27 Ekim 2017 Cuma

Risk Yönetimi Üzerine Zihinsel Çalışmalar, Çözüm-2



Türkiye'nin Oynaklık (Belirsizlik) İle Sınavı! 



Varlığını, Kurumunu ve Ülkeni Korumak ve Riskini Yönetmek üzerine 
Oynaklık, belirsizlik, dalgalanma, çalkantı, kararsızlık kelimelerini benzer anlam taşır, biz bunları yabancı kökenli bir kelime ile de anlatabiliriz ve VOLATİLİTE diye adlandırırız. Ekonomi, finans, piyasalar, borsalarda veya istatistik ile matematikte elinizde bir veri seti (ekonomi ile ilgili istatistikler veya rakamlar) varsa ve bunun üzerindeki değişimi ya da değişkenliği (artma veya azalma yönü dışında) ölçmek istiyorsanız, kullandığınız yönteme vereceğiniz isim bunlardan birisidir.


Belirsizlik anlamına gelen bu sözcükler bize bir rakamın (değişkenin fiyatının mesela) ARTMA veya AZALMA yönünde fikir vermezler, ARTMA veya AZALMA  OLASILIĞININ ARTTIĞINI gösterirler. Şimdi düşme ve yükselme kavramı dışında üçüncü bir kavram ile tanıştınız, bu da yükselme ve düşme olasılığın ARTTIĞI kavramı yani volatilite - dalgalanma oranı yükseldi demek.




Mesela doların TL karşısındaki fiyat hareketlerine bakarsak, doların TL karşısındaki fiyatı 3.30 ile 3.38 aralığındaki değişiyorsa, belirli bir zaman dilimi içinde 3.30 ile 3.38 (birinci) arasında dalgalanıyor deriz.

Bu dalgalanma oranı ile dolar TL kurunun 3.30 ile 3.70 (ikinci) arasındaki dalgalanma oranının farklı olduğunu hesaplayabiliriz artık.

Birincisinde dalgalanma oranı %2 seviyesinde ama ikinci veri setinde ise %12 seviyesindedir.

Bunun anlamı yani dalgalanma oranı %2 den %12 ye çıktıysa belirsizlik de arttı veya Volatilite arttı demektir (bu örneği faizler için, enflasyon için, büyüme rakamları veya borçlanma rakamları için de oransal olarak hesaplayabiliriz)

Bakın dolar düşecek veya yükselecek değil, doların düşme veya yükselme olasılığı arttı demek bu.

Bu durumda yani belirsizliğin arttığı durumlarda RİSK YÖNETİMİ uygulamasına başlamadıysanız başlamak, muhtemel zararlar için karşılık ve rezerv ayırmak, zarar verebilecek borçları uzun vadeye yaymak, borcun faizini sabitlemeye çalışmak, dövizde borçlanmamak, alacakları tahsil etmeye çalışmak ve benzeri finansal önlemler almak gerekir.

Tabii RİSK yönetimi bu kadar dar bir çerçeveye sıkıştırılamaz ama bu yöntemin ve sistemin olduğunu bilmek hepimizi risklere karşı daha duyarlı ve bilinçli hale getirir, varlığımızı ve geleceğimizi korumak için daha farklı düşünmemizi sağlar.

DALGALANMA ORANI ARTMIŞ, DÖVİZİN, FAİZİN, BORSANIN, ENFLASYONUN, BÜYÜMENİN, BORÇLANMANIN DEĞİŞME OLASILIĞI arttığı dönem Ekim 2017 başında başlamıştır.

Bu yazıyı yazmadaki amacım varlığımızı ve geleceğimizi korumak için stratejik olarak düşünmeye başlamak DEĞİL aksiyon almak için sizleri uyarmaktır.


Ters Yoldan Karşı Şeritten Gelen Araba

Bu belirsizliği arttıran faktörler nelerdir? Bunları izlemeyi biliyor musunuz?

1-Sistematik Riskler: kontrol edilemeyen, önlenemeyen riskler demek, önceden bilinemeyen ve kontrol edilemeyen risklerdir. Ekonomik ortamın ve verilerinin bozulması, piyasa faizlerinin değişmesi, döviz kurunun değişmesi vb. gibi belirsizlikler yaratır ve bizi kontrol dışı etkiler.

2-Sistematik Olmayan Riskler: Kontrol edilebilen ve vereceği zararlar kısmen önlenebilen veya karşılık ayrılabilen daha çok birey, birim veya kurum bazında etkili olan risklerdir. Devlet ve ekonomi yönetiminde kesinlikle yeri vardır.

Bu modeli finans piyasaları için uygularsak, Kredi Riski, Likidite Riski ve Operasyonel Risk adını verdiğimiz finansal risk tiplerini sayabiliriz. (sadece bankacılar için değil tüm özel ve kamu kurumları için ve de varlığı olan bireyler için)

Eğer bir ortamda dalgalanma oranı (oynaklık) artmışsa bireylerin, firmaların ve Devletlerin RİSK YÖNETİMİ yapması zamanı geldi demektir, yani kısacası çok geç kalmadan akılcı ve stratejik (duygusallıktan ve hamasetten uzak) davranma zamanıdır.

Eğer bilgi ile RİSK YÖNETİMİ yapılmaz ise, birey için varlık kaybı, firmalar için işletme sermayesinin kaybı ve iflaslar ile Devletler için ekonomik çöküş, kurumların iflas etmesi, bütçe açıklarının artması ve buna bağlı siyasi istikrarsızlık ortaya çıkması sonuçlarını doğurur.

Devletler açısından durum çok daha vahim denebilir aslında. Bu duruma düşen bir Devlet için büyük bir zafiyet (zayıflık) işareti oluştu demektir.

Çok çok tehlikeli olan bu durum, toplumsal parçalanma, toprak kaybı, savaş ortamı ve sömürge ülke haline gelerek, topraklarının, insanlarının ve tüm değerlerinin köleleştirilmesi ve kaybedilmesi sonucunu doğurabilir. Çok yakında, son beş yılda özellikle Suriye ve Irak için bu söylenebilir.

Bu ortamlarda hep artık kapitalizmin Nirvana sına ulaşmış emperyalist ülke statüsüne geçmiş ülkelerin, -bir leşi parçalayan akbabalar- misali davrandıklarını görürsünüz.

Sevgili ülkenizi parçalar, böler, paylaşır, doğasına, toprağına, madenine el koyarlar, kültürel birikimini ve değerlerini yok eder, ülke insanlarına da sürgün edilmek, göçmek, istismar ve tecavüz edilmek, köle olarak satılmak ve bu yolda yok olmak düşer. (Türkiye Cumhuriyetinin Kurtuluş savaşı ile kurtulduğumuz uçurum bu aslında )

Bu arada kavram karmaşası yaşamayın ve merak etmeyin bu yazıyı yazan KOMÜNİST değil, çünkü komünistlerden de hem kapitalist kafa hem de emperyalist yani sömürgeci yapı çıkıyor, bu sebeple yazıyı yazan sadece VATANSEVER o kadar, ''...ist'' ile biten bir tanımlamaya ihtiyacım yok.

O zaman önce Devleti bir kenara bırakalım ve soralım ''Türkiye'de hangi kurumlar da en iyi risk yönetimi yapılmaktadır?'' Cevap tabii Bankalar ve daha sonra Sigorta şirketleri, bazı Holdingler ve Gruplar yani bazı varlıklı kişi ve sermayedar ile bunların kurumları. (cevabımın siyasi iktidara yakın olanlar olduğunu düşünenler sanırım biraz yanılıyorlar, onlar risk yönetimi denince başka birşey düşünürler)

Bir soru daha soralım, ''neden bu yukarıda bahsi geçen kurumlar diğerlerinden farklılar?'', ''neden bankalar ve sigorta şirketleri farklılar?'',

Cevap; Birisi BASEL-II veya III kuralları, öbürü SOLVENCY-II yani sermaye yeterliliği kurallarına uymak mecburiyetindeler de ondan. Bu kurumlarda RİSK Yönetiminden sorumlu İç Denetim ve Bağımsız Dış Denetim sistemi mevcut olması kanuni zorunluluk da ondan.

Bu kurumlar ülkenin en iyi eğitimli insanlarını istihdam ederler ve kurum kültürleri oluşmuştur da ondan. 2001 krizinde 21 tanesi battı ve 35 bin tane bankacı işsiz kaldı ve tam RİSK YÖNETİMİNİ öğrenmek zorunda kaldılar da ondan.

Peki Türkiye'de özel sektörde durum bu seviyede iken, kamu kurumlarında durum nasıl acaba?

Cevap pek iç açıcı değil, hatta kamu sermayeli bankalar dahi bu konuda siyasilerin rahatsız edici müdahaleleri ile karşı karşıya. Direnirsen işinden olursun, direnmezsen kanunen suç işlemiş olursun, yani kamu kökenli bankacıların işi hiç kolay değil hatta zor. Aranızda görev zararı diye bir kavramı hatırlatanlar olacak, doğrudur ama bu SPK'nın problemi halka açık kamu sermayeli bankalarda ''görev zararı'' olur mu? veya siyasi müdahale sonucu ilgili kurumlarda oluşacak zararları bu kurumların borsada hisse senetlerini almış küçük yatırımcıya nasıl anlatırsın?

Soru: ''Devletin öbür kurumlarında risk yönetimi yapılıyor mu?'' Bence cevap KOCAMAN bir HAYIR. Mesela Türkiye önümüzdeki 1 yıl boyunca ithal edeceği petrol ve doğal gazın fiyat artışına karşı Devletimiz kendini-halkı koruyor mu? Cevap, -hayır korumuyor-, bak bu en basit soruydu, gerisini siz düşünün.

Ekonomik krizin içinde yüzdüğümüz düşündüğüm şu günlerde, ekonomik büyümeden, borçlanmadan konuşmak ne kadar istemiyorsak da bizi bekleyen risklere karşı hepinize dikkatli ve bilinçli olmayı naçizhane önermekteyim.

''Ters şeritte karşıdan gelen araba'' durumunda kalmama,
''Rüzgâra karşı çişini yapma'' mecburiyetinde olmama

Adına ne derseniz işte o durumda olmamak için yazıyorum bu ikinci yazım yola çıktım adım adım...


Belirsizliğin arttığı ortamda acil ve ilk yardım önerileri?

Acil Durum Listesi: 

Bireyler ne yapmalı?
Firmalar veya kurumlar ne yapmalı?
Devlet ne yapmalı?

Çok ayıp ettim vatandaşın işimi bu?

  • Oy verip seçtiğimiz politikacıların işi bu zaten, öyle değil mi?
  • Bir kere ortamı bu hale getirmeyeceklerdi ve/veya eğer ortam bu hale sürükleniyorsa bu durumu yönetmeyi bileceklerdi- şeklinde bir düşünceniz olabilir.

Aslında devlet dediğimiz organizasyonumuz veya bürokrasinin görev ve sorumluluğu, çalıştığı alanda, iş yaptığı konuda uzmanlaşmak ve politikacıya ülkeyi yönetim sürecinde doğru bilgiyi vermek, tarihsel ve geleneksek geçmişi hatırlatmak ve yol göstermek olmalıydı.

Eğer Devlet yönetiminde liyakat yani hak edene görev verme ve sistemi sağlam kurulmuş olsaydı bugün karşı karşıya olduğumuz risklerin hiçbirisi olmayacaktı. Örnek mi? TSK'nın düştüğü veya düşürüldüğü durum aklıma geliyor.

O zaman biz elimizden birey olarak ne gelir bir bakalım ve gelecek için yaşanabilir bir ülke için ve sürdürülebilir hayat için tavsiye listenizi oluşturalım;

A-Bireysel olarak risk yönetimi için alacağınız kararlar neler olabilir?
B-Firmalar, kurumlar, piyasalar ve organizasyonlar nasıl davranmalı? Nasıl Risk Yönetimi Yapmalı?
C-Bir Devlet, bir ekonomi bu ortamı nasıl yönetmeli? veya Devlet gelecekte bir daha aynı riskler ile karşılaşmamak için ne yapmalı? Nasıl organize olmalı?

Bu yazıyı okuyan tüm dostlar size ödev veriyorum, ben bir eğitmenim ve haddim olarak veya olmayarak size ÖDEV veriyorum.

Lütfen elimize bir kâğıt ve kalem alın ve ister kısa ister uzun, A, B ve C için bir deftere cevaplarınızı yazınız, bu cevabı sakın kimseyle paylaşmayın sizde kalsın. Teknolojiyi kullanmayı seven dostlar, tablet veya Cep'lerine tabii yazabilirler ama benim tercihim kâğıt ve kalem çünkü elin yazacak, gözün yazdığını görecek ve yazarken içinden tekrar edeceksin fikir kafana net oturacak.

Sadece bir vatandaş ve birey olarak sorumluluğumuzu yerine getirelim ve bir kez olsun yazılı düşünelim, içimizi sayfaya dökelim.

İçinizden,-Böyle saçmalıklara ayıracak vaktim yok benim-,

Cümlesi geçtiyse veya düşünmek ve yazmak istemiyorsanız, o zaman bu içinde bulunduğumuz durumu da hak ediyorsunuz demektir, ''her hafta aynı gün aynı saatte bir kez bu risk durumu aklınıza takılsın'' oldu mu? hatırlayın hiç unutmayın.

Bu çalışma sizin kontrol listeniz olsun inşallah (birazdan beddua geliyor) kısacası, gizli / açık çözüm önerilerinizi yazın demekteyim :)

Eğer bana cevap yazma zahmetinde bulunursanız, verilen cevaplarda A, B ve C konusunda ortak noktalar var ise, biz bu ortak noktaları daha sonra ÜLKE STRATEJİMİZ (insanlarımızın SAĞDUYUSU) olarak ilan edelim.

Samimi öneri, teklifleri de bekliyorum, korkmayın kimseyi kırmak veya hakaret etmek gibi bir durum yok sadece pozitif düşüncemizi ifade ediyoruz.

Lütfen siyasi, ideolojik durumunuz ve dini görüş ve yaklaşımınız ne olursa olsun,  geçmişte o oldu, bu oldu değil sadece sizce en iyisi nasıl olmalı? şeklinde çözüm öneriniz. (Ama, fakat kullanmadan sadece ideal çözüm nedir? sorusuna dikkatinizi toplayınız, öneri ve görüşlerinizi bekliyorum)

Lütfen diğer çözüm önerilerine cevap yetiştirmeyiniz (bu durumda üzülerek yazışmayı silmek ve/veya sizi yasaklamak zorunda kalacağım)

Bu basit çalışma, iyi insanlar için yapılan bir çalışma ve sadece çözüm odaklıdır, unutmayın.

Hepiniz en az benim kadar vatanseversiniz eminim, lütfen boş durmayınız problemlere zihninizde de olsa çözüm üretiniz.

Biliyorum hepinizin kafasında bu kaostan nasıl çıkarız düşüncesi var.

Hani bir söz var;
-korkunun ecele faydası yok- diye, yapıcı olalım demokrasiye inanalım ve birbirimizin sözünü kesmeden dinlemesini bilelim istiyorum.


**** Lütfen cevap yazmak isterseniz face den doğrudan veya face de  ''Yarına övgü'' grubundan yazınız.

-------------------------------------örnek cevap biçimi ------------------------------------------------------

Bence ideal Risk Yönetimi:

A-Bireyler için;

B-Şirketler ve Kurumlar İçin;

C-Devlet için;

Olmalı
----------------------------------------------**************-----------------------------------------
Not: Bu yazıyı sonuna kadar okuduğunuz için teşekkür ederim, hele bir de cevap yazdıysanız, harika böylece hep birlikte problem ve çözümlerimiz konusunda daha bilinçli vatandaşlar haline geleceğiz ve siyasilerin hepimizden öğrenecekleri olacak.

Erman'ın cevapları;

A-Varlığınızı (para, menkul kıymet, gayri menkul, siz, çocuklarınız ve aileniz) korumak için gerekli adımları atardım.

  • Ek borç almazdım, dövizli borç almazdım, mümkün olduğunca nakit de bulunur ve param ile çok risk almak istiyorsam acele etmeden kaybetmeyi de göze alarak uzun vadeli döviz veya altına yatırım yapardım.
  • Spekülatif ve agresif bir tavır sergilemezdim.
  • İşimi korumaya çalışırdım ve eğer aile bütçem varsa da tasarrufçu davranma çalışırdım.
  • BES birikimlerinizi LİKİT FONA geçirirdim veya ALTIN FONU, DÖVİZLİ YATIRIM YAPAN FON çeşitlerini düşünürdüm.
  • Birikimim ve varlığım olsa da olmasa da çocuklarımın, ailemin ve kendimin sağlığını özellikle ruh sağlığını korumaya çalışırdım.

Not: Fon yöneten arkadaşlarıma da bir not '' siz anladınız durumu!'' işte zamanı daha ne bekliyorsun, korkma sürüden ayrıl da gel, güvenli alana geç.

B-Firmalar ve kurumlar, aynı bankalar gibi RİSK YÖNETİMİ yapmalı, faiz, döviz, mal-stok riskini yönetmeli gerekir.

Ayrıca nakit akışını (ödeme ve tahsilat) yönetmeli, ek borç almamalı, işten eleman çıkarmayacak şekilde bütçe yapmalı ve tüm çalışanlar aynı bilinçte ve bilgide olmasını sağlamaları gerekir.

Özellikle inşaat ve tekstil sektöründe lütfen önümüzdeki başarılı risk yönetimi örnekleri de düşünerek sadece ''Muhasebe Müdürü'' veya sadece ''Mali Müşavir Danışman'' ile Risk Yönetimi yapmak ile yetinmeyiniz, zahmet edip ''Finans Müdürü'' istihdam ediniz. Kayıt dışı, gönül, hatır ile iş durumlardan uzak durunuz, etrafınızda alışveriş yaptığınız firmaları riskleri açısından izlemesini bilmelisiniz.

İstihdam edilen Finans Müdürün 'den, ona sadece nakit yönetimi ve borçlanma yönetimi sorumluluğu değil, ''gelecekte oluşacak değişiklikleri (nakit, borç ve bütçe) de yöneteceksin koçum'' demelisiniz.

Zarar oluşma olasılığı, tahsilat imkansızlığı ve ödeme gecikmeleri olması durumunda ayakta kalmak için önceden karşılık ayırınız.

Borcunuz varsa TL'ye çeviriniz, mümkünse vadesini uzatınız ve mümkünse faizi sabitleyiniz yani banka borçlarınızı yapılandırınız.

Kriz anında çalışanları işten çıkarmayacak bir strateji geliştiriniz, bütçe yapınız, mümkün olduğunca nakit de kalınız ama tüm bu risk yönetimi stratejisini çalışanlarınız ile paylaşınız, yani hem sermayedar hem çalışan birlikte ekip olarak kriz yönetimi yapınız.

Gerekiyorsa maaşları azaltınız, mutlaka lüks ve gereksiz harcamaları azaltınız, gerekiyorsa verginizi geciktiriniz ama işten adam çıkartmayınız.

İşsizlik ile boğuşan toplumda kriz anında Devlete yardımcı olmak istiyorsanız işten çıkarım yapmayınız. Sermayedar ve patronların dikkatine sunarım, kurum ve ülke kriz ile uğraşırken siz Ferrari'ye binip dolaşamazsınız, egonuzu kontrol etmeyi öğreniniz, patron patronluğunu krizde yani zor zamanda göstersin göstersin de, iyi zamanlarda sürdürülebilir karlılık oluşsun.


C-Devlet ne yapmalı?

  • Kriz gelmemesi için ne yapmalı? 
  • Kriz anında ne yapmalı? 
  • Bir daha aynı riskler ile karşılaşmamak için nasıl bir Ekonomi, Maliye, Vergi, Merkez Bankası yönetimi, nasıl bir Borç Yönetimi olmalı? 
  • TCMB, BDDK, SPK, Borsa, Denetim Sistemi, yeniden nasıl yapılanmalı?
  • Varlık Fonu ne yapmalı? ve Varlık Fonuna ne yapılmalı?
  • ABD ve Avrupa ile ekonomik iş birliği, yatırımlar ve ticaret anlamında neler yapılmalı?
  • Önümüzdeki 5-10-20 -50 yılın şimdiki stratejisi nelerdir?

Bu ayrı bir makalenin konusu ama aslında ''idrar yolları'' isimli yazım (http://yarinaovgu.blogspot.com.tr) ile bu konuya da azıcık dokundum ve bir-iki gün içinde Devlet ne yapmalı? sorusunun cevabı Çözüm-3 Reform Hayalleri yazımı Kasım da dikkatinize sunacağım.

Biz doğal olarak siyasetçi değiliz derdimiz Risk Yönetimi yapmak lütfen unutmayınız.

Bu yazıları yazmaktaki amacım, umudu kaybetmemek içindir, krizin adı ne olursa olsun çözüm her zaman var, bunu sağlayacak insan gücü, bilgi birikimi var.

Ülkemin Dünya ile entegrasyonu çok çok iyi ve her türlü derdin altından kalkabiliriz.

Bir eski bir dostum, iş arkadaşım ve genel müdürüm derki;
''Parasını veya Varlığını Yöneten Hayatını Yönetir'',

Bir başka eski dostum ise soru sorar sosyal medyadan,
''Mutlu olmak ile zenginlik arasında bir bağlantı var mı?'' diye

Çıkarım ve sorunuzu çok sevdim, düşündüm, sizleri tanıdığım için ne demek istediğinizi çok iyi anladım, ben de bu yazımla beğendiğim bir alıntıyı paylaşmak isterim;

''Bireylerin varlıklarını koruyabilmek ve gelişebilmeleri için bir toplumun içinde yaşamaları ve o toplumun geleceğinde kendilerine ve ailelerine yer bulmaları gerekir'' eğer bu mümkün olmasaydı insanlar çocuk olarak kalırlardı ve o toplumun geleceği olmazdı.

Ben bu tanımı çok sevdim, ''Antony Giddens'in Sosyoloji Başlangıç Okumaları'', kitabından aldım. (SAY yayımlarından, 2015 baskısı) yani alıntıdır.

Buradan yola çıkarak eğer bu birey yaşadığı toplumun geleceğinde kendisine yer olduğunu biliyorsa, kendisine yer bulabiliyorsa, kendisini oradan o toplumdan hissediyorsa birey MUTLU olur, varlığının, eğitiminin, dostlarının ve başarı ile başarısızlıkların yani hayat mücadelesinin bir değeri olur ve işte gerçek ZENGİNLİK budur.

Bunu sağlamak için de iyi niyetli, sağduyulu olmak, bilgiye, çalışmaya önem vermek ve hayatın ve ekonominin DALGALANMALARI karşısında varlığını ve varsa paranı yönetmesini bilmek, tüm risklere karsı kendini ve aileni korumak YETERLİDİR, böylece HAYATINI DA yönetmiş olursun.

Risklerin fark edilmesi ve yönetilmesi umuduyla,

Eveett yazının sonuna gelen tüm dostlara saygı ve sevgilerimle,

Erman Dinçel, İstanbul
27 Ekim 2017, Cuma







3 Ekim 2017 Salı

İdrar Yolları


Çözüm-1

Uzun aradan sonra ilk yazı, belki de bu son yazı olur bilemiyorum, çünkü canım hiç yazmak istemiyor. Bu yazı ekonomi-politik bir yazı şimdiden haber vereyim, bazı dostlar için sıkıcı ve hatta uzun olabilir. OHAL altında ve ülkedeki maksimum ekonomik ve ahlaki çürüme noktasında yazılmıştır.




Bu yazı uzun bir çalışmadır, sabır seviyesi ve dikkat seviyesi düşük kişiler için değildir.  Özellikle ''Y'' kuşağı kişilerin sabır gösterip okuyacaklarını tahmin etmiyorum ama onlar okuyamayacak diye bir korkuya da kapılmadım doğrusu. Ülkem de gülmek yasak değil ama zor gülüyorum ben kardeşim, açık havaya çıkıp yürümek istiyorum veya bisiklete binmeliyim, stresimi düşürmem, mutluluk hormonu bulmam lazım kendime. Sürekli kendime ''bir toplum nasıl olur da 60 yıldır aynı yalanlarla kandırılabiliyor?'' diye soruyorum. Kandırılabiliyorsa buna ne denir? Problem nerede? Bunları düşünmekten vazgeçmem gerekiyor ama olmuyor sürekli aklıma geliyor.




İdrar Yolları

İdrar yolları rahatsızlığı çok acı veren sinsi bir hastalıktır, sizin üşütmenizi veya vücudunuzun zayıf düşmesini (direncinin düşmesini) bekler ve bakteriler ilk fırsatta tekrar tekrar çoğalırlar, eğer tedavi olmazsanız olay büyür ve iş böbrek yetmezliğine kadar gidebilir.

Bir adamın yüzüne bakınca yüzünden idrar yolları rahatsızlığı yaşadığı anlaşılamaz, uzmanların belirttiğine göre işin psikolojik yanı da varmış, çok stresli zamanlarda vücut çabuk zayıf düştüğü için daha sık rahatsızlık ortaya çıkarmış.

Gazeteler yazdı, ''Sayın Maliye Bakanımız idrar yolları rahatsızlığından hastaneye kaldırıldı'' diye şaşırdım,tabi ki ''geçmiş olsun'' öncelikle,  tam da MTV'yi artırmışken, tam da Kurumlar Vergisini  (finans kurumlarında) artırmışken, tam da Orta Vadeli Büyüme programı ve hedeflerin açıkladıklarından dört gün sonra, durum pek kolay değil anladım, dikkatimi çekti o bakımdan, çok mu pimpirikli oldum acaba? Her şeyden nem kapıyorum galiba.




Ülkenin ekonomi-politik durumunu, idrar yolları iltihabı olmuş hastaya benzetiyorum ben aslında, dışardan baktığında işler yolunda görüntüsü veren bir vücut gibi Türkiye.






Orta vadeli programın hedeflediğine göre ülke her yıl ortalama %5,5 büyümeye devam edecek 2023'e kadar, enflasyon düşük düzeyde kalacak (tek haneli rakamlar), döviz kurları yerinde sayacak ve faizler daha da düşecek olarak hesaplanmış. Şimdi bir saniyeliğine ben durdum çünkü bir konu aklıma takıldı ''acaba TCMB'nin Para Politikası Kurulun da bu konu düşünüldü mü?''

Sanırım tüm bunlar TCMB'nin fikri olmadan gerçekleşecek, bu nereden çıktı derseniz, para politikası kurulu kararlarında bu durumun bulunmadığının altını çizelim. Eğer siz bulursanız, bir yerde rastlarsanız lütfen benimle de paylaşın, ben hiçbir yerde rastlamadım. Diğer taraftan kişi başına gelir 13.000 USD'ye ulaşacak, 2020'ye kadar bu büyüme devam ederse denilmekte raporda.

İşte bu noktada artık dayanamıyorum, geçmişi bilen, istatistik ve milli gelir nasıl hesaplanır? konusunda eğitim almış, eğitim veren bir adam olarak zamanı geldi birkaç laf edelim;

Kişi başına milli gelir 2013 yılında da 13.000 USD olmuştu, şimdi neden 2013'deki rakamı 2020 de yakalayacak diye bir hedef konuyor anlamış değilim, siyasiler bunu bir başarı olarak sunuyorlar bize ne dersiniz?

Diğer taraftan milli gelir hesaplama yöntemi geçmişte zaten değiştirildi ve birden %4 olan büyüme rakamı, %5,5'a çıktı bundan 10 yıl önce, aynı değişiklik ile 9.500 USD olan kişi başı milli gelir o zaman birden 12.000 USD oluvermişti. Bu detayları unuttuğunuzu tahmin etmektedir siyasetçi ama yanılmaktadır çok açık.

Peki kişi başı gelir 13.000 USD oldu güzel, hepimizin çok iyi bildiği bir soruyu daha soralım, kişi başı gelir 13.000 USD demek herkesin cebinde 13.000 var anlamına mı gelir? Cevap hayır gelmez.

Gelir dağılımı nasıl acaba Türkiye'de? yoksa servetin-birikimin %90'ı sadece nüfusun varlıklı %2 sinin mi elinde toplanıyor? Cevap gelir dağılımı bozukluğu devam ediyor, bugün Türkiye de 16 milyon kişinin yemek yediği sofrada et-tavuk-balık yani protein yok haberiniz olsun. İktisat maalesef böyle bir bilim dalıdır, bir ekonomik veriye tek başına bakılmaması gerektiğini öğretir adama. (bu lafı ancak klasik iktisat eğitimi almış olan anlar, artiz olanlar anlamaz :) )

Hani diyebilirsiniz ki, ''TCMB'nin para politikası kurulu kararlarında vergi oranı belirtilmemiş olabilir '', yani  ''vergi oranı değişikliği orada yazılmaz ki kardeşim''  demek içinizden gelebilir ama bence orta vadeli ekonomi politikasının değişkenleri ile bütçe değişkenlerinin ortak ve stratejik üretilmesi gereği vardır. (ekonomi yönetiminde tutarlılık)

''Yav yeni mezun iktisatçı olsaydım dahi, bu açıklamalara çok inanasım gelmezdi! '' desem, bana kızmayın olur mu? İşte bu yüzden mutsuzum zaten ve sonuç, bu tip çıkarımlara inanamıyorum artık ben.

Neden? derseniz, anlatacağım birazdan.

Son MTV artışı ile beklenen vergi geliri 28 milyar TL olarak hesaplanmış ve şimdi sormak lazım 28 milyar TL açık bütçede nereden çıktı? çıktı ki siz bu açığın finansmanı için orta vadeli ekonomi politikasını değiştirdiniz ve vergileri oranlarının bazılarını artırdınız! (Pardon, soru sormak serbest mi?)

Benim bildiğim tutarlı bir Devlet anlayışına, maliye politikasına göre veya yıllardır yapılan geleneksel uygulamalara göre, orta vadeli ekonomik program açıklanıyorsa, önümüzdeki 5-10 yılın makro ekonomik hedefleri değiştiriliyor ise veya bütçe hedeflerinde bir değişiklik varsa (vergi oranı artırmak demek, tutmayan, tutmayacak, açık veren açık vermeye devam edecek bütçeye çare bulmak için yapılır) bu durum açık verecek bütçenin de habercisidir.

Neden bütçe tutmuyor? sorusunun cevabının da aynı zamanda açıklanması gerekir veya alınacak vergiler (en az 28 milyar TL) nereye harcanacak bunun altının çizilmesi gerekir. (Rusya'dan alınacak füze sitemine mi harcanacakmış? yazık bu ülkeye gerçekten)

Bu tip çok ciddi bir konuyu Bakan açıklamaz genellikle, Başbakan açıklar çünkü seçim kitapçığında ''bize oy verin vergileri artıracağız '' yazmaz. Eğer vergiler artırıyorsa bunun kabul edilebilir açıklanabilir, bütçelenebilir bir sebebi olmalı ve sanırım en üst düzey açıklanmalıdır.

Diğer taraftan Hazine'den, Ekonomi den, Maliye'den sorumlu bakanların yanında, hiçbir konudan sorumlu olmayan, bakan olmayan, siyasetçi olmayan, üstelik seçimle gelmemiş, ekonomist danışmanlar var. Bu danışmanların yönetimde etkisi, Para ve Maliye politikasındaki etkisi ise belirsizliğini koruyor, yetki ve sorumluluklarını da bilmiyoruz.

Bu durumda insanın aklına gelir, orta vadeli program açıklayan Sayın Bakanlar acaba bu konuda, Sayın Danışmanların görüşünü aldı mı? Sayın Başbakanın onayını aldı mı? Ben aldıklarını düşünüyorum ama konuşmalarında bunun işaretini alamadım haberiniz olsun (bu yazının ekonomi-politika kısmını bu bölüm ile sınırlandırıyorum) *

*Bu yazıyı 2 Ekim'de yazdım, 2 Ekim akşamı MTV artışı kararının Bakanlar kurulunca revize edileceği haberi hükümet sözcüsü tarafından dile getirilmiştir.

MTV artışını izleyen oto sahibi
Enflasyonun %70'lerden %5-15 aralığında bulunan ekonomilerde, KDV oranında göreceli olarak %18 den %5-8 seviyesine belirli bir zaman dilimi içinde indirilir ve hatta Kurumlar Vergisi oranı da %20'den %10 seviyesine indirilir. Tüm Dünyada genel bir uygulamadır bu durum (Almanya benzeri bazı ülkelerde istisnalar olmasına rağmen veya sektör bazında faklı uygulamalar olmasına rağmen, genel olarak kazanca bağlı orantısal veya ciroya bağlı orantısal vergi indirimi vardır ama gel gör ki bu ekonomilerde kayıt dışı ekonomik faaliyet yoktur)


Şikayetçi değilim, siyasi eleştiri yapmayacağım, siyasi eleştiri benim işim veya haddim de değil zaten, benim işim ekonomik görünümü geçmiş verileri ile yorumlamak

Yukarıdaki ön uyarıdan sonra, ekonomide şöyle ve böyle oldu diye şikayetçi bir yazı da olmayacak bu yazı, bir ekonomist, eski bir bankacı ve portföy yöneticisi, finans konusunda bir eğitimci olarak daha çok, nasıl bu ekonomik kaosun içinden çıkabiliriz? sorusuna kendimce cevap arayacağım,

Tekrar edeyim kendimce yazacağım, geleceği hayal edeceğim, sorumluluğum çözüm sunmaya çalışmak olacak, çözümsüzlüğü veya siyasileri eleştirmek veya onları savunmak gibi bir vizyonum yok maalesef.

Size bu öneriler amatörce gelebilir veya olumlu yönde çok hayalperest bulabilirsiniz, baştan söylemek isterim ki hayalperestlik veya amatörlük konusunda çekincem bulunmuyor.

Üstelik ekonomi bilimi açısından teknik veya piyasa ağzı ile teknik olarak hiç takılmayacağım.

Teknik tartışmamalar zaten her akşam TV'lerde yapılıyor, '' çok mu işe yarıyor halk veya yatırımcılar için bu teknik tartışmalar? '' diye sorarsanız, ayda bir kez bakıp genel ekonomik gidişatı anlamak için yeterli bence derim, gerisi boş konuşma gibi geliyor bana, üzgünüm, çünkü bu yorumları duyup faizlerin yükselme veya kurların değişme riskini algılayıp, yatırımını şirketini yönetebilen yöneticilerin varlığına artık inanmıyorum.

Yani ekonomik rasyonalizm (gerçekçilik) ve serbest rekabet şartlarındaki bir ekonomik düzende değiliz, tam tersi ekonomik düzensizlik, belirsizlik ve sistemsizlik var, ayrıca uzun süredir ekonomi yönetiminde dağınıklık ve çok başlılık var. Bu kadar belirsizliğin içinde ben çıkıp da ''güneş doğudan yükselecek'' benzeri çıkarımlar yapamayacağım.

Bazı sol-sosyalist görüşlü arkadaşlar için belirteyim, sakın bana '' işte kapitalizm böyledir.... '' falan gibi düşünmeyin, bu kapitalizm değil ama ne olduğunu burada yazmayacağım..... :)

Tek bir isteğim var, ÇARESİZ DEĞİLİZ, ÇÖZÜM BİR TANE DEĞİL, gerekli insan kaynağı, akıl ve tecrübe hep var ülkemde ve var olmaya da devam edecek.

Daha da zor ekonomik bir ortamda kalırsak bu ülkenin, Kurtuluş Savaşı ile sıfırdan kurulduğunu, peşinden Devrimler ile ayağa kalktığını hatırlayalım yeter, ben siyasi tercihleri bir kenara bıraktığımız bir araya geldiğimiz an tüm ekonomik ve bütçesel problemleri kısa sürede çözeriz, inancındayım.


AYNI EKONOMİK DÜZEN VE ANLAYIŞ SÜRDÜKÇE, KİM İKTİDARA GELİRSE GELSİN ÜLKE BU EKONOMİK KRİZİNDEN-KAOSDAN VE BU BORÇ KAPANINDAN ÇIKAMAZ BENCE, ÜLKENİN YÖNETİM TARZI İLE ANLAYIŞIN VE EKONOMİK TERCİHLERİN SERMAYEYE DOĞRU DEĞİL DE İNSANA (HALKA) YÖNELİK OLMASI GEREKİR ÖNCELİKLERİN TOPLUM ADINA KULLANILMASI GEREKİR ve SONRASINI MI? DAHA SONRA KONUŞURUZ...

ABD'nin kendi ekonomik ve sistemsel kaosu ile boğuştuğu, Avrupa'nın ayrışma yolunda gittiği ve muhafazakarlaştığı, Çin'in ayrı bir tavır ve tarzda olduğu ve aslında ''her koyunun kendi bacağından asıldığı'', kendi ekonomik mücadelesini verdiği bu Dünyada, işte tam da MUSTAFA KEMAL in sözü ile ''fikri hür, vicdanı hür'' bir anlayışa ihtiyacımız var.

Bizim tartışmamız, o sistem iyi, bu sistem değil, o din iyi, bu din değil veya bu ülke iyi bu ülke değil şeklinde olmamalı, ayrıştırmayan, bölmeyen, bütünleştirici bir söyleme, aydınlık sadece ve sadece ülke çıkarını ve ülkenin-toplumun geleceğini düşünen, geçmişe değil geleceğe bakan insanlara, yöneticilere, siyasetçilere ihtiyaç var.

Bu durumu Milli kelimesi anlatalım isterseniz ve anlamı ise ''sadece Türkiye'ye özel'' olsun yani sadece bu ülkeye, bu topluma ve ortak geleceğimize hizmet eden bir yapı ve tarza (vizyona) ihtiyaç var.

Sürdürülebilir bir ekonomiye ve bütçeye kavuşmak için Devletin, Mali (bütçesel ) RİSK Yönetimi yapması zamanı gelmiş olduğunu ve hatta son dönemeçte olduğumuzu düşünürüm, bu durumda aşağıdaki genel sistemsel problemleri çözmek için ilgili alanlarda şeffaflık tavsiye edebilirim


Ekonomi nin toparlanması için gerekli revizyon adımları,


1-Devletin Bütçe içi ve dışı tüm açık ve örtülü harcamalarını rakam olarak bilelim, şeffaf olsun (gizli ve özel bilgiler hariç)

2-Devletin terör ile ilgili yaptığı tüm harcamaları ve ayırdığı kaynağı bilelim, şeffaf olsun (gizli ve özel bilgiler hariç ekonomik veri olarak ve oransal olarak bilelim)

3-TMSF bünyesine geçmiş 1000'e yakın terör örgütüne ait şirketlerinin, zararları, karları, varlıklarının durumunu, değerini ve varlıkları el değiştirdi ise kime ne kadara satıldığını bilelim, şeffaflık yaratsın Hazine.
Ayrıca SPK bize darbe girişiminin halka maliyetini açıklasın yani hakla açık şirketlerin hisselerindeki değer kaybını bilelim, bilelim ki yatırımcılar ve varlık yönetimi yapanlar ona göre bütçe yapabilsinler.

4-Varlıklarımız'dan madenlerimizin, petrolün, doğal gazın ve taş ocakları dahil olmak üzere son 20 yıldır ne durumda olduğunu toplum olarak bilelim, madenler hava gibi, su gibi toplumun ortak değerleri olması sebebiyle sadece bizi değil gelecek nesilleri de ilgilendiren bir konu olmaktadır, şeffaf davranalım

5-Özelleştirilen devlet kurumların dan gelen kaynağın harcandığı kalemleri öğrenelim, denetlenebilir ve şeffaf olsun. Bu sebeple Sayıştayı aktif hale getirelim, Sayıştay denetim raporları sadece Devlette kalmasın, Kamuoyunu Aydınlatma Platformunda (KAP) da yayımlansın.

6-Yeni yapılan yollar, barajlar, köprüler, tüneller, şehir hastaneleri için ayrılan yatırım bütçesi veya harcama bütçesi ile geri dönüşüm için, 15-25 yıllık finansman modelini görelim ve şeffaf olarak inceleyebilelim, Devletin kendi arazisinde kiracı durumuna düşmesini yani Şehir Hastaneleri Projelerini Sayıştay denetleyebilsin mesela, bağımsız denetime açık olsun bütün büyük yatırım projeleri mesela, durduk yerde kapitülasyonlar benzeri bir tuzağın içine düşmeyelim, şeffaf olsun ekonomi.

7-Terör ile mücadelenin yanı sıra, sınır ötesi askeri harcamaların, planlanan ve olası askeri harcamaların bütçesini ve kaynağını da vergi mükellefleri olarak bilelim, şeffaf olsun ona göre vergimizi gönül rahatlığıyla ödeyelim

8-Devletin, hazinenin, özel sektöre verdiği garantileri, Belediyelere verdiği dış garantilerin yani borçlanmaların rakamını ve bütçesini bilelim ayrıca yurt dışından başka bir kuruma veya Devlete, hazine olarak garanti verdiysek bunu da rakam ve geri ödemesi ile bilmek toplum geleceği açısından iyi olur, unutmayın şeffaflık huzur verir.

9-Sürekli duygusal tepkiler ile bütçe yapmak, yatırım yapmak, plan-proje yapmak yerine önceden belirlenmiş bütçesi, projesi, kaynağı olan, borç miktarı bilinen bir ekonomi de ve ülkede yaşamak istiyorum, çok mu şey istemekteyim, şeffaflık bunu sağlar zaten.

10-Tüketilen doğanın, kesilen ağaçların şimdiki ve gelecek değeri nedir?  Bu alana yapılan yatırımın şimdiki ve yaratacağı gelecek değerleri mukayese etmek istiyorum. Karadeniz de bu kadar HES'e, büyük şehirlerde bu kadar betona gerek var mı? merak ediyorum.

Kaynak israfı olduğunu düşünüyorum, şeffaf ve denetlenebilir ve projelendirilmiş inşaat sektörünü tercih ederim. 2000 tane rantiyenin gazı ile dönen gayrimenkul sektörü, uçan şişen fiyatlar, sürdürülebilir olmayan kentsel dönüşüm, yükselen binalar, küçülen daireler, yok olan ağaçlar ve sokaklarda kaybolan güneş ve beton yığınını kim ister?

11- Kamu yönetiminde şeffaflık, denetlenebilirlik talep ediyorum, kamuda şatafat, lüks, israf ve harcama limitlerinin doğru belirlenmesini talep ediyorum. Mercedes, Audi ve güvenlik için koruma sayısının limitlendirilmesini talep ediyorum.

12- BES ile ilgili değişim öngörülmüş orta vadeli programda, bence buradan yaratabileceğiniz bir fon (kaynak) yok, BES de birikmiş olan 73 milyar TL'nin zaten %80'i emeklilik fonları kanalı ile Hazinenin Borçlanma kağıtlarında bulunuyor, bu sebeple BES in mekanizması ile oynamak yerine. BES nasıl anlatılır bunun ile ilgili olarak bir sistem (bir satış modeli) oluşturun, emeklilik şirketlerinde çalışan BES aracılarının finans bilgisi yetersizlikleri tavan yaptı ve otomatik katılım ile sisteme girenlerin %80 sanki çıkmak zorunluymuş gibi davranır oldu. Diğer taraftan 19 emeklilik şirketinin sadece 4 tanesi bu işten para kazanıyor, bunların dışındaki emeklilik şirketleri yüksek komisyonlu hayat ürünlerini satarak ayakta teknik karlılıklarını korumaya çalışıyorlar, yani sektör kıvranıyor, hayat ürünlerindeki eski dertler ve ahlaksız satışlar artacak diye korkuyorum. Bu kötü durum gerçekleşirse sigorta sektörünün itibar kaybı çok artacak haberiniz olsun.

13- Varlık Fonunu acilen Sayıştay Denetimine ve Bağımsız Denetime açın, her ikisinin denetim raporlarının KAP'da yayımlanmasını sağlamasını tavsiye ederim. Özel sektörde yöneticilik veya yurt dışında varlık yönetimi konusunda kariyer yapmamış, gerekli tecrübeye sahibi olmayan, bürokrat, ekonomist veya akademisyenler ile varlık fonu yönetilmez bunu anlamak-algılamak ve her konuda uzmanlığa ve liyakate dikkat etmek gerekiyor. Hedef Varlık Fonunun kazasız belasız kapatılması olmalı, Varlık Fonu bünyesindeki varlıkların ve gayrimenkullerin el değiştirmemiş ve yabancılara kaptırılmamış olması gerekiyor. Varlık Fonu eğer borçlanmış ise karşılık gösterilen varlıkların, teminat gösterme biçimlerinin ve değerleme biçimlerinin şeffaf olarak kamuoyu ile paylaşılması gerekiyor.

14- Türk Telekom'un borçluluk durumu ve THY'nin zarar bilançosu için bir şey yazmayacağım, çok üzgünüm. Bu iki önemli kuruma gerekli finansal desteğin sağlanması lazım.

Tüm bunları zevk için öğrenmek istemiyoruz, bunu talep etmemizin nedeni toplum olarak neye katlanacağız önümüzdeki 20 yılda bilmek istemekten kaynaklanıyor, buna göre sadece yatırımcılar, şirket sahipleri ve ticaret erbabı değil, sadece yabancı yatırımcılar da değil, bizler tüm bireyler olarak da geleceğimizi (belki de yaşlılığımızı planlamak) istiyoruz. İşte tüm bu amaçlar ile rakamları öğrenmek konusunda ve şeffaflık konusunda yardımlarınız için ricacıyım.


Değişken Olarak Ekonomiyi Etkileyen, Anayasa, Kanunlar ile Genel Sistematik Problemler

1-Bu bir oyun değil, bu ülkede Anayasa var ve Kanunlar var öyleyse var olan Anayasa ve Kanunlara uyalım, Kanunun karşısında eşit olduğumuz Anayasada yazmakta, o halde kanunlara karşı hareket edenlere ve bunlara yardım edenlere hukuk-adalet in karşısında kendilerini bulmalılar, cezalarını almalılar.

2-Sürdürülebilir ve çağdaş olmayan, çocuk ve gençlere uygun olmayan, geleceği ve bilimselliği olmayan eğitim sistemini mutlaka yeniden ama tüm toplumu içine katarak hızla değiştirmesi gerekiyor bu konuda hem fikir olmamıza rağmen bir şey yapamıyoruz, şimdi benim yaptığım gibi en çok buradan yazıp duruyoruz.

Özel Eğitim Kurumları, meslek örgütlerinin eğitim sistemleri ve nihayet kurumsal ve mesleki eğitimlerin de mutlaka eğitim otoritesi kabul edilen MEB tarafından yeniden ele alınması ve düzenlenmesi kurallara bağlanması gerekir. Özel eğitimde kalitesizlik, düzenbazlık, ahlaksızlık, vurdum duymazlık, hırsızlık (telif hakları) ve standartsızlık boyutunu burada yazmayayım daha iyi.

Kişisel gelişim eğitimi almaya kalkın başınıza gelmeyen kalmaz demekteyim kısaca (bir kişiliğiniz gelişmez o derece yani), herkes KOÇ olmuş, ''koçum benim'' demekte diğer taraftan.
Tüm bunlara MEB el atması lazım ama önce bizim MEB'e bir el atıp TALİM ve TERBİYE KURULU nu değiştirerek işe başlamamız lazım.

Akademik hayatın ve kariyer yollarının (DR, DOÇ. VE PROF NASIL OLUNUR?) uluslararası standarda getirilmesi gerekir, ARGE ve araştırmaya bütçe ayrılması gerekir, verilen teşviklerin kullanımının kontrol edilmesi gerekir, sadece teşvik verdik (para verdik) ile olmuyor kısacası.

3-Toplum sağlığı için, tarımın, tohumun, tavuğun, etin, balıkçılığın, tüm sanayi üretimin kapitalist tercihleriyle değil HALK İÇİN ve toplum tercihleriyle yapılmasını talep etmekteyim. Bireyler veya sermaye yani yatırımcılar kendi kârı için çaba harcayabilir ama Devletin bunu toplumsal tercihlere göre teşvik etmesi, yönlendirmesi veya önüne geçmesi gerekir. Tohumun, et ve tavuğun yabancı uluslararası tekellere doğru gidişatının Devlet tarafından önlenmesi lazım, yani Devlet gelecek için ekonomik tercihte bulunacak.

4-Yerel yönetimlerde oluşmuş çıkar gruplarının, ihale dağıtım sisteminin ve yerel yönetimlerin para harcama biçiminin kontrol atına alınması, yerel yönetimlerde verimlilik üzerine çalışılması için gerekli önlemlerin alınması lazım. Belediye başkanı o beldenin kralı veya kraliçesi değil halkın belirli bir süre için seçtiği kişidir bunu unutmaması gerekir, yerel yönetim harcama ve ihale reformu şartlar arasında yer alıyor.

5-Sağlık, ilaç ve tedavide ülkeye özel kurumların varlığını korumak, dışa bağımlılığı azaltacak politikalar geliştirmek ve kısaca ülkenin kendi ilaç ve sağlık politikası olması gerekir. İlaç ve serum da dışa bağımlılığın azaltılması gerekir. Sağlık politikasının ülkeye göçmen gelenleri de kapsaması gerekir. Bu ülkenin bir tane dahi kendi patentli ilacı yok daha ne diyeyim.

6-Ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün ve Cumhuriyet Devrimine ait değerlerin asla ama asla tartışılmaması gerekir. Milli bayramlarımızı her vatandaş gönül huzuru ile kutlamalı, nereden T.C. kaldırıldı, nereden Atatürk heykeli kaldırıldı veya saldırıldı konusunun veya haberinin gündemde olmaması lazım, çok üzücü ve aynı zamanda onur kırıcı olan bu tip oluşum ve zihniyet güvenlik güçlerince izlenmesi lazım yani ciddi mücadele edilmesi ve eğitim ile düzeltilmesi lazım. Balık baştan kokar lafını unutmadan bu eğitimlere en tepelerden başlanması lazım. Yani demem o ki bu tip kişiler millet vekili adayı dahi olamamalı, siyasi partiler kanununa bu konu da eklenmeli.

7-Göçmen ve göçmenlik hukuku ve hakları alanında, yurtdışından gelenlerin, yaşama ve çalışma izinleri ve vatandaşlıkları konusunda standartların hızla yeniden belirlenmesi ve yasa dışı gelenlerin kabulü ile ilgili konunun da ele alınıp düzenlenmesi, keyfiyetin bürokrasiye ve yerel güvenlik güçlerine bırakılmaması gerekir. Göçmenler ile ilgili yatırım ve harcama bütçesi yapılması lazım.

Dikkat ederseniz tüm maddeler eğitim siteminin çökmesiyle ilgili bulunmakta olup ya bu sistem düzelecek ya da bu toplum daha da çürüyerek bununda hepimiz farkındayız değil mi?

Yabancı yatırım ile ayakta duran bu ekonomi eğer savaşa girilirse yabancı yatırımcının ayrılacağı da aşikâr olmaktadır. Yabancı ülkeden tekrar borç almak, yabancı yatırımcının tekrar geri gelmesi ise öyle sanıldığı kadar kolay olmayacaktır. Kısaca ülke savunması dışında savaşa karşıyım.

Şiştim

Emlak fiyatları şişik, borsa endeksi ve hisse fiyatları şişik, faiz ve döviz zor dizginlenmiş duruyor, ülkenin bütçe içi veya dışı harcama modelini bilmiyoruz, ülkenin borçlanma modelini ve imza attığı uluslararası taahhütleri bilmiyoruz.
Vergiler neden artırıldı bilmiyoruz. El konulan şirketlerin bütçeye verdiği zararı ve değerlerini bilmiyoruz,


Terörün maliyetini bilmiyoruz, tahmin edemiyoruz, varlık fonu işlemlerini ve gelecekte yaratacağı borç ve bu borcun ülkeye vereceği hasarı bilmiyoruz, bilmiyoruz işte.






Offf yav şiştim gari, ayakta zor duruyor ülke galiba, daha ne desem bilemedim, en iyisi idrar yollarında problem var diyelim.

Diğer taraftan ayaklarda yani Güneydoğuda da (bacaklar dahil) mantar var kaşınıyo da, kaşınıyoo...

Ayrıca bu hastanın iç ve dış parazit tedavisine ve içindeki tümörün (hainlerin) ciddi ve acil olarak tedavisine ihtiyaç var, arz ederim.



Erman Dinçel,
2 Ekim 2017, İstanbul