20 Eylül 2018 Perşembe

Eski Orta Vadeli Program Yeni Ekonomi Programı

Yeni Ekonomi Programı hakkında ilk yorum

Bugün Orta Vadeli Program (OVP) açıklanacaktı, fakat adının değiştiğini ve Yeni Ekonomi Programı (YEP) olduğunu öğrendik.

Yeni bir ekonomi programı açıklanırken, her zaman bir durum tespiti yapılır, bugün Sayın Bakandan duyduğumuz durum tespiti sadece 2002 ile 2013 yılları arasını kapsıyordu. 

Sunumu izlerken bekledim 2013 den 2018'e  olan kısım için herhalde ayrı bir yorum yapacaklar oldu. 
Yanılmışım, hiç bahsi geçmediği gibi yıl başından beri dolar karşısında TL'nin %70 değer kaybetmesi üzerinde hiç durulmadı.

2013 den sonrası yani son beş yıl ekonomide yaşananlar konusunda hiç konuşmayınca, "sorumluluk da almak istemiyorlar" diye düşündüm önce  fakat ekrandaki grafiğin üzerinde 2013 sonrası için önemli kırılma noktalarını görünce iş değişti.

Bu kırılma noktaları ve Türkiyeyi krize sokan unsurlar olarak, gezi olayları, 17-25 olayları, 15 Temmuz F darbesi ve 10 Ağustos 2018 dış kaynaklı finansal darbe olarak adlandırılan olaylardan dolayı ülkemizin kriz yaşadığını anlatıyorlardı. 
Bu olayların ekonomimize etkisini tek tek yorumlamak lazım, unutmadığım bir durum var, Mayıs 2013'de daha gezi olayları başlamadan 1 hafta önce ABD'nin faizleri artıracağı, global piyasalarda dolar sıkışıklığı başlayacağı ilan edilmişti, kısacası artık borç para bulmak hem daha zor hem de daha maliyetli olacaktı bunları hatırlayarak yorum yapmak lazım.

Sayın Bakan bu söyleminde haklı dahi olsa, bence Devlet ciddiyetine uygun olmayan(sorumluluğu başkasına atma) bu tarz, izleyenlere güven vermediği gibi, bu dönemde yaşanan ekonomik realiteyi de görmezlikten geldi ve kendi icraatlarından sorumluluk alamama durumu oluştu. 

Yukarıda da belirttiğim gibi konuşmanın devamında son döviz krizi, döviz rezervlerinin durumu vb ekonomik sonuçlardan hiç bahsedilmedi, reel sektörün durumu dahil ekonomi ile ilgili hiç bir durum tespiti yapılmadı, hayal kırıklığı yaşadım bir ekonomist olarak. Teşhis yok, kabul yok, tedavi nasıl olacak?  

Her Türk vatandaş gibi ben de ekonomimiz krizden çıksın, çalışalım, üretelim ve geleceğini kazanalım  yönünde pozitif duruş sergiliyorum. Ekonomik probleme teşhis yine konulmadı ve “cek” ve “cak” anlatıldı ben bu tavrı samimi bulmuyorum, gevşek buluyorum ve işte vitrinlere sunum-şov yapılıyor. 

Buna Anadolu'da "dostlar alışverişte görsün" derler.


Yeni Programın Makro Ekonomik varsayımlarına gelince adım adım hatırladığım;

1- 2018 büyüme hedefi %3,5 (%5,5 den) ve 2019 büyüme hedefi %2.3 e düşürülmüş ve 2020 de tekrar büyüme %5 tahmin edilmiş. Bu yeterli olmasa da revizyon yapılmasını olumlu buluyorum. Diğer taraftan 2020 için %5 tahmin için erken zaten revizyonda mümkün.

Fakat bu Sayın Bakan program tahminlerini yorumlarken yine son beş yılı görmezden gelince, bu durumuna artık gülmekten başka çare kalmadı.


2-Ekonomi bu tahminle 2018 ve 2019 da büyümüyor, hatta durgunluğa giriyor ve büyük ihtimal küçülüyor.
   (Yıllık nüfus artışı 1 milyon kişi ve Suriyeli göçmenlerden dolayı -%4 gibi bir indirim uygulamak gerçekçi geliyor bana artık)
 
3-2019 için %20 enflasyon hedefi ve %10,5 işsizlik tahminleri ve %1,5-2'yi geçmeyen bütçe açığı tahminleri ise hiç gerçekçi değil.(Varlık fonuna alınan ve alınacak kurumlar ile bütçe gelirleri de azaldı)

4-Bakın ekonomide tahminde bulunuyorsanız, benim tercihim önce 1 adım ötesini tahmin etmek ve bu tahmin gerçekleşir veya gerçekleşmezse yapılacakları hemen düşünmektir.

Tahmin ve gerçekleşmeyi planlama ve doğru olan budur.

Daha birinci adımda(tahminde) tüm olasılıkları değerlendirmek doğru olandır.

Bugünkü sunum programda ise olumlu tahminlerin gerçekleşmesi kesin ve sonrası için yine tahmin vardı.

Tahmin üstüne tahmin vardı, rakamların üzerinde alternatiflerin değerlendirildiği, bir gelişim yolu görmedim ben (yani tahmin olumlu ve tutuyor) ama söz ile ifade edilen kısımda 3 ayda bir değerlendirme mekanizmasının varlığından bahsedildi. (yav lütfen)

5-Büyüme tahmini dahil makro ekonomik tahminler revize edildiğine göre 2023 hedefleri ve vizyonu artık yok, yani geçerli değil, bunun ile ilgili hiç bir şey duymadım.

Tüm seçim vaatleri uçtu havaya, daha 3 ay önce görünen köy kılavuz istemiyorken defalarca krizin gelmekte olduğunu görememek nasıl bir durum.

6-Bankaların sermaye yeterliliği olanları(SYR) grafikte yıllar itibariyle %16 ile ortalamayı tutturuyor gibi görünüyordu. 

Birisi Sayın Bakana hesaplama yönteminin yıllar içinde değiştiğini söylemeli, ayrıca birisi Sayın Bakana, batan krediye karşılık ayırmama durumu için yapılan bilanço oyunlarını anlatmalı. 

Yine birisi Sayın Bakana SYR %12'nin altına düşmesin diye sözel fırça atan bir otoritenin varlığından bahsetmeli. Kendimizi kandırmayalım, banka bilançolarının aktif kalitesi çok düştü, pasif'deki sermaye ise eridi çünkü batık kredi ve firmaların batabilecek kredileri mevcut hala yani durumu için ciddi önlem gerekiyor .

7-Aslında problem doğru ve tam teşhisi edilmiş fakat siyasi sorumluluk alamama ve bunu programa taşımama durumu var (verdiğin sözü tutmama, sürekli kandırılma olasılığı ile dış müdahale olasılığı var, bu gibi bir yaklaşım bence biraz problemden kaçma anlamına geliyor ve bugün de sunumda  2013-2018 arasından ekonomik sonuçlardan kaçıyorduk)

Yorumun devamında dört önemli konuya daha dikkat çekeceğim ve sonra kaldığım yerden devam edeceğim.

A-Yeni ekonomide üretim (tarım ve sanayi) modeline geçiş göremedim, hala inşaat yatırımı, harcama ve tüketim ekonomisindeyiz hissine kapıldım.(döviz ile gelir taahhüdü altına girilmiş projelere revizyon yok)

B-İhracat artışı için gerçekçi destekler var mı? Ben bunu da göremedim. Belki alt detay da vardır.

C-Yeni programda hep bekledim, tasarruf ediliyor mu? Yani tasarruf derken israf-tasarruf ilişkisi kurulmuş mu? diye baktım.

Bu programda 76 milyar TL tasarruf ve bunun komitesi anlatıldı ama nereden tasarruf edilecek listesi ekrana geldiğinde, uçak, bina, araba kiralama vb tasarrufları göremedik, onun yerine listenin içinde 10,5 milyar TL tasarruf yapacağız dediği sosyal güvenlik kalemi gözüme çarptı, sosyal güvenlikte nasıl tasarruf olacak anlamadım. Enflasyon %20 iken emekli maaşlarına %4-5 zam yapmak tasarruf mu olacak? yoksa ......

Çok büyük hayal kırıklığı benim için, burada durayım yoruma devam edersem içiniz fena olur.

D-Programda dış borcu çevirme, dışarıdan  finansman ve yatırımcı bulma, dış ekonomik ilişkileri geliştirme ile ilgili bir yorum hatırlamıyorum.

8-Tüm bunların dışında yabancı yatırımcının, dış ekonomik ortam ve yabancı yatırım kurumlarının veya borç verenlerin beklentileri de önemliydi.

Bu beklentiler, doğru tespitlerin yapılarak, gerçekçi büyüme tahmini, gerçekçi enflasyon tahmini, gerçekçi kur tahmini, gerçekçi borçlanma stratejisi, gerçekçi bütçe ve TCMB nin gerçekten özerk olması konusuydu.

Fakat Sayın Bakan TCMB her zaman olduğu gibi özerk ve kendi kararını vermeye devam edecek diyerek noktayı koydu. Tüm yurtdışı piyasaların olumlu beklentileri çöktü.

Eski tas eski hamam ya da eski orta vadeli programı(OVP) yeni ekonomi programı(YEP)

2019 yılının çok zor bir yıl olacağını şimdiden söylemek lazım.

9-Tüketicinin kredi ve kredi kartı borcuna bir çözüm sunulmadığı, kurumsal krediler batıkları içinde bir söz yoktu.

10-Kalkınma Bankası yeniden yapılandırılacak ve Emlak Bankası yeniden faaliyet geçecek! (Emlak Konut olmasın)  diye bir açıklama var. 

Bu fikirlere bu şekli ile katılmadığımı ülkenin uluslararası bir Yatırım Bankasına ve onun da farklı bir bir ortaklık yapısına ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Ankara da modası geçmiş, bürokrasinin içine sıkışmış bir bankaya estetik ameliyatı yapsan ne olacak!

"Dağ fare doğurdu" lafı doğru bence, yaşanmamış son beş yıl varmış hayatımızda öğrendim, üzgünüm.


Erman Dinçel,
20/Eylül/2018, İstanbul

11 Eylül 2018 Salı

Zurnanın Zırt Dediği Yer


TCMB Analitik Bilançosu üzerine bir makale

Bu makale bir kaç konu üzerinde yoğunlaşacak fakat bu konuların ortak başlığı TCMB olduğunu baştan söylemeliyim.

Bu zor günlerde Merkez Bankamızı anlamaya çalışıyorum.

Amacım;

1-Yazılı basındaki hatalı-yanlı haberlere dikkat çekmek ve doğru yorum yapılmasını sağlamak
2-Merkez Bankasının son iki haftalık döviz işlemlerini eski bir bankacı ve eğitmen olarak yorumlamak
3-Merkez Bankası bilançosu üzerindeki gerçek riskleri belirlemek ve dikkat çekmektir.

(çok moda olan TCMB faiz değişimi ile kısmen ve abartmadan ilgileneceğim)

Bu yazı ile oluşan risklerin yakın gelecekte ekonomimiz üzerindeki beklenen etkilerini tartışmaya başlamayı umuyorum.


1- Merkez Bankası'nın NET DÖVİZ rezervi nasıl hesaplanır?

    TCMB Veri Merkezi (EVDS) internet üzerinden açılır ve tüm veri seti ve bilgiler buradan alınarak
    hesaplanır. Eğer grafik çizimi arzu ediyorsanız veriler EXCELL dosyaya aktarılır ve kendiniz bu
    veri seti üzerinde çalışırsınız.

    Brüt döviz rezervi = Altın Rezervi + Döviz Rezervi hesaplanarak bulunur.
    Net döviz rezervi  = Brüt döviz Rezervi - TCMB'ye ait olmayan varlıklar(emanetler) düşülerek
    hesaplanır.

    TCMB Analitik bilanço verilerinden Net Döviz Rezervi TL cinsinden açıklanır ve son hafta
    açıklanan rakam 173 milyar TL olup bu rakamı / 6,20 (Döviz Alış Kuru)  yaparsak =
    27,90 Milyar USD bulunur. Bu rakam Merkez Bankası NET DÖVİZ REZERVİDİR.

    Şimdi bu hesapladığım NET DÖVİZ REZERVİ rakamını bir tabloda ve grafikte birleştirerek
    geçmişe doğru incelersek; Döviz rezervinin son iki yıldır dolar olarak değiştiğini ve yıl başından
    beri azalmakta olduğunu buluruz.

Bu grafik Net Döviz Rezervi'nin son iki yıldır gelişimini gösteriyor ve yıl başından bu yana 34 milyar dolardan 28 milyar dolara döviz rezervinin azaldığını işaret ediyor.

Basında yer alan bilgilerde Merkez Bankasının döviz rezervinin 19 Milyar dolara düştüğü ifade ediliyordu. Söz konusu yazılı basında bir de Ağustos sonunda olağanüstü düşmüş diye bir yorum vardı.

BASINDA YER ALAN NET DÖVİZ REZERVİ AĞUSTOS SONU DÜŞTÜ HABERİ VEYA YORUMU DOĞRU DEĞİL VE VERİLEN RAKAM DA BANA GÖRE HATALI OLMUŞ

Bu hata neden yapılıyor biraz düşündüğümde, aklıma gazeteci ve akademisyen ekonomistlerin altın rezervini düşerek hesaplama yapmış olabilecekleri konusu geliyor.
Gazeteci arkadaşların yorumu veya yaklaşımın "bu altınlar nakit sayılmaz" şeklinde olduğunu düşünüyorum.

Bu konuyu tartışabiliriz ama ben bu görüşe katılmıyorum, bu varlıkların nakde dönme hızı 2 iş günü unutmayın diye de  kısaca belirtiyorum.

Yani LİKİT varlık sayılır spot altın, şimdi bu sebeple TCMB altın rezervi grafiğini paylaşacağım.
TCMB altın rezervi 18 Milyar USD seviyesinde ve bu rezerv de yıl başından beri düşüşte.

Efendim biz bu rezervi de ikiye ayırdık yurt dışı hesaplardaki altın falan diye söze hiç başlamayın, sadece bir varsayımda bulununuz,  sadece bir varsayım da bulunup, sonra bu doğruymuş gibi üzerine bir başka varsayımda bulunulmaz, böyle bir yorum ve analiz olmaz, lütfen ama lütfen




    Yukarıdaki iki grafiği bir arada yorumlayıp, 28 milyar dolar net döviz rezervinin 18'i ALTIN olarak
    bulunuyor şeklinde bir yorum ise tabi ki yapılabilir.

    Kısacası bence hem haberler ve bu yorumların içindeki hesaplama hatalı, hemde ifade hatası var.

    Doğru ifade ise, Net döviz rezervi 27,9 milyar dolar ve yılbaşından beri azalmaktadır, 
    olmalıydı.



2-Merkez bankası son iki haftadır ise hem bankalar ile forward-vadeli işlem hem de Borsa İstanbul'un içindeki VİOP yani vadeli işlemler piyasasında iki piyasada birden işlem (future) yapmaktadır. Bu anormal bir durum olup, bu piyasada TCMB'nin bu tip işlemlerini normal ve çok etkili gibi kabul etmek mümkün değil. Peki ne yapıyor olabilir sizce! 

A-Bankalararası piyasada yaptığı, Forward yani vadeli işlemi, borsada da yaparak yani future yaparak ülke ortamına bir şekilde TL vermek için çabalıyor olabilir, (psikolojik bir durum)

B- VİOP işlemi ile reel sektör firmalarına "gel döviz riskini burada hedge et yani riskten kurtul" diyebilir.

Gidip inceldim, görünen o ki, sonuç olarak piyasa oyuncuları ile işlem yaptığı ortaya çıkmıştır.

Ortalıkta kur riskini sabitlemek isteyen reel sektörün olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.

Bu VİOP piyasasında, mesela Aralık ayı geldiğinde (vade Aralık ayı ise), TL nakti uzlaşma söz konusudur. Yani ortada döviz yok, TL olarak kar ve zararı vadeye kadar her gün güncelleyeceğiz ve vade gelince de spot ile TL anlaşmalı olarak kapanacak veya uzatılacak. Şimdi düşünüyorum da bu pozisyonların uzatılması ihtimalini daha yüksek görünüyor bana.

Yani demem o ki, bir de TCMB'nin vadeli işlemlerinin miktarını ve vade dağılımını izlemek gerekecek. AMA BU VERİ YOK.

Ne yok? TCMB vadeli döviz pozisyonu bilgisi yok, TCMB veri sisteminde bulunmayan bu verinin peşindeyim.

Ben bu veriyi bulup kullanmak istiyorum ve artık bir ekonomist dostumdan yardım istedim bakalım bu makaleye sonradan olsa da yetişecek mi?

Bir başka dost dedi ki, yav VİOP işlem hacmine bak, evet olabilir ama eksik olur çünkü bir de VİOP da görünmeyen bankalararası piyasadaki FORWARD ve SWAP işlemleri var, benim canım onu da bilanço üzerinden görmek istiyor.

Bir bilgi paylaşalım; bankacılıkta vadeli işlem kayıtları yani gelecekte gelecek dövizler ile gelecekte gidecek dövizlerin kaydı bilanço içinde değil, bilanço dışında NAZIM hesaplarda izlenir.

O zaman bana TCMB 'nin NAZIM hesap bilgileri lazım.

Bilen varsa paylaşırsa sevinirim. (vade ve miktar dağılımlı ve işlem çeşidi dökümlü)

Lafı uzattım çünkü "zurnanın zırt dediği yere geldim1";

SWAP iki parçalıdır, bir parçası FORWARD işlem olabilir yani, TCMB Forward yapmış, gelecek vadeli dolar almış ve bugün piyasaya TL vermişşe bunu ölçeceğim. (gizli TL likidite kaynağı arıyorum)

Kısacası piyasaya verilen sinyalin arkasındaki toplam rakamı bulmak ve düzenli izlemek derdindeyim.

TCMB vadeli işlemlere fantazilere geçen sene sonunda da başlamıştı,  döviz vadeli işlemlerinde bir çok ilk işlemi yaptı, şimdi artık bunu ölçme zamanı geldi demekteyim.



3- TCMB'nin üzerindeki alışkın olmadığımız bir RİSK var mı?

Aslında 1 nolu madede gazeteci dostlar döviz biter mi? demek istiyorlar ama bunu doğrudan söylemek yerine nasıl yaptıklarını bilmediğimiz bir hesaplama ile yapıyorlar.

Şüphelerimizi tek tek sıralıyalım o zaman, (zurnanın zırt dediği yer2)

A-TCMB döviz rezervi doları aşağı seviyede tutmaya yeter mi?
B-Türkiye'de dövizde (efektifte) bir likidite sorunu var mı? veya gelecekte olabilir mi?
C-Kurların değişim riski arttırıyor mu? azalıyor mu?

Rahmetli annem sağ olsaydı, derdi ki ;

"amaaan Erman, sana mı kaldı bunun derdi, git oturduğun yerde otur, durduk yerde başına bela açma, akıllı ol oğlum".

Üzgünüm rahmetlik annemin sözünü dinlemeyeceğim bu sefer, "gerekçemi sonra bir ara anneme anlatırım"  ama ben bu üç soruya, danışmanlık yaptığım kurumlara ve kendi vicdanıma hesap verebilmek için bildiğim kadarı ile yazacağım.

Not: Yapacağım yorum yatırım tavsiyesi olmayıp,  benim kendi görüşümdür. Bu bilgi kullanarak alınacak yatırım kararlarından sorumluluk almıyorum. Bankacılık kanununa ve sermaye piyasası kanununa karşı asla muhalefet etmem. Bankalar Birliği ve Aracı Kurumlar Birliğinin eğitmeni olarak,  RİSK YÖNETİMİ, VADELİ İŞLEMLER, TCMB BİLANÇOSU konusu eğitim verdiğim için yazacağım. Görüşlerimiz kişilerin ve kurumların varlıklarını korumak amaçlı olarak risk yönetimi teknik bilgisi içerir.

A- Dalgalanma (volatilite) ile Risk Analizi

Dalgalanma Analizi; bir günden ötekine değişimin büyüklüğünü yani sapmasını ölçer, rakamlar büyüdükçe dalgalanma artıyor deriz ve bu riskin de arttığı anlamına gelir.

Örnek verelim, dolar/TL kuru 3,5 ile 3,60 arasında tüm gün değişti ise 3,60-3,50=0,10 ve bunu yüzdeye vurursak 100*0,10/3,60=2,77 kısaca %2,77 fiyatın değişme riski vardır deriz.

Doların fiyatı aynı gün 6,00 dan 7,20 ye çıkarsa, 7,20-6,00= 1,20 ve 100*1,20/7,20=16,66 yani %16,66 olarak hesaplanır ve deriz ki yılbaşında dalgalanma oranı %2,77 den bugün %16,66 ya çıktı.

Şimdi grafik zamanı dolar/TL yaklaşık 1 yıllık günlük dalgalanma grafiği dalgalanma oranı %3,5 dan %13,51 ye çıkmış, aşağıdaki grafiği inceleyiniz.



Bir başka grafik ise aşağıda ve dolar/TL , 1 aylık dalgalanma artışını gösteriyor.
Son bir ayda dalgalanma yüzdesi %10,51 den %13,51'e yükselmiş



Bakın bu iki grafik de dolar /TL nin yönünü göstermeyecektir.

Dalgalanma oranı artma veya azalma yönünde olasılığın arttığını gösterir,  yani volatilite artıyorsa RİSK artıyor demektir.

Bir şirket yöneticisi bu durumda ne yapmalı?

Döviz riskini düşünmeli, kur değişirse ve zarar oluşursa bu zarara katlanıp katlanamayacağını hesaplamalı.

Bu riske katlanamayacak durumda ise, bu riski nasıl yöneteceğini öğrenmeli.

Örnek ile açıklama : Benim bir RENT A CAR firmam var. 1000 tane arabam var, hepsi lüks arabalar ve hepsini Devlet ile bir anlaşma yapmışım kiraya verdim ve Bakanlıklara tahsis etmiştim.

Devlet bana TL ödüyor her ay düzenli olarak, ben de arabaları ithal ettiğim Amerika daki firmaya dolar olarak ödeme yapıyorum.

Dolar /TL kuru riski bu şekilde benim üzerimde kaldı, müşterim olan Devlet ise sadece TL ödeyecek kur onu bağlamıyor.

Firma sahibi olarak risk yönetimi hiç aklıma gelmemişti ama kurlar bir den 3,5 dan 6,40'a çıkınca aklım başıma geldi.  Dokuz ay süren bu hikayede, önce bir kaç ay dayandım bu duruma ama son iki aydır bu farkı kaldıramıyor ve borcumu ödeyemiyorum. Ne yapsam acaba? Yeniden yapılandırmaya gitsem benim döviz borcumu TL'ye çeviriler mi acaba?

Çözüm: Bankadaki müşteri temsilciniz size danışmanlık yapıp durumu anlatmalıydı, aylık döviz ödeme miktarınız kadar bugünden forward yani vadeli döviz alımı yapmalı ve bunun için size TL kredi kullandırmalıydı. Eğer bu korunma işlemini yapsaydınız bugün gidip evde rahat rahat uyuyacaktınız, kur ne olacak diye uykunuz kaçmayacaktı.

Sonuç, dalgalanma arttı, dolar TL paritesinin değişim riski arttı, TCMB eğer 28 Milyar dolarlık döviz rezervi ile müdahale ederse bu kura, bu dalgalanmada o anda piyasada gelecek talebe(derinliğe) de bağlı olarak piyasada etkin ve güçlü olma imkanı her geçen gün azalıyor.

B- Türkiye'de döviz likiditesi sorunu var mı? Henüz yok ama A Maddesindeki riskin yani dalgalanma veya çalkantının artması, dövize TCMB müdahale etkisini düşürürse evet, yani, yukarıdaki kötü senaryonun ikinci adımını bu olay teşkil eder ve döviz likidite sorunu oluşur. (tabiki hiçbir akıllı ve vatansever vatandaş bunu istemez)

C-TCMB Bilançosu Üzerindeki Riskler ve Değişimi

TCMB alışılmışın dışında işlemler yapmaya başlayalı uzun süre oldu, şimdi bu işlemleri bir bir sayalım;

C1-Uzun süredir faizi artırmama baskısı sonucu, "geç likidite penceresi" bekleyip orada işlem yaptı ve gün içinde faiz artmamış rolleri yaptı.

C2-Normal kotasyon sorarak işlem yapmak yerine sözel olarak uyararak işlem yapmayı seçti.

C3-Vadeli işlemlere sarıldı birden, önce bankalararası piyasada forward vadeli işlemler ve SWAP'lar geldi sonra bunu istanbul borsasına kadar taşıdır. BDDK SWAP kararları gelince bu işlemleri daha da artırdı.

C4-Vadeli işlemlerde hesaplanan teorik kur rakamlarının dışında kendisi TL faizlerini farklı kabul ederek işlem yapmaya başladı.(bu durumu daha önceki yazılarımda hesaplayarak anlatmıştım)

Bu oyunun kuralı var, oyunun sonu gelsin istemiyorsak, oyunu kurala göre oynamak lazım.

Yurt dışı piyasalara güvence verecek ekonomi kurumlarının başında gelen Merkez Bankası, tekrar güçlü ve özerk haline geri gelmesi gerekir.

Tekrar dış piyasalara ve yatırımcılara bağımsız olduğunu ve işini verilen hedefler doğrultusunda kanun çerçevesinde yaptığını ilan etmesi gerekir.

Herkesi uyarmak isterim, ana sorunları tekrar toparlayıp yazıyorum.


  • 219 Milyar dolar kısa vadeli borç nasıl çevrilecek?
  • Yıllık 57 milyar dolara ulaşan cari açık nasıl ve kimin tarafından finanse edilecek?
  • Fiyat istikrarı yani enflasyon ile mücadele yapılamadığını rakamlar ile görüyorsunuz, enflasyon ile kim mücadele edecek?
  • TL'ni değerini kim koruyacak, faiz ve döviz kurunun karşısında ve her ikisini birden tek strateji içinde düşürülmesini veya en azından kontrol altında tutulmasını kim sağlayacak?
  • TL'nin ve bugün üzerinde durduğumuz Döviz Likidite Riskini kim yönetecek?

Gelin açık olalım, denetlenebilir ve hesap verebilir hale gelmek lazım, piyasalara güven verebilmek için,
  • Büyüme rakamı %5 oldu diye ekonomi düzelmedi, artık kimse bu konuya takılmıyor 
  • Herkesin satın alma gücü hızla düşüyor ve bunu hissediyor insanlar, yani hayat pahalılığı enflasyon artıyor.
  • Hiç gecikmeden OVP'yi açıklayınız. Maliye politikası da peşinden açıklanabilmesi lazım. Bütçeyi de görmek isteriz. 
  • Tüm İSRAFI ve İSRAF projelerini durdurulmalı, projelerin hesaplamaları yeniden yapılmalı.
  • Gerçek ve inandırıcı TASARRUF ve ÜRETİM (TARIM VE SANAYİ) ekonomisine geçilmeli.
  • Sadece parasal BÜYÜME veya borçlanarak BÜYÜME değil, KALKINARAK BÜYÜME ekonomisini planlaması gerekir.
  • Sanayii 4.0 veya teknoloji fantazileri yapmanın bence ilk şartı, kısaca girişimciliği desteklemenin ön şartı, HUKUK'un üstünlüğü, girişimcinin ve yatırımcının haklarının korunmasıdır. 
  • SERBEST bir toplum olabilmekten lazım ki girişimciler yeni projeler için uğraşmaya değer bulsun ve heyecan duysun. Bunun için de DEMOKRATİK ANAYASA şartı tüm Dünyada vardır. Birisi artık sadece "biz teknoloji projelerini, x ülkesi ile ticareti uçuracağız, teşvik vereceğiz" dediğinde gülüyorum artık.
  • Ekonomi halk içindir, sadece yatırımcı kesim yani sermayedar veya yandaş sermaye için çalışmaktan vazgeçiniz, tüm ülke refahtan payını üreterek veya çalışarak alması gerekir.
  • Reel sektörün ve Devletin aynı bankacılık sektörü gibi aktif risk yönetimine başlanması lazım, kırılma noktasına yakınız unutmayın ve umarım ki geç kalmayız.

Riski düşük, güzel günler umuyorum, o gün bir gün gelecek mutlaka inanıyorum,


Erman Dinçel
Ekonomi Danışmanı ve Eğitimci
İstanbul, 11 Eylül 2018

Versiyon 1 / 11 Eylül 2018


Not1 : Bu makale güncellenebilir, güncelleme günlük olacak ve yukarıdaki versiyon kelimesinin yanında sayısı ve son güncelleme tarihi belirtilecektir.

Not2: Bu çalışmanın veri seti ve grafikleri, TCMB Analitik Bilanço ve investing.com dan kullanımı serbest olan veri hizmeti kısmından alınmıştır.







6 Eylül 2018 Perşembe

Merhaba Ayşe teyzem, annem gönderdi, sizde bir fincan KRİZ varsa rica ediyor?


Kriz var mı? Yok mu? 

Yok evladım krizimiz yeni bitti, annene selam söyle, kusura bakmasın!

İçinizden büyük bir itirazın koptuğunu ve içinizden " ELBETTE VAR " diye haykırdınız,  biliyorum.

Hatta tam 4 aydır 24 Haziran seçiminden önce seçimden sonra hepimizin için geçerli laf  "dilimizde tüy bitti problemleri anlatmaktan" denebilir. 

Fakat bir kesim var ki toplumda onlar kriz olduğuna inanmıyor, onlar dış müdahale olduğunu düşünüyorlar.

Aslına bakarsanız dış müdahalenin sadece şimdi değil her zaman olduğunu ben de biliyorum ve kabul ediyorum.

Diğer taraftan çok ünlü ve bence de saygın, sözü söz kabul edilen, sosyalist ekonomi profesörü hocamız bile "kriz henüz kapıda" demekte.

Kısacası virüs ve mikrop her zaman vardır, ne zaman vücudunuz zayıf düşer işte o zaman hastalık ortaya çıkar, kriz ortaya çıkar.

Bu noktadan hareketle istediği kadar dış müdahale olsun eğer ekonomi yönetimi sağlıklı kararlar verebiliyorsa ve aldığı kararlarda ciddi olup, uygulayabiliyor veya yönetebiliyorsa ekonomiyi kriz falan çıkmaz.

En çok olacak olan, fırtınalı bir denizde tekne kullanıyormuş gibi belki zor ama illaki yol alırsınız,  yani ülke kalkınır ve büyür, bazı dönemler bu çok iyi ve hızlı olur, bazen yerinde sayar ekonomi ama illaki su almadan, batmadan gemini yüzdürmen ve yürütmen gerekir.

Finans Dünyasında bu yüzdürme işine RİSK YÖNETİMİ denir.

Demek ki doğru olan kriz olsa da olmasa da RİSK YÖNETİMİ yapmaktır.

Türkiye ve Türkiye'deki iş dünyası emin olun bir kaç büyük grup hariç RİSK yönetimini yapan bulunmamaktadır. Profesyoneller çoğunluk bu işi bilmekte fakat karar verici yöneticinin veya patronun İŞ BİTİRİCİ karakteri, risk yönetiminin hafife alınmasına neden olmakta ve patron risk yönetimi maliyetine ve kurallarına katlanmak istememektedir.

Böylece yapmamız gerekeni net olarak ortaya koyduk, ülke için ve şirketleriniz için RİSK YÖNETİMİ yapacaksınız.

ÖĞRENMEKTEN ÇEKİNMEYİN, SORMAKTAN ÇEKİNMEYİN,

RİSK YÖNETİMİ NE DEMEK?


  • Likidite Riskinizi Yöneteceksiniz (nakit yönetimi) 
  • Piyasa Riskinizi Yöneteceksiniz (kur ve faiz riski)
  • Kredi ve Borç Riskinizi Yöneteceksiniz(verdiğiniz kredi veya aldığınız borcu yönetmek)
  • Varlığınızın değerini korumak veya sermayenizin erimesinin önüne geçeceksiniz demek
  • Eğer şirketiniz varsa, bütçe, aktif vergi ve bilanço yönetimi bileceksiniz (milyar dolarlık adamlarsınız eğer bunu yapamayıp bir de batıyorsanız gerçekten gerçekten çok ama çok zavallısınız)
  • Operasyonel Risk (Dış ve İç politik şartların sizi veya şirketinizi etkileme riski ile kişi olrak yanlış kararlar vermenizin veya çalışanlarınızın yanlış kararlar vermesinden ortaya çıkacak kayıplar). Bu riskler için karşılık ve yedek ayırmayı öğreneceksiniz.
Şimdi patronlara, iş verenlere, 1. ve 2. kuşak KOBİ sahiplerine sesleniyorum, 

İşinizde mutlaka ama mutlaka iyi bir finans danışmanı, ekonomist istihdam edin, kısaca finans bilen bir yönetim oluşturun. 

Bu kadroyu oluşturmak pahalı geliyorsa, bu konuyu BİLEN-AKTİF-DANIŞMANLAR ile çalışın veya ukala ve çokbilmiş olmayan, geyik de yapmayan profesyonel danışmanlık firmaları ile çalışın.

-"Bir patron olarak bizim grupta ekonomist var ama biz yine krize yakalandık" diyorsanız :)

1-Yanlış ADAM veya KADIN ile çalışıyorsunuz veya 
2-SİZ onların çalışmalarına müsade etmeyen egosu yüksek bir patronsunuz anlamına gelir.
   (para kazanma fırsatlarını yakalamak yani risk alabilme kapasiteniz ile risk veya varlık yönetimi   
   aynı şey değil öğreniniz)

Ülkenin ekonomi yönetimi içinde %100 geçerli kurallardır. 

Şimdi bu yazının üst kısmını isterseniz bir de "ülke yönetimi olduğunu düşünerek" okuyabilirsiniz.


KRİZ VAR MI?

Soruyu tekrar sordum ama sizin kriz olsa da olmasa da RİSK yönetimi yapacağınız, en azından bu konuyu araştıracağınızı artık tahmin edebiliyorum.

Krizin olup olmadığının teşhisini geçmiş krizlerimize ve Dünyanın yaşadığı krizlere bakarak cevaplamak gerekir.

  • İşsizlik patlamış ve işten çıkarmalar artmışsa kriz vardır.
  • Enflasyon yani hayat pahalılığı inanılmaz artmış ve fiyatlar günden güne artıyorsa kriz vardır
  • Döviz kurları ve Faiz artmışsa yani ülkenin parası çok ama çok değer kaybetmişse kriz vardır
  • İş yerleri kapanıyor ve firmalar iflas ediyorsa, temel gıda maddelerine ulaşım kısıtlı ise kriz vardır
  • Ülkenin büyeme rakamları düşmüş ise, büyüme tahminleri düşüyor ise, ekonomik durgunluk ve enflasyon aynı anda oluşmuş ise kriz vardır.
Geçen akşam TV'den izledim üç kişi ünlü bir ekonomist dostum, çok tecrübeli bir bankacı arkadaşım ve bir duayen ekonomist- borsacı abimiz, KRİZ yok dediler, hatta,  "aaa hayret bir şey ne krizi canım!!" dedi üstat, hayret bir şey yani ne krizi.

Peki kabul ediyorum, yukarıda yazdığım kriterleri kullanarak her EKONOMİST veya her BİREY kendisi kriz olup olmadığına karar versin o zaman.

Kimseyi zor durumda bırakmayalım.

Şimdi KRİZ konusunda ne zaman ortak karar vereceğiz onu da söyleyelim, 
yani toplumun %90'ı ne zaman ortak düşüneceğiz? 

Hiç bir şey hissetmeyen evinde oturup, hiç bir ekonomik veri ile ilgilenmeyen, sadece tek medyayı izleyenler, sürekli ver mehteri, ver mehterine maruz kalanlar,  yukarıdaki 2. madde gerçek olduğunda ancak ve ancak enflasyon patlayıp da ceplerindeki paranın hiç bir şeyi satın alamadığını gördüklerinde, kısaca aç kalmak ile karşı karşıya oldukları anda hissedecekler.

Bu kriz algılama anı kötü olacak, panik ile durumu anlayıp isyan edecekler, çok üzücü. 

İşte o an geldiğinde hane halkından bir kısmı çoktan işsiz de kalmış olacak.

O ZAMAN "ŞİMDİ MÜZİK" DEMİYORUM :)

ŞİMDİ ENFLASYONU YORUMLAMAK HATIRLAMAK GEREKİR DEMEKTEYİM.

3 Eylül 2018 de açıklanan enflasyon bir rekor kırdı, tüketici enflasyonu önceki aya göre yıllık 15,85’den yüzde 17,90’a yükseldi. Tüketici için yükselişin devam edeceğinin habercisi olan üretici enflasyonu yüzde ise yıllık %25’den %32,13’e kadar yükseldi. 

Tüm bu değişim sadece Ağustos 2018 enflasyon verilerinin gelmesi ile oldu. 

Normal şartlarda bu yaz aylarının enflasyon oranı aylık  %05 ile %1 (yüzde yarım ile yüzde bir) arasında değişirdi. 

Eylül ve özellikle Ekim aylarında gelecek enflasyonun geçmiş veri setinin de incelenmesi ile daha yüksek boyutta olacağını tahmin etmek müneccimlik olmayacaktır. Ağustos ayındaki %25 kur artışı ile ve yine Ağustos ayında 350 den 586 a çıkan yurtdışı CDS- kredi temerrüt oranı rekor kırdı.

Tabi ki enflasyon verisi okumaya alışmış gözler, enflasyon verisini inceledi, bir de gördü ki bu yüksek enflasyon verisinin içinde gıda fiyat artışı %06 düzeyinde. 
Yani yazı ile  BİNDEALTI, ne oluyor yahu! diye düşününce hatırladı, TÜİK her ayın 10 ve 20 sinde fiyat istatistiği yapıyordu ama Ağustos ayında sağlıklı yapamadı çünkü 20 Ağustos bayrama geldi veya bu zamlar bir şekilde fiyata yansımadı.

Hadi şimdi tüketici enflasyonu Eylül rakamı için tahminde bulunun, ben diyeyim %5 sen de %8 hem de aylık yani yeni yıllık karşılık %22-25 arasına çıkacak gibi duruyor, 3 Ekim'de göreceğiz. Kasım ayını hiç sorma.

Şimdi 1929 ABD büyük ekonomi krizini hatırladım ve bu kriz ekonomik buhrana dönüşmüştü, bilenler bilir. 

Ekonomik Buhran Nedir?

Demek ki "ekonomik kriz" uzun bir dönemi kapsar, toplumun her kesimine yayılırsa, toplum yıkım ve çaresizliğe doğru sürüklenirse buna "ekonomik buhran" adı veriliyor.(kısa tarif)

Hitlerin tam iktidara gelişi öncesi Almanya'da 1933'de açlık, enflasyon, sefalet ortaya çıkmış ve tarihte Alman parasının o ünlü hikayeleri anlatılmıştı.

Bunları tarih kitapları yazıyor ve ekonomik buhrandan çıkış olarak Alman toplumuna Hitler'in bir kurtarıcı olarak sunulması ve onun da SAVAŞ ile hem Avrupayı hem de Rusya'yı İŞGAL fantazisi ile toplumu yönetmeye kalkması bildiğiniz sonuçları ve Dünya savaşını doğurmuştur.

Ekonomik buhran, bu işin en tepe noktası, emperyalizm bizi bu noktaya sürüklemek için tereddüt etmeyecektir. Aman kriz bütün Dünyaya sıçramasın diye de, ekonomik olarak değişik yöntemler ile işgal etmeye kalkacaktır.

Kriz var mı?, 


Risk yönetimi nedir?
Enflasyonu yorumu ve 
Ekonomik buhran nedir? ile 
bugün de makalenin sonuna geldim artık biliyorum ki, 
Türkiye'de ekonomik krizin varlığı, ekonomistine veya o ekonomistin kendini ifade etme tarzına, niyetine ve gücüne bağlı.

Enseyi karartmak yok, ileri bakacağız, çalışıp üreteceğiz ve bu zor ortamdan birlikte çıkacağız.

Hoşça kalınız, sağlık, keyif olsun, 
işlerinizde ve günlük yaşamınızda kolaylıklar dilerim.


Erman Dinçel,
Ekonomi Danışmanı ve Eğitimci
6 Eylül 2018, İstanbul