29 Ocak 2013 Salı

Finansal Piyasalarda 2013 yılı ve Risk Yönetiminin Artan Önemi----- Yarına Övgüde ilk konuk yazar -------- Sayın Güneş Kasap - Risk Active


Efendim bugün Yarına Övgü'nün misafiri var, yani ilk konuğum da geldi,  Risk Active'den ( www.riskactive.com ) Sayın Güneş Kasap geçtiğimiz yılı (2012) ve içinde bulunduğumuz yılı ve ekonomik ortamı, bir ekonomist, bir risk yöneticisi gözüyle yorumlayacak. Sadece finans sektörünü değil reel sektörü, yatırımcıları, piyasaları ilgilendireceğini düşündüğüm bu makalesini sizlerle paylaşıyorum.

Not: Risk Active  'Risk Yönetimi' konusunun lider kurumu olup,  Güneş hanımın makalesinde geçen 'Volatilite' kelimesini 'Piyasada Fiyat Dalgalanması' olarak düşünmenizde fayda olacaktır.


 Finansal Piyasalarda 2013 yılı ve Risk Yönetiminin Artan Önemi

Finansal piyasalarda günün sonunda ne olacağını %100 ihtimalle bilebilmek falcılıktan farklı değil, fakat %100 ihtimalle bildiğimiz bir şey var ki 2013 yılı 2012 den çok farklı olacak. Özellikle kur cephesinde 2012 yılı belki de tüm zamanların altın yılıydı. USDTRY kuru neredeyse sabit kur rejiminin olduğu dönemlerdeki kadar dar bir bantta hareket etti. 

Yurtdışı piyasalarda ise 2011 yılının yangın ortamından sonra 2012 yılı iyimserliğin hakim olduğu bir yıl oldu ve ülkemiz piyasaları da bu global ortamdan oldukça iyi bir şekilde faydalandı. Hem faiz hem de borsa cephesinde herkesin yüzünü güldüren bir yıl oldu 2012.

Sonuç itibariyle kurların dar bir bantta dalgalandığı, faizlerin tarihin en düşük seviyelerine geldiği, borsanın rekor üstüne rekor kırdığı 2012 yılından sonra esas soru işareti 2013 yılında neler ile karşı karşıya kalabileceğimiz noktasında kafamızı meşgul etmekte.

Sonda söylenmesi gerekeni başta söyleyelim: Hangi açıdan bakarsak bakalım 2013 yılı 2012 kadar rahat, seçeneklerin sınırlı olduğu, öngörülebilir bir yıl olmayacak gibi görünüyor.

Makro ekonomik perspektif itibariyle 2013 yılının iyi bir yıl olma potansiyeli yüksek. Özellikle mevcut bol likidite ortamını sağlayan gelişmiş ülkelerde ortalama %2 civarında olan büyüme tahminleri Türkiye'ye gelecek para akımlarının devam edebileceği yönündeki tahminleri destekler nitelikte karşımıza çıkıyor. Şayet gelişmiş ülkelerdeki büyüme beklentileri %4-5 seviyelerinde olsaydı Merkez Bankaları piyasalara vermiş oldukları fazla likiditeyi geri çekmenin yollarını aramaya başlayabilirdi. Büyüme %0-1 gibi bir seviyede olsaydı da global risk iştahının düşmesinden hareketle güvenli liman kaygıları nedeniyle para akışının sekteye uğrayabileceği bir yıl olabilirdi. Fakat %2 seviyeleri likidite musluklarının açık kalmasını sağlayacak ve aynı zamanda global risk iştahını gelişmekte olan ülkelerden uzaklaştırmayacak kadar makul bir büyüme oranı olarak Türkiye piyasalarını 2013'te destekleyecek bir ortamın habercisi olarak değerlendirilebilecek bir tahmin. Kısaca para akışında, yurtdışı borçlanmalarda bir sıkıntı yaşanma ihtimali çok yüksek gözükmüyor. Tabi ki Avrupa borç krizi, global kur savaşları gibi sıcak konular gündemi meşgul etmeye devam edecektir ve bu konuların volatilite üzerindeki etkisi takip edilmelidir.

Global piyasalardaki bu orta-iyimser durumu Türkiye gerçekleriyle birleştirdiğimiz noktada ortaya belirsizliklerin arttığı bir yıl senaryosu çıkıyor. Piyasa oyuncularının sevdiği fakat üretim yapan, istihdam sağlayan ve ülkenin ilerlemesini sağlayan reel sektör firmalarının daha dikkatli hareket etmesi gereksinimini arttıran yüksek volatilite ortamının geri geleceğine yönelik sinyaller kuvvetli gözüküyor. 

Kur cephesinden baktığımızda USDTRY ve EURTRY volatilitesi kendi tarihinin en düşük seviyesinde seyrederken, an itibariyle, dünyada takip ettiğimiz diğer tüm para birimlerinden de düşük bir seviyede bulunmaktadır. Gerek teorik olarak gerekse de pratikte volatilite kendi tarihsel ortalamalarına her zaman geri dönme eğiliminde olan bir finansal göstergedir. Bu gerçek de bize volatilitenin artma riski taşıdığını tek başına bile göstermek için yeterlidir. Volatilite kendi tanımı gereği yön gösteren bir araç değildir. Bir başka ifade ile kurlar yukarı da gitse aşağı da gitse volatilite artabilir. Türk Lirası'nın tarihsel olarak volatilitesini incelediğimizde volatilitenin TL'nin değer kaybettiği zamanlarda arttığını gözlemliyoruz, ancak belirttiğimiz gibi teorik olarak TL'nin değer kazanması da volatiliteyi arttırabilir. Bu noktada elimizdeki veri setindeki diğer değişkenlere de bakalım. Merkez Bankası Başkanı reel kur endeksine göre TL'nin değer kazanmasına izin vermeyeceklerini belirtti. Bunun da TL'nin enflasyon kadar değer kaybetmesi gerektiği yönünde bir algıya sebebiyet verdiğini belirtmekte fayda var. Tabi ki bu noktada TL'nin bir sepet olarak değerinden bahsediyoruz, sadece USDTRY kurundan değil. Bir diğer veri ise Fitch tarafından yapılan not arttırımının diğer rating kuruluşları tarafından da takip edileceği beklentisi. Ülkenin iki rating kuruluşu tarafından yatırım yapılabilir seviyede tasdik edilmesi yurt içine sermaye akımlarının yoğunlaşmasına sebebiyet verebilir. Bu noktada kurların aşağı yönlü hareket etme potansiyelinin olduğu da savunulabilir. Kısaca en başta belirttiğimiz gibi kurlar her iki yöne de kuvvetli hareket edebilme potansiyeline sahip gözüküyor. 

Faiz cephesinden baktığımızda ise Merkez Bankası'nın faiz koridorunu aşağı yönlü kaydırırken karşılık oranlarını arttırıyor olması ve enflasyonda meydana gelebilecek yukarı yönlü şoklar teknik olarak Türk Lirası verim eğrisinin yukarı hareket etme ihtimalini arttırıyor. Yabancı para borçlanmalarına baktığımızda ise gerek Türkiye CDS oranlarının Brezilya ve Meksika gibi yatırım yapılabilir ülke ratingine sahip ülkelerin CDS seviyelerine yakın seyretmesi ve gelişmiş ülke faizlerinin taban sıfır seviyesine neredeyse yapışmış olması yabancı para cinsinden borçlanma faiz oranlarında da ulaşılabilecek minimum noktaya ulaşıldığı yönündeki beklentileri destekliyor. Mevcut ekonomik konjonktür faizlerin düşmesi ihtimalini sınırlarken yukarı yönlü hareketlerin gerçekleşme olasılığını da arttırıyor. Bu tabi ki faizler yukarı gelecek demek değil, fakat her şeye hazırlıklı olmak gerektiği konusunda algılarımızı açmamızın faydalı olacağı yönünde bir işaret olarak algılanabilir.

Benzer beklentiler sacın diğer ayağı borsa cephesinde de karşımıza çıkıyor. Her gün yukarı yönün devam edeceği ve bittiği yönündeki makale köşe yazısı ve raporları okuyoruz. Son zamanlardaki gün içinde sert dalgalı seyir fakat yatay kapanış ve yüksek işlem hacimleri yatırımcıların da ikiye bölündüğünün güzel bir örneği. 

Tüm bunların ışığında reel sektör firmaları için karar vermenin 2012 yılına göre daha zor olacağı bir yıla başladığımızı söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Bir çok kurumsal firma finansal risklerini ortadan kaldırmaya yönelik sistem yatırımlarını tamamlayıp, operasyonlarına risk yönetimi perspektifiyle yaklaşmaya başladı. Fakat hala tüm reel sektör için alınması gereken bir hayli yol var. Kar marjlarının düştüğü, volatilitenin artma potansiyelinin yüksek olduğu bir ortamda onlarca, yüzlerce hatta binlerce kişiye ekmek kapısı olan reel sektör firmalarımızın maruz kaldıkları finansal riskleri taşımaya devam etmeleri ne kadar doğru olduğu her yöneticinin kendisine sorması gereken soruların başında geliyor. 

Her 2-3 senede bir karşı karşıya kalınan finansal dalgalanmalar, risk yönetimi perspektifine sahip olmadan ilerleyen firmalarımızın ciddi zararlar yazmalarına neden olabilmektedir. Firmaların yaptıkları iş neticesinde maruz kaldıkları finansal riskleri doğru analiz ederek ortadan kaldırmaları günümüz piyasalarında oldukça kolay olmanın yanı sıra faydalı da olmaktadır.

Finansal piyasalar reel sektör firmaları için para kazanma fırsatı sunan yerler olarak değil para kaybetmemeyi sağlayan yardımcı etmenler olarak değerlendirilmediği sürece en ufak dalgalanmada bilançoların yara aldıklarını görmeye devam edeceğiz. Bu noktada yardımımıza koşan en güçlü araçlar türev ürünlerdir. Türev ürünler amaca hizmet eder nitelikte, finansal risklerin yönetilmesi amacıyla kullanıldığı sürece firmaları, piyasa fiyatlarının oynaklıklarından koruyacaktır.

Risklerin doğru analizi ve analiz edilen risklerin doğru ürünle ortadan kaldırılması rekabette firmaları bir adım öne çıkaracak en önemli etmen olacaktır. Dünyada söz sahibi bir çok Türk firması düşük kar marjlarının hakim olduğu bir konjonktürde gerçek zamanlı risk yönetimi yaparak ayakta kalmakta ve  pazar paylarını arttırmaktadırlar. Bu felsefenin tüm ülkeye yayıldığını düşündüğümüzde, ülke olarak bir Almanya seviyesine ulaşmamızın önünde hiçbir engel kalmayacaktır.

Güneş Kasap
RiskActive-Senior Consultant
Training & Consulting & Software

14 Ocak 2013 Pazartesi

Bir Gazetecinin BES Haberi ve BES'i öğrenme süreci



Bir Gazetecinin BES’i öğrenme süreci

28 Aralık tarihinde .......... den bir gazeteci arkadaşımız aşağıda 1 nolu başlıktaki yazısını yayımladı.
Bu yazı üzerine kendisine aşağıda 2 nolu başlık altındaki e-postayı gönderdim.

Bu güne kadar gönderdiğim e-postaya bir yanıt alamadım.

4 Ocak 2013 de ise aşağıda 3 nolu başlıktaki yazısını yayımladı. ( 7 gün sonra )

Böylece toplam 7 günde BES’i öğrenmeyi  tam olmasa da başardı.
Sadece ama sadece haber yapması gerektiğini, bilmediği konularda yorum yazmanın doğru olmadığını, yorumlarının bazen kendisini böyle ters köşe yapabileceğini, yorumların insanları doğru yönlendirmesi gerektiğini de umarım bu kadar kısa yoldan öğrenmiştir.
İkinci yazısında da hatalar olmasına rağmen artık belirtme ihtiyacı duymuyorum buna da şükür.
Bu yazıya sonuç bölümü ise eklemiyorum, sonuç bölümündeki özlü sözlerin anlamını da anlamıyorum.

1

BES'te yüzde 25 getiri baştan garanti mi?


Bireysel emeklilik 2003 yılında yürürlüğe girdi. Geçen yıl sonunda 14.3 milyar liralık birikim oluşmuştu, rakam bu yıl 20.3 milyar liraya çıktı. Yüzde 42.5 artış kaydetti. Katılımcı sayısı da 3 milyon 81 bin kişiye ulaştı. Yeni yıldan itibaren devletin her katılımcıya brüt asgari ücretin dörtte biri kadar katkısı olacak. 100 TL katılımcıdan ise 25 TL de devletten konulacak. Katılımcının hesabı otomatikman 125 liraya çıkacak. Üzerine portföy yönetim şirketlerinin kazandıracağı getiri de eklendiğinde 125 lira olacak 135 lira diyelim. Bu açıdan yeni yıldan itibaren bireysel emeklilik sistemi çok cazip olacak.
DEZAVANTAJLARI DAVAR: Buna karşılık sistemin bazı dezavantajları da bulunuyor.
Bu yatırımın süresi diğer bütün yatırımlardan uzun. Asgari 3 yıl, normalde 10 yıl. Arada bir yerde sistemden çıkarsanız kamu katkısı belli oranda tıraşlanıyor.
Elde edilecek kazançtan veya hesaplamalardan fon yönetim ücreti en başta düşülüyor. Katılımcının ödediği 100 lira içinden yönetim ücreti kesiliyor ve kalan miktar yatırıma yönlendiriliyor. Bu yönetim ücreti de şimdiye kadarki gerçekleşmelerle birlikte şirketine göre yüzde 5-8 arasındadır. Gayet yüksek bir oran. Bu da katılımcının elde ettiği getiriyi azaltan bir faktör.
Bir de 10 yılın sonunda emekli olurken veya toplu tazminat alırken, kesilecek vergiler var. Yani olaya sadece para yatırırken elde edilen getiri açısından bakmak kısmen yanıltıcı bir durum.
Ayrıca bireysel emeklilik fonlarının vasat bir getirisi olduğunun altını dün çizmiştik. Sebep rekabet eksikliği, şeffaflık eksikliği ve dağıtım kanallarının oligopolistik yapısı. Dağıtım kanalını elinde bulunduran da, müşteriyi bulan da, fonu yöneten de aynı. Bireysel emeklilik fonlarını yönetirken kendi grup menkul kıymetlerine yatırım yapıyor. Geçmiş dönem için ortaya çıkan getiriler bu nedenle parlak değil. Fonların büyük çoğunluğunun getirisi baz alınan ana yatırım aracının getirilerini yenebilmiş değil.
KATILIM HIZLA ARTAR: 2003 yılından bugüne istenen sonuç sağlanamadı ki, kamu tarafından böyle bir teşvik mekanizması devreye sokuldu. Bu yıl sisteme 6 milyar liralık katılım olmuş. Yüzde 25 teşvik bu yıl uygulansaydı 1.5 milyar lira olacaktı. Kamudan, bireysel emeklilik sistemine böyle bir kaynak akıtılacaktı. Şimdi bu kaynak olduğu ve vakıflar da bu tarafa yönlendirileceği için, katılımın daha hızlı artması beklenmeli. 6 milyarlık artışın katlanması bile mümkün. Ama diyelim artış 10 milyar oldu, bütçeden de 2.5 milyar katkı ödenecek. Yüzde 25 getiri baştan garanti. Faize yatırım yapanların elde edeceği kazanç nominal yüzde 5 civarında olsun. Büyüme yüzde 5'in biraz üzerine çıksın. Baştan yüzde 25'i yakalamanın cazibesi çok yüksek. Bu nedenle verilen teşvik etkili olacak ve adresini bulacaktır.
Kamu sistemi düzeltmeli

Sisteme kamu kaynaklarını akıtan devletin ve ekonomi yönetiminin de, bireysel emekliliği doğru düzgün çalıştırması gerekiyor artık. Geçmişten gelen düzenle ya da yapıyla devam etmek sigorta faaliyeti gösteren gruplara kaynak aktarmak sonucuna çıkabilir. Çünkü aynı alışkanlıkla ve aynı yapıyla gitmenin sonunda "nasıl olsa devletten gelen garanti bir gelir var, katılımcıya başka kazanç sağlamak gerekmez" tutumuna götürebilir bazı şirketleri. Bu durumda yüzde 25'in üzerindeki ekstra getiriler budanır. Sisteme aktarılan kamu kanakları da etkin bir şekilde kullanılmamış veya istenen amaç sağlanamamış olur. Bu açıdan kaynağı veren kamunun sistemin sağlıklı işleyişini de sağlaması, denetimini yapması gerekir. Böyle bir teşvikten sonra düzgün, rekabetçi, şeffaf bir yapı kurulursa sistem çalışır, tasarruflar artarken cari açık azalır. Ama bundan da önemlisi Türkiye bireysel emeklilerini mutlu eder.

SONUÇ: "Tedavi hastalıktan daha acı verici olmalıdır." Dr. Alvin Tierstein

 

2

Yukarıdaki yazıya cevap;

BES konusunda  bilgi sahibi olmadan yazdığınız yazınızı okudum ve sizin adınıza üzüldüm;

Yazınızın başlığının dikkat çekmek, yazıyı okutmak için bu şekilde olduğunun farkındayım ama yazının içeriğine bakıldığında; uzmanı olmadığınız bir konuda eksik bilgileriniz,  buradan yola çıkarak yapılan yanlış yorumlarınız, sizin içinizi rahat ettiriyorsa, haber kanalınız bundan rahatsız olmuyorsa,  IMKB ’deki dostlarınız, SPK, Hazine, Portföy Yönetim Şirketleri, Emeklilik Şirketlerindeki tanıdıklarınız size hatalı olduğunuzu ifade etmiyorsa, merak etmeyin Türkiye için de sorun yoktur, böyle yazmaya devam edersiniz.

Sizinle 1998’de Inter Yatırım’da tanışmış olmak ve yazılarınızı okumak dışında tanışıklığımız olmamasına rağmen bu hatalı ve eksik yorumları bir parça da olsa düzeltmek mümkün olursa ben de bir miktar rahat edeceğim.

Bu işin eğitimini 10 yıldır yapan kişi olarak belirtmek istedim.

Hatalarınızı ve eksiklerinizi aşağıda sıralıyorum, en iyisi BES ile ilgili bir yazı yazdığınızda bir bilen uzmandan, emeklilik sektöründen bilgi alın, böylesi daha iyi olacaktır.  Ayrıca davet ederseniz gelip bir çayınızı içer ben de size memnuniyetle hiçbir önyargı bulunmadan ve bir beklenti içinde olmadan BES konusunda bilgi verebilirim.

1-      İlk Paragraf dördüncü satırda ‘ brüt asgari ücret ‘ diye belirtilmiş, ‘ yıllık brüt asgari ücret olacak’ yani yıllık yaklaşık 11500 TL’nin maksimum %25 kadar olacak doğrusu. ( sonradan 12000 olarak açıklandı)

2-      Yazınızda ‘100 TL kişi yatırdı, 25’de Devlet ödeme yaptı 125 TL oldu, sonra da fon getirisi ile 135 TL oldu diyelim’ diye yazmışsınız.  Emeklilik fonunun getirisinin ne olacağını nereden bildiniz? Söylerseniz ben de öğrenmek isterim?  Hisse Fonların yıl başından beri getirisi %30-%40, Esnek Fonların %20-25 aralığında, demek ki  benzer getiri olsa, 125 liranız 70-75 TL artarak 200 TL olacak. İnsanları gerçek olmayan hayali bir performansa inandırmaya ve bunun üzerinden yazı yazmaya da bence gerek yok.  Fon tipine göre yorum yapsanız, her fon tipinde ne kadar para yönetiliyor bunun açıklamasını yapsanız daha iyi ve profesyonelce olmazmıydı?

Mesela 2011 yılını incelerseniz orada performans problemlerini yakalayabilirsiniz.

DEZANAVTAJLARI DA VAR, BÖLÜMÜ

3-       İkinci başlıkta bahsi geçen kesinti ‘Fon Yönetim Ücreti’ değil, ‘ Yönetim Gideri Kesintisi’ ve ödenen katkı payı üzerinden maksimum %8 kesilebiliyordu, şimdi  ( yılbaşından sonra ) %2’ye düşürülüyor. Katılımcı açısından bunun neresi  kötü?  Ya da dezavantaj?  %25 Devlet zaten destek olmuş olacak bunun %2’si kesinti başlığı altında şirketlerce alınmasının neresi hata?

Ben yine anlayamadım, bir açıklasanız?  

Emeklilik şirketleri kar amacı gütmeyen şirketler  veya Vakıf  statüsünde kurumlar değil ki, tabiki kar edecek ki hizmet sunabilsin.

Bu alan çok sıkı denetlenen hem Devlet adına Hazine hem de SPK tarafından denetlenen bir alan, 9 yıldır da çok ama çok şeffaf bir sistem olarak çalışıyor.

 10 yıldır emeklilik fonları ile ilgili hiçbir negatif haber duydunuz mu? Ben duymadım, fakat tek sorunlarının zaman zaman performans olduğunu da biliyorum.

4-      Vergi’nin bir dezavantaj olarak sunulması da hatalı olmuş, Size bir soru; Gelir Vergisi dilimleri kazanç üzerinden %15-%20-%27 ve %35 bu durumda BES kazançları üzerinden vergi ( stopaj ) ise 10 yıl tamamlanmadan ayrılırsanız, kazanç üzerinden %15, 10 yıl tamamlayıp ayrılırsanız, kazanç üzerinden %10 ve 10 yıl +56 yaşı tamamlayıp ayrılırsanız kazanç üzerinden %5 …..yani demem o ki,  en düşük kademeli Gelir Vergisi dilimden daha düşük dilimlerde vergi kesiliyor. Üstelik bu vergi  kazanç üzerinden düşük oranlı,  bunun nesi dezavantaj.

Emeklilik de kazanç üzerinde %5 vergi kesilecek bunun neresi dezavantaj?

BES sisteminde fon ve şirket değiştirebiliyorsunuz ve beş kuruş vergi vermeden, vergi beyan etmeden sitemden çıkıncaya kadar fon değişimi de yapabiliyorsunuz, bunun neresi dezantaj?

5-      Bireysel Emeklilik fonlarının vasat getirisi olduğunun altını çizmişsiniz? Bu analiziniz hangi veriye dayanıyor?  

Banka mevduatını ile emeklilik fonunu  karıştırdığınızı zannetmiyorum da neden böyle yorumluyorsunuz merak ediyorum. 

Fonu yöneten kişinin veya kurumun performansına bağlı bu durum, 2012 yılı fon getirilerini yukarıda belirttim şekilde.  Fon getiri analizini 17 emeklilik şirketi,  150 fon açısından veya fon kategorileri açısında bir inceleyip öyle yazarsanız, yıllara göre analiz yaparsanız, daha oturaklı ve inandırıcı bir yazınız olur.  

6-      www.fonbul.com dan emeklilik fonlarının performansını öğrenebilirsiniz. Başka internet siteleri de var bilgi almak için,  siz yeter ki  incelemek isteyin. Kısacası yine fon bazında yorum yapmanız gerekir.

7-      Son paragrafınız tam bir felaket, bu yorumları yapabilmeniz için SPK lisansınız olması gerekir? Bu bir haber değil, finansal yorum.  Bu alanda profesyonel bir tecrübeniz var mı? Sorularımın nedenlerini  aşağıda sıraladım;

A-Müşteriyi bulan ile fonu yöneten aynı değil……

B-Aynı gruptan bile olsa aynı grubun hisselerini fonların içinde bulundurma limiti var. ( SPK lisansı olan bir arkadaşınızdan öğrenebilirsiniz ), bu konunun kademeli alt detayları var.

C-Bu gruba bağlı iç limitler, hem de Portföy Yönetim Şirketinin yönettiği  ( aynı anda yönettiği )  tüm fonları kapsamaktadır.

D- Tüm bunların dışında portföy yöneticilerinin kendi grupları dışında da portföy yönettirme mecburiyetleri  de var.  ( Bu kavramda yeni eklendi )

Kusura bakmayın bu son paragrafı tamamen uydurmuşsunuz.  Emeklilik ve Yatırım fonları konusundaki bilgileriniz çok eksik, kendinizi bu alanda  yenilemeniz, daha yakından takip etmeniz, analiz yaparak, yorumlarınızı bu gerçeklere dayandırmanız gerekir.

Finans ve ekonomi haberi yazmak biliyorsunuz ki sorumluluk gerektiriyor, bu konu insanların gelecek beklentilerini etkiliyorsunuz.  Net olmak, şeffaf olmak doğru haber sunmak sorumluluğunuz da var. Bu arada yazınızın bütünlüğü ne bakıldığında çok acilen yazılmış olduğunu  orta bölümünde ki ifade tarzınız ile son bölümdeki  ifade tarzınız aynı olmadığını görüyorum.

Sizin de bildiğiniz gibi emeklilik fonlarının varlıkları Takasbank ’da saklanır, Portföy Yönetim Şirketlerince yönetilir, hiçbir grup kendi kendisini finanse etmek için bu kaynakları kullanamaz, tam tersi fonlar kanalı ile borsaya hisse senedine giden %15-20 lik kısım ile borsa spekülatörünü etkisi azalır ve çalışma alanı bu kişilerin daralır. Borsa derinleşir ve zenginleşir, spekülatif dalgalanma riski de azalır.

      Bilgilerinize sunarım,

    

3
 

Devlet BES'i, BES piyasayı besleyecek


4 Ocak 2013 tarihli 2. Yazı…

 
Alternatif yatırım araçlarına şiddetli ihtiyacın duyulduğu bir dönemde devlet destekli bireysel emeklilik sistemi ortaya çıktı. Yıllık brüt asgari ücret tutarı kadar yaptırılacak bireysel emeklilik için, devlet de yüzde 25 katkı payı ödeyecek. Bunun miktarı yıllık 3 bin lira. Buradan hareketle aylık bin lira veya yıllık 12 bin liralık bireysel emekliliğe devlet de katılımcı adına yılda 3 bin lira para koyacak. 12 bin lira 15 bin lira olacak. Bunun üzerine bir de yıllık getiri eklenecek.
Ancak ondan önce sistemin çalışması için bu paradan belli bir kesinti yapılacak. İlki peşin kesilen fon yönetim ücreti. Oran şimdiye kadar yüksekti, yüzde 6'ya yakındı. Katılım çoğalacağı için sınırlandırıldı. Artık yeni yıldan itibaren yaptırılan fonlardan yüzde 2 kesilecek. Geriye kalan para yatırıma yönlendirilecek.
Yatırımla birlikte fon işletim gideri devreye girecek. Bunun da oranı yıllık yüzde 3.65 iken yüzde (1.02-2.28) bandına düşürüldü. İki kesinti kabaca yüzde 4 eder. Sonuçta 12 bin TL katılımcı, 3 bin TL de devlet katılımcı adına bireysel emekliliğe katkıda bulunduğunda 15 bin lira edecek. Yüzde 4 kesintiye uğradığında 14.400 lira elde kalacak ve değerlendirilecek. Bu da baştan yüzde 20 getiri demek. Hisse senedine, sabit getirili enstrümanlara veya esnek fonlara yatırıma göre, ortaya getiri çıkabileceği gibi, kayıp da çıkabilir. Elbette 10 yıllık dönem için değil bu, belli bir dönem için söz konusu. 10 yılda kazancın olmaması gibi bir durum yok.
Yeni sistemin tanıtıldığı toplantıya ben de katıldım. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan BES'in uzun vadeli bir yatırım olduğunu ve bu nedenle riskli yatırım araçlarına yatırım yapılabileceğini söyledi. Türkiye nin ve piyasaların ihtiyacı olan da uzun vadeli yatırım. BES gibi, 10 yıl ve daha uzun vadeli kurumsal yatırımcıların yokluğu en büyük eksiklik. Uzun vadede ise hisse senetlerinin en yüksek getiriyi sağladığını biliyoruz. Tepe noktasında alım yapılsa dahi, ortalama 4 yıl sonra kâra geçmek mümkün. Sistem cazip olacak ki, Sayın Babacan da bu yıldan itibaren eşiyle birlikte bireysel emeklilik sistemine katılacak. Eğer devlet her yıl brüt asgari ücretin yüzde 25'i kadar sisteme ödeme yapmaya devam edecekse, sistem de bu yönetim ve işletim giderleri ile çalışacaksa, BES iyi getiri sağlamaya aday. Sağlamalı da, çünkü hem kamu katkısı var, hem de uzun vadeli. İnşallah devletin bu katkısı 10 yıldan önce geri alınmaz. Devlet BES'i beslerse BES de piyasaları ve özellikle sermaye piyasalarını besler. Tasarruf sahipleri de böylesine alternatifsiz kaldıkları bir dönemde iyi bir yatırım aracına kavuşur.

SONUÇ: "Güneş bir günde iki defa doğmaz." Victor on Scheffet

 

 

8 Ocak 2013 Salı

FORTUNE Türkiye 'BES Akademi' Açıldı Haberi...erman dinçel


FORTUNE Türkiye Ocak 2013 sayısında Akıllı Yaşam ekindeki 54. sayfadayım... ' Katılımcılar da BES Akademi'li Olacak ' ......( soyadımı yanlış yazmışlar )