasyon ile mücadele yok, gram yeni yatırım yok, gram tasarruf yok, dolu dizgin para harcamaya ve basmaya devam ediliyor.

Bütçe açığı olağanüstü büyük ve aynı anda dış ticaret açığı da çok fazla ve bu finanse edilmeye çalışılıyor, bu bir imkansızlık döngüsü veya bir girdap. Bunun gibi daha çok imkansızlık döngüsü var. Bu durum artık bir sistem olmadığını veya çalışmadığını gösteriyor, raslantısal ve keyfi bir yönetim tarzı var.

Bu Türk halkına yeni normal olarak sunuluyor, küreselleşme adı altında, yozlaşma, vicdansızlık ve ahlak problemi net hissediliyor, ülke insanı adalet duygusunu da test ediyor, tüm bunlar vatandaşın büyük çoğunluğunda gelecek korkusu, kaygısı ve buna bağlı travma yaşatıyor, okul çağındaki çocukların durumunu hayal etmek de zorlanıyor insan, bir de tüm zorluklara karşın 13 milyon Suriyeli sığınmacı ve kaçak için kendi vatandaşa tanınmayan haklar tanınıyor.

Sonuç ülke sanki işgal altında, sanki savaş var, o derece yokluk, açlık ve adaletsizlik var.

Bu ifade size çok muhafazakar ve ideolojik olarak sağdan veya aşırı sol dan geldiyse durumu farklılaştıralım, şaftı şimdi çok sola kaydırıp
( yüzünüzü tamamen sola çevirip ) aynı şeyi farklı biçimde ifade edelim.

“Emekçi kesim sömürülüyor, yani emeğin üretimden alması gereken payı alamıyor ve net biçimde sömürülüyor, Türkiye’deki emekçiler küresel sermayeye sürekli artı değer aktarıyor, satınalma gücü sürekli enflasyon yüzünden azalıyor, hatalı enflasyon ve asgari ücret belirleme yöntemleri ile bile bile maaş ,ile emekli maaş zammı düşük tutuluyor” kendiliğinden satınalma gücü kaybı oluşuyor.

Bu zor durumu Cumhur ittifkı hiç dile getirmezken, Millet ittfakı bile bugün ancak dile getiriyor ve bile bile 4 yıldır her sene bütçe kanunu geçiriyorlar.
Sonuç, neo-liberal iktidara uygun neo-liberal muhalefet.

Sol kesimin ikinci şikayet ettiği konu ise üretimin azalması üzerine bir analiz yapmak, fakat bu analizi yapan sol anlayışa sahip kişilerin (gazeteci, ekonomist veya siyasetçi) kapasite kullanım oranı, verimlilik ve yatırım ihtiyacı üzerinde hiç açıklama yapmamaları adeta büyük eksiklik ve çelişki. 

Ayrıca “teknolojik geride kalmışlık varken, sanayi 4.0 kaçırırken, hangi kapasite kullanımından bahsetiyorsun? “diyecek sol görüşlü ekonomist arıyorum bulamıyorum.

Sol kesimin problemi ise canı neyi görmek istiyorsa onu görme hastalığı, eski güzel günlere olan nostaljik takıntıları.
Tüm bunlardan Korkut Boratav hocayı ayrı tutuyorum bunu net ifade etmek isterim.

Konuyu konuşmaya başladığımızda önümüze konuşacak argümanları ortadan kaldırmak ve takıntılarınız için herkesi aynanın karşısına davet etmek için böyle bir yöntem izliyorum.

Kısaca sol kesimin bilerek ve bilmeyerek kaçtığı konu sermaye veya yatırım ihtiyacı ile teknolojinin seviyesi, verimlilik, sürdürülebilirlik veya bununla ilgili kapsamdır. Mesela Dış ticaret analizi yaparken ithalat bağımlısı ihracat olduğunu da görmez bu anlayış neyse aynı zamanın Akp bakanları gibi yorum yapar.(detay yok derinlik yok)

O zaman sizlerin hem sağ hem sol kesim için şimdiye kadar ifade edilen kısmı ile durumu anlamış kabul ediyorum.

Sağ-Sol ve Liboş

Konuya mecburen ideolojik baktığınızı biliyorum çünkü politik kararlar ekonominin geleceğini belirliyor, hep belirledi.

Bir de Liboş kesim var, yani bukalemun kesim, renk değiştirebilir her duruma her ortama uyumlu, kullanışlı, her devrin adamı, yani fırıldak veya rüzgar gülü yani parayla satılık kesim.Parayla iş yapmayı profesyonellik diye sunma becerisi var bunlarda utanma refleksi ise yok.

Onlar her yerdeler her siyasi yapının içindeler, bir de çok bilmiş ve ego patlaması vardır bu kişilerde.

Bunları rahat tanırsınız, her akşam ekranda izlersiniz, çok rahat hatta ekonomi ile ilgili görüşlerini sorduğumuzda çok rahat keşfederdiniz.

Liboşlar kurumsallık yani kural, kanun istemezler, bunlar tasarruf ve üretim sevmezler bunlar ithalatçıdır, her bir zımbırtıyı dışardan alırlar, bir yabancı hayranlığı vardır, bunlar adı üstünde liboş denir yani “ liberal “ kişiler.

İçlerinde finanse edilen sorosçuları da var, foncu larda var. İçerden cemaatler tarafından yetiştirilen yurt içinde veya dışında okutulan siyasal islamcılar da var.

Bunlara üretim, planlama veya kalkınma lazım dediğinde sana acayip biçimde bakarlar, hatta seni eski kafalı olmakla yaftalarlar.

Hemen anında yüzleri ekşir, “turşu yemiş gibi olurlar” neyse onları kendi haline bırakıyorum nasıl olsa dönecekler tekrar tekrar dönecekler, ideoloji, vizyon, ideal ve vicdani ve ahlaki değerleri yoktur, her kalkan uçağın yolcusu, her yola çıkan otobüsün misafiridir ve tek değer verilen konu para dır.

Şimdi sizlerden hepinizden bir rica da bulunacağım; sağ-sol, muhafazakar, derin muhafazakar ( bir cemaate veya bir cemiyete mensup ), uyumlu inançlı ve kanaatkar mütevazı kişiler, siyasal islamcılar, aşırı milliyetçi veya milliyetçi görünümlü olanlar, faşistler ile hatta ırkçı kesim ( kendini diğer insanlardan ayrıştırarak üstün gören onları aşağılayan ) ve sol görüşlüler, hümanistler, entellektüel sol, her türlü kısıtlamaya karşı olan özgürlükçüler, aktivistler ile insan hakları savunucuları, aşırı fanatik sol ve hatta sosyalist ve komünist olup kafayı paylaşıma ve mülkiyet ve servet paylaşımına kadar götürmüş olanlar ve siz sayın Türk vatandaşları sizlerden rica ediyorum bu çeşit çeşit olan siyasi şapkanızı bir süreliğine çıkarıp bir kenara koyun, ön yargılarınızı ve takıntılarınızı, korkularınızdan bir süreliğine sıyrılın ve sizlerle ÜÇÜNCÜ BİR YOL daha olduğunu konuşalım.

Üçüncü yol = ana hat = asıl rota nedir?

Bunu sonraki bölümde konuşacağız çünkü önce Neo Liberalizm yani küreselleşmenin hayatımızı nasıl işgal ettiğini önce tam anlamamız lazım. 

İKİNCİ BÖLÜM

Liberalizm den Neo Liberalizme Zamanda Yolculuk

Rahat olun bundan sonrası sadece zihinsel bir antreman, bir hatırlatma çalışması, bir sağaltım ve bir nevi beyin jimnastiği yaptığınızı hayal edin. 

Arzu ettiğinizde yine eski algılama biçiminize geri dönebilirsiniz.

Bu iki kesimin (sağ/sol) + liboş kesimin aslında bildiği ama görmek istemediği İLK ve TEK konu bu her üç kesimin veya yapının da altında temelinde yatan nedenin veya bu vatandaşlara sunulan ve çaktırmadan son 75 yılın siyasetçileri tarafından devlete ve millete kabul ettirilmiş sistemin “Neo-Liberal anlayış” olduğu gerçeğidir.

Bu günümüzde küreselleşme veya globalleşme olarak adlandırılır. 1978 de ortaya çıkan bu eğilim 2008-2009 krizi ile değişime uğradı hatta bittiği ifade ediliyor.

Uzun bir yolculuk bu Neo-liberalizmin zihnimizin dümenine geçmesi, sistemimizi ele geçirme yolculuğu bu aynı zamanda, Türkiye için 24 Ocak 1980 de başladı diyelim şimdilik, yani 12 Eylül 1980 darbesinden 9 ay önce.

O zamanın Ekonomi Bakanı Turgut Özal ın önerisi ile 24 Ocak 1980 kararlar alındı ve 12 Eylül 1980 darbesi sonrası da Kasım 1982 genel seçimlerine kadar darbeci generaller yönetti ülkeyi, Turgut Özal Ekonomiden sorumlu kişi olarak 24 Ocak kararlarını uygulamaya da devam etti, kesintisiz olarak vefat ettiği güne 1993 e kadar.

1982 Kasım da iktidara gelen ANAP, ve başında Özal ile bu politika adeta bir modernleşme dalgası veya iş yapma biçimi ve hatta yaşam biçimi olarak uyguladı, öğretildi,özendirildi ve empoze edildi.

Önceleri liberal 1987 den sonra global-liberal yani Neo liberal hale geldi ülke.

32 sayılı karar İle TL nin konvertible olması ve kambiyo kısıtlamalarının kalkması, borsa nın kurulması ( daha önce tabiki borsalar ve menkul kıymetler var yani bu finansal milad falan değil) ve sermaye piyasası kanunu çıkması, Bankacılık, sigortacılık ve sermaye piyasalarında ve finans ürünlerinde batıya uyum, ihracat seferberlikleri ile ihracat patlaması yaşanması ve kapalı ekonomi birden papatya gibi açtı ( Semra hanımın da papatyaları vardı )

Böylece ANAP ın karşısına Halkçı Parti Necdet Calp i koyarak bu düzen iki kutuplu olarak dizayn edildi, hem de  12 Eylül darbecileri tarafından dizayn edildi. ( şimdiki Cumhur-Millet karşıtlığının temeli o zaman atıldı)

Bu dizayn çalışmasını yapabilmek için 1980- 1989 arasında, sağ ve sol kesimin aktif unsurları terörizm bahanesi ile törpülendi, idam edildi, hapsedildi, kısıtlandı, ötelendi bu insanlar, yaşayabilenler bu duruma şükrediyor.

Ülke bir terörizm sarmalından çıkarken görünmez el bir  ahtapot gibi ülkenin her tarafına kollarınını uzatmıştı.
Aynı anda bir görünmez el dedik ya ( aslında görünür ) işte bu el siyasal islamı parlatmaya da başladı.

Bu siyasal islamcı kesimin oyları 40 yıl önce %11 veya %12 yi geçmiyorken şimdi Cumhur ve Millet ittifakı içinde ayrı ayrı temsil ediliyor ve kamu kurumlarını da bu cemiyetlerin eline geçirmiş durumda.
 
İşte bu durum Anayasaya aykırı ve kanunlara aykırı farkındayız değil mi?

İşte bu çok şikayet ettiğimiz taraf tuttuğumuz sömürü düzeni 40 yıldır devam ediyor fakat sanırım artık sonu geldi, sürdürülebilir olmadığını hepimiz kabul ettiğimizde ise bitecek. ( sömürü düzeni aslında 1945 den sonra yerleşti ülkeye )

Uyandırmaya çalışıyorum Neo- liberalizme devam diyorsanız Cumhur veya Millet ittifakına oy vermelisiniz.

Bir de partilerden terör uzantılı olanlar var,  bu uzantılara da oy verip kendinizi hümanist oluyor ve demokrasi gereği diye hikayesi anlatılıyor. Bunlar ile organik bağını kesmeyen partiler de oy verebilirsiniz.

Hepsi Neo liberal hepsi yasalmış gibi yapan partiler.

Şimdi hepsi aynı kapıya çıkıyor, kusura bakmayın; Millet, Cumhur ve diğer partilerden bazıları.

Neo-liberalizme ışık tutalım görünür hale gelsin.

1. Sömürü düzenini görüp fark ettiyseniz ve adının “Neo-liberalizm” olduğununun farkına vardıysanız ne mutlu hepimize,

2. Bu durumu daha net görmelisiniz, Neo-liberal düzen modernliği, demokrasiyi, kişisel özgürlüğü, insanlığı ( hümanizmi ) ve gelecek umudunu temsil etmiyor sadece ve sadece sömürülmeyi hatta üçüncü sınıf vatandaşlığı teklif ediyor ( birinci sınıf olan varlıklı %10, ikinci sınıf bakılan beslenen ve bedavaya eğitilen bir de maaş bağlanmış bulunan Suriyeli sığınmacı ve kaçaklar 13 milyon kişi ve 3. sınıf insanlarda diğer Türk vatandaşları yani ülke nüfusunun  %90 lık kısmı.)

Hepimizi bu parayla ve sermaye ile ülkeyi kalkındırıyor diye kaldırıyorlar. ( bana sakın sosyalizm şöyle, kominizim böyle falan diye hikaye anlatmayın, Rusya 25 milyar dolarlık ödemeyi ertelemeseydi bu kış geçmezdi, her halde kara kaşım kara gözüm için net hata noksandan destek çakmadılar )

3.duruma gelince, alınmış bulunan politik kararlar yüzünden ekonomi zor durumda yani ekonomi politikadan bağımsız değil, “bu durum cumhur ittifakı bağlar” falan da demeyin çünkü tekrar oy istiyor, diğer taraftan alternatif gibi görünen millet ittifakı ( muhalefet ) aynı sömürü sisteminin bilimsel görünümlüsü, popüler olanını yani yine Neo liberalizm teklif ediyor, üstelik 6 masa içinde beceriksizliği ve yetersizliği kanıtlanmış oyu %1 olmayan ama eşit haklara sahip millet ittifakı yandaş medyasından ahkam kesen partiler ve sosyal medyadan hakaret yağdıran parti başkanları var.

Evet bu partilerin içinde tecrübeli ve iyi niyetli insanlar tabiki var ama maalesef bu lider kalitesi ile ve terbiyesiz paylaşım hırsı ile ve bu bireysel makam hırsı İle bir yere varmak mümkün değil.
 
4.Batının yani emperyalizmin taktiği hep böyledir;

a) Böl ve yönet,
b) Başarısızlık olsun veya bir işi batırmak istiyorsan, çeşitlendir ve çökert
c) Borçlandır ve elinden al
d) Toplumsal ve ahlaki değerlerini, kültürel varlığını yozlaştır ve yok et,
e)Özelleştirme adı altında eğitim sistemini, sağlık sistemini, sosyal güvenlik sistemini boz , vergi sistemini çökert, f)Madenlerini bu çıkart transfer et, doğasını kirlet, yaban hayatını öldür, petrolünü doğalgazına ortak ol,
g)İ
nsanını sömürmek için dini değerleri kullan.
h) Tam ayrıştır, ( sistemik olarak ayrımcılık uygula) Türk-Kürt diye ayır, alevi-sünni diye ayır, kadın erkek diye ayır,
ı)13 milyon adamı sığınmacı ve kaçak olarak ülkeye sok ve onlara para harcayarak kendi vatandaşından ayrıştır adeta ülkenin sınır bilgelerini işgal et,
i)Cumhuriyetin ve ülkenin kuruluş değerlerini ve kurucularını aşağıla, Anayasadan Türk kelimesini çıkarmaya ve özerk bölgeler kurmaya kalk. Bunu politika teklifi olarak sunmayı dene.

Bu taktikler ülkenin gündeminin çok çok kötü olmasını, gerçek problemleri görmemizi de engelliyor.
Her iş bir fanatizm ve taraf tutularak  yapılıyor.

Dışarıdan bakılınca Türkiye kimsenin umrunda da değil, hiçbir Almanın, İngiliz’in, Fransız’ın Amerikalının veya Çinlinin de umrunda değil, hümanizmi bence artık yok, insanlık ölmüş.

Afganistan, Parkistan, İran, Irak ve Suriye umurlarında oldu mu?

Yok varsa yoksa kendi dini fanatizmleri ile kendi sömürü düzenlerini işletme istekleri.
 
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 


Üçüncü Yol ve Bu Yolun Tercihler Listesi
 
1-Neo-liberalizm değil milli ekonomiye ve değerleri, kısaca vatandaşların %90 nını öncelikleme.
2-Toplum olarak ortak ve bağımsız karar alarak siyasetçinin toplum ile tam iletişim içinde çalışması.
3-Tüm yukarıda sayılan kesimlerin bir araya gelmesi.
4-Kuruluş değerlerine, devrimlerine ve anayasana sahip çıkma.
5-Diğer tüm görüşlere karşı hoşgörü fakat önce ülkenin kurucularına karşı saygı duyma.
6-Ülkenin sınırlarını koruma, Türk vatandaşlığı şartlarını yeniden belirleme ve en az 5 yıl göçmen olarak yaşamadan, ülkenin tarihini ve anayasasını bilmeden ve Türkçe konuşamayanlara asla vatandaşlık vermeme.
7-Tüm para İle alınmış vatandaşlıkları ve sığınmacı ve kaçaklara verilen vatandaşlığı iptal etme.
8-Tüm sığınmacı ve kaçaklar yapılan harcamaları ve ayrıcalıkları durdurma. Tüm sağlık ve eğitim hizmetini para ödeme ve sınavı gitme şartına bağlama. Tüm Suriyeli ve Afgan doktor ve öğretmenleri işten çıkatma ve tüm sınırları fiziksel olarak kapama. Sadece gümrüklü kapılardan pasaport ile giriş ve çıkış.
9- Programında bunu anlatan siyasi partilere veya kurulacak yeni ittifaklara oy verme.
10-Sağ-sol muhabbetini ve hümanizm palavralarını bırakıp Türk çocukları ve vatandaşları İle Türk şirketleri ile yatırımcısını öncelikleme. 

Üçüncü yol kısaca 100 yıl önceki "Kuvay-i Milliyenin" ve "Cumhuriyetin ikinci Yüzyılını sağlayacak" siyasi oluşum ve partilerin desteklenmesidir.

Bu yol Atatürkün izinde Türk milliyetçiliği ve vatanseverliği olup, 1924 anayasası ve ülkenin bölünmez bütünküğüne sahip çıkma ve biraraya gelip problemleri aşma günüdür.

Ekonomide, sosyal hayatta bugünden yarına mucize beklemek yerine tarihsel ve toplumsal değerlere bağlı kalarak, değişime açık olarak, bir araya gelerek, ortak karar verebildiğimiz ve 3. yolu seçebildiğimiz zaman bu problemleri çözeriz.

Devam etmekte olan 2000 yıllık Devlet tarihimiz ile 100 yıllık Cumhuriyet tarihimiz bize var olma gücünü ve Cumhuriyetin ikinci yüzyılına dayatılan Neo-liberal sistemin dışında sağlayacaktır.

Kuvva-i milliye hattında bir çok parti var, terör örgütlerinden uzak duran tüm vatandaşlar bu yapının doğal parçasıdır.

Ben tercihimi Zafer Partisinden yana kullanıyorum, bilmem kaçlı masa ile ve oradan buradan araklama mutabakat metni ile hiç birşey olmaz.

Zafer Partisinde 1,5 yıl önce yazılan ve internet sitesinde bulunan parti programında sadece yapılacaklar listesi değil, eylem planları ve bunların kanun ve kararname taslakları ve uygulama planları da hazır.

Çıkar ve paylaşım siyaseti bitti, şimdi vatan siyaseti zamanı, herşeyi kanunlarda ve Anayasada yazmasını beklemeyiniz, tarih bize ne yapmamız gerektiğini ne biçimde gösteriyor.

Nutuk bile tek başına bir fener gibi karanlığı aydınlatıyor.

Sağı-Solu-Liboşu ve unutma, aklımızı ve kafamızı kullanalım, ortada, merkez de ana rota da Atatürk'ün izinde buluşalım.

Sistematik risk oluştu, bu risk ile mücadeleyi şimdi başaramazsak ve Anayasanın ilk 4 maddesini de koruyazsak milli mücadele farklı boyutta yapılmak zorunda kalacağız.

R.Erman Dinçel
1 Şubat 2023 

* Dikkat emperyalizmin sistematik ayrımcılık ve kavimler göçü tuzağına düşmeyiniz.





2 Ocak 2023 Pazartesi

SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ ANALİZİ (2022 EYT KARARI SONRASI)

SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ ( DÜNYADA VE TÜRKİYEDE )

  • EYT Ödemeleri, konunun gerçek detayları,
  • Sosyal Güvenlik Kurumları ve Geçmiş Tecrübeler,
  • Sosyal Güvenlik Açıklarının Anlamı,
  • Sosyal Güvenlik Problerimizi Nasıl Çözeriz,

Kamu Sosyal Güvenlik Hizmeti

Kişinin doğumu ile başlayan ve ölümü ile dahi bitmeyen,kişilerin tüm hayatını yani doğum, çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerini içeren ve Anayasaya göre sosyal Devletin sunmak zorunda olduğu hizmetlerden birisidir.


Güvenlik, Sağlık, Eğitim gibi Sosyal Güvenlik de bir toplumdaki temel ihtiyaçlardan olup, Devlet bu hismetini de topladığı vergiler ile finanse eder.

Buna kamu sosyal güvenlik hizmeti denir, çalışan vatandaşlar adına ödenen ise katılım payıdır. 

Sistem Tanıtımı

Dünyada bütün ülkelerde BİRİNCİ BASAMAK emeklilik olarak istisnasız DAĞITIM MODELİ adı verilen sistem uygulanır.

1.Basamak-Kamu Emeklilik Sistemi yani SGK-Dağıtım Sistemi
2.Basamak- Sandık Emeklilik Sistemi-Sandıklar Vakıf Statüsünde- iki tip sandık var.
3.Basamak- Özel Emeklilik-Bireysel Emeklilik-Fon Sistemi (BES Emeklilik Fonları)

İdeal olan bir kişinin emekliliğinde Kamu Emklilik Sisteminden Maaş + Sağlık hizmeti alması ve kendisine ek özel birikim ve ek sağlık hizmeti için BES ve sağlık sigortasını özel sektörden sağlamasıdır.

Tek başına kamu emeklilik sistemi emeklilik ihtiyaçları için yeterli olmayacaktır, kamu emeklilik sistemi yeteri kadar maaş ve sağlık hizmetini her vatandaşı için standart olarak sunmakla durumunda olduğu için bu hizmetin kalitesi ve faydası kamunun veya kamu ekonomisinin durumuna göre değişir. Dağıtım Sistemi, çalışma hayatına katılan bireylerden kazançlarına bağlı olarak SGK primi alınması ile fon toplanır ve o anda emekli olanların harcamaları yapılır.

Yani fon toplanır ve aynı ay içinde (sonraki ay içinde) dağıtılır.
Bu sosyal güvenlikte birinci basamak olarak adlandırılır.
Bu model şuanda çalışanların genç kesimin yaşlıları yani emeklileri finansmanı demektir.

SGK primi parçalardan oluşur ve bu parçalar sayesinde çalışırken sağlık sigortanız ve emeklilikte de sağlık sigortanız yapılmış olur ayrıca emeklilik maaşınız içinde hesaben prim toplanır ama kişi adına birikim şeklinde hesap yapılmaz. 

Bu prim toplama dağırma işi kişiler bazında değil nesiller arasındadır yani genç veya çalışan nesil emeklilerin maaş ve sağlık harcamalarını karşılar. (ikinci defa hatırlatıyorum çünkü kişiden toplanan fon kişi adına biriktrilmez)

Tüm Dünyada sosyal güvenlik sistemleri açık verir ve bu gelir/gider dengesizliğine "sosyal güvenlik açığı adı verilir" bu açık her devlette bütçeden karşılanır. Tıpkı güvenlik, eğitim ve sağlık harcamaları gibi. Bunun için oturup ağlamaya, sızlanmaya ve saçmalamaya ise biz sadece gülüp geçmeliyiz çünkü bu yorumu yapan kişiler konudan haberleri dahi olmayan kişilerdir.

"Dikkate EYT lerin emeklilik maaşları devlete yük diyenler de çok ayıp ediyorlar, 2 milyon sıgınmacı çalışıyor Türkiyede, bunlara son 10 yılda yalılan harcama 154 milyar dolar, bunun sadece faizi 20 milyar dolar ek maliyet, sağlık harcamaları da sosyal güvenlik de gider kalemi. Sadece 13 Milyon Suriyeli ve kaçağı geri göndermek bile yılda 10 milyar dolar kaynak demek"

Sosyal güvenlik açığın ne kadar olacağını AKTERYA BİLİMİ ve uzmanlığı ile hesaplanır ve gelecek yılların açıkları tahmin edilir. Böylece Devleti yönetenler gelecekte ortaya çıkacak açıklara karşı çeşitli tedbirler almaları için de bir imkan oluşur.

Bu tedbirler toplumda pek hoş karşılanmaz, mesela
A) Emekli maaşlarını düşürmek ve
B)Emeklilik yaşını uzatmak vb sevimsiz kararlar alınabilir.

İşte bu tip kararlar eğer profesyonellerin işin uzmanlarının belirttiği şekilde yapılmıyorsa, siyasetçi bu kararları oy kaygısı ile veriyorsa gelecekte çok daha büyük sosyal güvenlik açıklarına neden olur.

(Örnekler anlat anlat bitmez en ünüsü de Turgut Özal'ın "süper emeklileridir", deveye hendek atlatılıp paraya bağlı süper emeklilik getirip, oyları kapanlar şimdi neredeler? işi uzmanına, bilime, matematiğe  bırakın lütfen)

MORTALİTE, insanın hayatta kalma olasılığını yani ölme olasılığını doğum yılına ve cinsiyete bağlı olarak gösteren tablolardır (istatistik sonuçlarıdır). Bu tablolar Dünyada her 10 yılda bir ortalama yaşam süresi 2 yıl uzadığını bize göstermektedir. Her ülke ve her yaş için ve kadın/erkek ölüm ve hayatta kalma olasılığı tablolarıdır.

Örnek, 1962 doğumlu Erman1 ile 2002 doğumlu Erman2 arasında 40 yaş ve ortalama 8 yıl yaşam süresi farkı olacağını göstermektedir. Buradan yola çıkarak 1962 doğumlu erkekler 80 ortalama ile yaşıyorsa 2002 doğumlu erkekler 88 oratalama ile yaşar. Yanlış anlaşılmasın ortalama yaşam diyoruz, kimisi daha önce ölür kimisi daha sonra ölür ama ortalama yaşam sürekli yeni nesillerde uzamaktadır.

Sosyal güvenlik sistemleri 25-30 yıl ödeme yapmak ve emekli olduktan sonrada 15-20 yıl ortalama yaşama göre maaş ve sağlık ödemesi yapmaya odaklanmıştır. (hesabını buna göre yapar sosyal guvenlik kurumu)

EYT lilerin beklenen ortalama yaşam süreleri erkeklerde 80 yıldır ve kadınlarda 85 yıldır ve bu kişileri 60 da emekli yapmak hep ortalama konuşuyorum normaldir. Hesaplamaya veya matematik mantığına göre de bu doğrudur.
Demekki doğru yorum yapmak gerekirse EYT liler için gasp edilen haklarının geri verilmesi doğrudur ve hak dır. Fakat her EYT liyi limitsizce emekli yapmak hem EYT liler arasında hemde diğer emekliler ile EYTliler arasında HAKSIZ emeklilik fırsatı yaratmıştır.

Kısaca sosyal güvenlik tarihimiz,

SGK içinde 4a (eski SSK), 4b (eski Bağ-Kur) ve 4c (eski TC emekli sandığı) sistemleri var, bu sistemler 2005 sağlık hizmetleri birleştirildi ve 2008 te de tek çatı altında SGK adı ile toplandı yani birleştirildiler.

Kısaca SGK reformu yapıldı. (o zaman soralım AKP ye neden 2005 ve 2008 de EYT lilerin durumunu düzeltmediniz? Bakana bakarsan onlardan önceki problemleri çözüyoruz, biz masumuz ayaklarında)

Fakat bu 4a-4b-4c sistemlerinden TC emekli sandığı kendine has farklı hesaplamaları mevcuttur  ve  bugün 4c olarak SGK içinde yoluna devam ediyor. Diger  kurumlar 2008 de birleştirildikten sonra eski SSK ve Bağ-Kur yeni katılımcılar için zamanla benzer emeklilik imkanları sunmaya da başladılar.

Birinci ve İkinci Basamak, SSK 1956, TC Emekli Sandığı 1959 ve Bağkur 1975 yılında kurulmuşlar ve Türkiyede sosyal güvenlik açığı 1990-91 yıllarında ortaya çıkmıştır. 1956 da SSK kurulmadan önce kurulmuş ikinci basamak olarak geçen mesleki emeklilik sandıkları da vardır, mesela Zonguldak Amele Birliği, mesela İş Bankası emekli sandıkları bu sandıklar aynı zamanda vakıf statüsünde kurumlardır, SGK yerine geçerler ve bu kurumlardan SGK ya hizmet transferi de mümkündür.

Üçüncü Basamak, Özel Emeklilik Sistemi Türkiye de bu sistemin adına Bireysel Emeklilik Sistemi adını veriyoruz. 1999 da başlayan hazırlık çalışmaları, 2003 yılında BES'in başlaması ile sonuçlandı.

Burada amaç kamu emeklilik sisteminin yetmediği emeklilik zamanı maaşı için veya uzun vadeli tasarruf yapmak için yeni bir birikim sistemi oluşturmak oldu. Bu sistem Üçüncü Basmak Emeklilik olarak geçer.

Evet bu sistem oluşturuldu ve hatta son 10 yılda Devlet teşviki dahi geldi fakat hiç bir zaman BES doğru biçimde vatandaşa anlatılamadı. Emeklilik sonrası diğer hayat ve sağlık ürünleri de Türkiye de 2005 sonrası uygulanmaya ve satılmaya başladı ve böylece özel şirketlerin kamunun eksik kaldığı alanda tamamlayıcı emeklilik ve sağlık hizmetine destek vermeleri hedeflendi.

Tabi ki hiçbir AKP'li Çalışma ve Soyal Güvenlik Bakanı ve Hazine Bakanı veya hükümetleri ne sosyal güvenlik konusunda uzmandırlar, ne de özel emeklilik konusunda bilgi sahibi oldular. Bu konu bakan olduktan sonra ilgili bürokratların bakanlara öğrettiği bir konudur. Bu duruma çok gülerim ben ağzını açıp hiç bir bakan BES hakkında mütalada dahi bulunamaz. Gülmek istiyorsanız bir bakana "BES fonları konusunda ne düşünüyorsunuz?" diye sorun durumu anlayın, birlikte güleriz.

Siyasetin Sosyal Güvenlik ve BES'e müdahalesi ve sonuçları, 

Demek ki EYT'liler kaça mal olacak, yok efendim sistem batacak, yok efendim maaş ödeyemeyecek konusunda ağlamaya, afederseniz sosyal medyada haykırmaya gerek yok, kamu emeklilik sistemi yani SGK batamaz, açık verir bu açık bütçe açığını artırır sadece ve bu SGK açığı azaltılabilir, yeterki insana bilime ve profesyonelliğe yakışan biçimde hesaplama yapmayı ve vatandaşa gerçekleri anlatmayı bürokrasi ve siyasiler başarsın. 

Evet devletin EYT liler erken emeklilik imkanı yaratması ve yaş konusunda bir sınırlama koymaması gerçekten 25-30 yıl prim ödemiş olup da 55 yaşını veya 60 yaşını bekleyenler için haksızlığın giderilmesi oldu. Fakat EYT lerden 43 ile 55 yaş arasında emekli olanların durumu bu şekilde gerçekçi değil.

Gelecekteki siyasetçilerin daha bilinçli olmaları normal ve mortaliteye uygun bir geçiş sistemi düşünülmesi çalışanların ve emeklilerin Devletleri ile barışmasının sağlanması lazım. Bunu yaparken toplumla MUTABAKAT yapılması ve bilgi sunulması lazım, " ben yaptım oldu değil " birlikte el sıkışarak ve uzman görüşü alarak yapmak.

Bu arada EYT lerin büyük çoğunluğunun yaşı bekleme konusunda büyük haksızlığa uğramış olamaları da doğru ama bunu düzeltme biçimi doğru değil işte bu abartılı düzeltme sistemi mortaliteye de uygun değil diye ifade ettim.

Hatırladınız Mortaliteyi değil mi? Beklenen yaşam süresi hesabı mutlaka çalışma hayatında ve emeklilik hayatında dikkate alınmalı.

1999'a geri dönüyorum ve o günden bugüne yaşananları
buradan herkese hatırlatmak istiyorum.

1999 yılında mevzuat değişikliği yapılarak kanun çıkarıldığı tarihten önce işe başlayanların emeklilik yaşlarından doğan hakları ( kazanılmış hakları olmasına rağmen ) emeklilik süreleri uzatılarak kazanılmış hakları gasp edildi.

Bu noktada EYT liler haklı fakat mortaliteye baktığınızda bu durum sosyal güvenlik sisteminde açığa neden olmaktaydı hem de 1991 den beri ve hiçbirşey yapılmamıştı o tarihte.

Düzeltme yöntemi hatalıydı dedik çünkü henüz çalışma hayatına başlamamış kişilerde neden emeklilik yaşının uzatılması gerektiği topluma anlatıp 1991 yılından itibaren yani sosyal güvenlik açığı çıktığında hemen hemen sonra bunun tedbirini almak, hesabını yapmak topluma anlatmak gerekiyordu.

İktidarda Turgut Özal, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz ve Bülent Ecevit vardı fakat olmadı işte, Turgut Özal süper emeklilik çıkarıp para toplayarak günü kurtaracağını düşündü, hani çok uyanığız, çok pratiğiz ya o bakımdan.

Aslında hepsi liberal ve neo liberal kişiledi ve sosyal güvenlik umurlarında değildi ve Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit'in de bu konuda bilgi sahibi olduğunu dahi zannetmiyorum.

SSK 1956 da, TC Emekli Sandığı 1959 dave Bağkur 1971 de kuruldu ve Türkiyede ilk sosyal güvenlik açığı meydana geldiğinde yıl 1991 di ve devletimizin buna önlem alması 1999 da aniden karar aldı bugünkü EYT faciasına neden olmu. Bu problemi yıllar sonra çözerken de hatasını başka boyuta taşıdı.

1999 da bu emeklilik yaşını uzatma kararı alınca bari bu kişilerin emeklilik yaşını uzattık bu kişilere özel emeklilik imkanı yaratalım da kendi birikimlerini kendileri yapsın diye düşünüldü ve çalışmaları 1999 da başlayan BES yasası 2001 de çıkarıldı ve 2003 27 Ekim gün de yürülüğe girdi.

BES nereden çıktı sorusuna da 33 yıl sonra cevap vermiş olduk.

Hatalar zinciri1, AKP iktidara 2002 Kasımda geldi, 2005 de, 2008 de sosyal güvenlik düzenlemeleri ve reformları yaptı neden düzeltmedi bu büyük hatayı, yoksa görmezliğe mi geldi? Evet görmezliğe geldi maalesef olay daha medeni biçimde çözülecekken iş uzadı ve maliyeti büyük oldu.

Hatalar zinciri2, Siyasetçi bununla yetinmeyerek 2008 dan emekli maaşında taban uygulamasını da kaldırdı böylece niyetinin emeklilere maaş artışı vermemek olduğunu ilan etti.

Hem de o zamanki ilgili bakan az maaş verme konusunu öyle bir açıkladı ki şaşırdık kaldık ve utandık. Açıklama şu şekilde "bu sayede 90 milyar TL tasarruf yaptık diye böbürlenmek" şeklide demeç verdi. (google sorun anlatsın size). Şimdi ne ile uğraşıyoruz, asgari ücretin altında emekli maaşı olur mu? diye tartışınca cehalet patlaması olduğunu anlıyorsunuz.

Hatalar zinciri3, son beş yılda bunu anlatmaktan ve yazmaktan dilimde tüy bitti ama her yıl Aralık ayında, sonraki yılın bütçesi TBMM de yapılırken emeklilere ve çalışanlara sonradan enflasyon kadar zam vermek ve enflasyonu da yaşadığımızdan farklı açıklamak da insanca değil. Satın alma gücü kaybı arşa ulaştı. Bakın dikkatlerden kaçan bir konuda enflasyon %70 den %5 e düşerken her 6 ayda bir kez enflasyondan az zam yapmak normal ama enflasyon yükselirken her 6 ayda bir enflasyondan az zam yapmak vatandaşta, emeklilerde büyük satınalma gücü kaybına neden olur.

Bu sosyal güvenlik hatalar zincirini 5 yıl önce bir siyasi partinin içinde yazarak defalarca anlattım ama yazılı ekonomi raporu okuma alışkanlığı olmadığı için, SGK nın problemlerini algılamadılar sadece EYT akıllarda kaldı. Yine de hiç bir adım atmadılar ve taki bir gün EYT derneklerinin kapıya dayanması ile ancak durumu algılayabildiler ve EYT problemini gündeme getirmek mümkün oldu.

Şimdi EYT yi ilk kim fark etti tartışması yapıp siyasi parti genel başkanlarına iltifatlar diziyorlar bu doğru değil. Sosyal güvenlik kurumundan emekli parti başkanının (CHP) dahi doğru dürüst sosyal güvenlik probleminden haberi yok. 

Evet EYT lilerde baktılar ki AKP sorunu çözmüyor, 2014 de derneklerini kurarak mücadeleye başladılar ve geçtiğimiz hafta duygusal biçimde abartılı bir sonuç aldılar.

Maliyet hesabı yapmayı bırakın, 

Bir yılda EYT lilerin SGK ya kaça mal olacağına dair analizler yapıp rakamı 130 milyar TL yıllık bulup bunun için insanları taciz edip, "hak etmediğin emekliliği alıyorsun" demek en azından "ayıp", ayıp yahu gerçekten ayıp insan önce bir durup düşünmeli okuyup öğrenmeli.

Konu kişinin ödediği para ile de ilgili değil, SGK da BES gibi kişisel birikim yapmıyor, nesiller arası dayanışma yaratıyor lütfen bunu hatırlayın ve yıllardır mücedele veren bu kişileri daha fazla üzmeyin.

Bir de sosyal medya ulekaları var, yok efendim Finlandiya gibi olur, yok efendim Norveç gibi açık verirsiniz falan diye yazarlar, bunlarada aldanmayın. Sosyal Devlet Sosyal Güvenlik açığı verir ama bunu vatandaşa yapılan bütçe den destek olarak görür geröek de budur zaten.

Problem Çifte Açık ( aynı anda hem bütçe hem dış ticaret açığı var)

Kamunun tasarruf yapmadığı, bütçe açığının EYT siz 2022 den 280 milyar TL den 690 mlyar TL'ye çıkmasının bütçelendiği, 230 Milyar TL borçlanma yetkisi olan hazinenin bir gecede ek 200 milyar TL borçlanma yetkisi alabildiği bir ortamdayız. Ayrıca dış ticaret açığı 110 Milyar dolar yıllık.

Türkiye yılda 9 milyar dolar 13 milyon sığınmacı ve kaçak için para harcıyor, Türkiye her yıl 6-7 milyar dolar dış ülkelere yardım yapıyor, Somalili çiftçilerin maydonoz yetiştirmesi ile ilgileniyor.

  • Türkiye 2022 de Kur Korumalı Mevduata ( KKM) 9-12 Milyar dolar harcadı.
  • Türkiye borçlanmaya 2022 de sadece 18 Milyar dolar faiz ödedi.
  • TCMB ekonomi canlansın diye politika faizinden bankaları ne kadar fonladı? hesap henüz yapmadım fakat 10 milyar dolar servet aktarımı ihtimalini gündeme getiriyor.
  • Sadece 1 KÖİ örneği verelim, Türkiye 420 km istanbul izmir otobanına km de 19 milyon dolar ödüyor, halbuki Dünyada bu tip için km maliyeti 2,5 milyon dolar.

Demem o ki ayagımızı yorganımıza güre uzattığımızda EYT lerin maliyeti kimseye dokunmaz.

Erman Dinçel
2/Ocak/2023

Not1: 21 yıldır BES den dolayı sosyal güvenlik bilgisi eğitimi veriyorum, bu blog da son defa bu konuyu yazdım.

Not2 : Bu problemleri bilinçli biçimde akıl ve bilim ışıgında çözülsün isteniyorsa, ilgili uzmanlar, uygulama ekibi, eylem planları Zafer Partisinin bünyesinde hazır. (başka bir siyasi partide sosyal güvenlik açıklarını azaltmanın vatandaşın ihtiyaçları açısından ele alındığını da görmedim zaten)

Yaşanan günü değil çocuklarınızın geleceğini emeklilik açısından da kurtarmak istiyorsanız yaklaşan seçimlerde oy kullanırken bilinçli olmak ve sosyal güvenlik açığının patlamasına yol açan ve bilinçsiz para harcanan 13 Milyon sığınmacının ülkelerine dönmeleri gerektiğini de hatırlayarak ve bir Devlet açısından BİRİNCİ ÖNCELİĞİN KENDİ VATANDAŞLARININ SAĞLIĞI; EMEKLİLİĞİ kendi çocuklarının EĞİTİMİ olduğunu unutmamak gerekiyor.

Not3 : ABD ve Londra gezisi yapıp, "Norveç Emeklilik fonları bize borç verecek" diye sevindirik olan ana muhalefet liderinin bu durumun da gerçekten üzülüyorum. Lütfen konunun uzmanları bir eğitim versin rica ediyorum, olmaz böyle.