20 Mayıs 2015 Çarşamba

Toplumsal Çöküş'e Doğru Bir Kaktüsün Düşündükleri



Bu defa biraz azıcık UMUT DOLU bir karamsarlıkla, kaktüs modunda yazıyorum :) 

Bodrum'dan kaktüsler içi tatlı ama canını yakar, eline batar
Bir ekonomist olarak bugüne kadar yaptığımız yorumlarda ekonomik verileri yorumlarken ( faiz, döviz kuru, büyüme, enflasyon vb)  öncelik istatistiki bilgilerin yorumlanması ve arkasından bunun yaratacağı muhtemel sorunlara hazırlıklı olma ve çözümün ne olması gerektiği üzerine bir kafa patlatma vardı.

Bu kendimce çözümlerde yorumlayanın tecrübesi, ekonomik iç denge ve nihayet küresel Dünya'daki yerimiz ile ilgiliydi ve aslında limitli bilgi ile bir çözüm bulma hevesine sahiptir.

Kısaca hep ekonomist gözlüğüm ile bakmaya çalıştım, kullandığım verilerin kısıtlı olduğunu bilmeme rağmen piyasa tecrübesini tahminlerimde yansıtmaya ve az yanılmaya çalıştım.

2015, 24 Nisan'da Nepal'de 7.9 şiddetinde deprem oldu ve arkadaşlarımın oradan gönderdikleri fotolarını görünce birden çağrışım yaptı bende, ZEMİN KAYMASI, ÇÖKME  feci bir durum, zemin altından kayınca sen üzerine ALTIN VARAKLI tapınak da yapmış olsan yıkılıyor yani o da yıkılıyor yav.

2015 yılında Haziran seçimlerine girerken bizim ülkenin durumu da buna yakın fakat ben ekonomist kafa ile bakmayacağım bugün bunu baştan ifade etmek isterim, ekonomik veriler sadece bir sonuç ve bu sonuçlar pek iç açıcı görünmüyor ama asıl sorun bu değil, yani ekonomi falan değil problem, toplum bilimi konuların da problemlerimiz yığılıyor, sıra daha çok toplumsal dertlere geliyor artık, yani sistemsel çöküş öncesindeyiz, toplumsal zemin kayması dahi denebilir, çünkü sistemi oluşturan temel unsurlar da büyük kayıp var.

Önce ekonomik verilere bakacağım ve peşinden toplumsal verilere de duygusal olarak bakacağım sırayla yani, kafamın içinde rahatsızlık yaratan duyguları buraya ve size aktarıp, kaktüs hastalığımı size bulaştırmak.

Tarafımdan hazırlanan temel ekonomik veriler ve  tablosu :  ( 2015 yılı ilk dört aylık sonuç )


Enflasyon :  Yıllık enflasyon üç yıldır %5 hedefleniyor ve tutmuyor, hatta %8'in üstünde çıkıyor bu sene de %5 hedefleniyor ve 2015 ilk dört ayda zaten %4.63'e geldi. Kısaca enflasyon hedefi tutmayacak yani TL satın alma gücünden kaybetmeye devam edecek.

Faiz : Piyasa faizi %10'un üzerinde ve yıl başından beri faizler artmış durumda faizlerin yıl başından beri artışı dikkat aman aman ve bir daha aman %25 oranında,  hemde bu oran doğru, hem de faiz düşürme baskısına rağmen.

Toplam Dış Borç : 400 milyar dolar rakamında ve bunun yarısı kamu'nun yarısı da özel sektörün olsa bile özel sektörün hemen hemen tüm borcu hazine garantisi ile alınmış görünüyor, daha dün Sayın Bakan Babacan yılbaşından beri tüm bankaların borçlanmasına yardımcı olduklarını açıkladı.

Cari Açık : Kısaca Türkiye'ye gelen döviz ile çıkan döviz arasındaki fark olan bunun rakamı 45-50 Milyar dolar seviyesinde yani dışarıdan her yıl bulmamız gereken en az kaynak miktarı. Peki dışarıdan gelecek bu para yatırımcı olarak mı gelir? yoksa sıcak para olarak piyasaları mı gelir? yoksa bize daha çok mu borç verirler? İki ucu ...... değnek durumu var bence.

Büyüme : Yukarıdaki tabloda yok ama yazalım, büyüme rakamımız 2014 de %3.5 yani gayri safi milli hasılamız ( 800 milyar dolar ) yılda %3.5 büyüyor ve hedeflenen ortalama %7 büyümesi. Eğer bu hedef tutarsa ve diğer ilk 20 ülke ortalamasının çok üzerinde olursak belki ilk 14 ekonominin içinde olacağız, ben ilk 10'un önümüzdeki 10 yıl içinde ulaşılabileceğini tahmin etmiyorum.

Para Politikası ( TCMB'nin durumu ) : Yorum yok, ''gölge etme başka ihsan istemez'' valla bak :)

Zaten düzenli büyüme de sürekli %4 bile olamıyor ve bu durum eğer biraz daha detaylı hesap kitap yaparsanız bulunuyor.
Ülkeler ekonomik büyüklük ve büyüme oranları

Döviz Kuru : Yılbaşından beri TL'nin dövizler karşısındaki değer kaybı %12 ile %17 arasında değişiyor. Özellikle faiz düşürme baskısı neticesinde gerçekleşen ve ekonomik kayıplar ile yaratan bir denge bozukluğu olarak görüyorum durumu.

BİST : Borsa İstanbul 2015 ilk dört ayında %5.5 değer kaybetmiş, bu durumda acaba diğer ülkelerin borsaları ne durumda derseniz lütfen aşağıdaki tabloya bakınız.

İç piyasamız ve dış piyasalar ( Bloomberght'den )

Dış Borsalar : Yandaki tabloda Dünyadan farklı borsaların ve Altın/ONS fiyatını, Petrol fiyatlarını ve Bovespa (Brezilya borsasını yani gelişmekte olan ülke ) görmeniz mümkün olacaktır. Petrol artmış gibi duruyor ama biliyorsunuz geçen yıl büyük düşüş yaşamıştı ve şimdi bir miktar artış var diyelim. Petrol fiyatlarını düşürmek ne işe yarar? bu başka bir yazının konusu ama bu bir sopa ve birisi bu sopayı çok fena kullanıyor :)


Toplumsal Problemler :

Toplumsal problemin başında, birinci sırada işsizlik ve işsizlik oranı gelmektedir :

Bu yazıdaki ilk tablonun en alt iki sırasında yer alan son 12 yıllık verilerimize göre Türkiye'de iş aramaktayım diyen ve iş bulamayanların sayısı 5.5 milyon kişi ve bunun iş gücüne oranı yani işsizlik oranı %17.2 olmaktadır.

Ayrıca iş aramaktayım diye İŞKUR'a başvurmayanların olduğunu unutmayın.

12 yılda %12 den %17'e tırmanan bir işsizlikten bahsetmekteyiz ve hem ekonomik hem de toplumsal ilk verimiz bu kadar kötü durumda olduğunu belirtelim. Yeni üniversite mezunlarında işsizlik oranının %25 lerde olduğunu da bir şekilde ifade etmemiz lazım, bu verileri Türkiye İstatistik Kurumun'dan aldığımı da belirtmeliyim.

Yeni Projelerde Toplumsal Fayda Kriteri : (kurumsallık, verimlilik ve risk yönetimi hak getire )

Üretilen tüm yeni projelerde aynı harcamalarda olduğu gibi sorulması gereken ilk soru '' bu proje ülke için  gerekli mi?'' yoksa bir proje yapılırken kısıtlı ve borçla sağlanmış kaynaklar keyfi olarak mı harcanıyor? Yatırımlar yapılırken sadece para kazanma hırsı ile mi yapılacak? Toplumsal faydaya ve hatta kar ve zararına bakılmıyor diye düşünmekteyim.

Bilimsellikten, verimlilikten ve akılcılıktan oldukça uzaktayız. Bu bakıştan hareketle aşağıdaki 18 madde ile toplumsal problemlere azıcık kendimce dokundum.

1-HES adı altında hem dereler, hem de vadilere sermaye birikimi bile yapamayan işverenlere verilmiş ( bütçesi bile olmayan rantiye inşaatçılara doğal kaynaklar kıyak çekilmiş) durumda.  Akarsular artık birer mal gibi alınıp satılıyor demek bu, doğanın hiç önemi yok mu?

2-Ormanlar, 2B adı altında özelleştiler ve imara açıldılar, köprü yapacağız diye, otoyol yapacağız diye İstanbulun kuzey ormanları tahrip ediliyor, sosyal medyada oto yol nasıl yapılır? falan diye paylaşım yaparak sadece kendi egomuzu tatmin etmenin ötesinde bir sosyalliğimiz bulunmuyor.

3-Kentsel dönüşüm denilen kampanya ile halkın gerçekten barınma sorununu çözmek yerine yine rantçılık teşvik ediliyor ve arada da kentin tarihi dokusu da bundan nasibini alıyor. Dikkatinizi çekmiştir, kentlerimizdeki yükseklik kavramı da değişiyor. Galataport ve Haydarpaşa değişimin ve rantçılığın en ön projesi. İstanbul da her sokakta en az 3 inşaat, toz toprak, büyük kamyonlar trafikte ara sokaklarda cirit atıyor, buna da kent yaşamı veya modernlik deniyor.

Halk Şehrin Merkezinden kıyılarına itiliyor ve kentin merkezi zenginlere veya turistlere terkediliyor.

Bu gidiş ile aynı Dubai gibi sahte parayla kurulan şehirlere sahip oluyoruz yavaş yavaş ve hatta bir Lasvegas'ı mız eksik. Hatta emlak piyasasının çaktırmayın ama şiştiğini artık herkes kabul ediyor.

4-TOKİ, bu kamu kurumu limitsizce Türkiye'nin her yerine toplu konut yapma ayaklarında garip apartmanlar dikerek, Anadolu'nun güzelim köylerine, yerleşkelerine, 10-15 katlı apartmanlar dikerek doğayı ve estetiği bozuyor ve üstelik o köyün, kasabanın, ilçenin en yüksek tepesine bu inşaatı yapıyor, bu ne demek?

5-Maden, taş ocağı ruhsatları veriliyor, yeni zenginlerimiz olsun diye, öncelikli olarak doğayı yok ediyor maden sahaları ve yakın çevreyi de hava, su ve orman olarak yok ediyor. Anadolunun üzerinden uçakla uçarken hava da açıksa  ve yukarıdan baktığınızda delik delik edilmiş dağları ve ormanları rahatlıkla görüyorsunuz.

6-İşçi sağlığı ve iş güvenliği kanunları var, uygulayan yok ve artık bu yaklaşım köleliğe doğru
   aileleri sürüklüyor. Bir de taşeron sistemi var, sendikayı fazla gören inşaatçı, rantiyeciyle ve onunda
   altında taşeronla çalışıyor.

7- Enerji yazmaya elim varmıyor, '' Akkuyu Nükleer '' şirketinden mi başlasak, bir de reklamı var heryerde. Nükleer santral reklamı nedir? Neyi sattık geleceği? sattık değil mi? Sahi ondan bu pazarlamacı kafası reklam. Bu tip toplumu geleceği çok etkileyecek projelerde neden referandum yapılmaz acaba çok merak ediyorum. Gerisini yazmayayım içim sıkılıyor.

8-Siyasiler toplumun, halkın, çalışanların çıkarları yerine, rantiyenin çıkarları peşinde koşuyor hemde tüm siyasiler ayrım yapmaksızın. Rantiyeler milletvekili yapılıyor daha fazla rant yaratsınlar diye.

9-Eğitim, bilimin, sanatın, teknolojinin, estetiğin ve aklın yerini para kazanma hırsı ve kıyakçılık almış vaziyette.

10-Eğitim sistemi sadece Ünv. okumaya odaklanmış durumda, 1970 lere kadar lise mezunu olmak yeterken, 1990 lara kadar Ünv. mezunu olmak ancak yeterken şimdilerde, üç üniversite bitirmek, üzerine bir iki tane yüksek yapmak ve hatta Doktoraya bulaşmayana ekmek yok.

Ne o herkes öğretim görevlisimi olacak yakında. Yani içi boş ve gereksiz bilgiler ile yetiştiriyoruz gençleri ve  büyük çoğunluk öğretmenlerin durumu da kötü.

Bilimsellik, kültür falan onlar nedir canım? Ezberle ezberle geç dersini ve sonra unut hepsini. Dünya standartında 2-5 üniversite var, Dünya da ilk 100 de okul yok Türkiyede.

11-Ekonomi büyüdü mü? büyümedi mi? Kişi başı gelir 12 bin usd oldu, inşallah 20 bin olur, olur da ne olur? Türkiyede tüm servet nüfusun %1 lik kesiminin elinde toplanmış durumda. Bu paylaşım modeli barış ve huzur verir mi?

12-Kadın ve çocuk hakları ne durumda, Cevap;  harika durumda tabiki :(  en büyük farkı yediğimiz alan bu konu,  Dünyanın 180 ülkesi arasında ortanın üstünde bir durumdayız. ( 90 ile 120 arasında )

13-Tarım, üfff öldük, GDO'lu gıdalarmı ararsın, yoksa hibrit tohumlar mı arasın, ne ararsan hepsi var.

Bir tarım politikası kesinlikle yok ülkenin, bir gıda politikası yok ülkenin, ülkenin bir beslenme politikası yok, bir tohum politikası yok.

14-İlaç ve Tıp, kendisine ait tek bir ilaç lisansı olmayan Türkiye'de yaşıyoruz. Amerikan FDA yani ilaç dairesi onaylı ilaçlar ağırlıklı bir ilaç sektörü yani kendimize özgü tedavi bulma yapma olasılığımız sıfır ve sıfırın altında. Gariban Küba'da ise 900 ilaç kullanılıyor lisanslı olarak bu lisansların 600 tanesi Küba'nın kendisine ait. Doktorlarımız ve Cerrahlarımız iyi bak, Dünyada sözü geçen bir çok uzmanımız var. Koruyucu tıp yok sadece hastalanınca tedavi eden tıp var o da çoğunlukla parası olana.

15-Sağlık, sosyal güvenlik, ne bekliyorsunuz bu kadar problemin olduğu ülkede, küçük bir azınlığın iyi insanların,  iyi niyetli ve çalışkanlığı ile işler yürüyor sadece o da olduğu kadar.

Tüm yeni doktorlarımız TUS denilen, tıpda uzmanlık siteminin tuzagına düşmüş vaziyette, bir doktor dostum anlattı tıp fakültesi 3. sınıfta derse gitmek yerine tıp öğrencileri, TUS hazırlık dersanesine gidiyorlarmış.

16-Akademik hayat, en büyük kandırmacaların olduğu yer, adının önünde Prof. yazıyorsa herşeyin en iyisini biliyormuşsun durumunda hisseden insanlar topluluğu. Tüm bu grubun içinde bir %10 luk kısmı her zaman ayrı tutmak da fayda var. Onlar Türkiyenin tüm bilimsel altyapısını oluşturanlar, araştırmalarını yapanlar, uluslararası makalelerini yazanlar gerisi malesef aradan kaynamaya devam ediyor.

17-Seçimler oluyor oy kullanacağız, görevimiz hile yapılmasını önlemekmiş öyle diyorlar, büyüklerimiz....... yav vatandaşın görevi demokratik olduğunu söylenen bir ülkede sandık korumak olabilir mi? Avantadan kazançlar, avantadan hileler, avantadan oylar. Herşey avantadan.

Herkes birbirini kolluyor müthiş bir güvensizlik ve sistemsizlik ortamı.

18- Kadın hakları, fırsat eşitliği, kadın-erkek toplumsal paylaşımı, insan haklarındaki yerimiz, hukuk sistemimiz, işçi ölümlerindeki sıramız, gelişmişlik düzeyimiz, gelir dağılımımız hangisi doğru?

Dünya'da 180 ülke arasında neredeyiz? BM raporları yalan mı? söylemekte.

Senin ve benim kişi olarak iyi durumda olmamız yeterli mi?  size yetiyor mu? Mutlumusunuz?

Kaktüs: Çok çok iyi niyetli ve aslında çalışkan insanlar var toplumda ve aslında toplumun özünü bunlar oluşturuyor, sağlam duranlar da bunlar, üretenler de bunlar ama bunlar şimdi moda değiller, şimdi rantiyecilik moda, ayrılıkçılık moda, hatta ırkçılık moda, geçmişinle övünmek yerine ona sahip çıkmak yerine, onlara hakaret etmek ve eleştirmek moda. Cumhuriyet Devrimlerini beğenmemek moda, hatta haddini aşıp küfretmek moda. Yoktan var olamak, nasıl bir duygu? Gaziantep'e git ve neden Gazi ünvanını aldığını hatırla, Çanakkale ruhunu hatırla ve hiç unutma eeeeemiiiii :(

Bunu yaparken yarım yamalak bilgi ile yapmak moda, bundan 50 yıl 90 yıl öncesinin yorumunu yapanlar o zamanki şartlara göre düşünmek, mantık yürütmek ve konuşmak zorunda yoksa gerisi yalan dolan olmakta.

Bir de tüm bunları anlayabilene anlatmak lazım, herşeyi kabul eden ve bilerek cahil bırakılmış, apolitik bir topluluğa bir fikir veya yenilik veya karşı fikir anlatmanın da anlamı yok.

Ülke depresyonda, yönetenler depresyonda, herkes mutluluk hapını almış gülerek etrafa boş boş bakıyor ve çöküşün öncü çatırtıları duyuluyor. Çünkü tedavi edici reçete uygulanmıyor, bunu sağlayacak eğitim altyapısı ise artık yok.

Burada durdum yeter artık yazmayacağım, hepimiz bunları zaten biliyoruz ve buna demokratik yollardan ses çıkarmadığımız için bu çöküşten aslında hepimiz sorumluyuz.

Evet zemin sallanıyor, çöküş öncesindeyiz, toplum hayatında maalesef serbest piyasa kuralları geçerli değil ve toplumsal çöküş ile dengemizi kaybedip yere düşmek an meselesi, rantiye servetimiz, hormonlu gıdalarımız, olmayan estetik anlayışımız, yetişemeyen eğitim seviyemiz, yeşilmiş gibi duran nükleer enerjiniz bizi kurtaramayacak, çok üzgünüm, gideyim kendime avunacak birşeyler bulayım kendimi kandırmaya ve mutluluk oyunu oynamaya devam edeyim.

Sekiz yıl sonra ilk 10 ekonominin içinde olalım, dişimi kırarım kusura bakmayın
gazman değilim :) gaza gelemiyom....

Cheerman, 19 Mayıs 2015
Gençlik ve Spor Bayramınız Kutlu olsun (*)



*''Atatürkü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı'' yazmadım çünkü bu cümleyi bu hale 1981'de 12 Eylül paşaları getirilmişti,  1938 de Hazirna da çıkan yasayla bu bayramımızın gerçek adı '' Gençlik ve Spor Bayramı'' dır.





1 Mayıs 2015 Cuma

'' Hasta La Victoria Siempre '' - Cuba 2014 - Cuba'yı bir de benden dinleyin

ÖZEL BÖLÜM Erman Dinçel, Cuba 2014 Ekim /  1 Mayıs 2015 yayım tarihi

2014'de hayatıma mutluluk katan yaşama sevincini artıran Cuba'yı sizlerle paylaşmak istedim

Bizim de dağlarımız vardı Che Guevera
Bakma şimdi durgunsa, bir şahan gibi duruyorsa
Yorgundur, savaşlar görmüştür, çeteciler barındırmıştır
Yani satılmış değildir, hiç tüfek patlamamışsa.
Alaçamın, mor meşenin ardına silah çatıp yatmaya
Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara............

Deniz ''Che Guevera '' şiirini okurken.......diye devam eder, bu şiirin yazarı Metin Demirtaş, 1967 yılında yazmış ''Che Guevara'' şiirini, 2004 yılında yayımlanmış bu şiir '' Hazırol Kalbim'' Can Yayınların dan. Şairi 2014'de Eylül ayında Antalya da kaybettik, saygıyla anıyorum, bu şiiri yazdığında muhtemelen Che sağdı, henüz Bolivya'da dağlarda kıstırılıp, göğsüne dört el ateş edilmemişti, tanıdık bir ülkenin elemenlarınca, yani diğer gerillalar ile birlikte öldürülmemişti.

Deniz ''Che Guevera'' şiirini yüksek sesle ve çok güzel okudu, içim titredi, gözlerim doldu, kalbim hızlı hızlı attı, Sierra dağlarında, Sendero Vegas Grande Doğal Parkında, şelalenin doğal havuzunun önündeki büyük kayanın üzerinde, Cuba'da 2014 de, Ekim de ve biz Che Guverayı andık, şiirlerimizi ormana nemli yaprakların arasına toprağın üzerine Sierra dağlarına bıraktık.

Kendimi tekrar şelalenin doğal havuzuna attım soğuk yeşil sularına, Allahtan timsah yokmuş buralarda :)

Sierra dağlarının adanın güneyinde olan sırasına Sierra Escambray, güneydoğu sunda olan sırasına Sierra Maestra deniyor ve bu dağsıralarının önemini merak eden dostlar için yazının ilerleyen bölümlerini okumaları tavsiye olunur :)

Cüneyt şelalenin önündeki kayada sessizliğin keyfini çıkarıyor
Bugünkü yazım Cuba ile ilgili olacak,  benim içimden Karayip denizindeki bu güzel ülkeye Küba demek gelmiyor kusura bakmayın ben ona ''Cuba'' diyeceğim.

Bu gezi yazısı aynı zamanda bağımsızlık, bağlantısızlık, dostluk ve insanlık üzerine olsun, bir gezi yazısı yazmaya niyetim var ama tarih müsade etmiyor bilmenizi isterim.

Yazım bal gibi ''anti emperyalist'' olacak, Türkiye de yaşıyoruz, biz emperyalizme karşı Dünyadaki en büyük mücadeleyi veren Mustafa Kemal'in kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin çocuklarıyız, ( aynı zamanda emperyalizmin kucağındayız ) kendinin uzayda yaşadığını zannedenler dahil bir gözümüzü açalım ve kafayı kuma gömmeyi ve kendimizi rezil etmeyi bırakıp bir an önce kalan değerlerimize sahip çıkalım.
Bu yazıyı hazırladım ve altı aydır bekliyorum, Cuba hakkında yazılanlar çizilenler, yok geziler, yok ticari ilişkiler, yok cami inşaatı derken başa döndük, yetersiz bilgi düzeyi, ön yargılar, sadece ama sadece kendimizi düşünerek yaptığımız yorumlar ile ahkam kesme tavırlarları ile sonuna geldik, kocaman bir ''hiç'' e ulaştık. '' Kuru gürültü '' döneminin artık bittiğini umarak gezi yazımı güzel bir bahar günü, yoklar ülkesindeki, Cuba'daki mutlu insanların için yazdım, kalbim hep sizinle olacak.

Ben geziden hatırlananlara geri döneyim, Cuba'nın bana hatırlattığı ilk önemli konu emperyalizme ve yok edilmeye karşı verdiğimiz büyük mücadele yani ''Kurtuluş Savaşımız'' oldu. Cuba şu anda halen içinde yaşadığı abluka veya dışardan bakanların lafı ile ambargo ayıbı 53 yıldır devam etmekte. ( sözde kalkıyor ama gözümle görmeden inanmam )

Bu seyahat benim için Cumhuriyet Devriminin mücadelesinin ve yapılanların kıymetini hatırlamanın ve çok daha iyi tekrar algılamanın ve tekrar farketmenin ve sorgulamanın yolunu açtı. 

Bir hayaldi Cuba'ya gittek, gittim masal Dünyama çocukluk günlerime geri dönmüş gibi oldum

Bir hayaldi Cuba'ya gitmek benim için ve sanırım bizim için ve sanırım bir çok kişi için, bu hayali bu şekilde gerçekleştirmiş olmaktan çok ama çok mutluyum, sevgili Cüneyt Göksu ( yukarıdaki foto da taşın üzerinde oturan arkadaşım ) senin sayende farklı bir şekilde oldu bu durum,  tüm bunlar çok teşekkür ederim. Bu gezi yazısında sen den, kitabından bazen de fotolarından çok alıntı yaptım haberin olsun.

Cüneyt Göksu'nun söylediği bir söz var çok seviyorum, '' herkes kendi Cuba'sını yaratabilir, yaşayabilir '' kesinlikle katılıyorum, böylesi çok daha sağlıklı, ben size kendi Cuba'mı yazacağım, sizinkine benzemiyorsa üzülmeyin ama yüzeysel kalmayacağıma da söz veririm, ''

Yapmayacaklarım ise, ''Havana ya gittim, Che tişörtümü giydim, 1 Mayıs Devrim Meydanına gittim, yumruğumu sıktım, sol kolumu havaya kaldırdım, foto çektirdim''  asla demeyeceğim, bunu yapanlar söyleyenler gibi yüzeysel de olmayacağım söz veriyorum. 

Bu arada birşey söyleyeyim Cuba devrimin çocukları 1 Mayıs kutlamalarında sağ yumruklarını da kaldırabiliyorlar aramızda kalsın :),  '' yıkıldık yav olmadı şimdi bunlar yoksa sahte komonist mi? nedir?''  yoksa Cuba'da sağ sağ da-sol sol da diye bir kavram yok mu? cevap,  yok :)

Şekilcilikten, yapmacık tavırlardan ölmüşüz be yaa,  biz ne bıyık kesme şekilleri yapmıştık ki bize bakan da siyasi duruşumuzu anlasın diye püf :)

Yönetiliş biçimi Cuba'nın sol kanatta Dünya'da fakat bunun sol kolu kaldırmakla ilgisi yok sağ da kullanılabilir :) Ben Cuba uzmanı falan değilim, değerlendirmelerim tabiki duygusal ama kendi bilgi seviyeme, okuduklarıma, gördüklerime ve yaşadıklarıma bakarak ve kesinlikle amatörce bir gezi yazısı yazabilirim ancak bilmenizi isterim.
Şimdi arkanıza yaslanın ve lütfen arada vereceğim kaynakları da mümkünse izleyerek okuyun ve bitirin bu yazımı.

''Y'' Kuşağından genç arkadaşlarıma şimdiden kolaylıklar dilerim onlar açısından oldukça uzun bir seyahat notları oldu.

Özel bir grup ile Cüneyt'in mihmandarlığında bir program yapıldı Cuba için ve derin bir Havana turu ile başladı gezimiz, peşinden Trinidad'da ve Vinales çevresinde, Las Terrazas'da, Karayipler Ancon Plajında, Sierra dağlarında, Sendero Vegas Granda Doğal Parkında, Managa Izgana'da eski şeker kamışı tarlarında ve ron imalathanelerinde, Herardo'nun evinde kırsal'da Vinyales de puro sarmada, at safaride çok çabuk geçen, oldukça fiziksel aktivite ve ter gerektiren, otellerde değil çoğunlukla casa larda ( casa particular lar ailelerin pansiyon benzeri işletmeleri ) konaklanan, çok fotoğraf çekilen, çok ron içilen, çok çok bucanero ( Cuba'nın birası ) içilen, çok çok puro içilen bir gezi oldu.

Bu gezi Cüneyt'in sayesinde aslında sanırım 3-4 hafta da ancak planlanacak ve görülecek yerlerin görünmesine, çok daha fazla detayın fark edilmesine, çok özel anlara ve anılara neden oldu.

1 Mayıs Devrim Meydanında güzel insanlarla :)
Cuba'ya her yıl 18-20 bin ziyaretçi gidiyormuş Türkiye'den ve gidenlere yapılan tur programlarının anılarını okuduğunuzda, hep turistik yerlerin gösterildiğini anlıyorum, gerçek Cuba'nın hep farklı olduğu, olacağı, hatta tüm bunların bir gösteri olduğunu düşünenler de var.

Halk ile temas edilemediği Havananın gerçek Cuba olamayacağı falan filan iddia edenler de var. ( yuh diyorum ama var )

İnternet çöplüğünde zaten ne arasanız var, Cuba'ya gidip belgesel çekip hiç tarih, devrim falan filan bahsetmiyenimi ararsınız, Karayip Denizinde teknesi ile gezinip ada yemekleri konusunda uzmanlaşan mı arasınız, 10 gün foto safari yapıp 10 bin kare çekip bi..b.. anlamadan geri dönüp ben nereye gitmiştim diyen mi arasınız hepsi var.

Bizim gezimizde özellikle doğrudan herkes ile iç içe olmak vardı. Cuba'ya gezi düzenleyenler arasında Tur şirketlerinin dışında özellikle ve çok iyi organize olmuş Jose Martin Küba Dostları Derneği de var bilginiz olsun. Bu derneğin sosyal medya gruplarına katılabilirsiniz ve latin dünyasından da özel bilgileriniz, tecrübeniz ve büyük bir keyfiniz olur.

Türkiyeye döndükten sonra arkadaşlarıma çevreme bahsettiğimde, arkadaşlarımın arasında Cuba'ya gitmiş, hatta orada 1 Mayıs kutlamalarına denk getirip gidip, Büyükelçiliğizde evlenenler bile mevcut.
Gidenler arasında ''biz iki arkadaş gittik birşey anlamadık, çok sıkıcı, çok geri kalmış bir yer '' diyenlere de rastladım daha kötüsüne de.

Gençlerden ( Y kuşağından ) ''hadi kalkın Cuba'ya gidelim abi'' deyip yola çıkan sonrada ''bize göre değilmiş abi, bir kumar yok, seks sınırlıymış '' diyenler de mevcut, eğer bir gün Cuba'ya gitmeyi düşünürseniz, bu özel ülkeye gitmeden önce Cuba tarihi mutlaka okumalı, google hazretlerinden mutlaka gezi anılarını da okumalı, ön hazırlığınızı tam ve düzgün yapmalısınız tavsiye olunur.

Cuba Dünyası ile Latin Dünyasının ortak ve farklılıklarına kadar kavramak gerekir bence. Tarih okumadan giderseniz çok gülerim ve yazık olur bunca masrafa haberiniz olsun başlangıç noktanız 1492 olsun en azından ve Colomb'un adaya çıkışı olsun ve mutlaka Simon Bolivar 1812 Venezualla olsun. Arjantin, Peru, Şili ve Bolivya mutlaka bulunsun.

Bu gezi anısı yazısı bir çok bilginin bir araya gelmesi ile oluşacak mecburen, sırayla ifade etmeye çalışacağım, başta Cüneyt Göksu ve Serpil Yıldız'ın 2008'de çıkan 'Küba Sarı Sıcak Bir Pencere' kitabından öğrendiklerim, daha önce gezilere katılanların anıları ve tavsiyeleri, Cuba, Fidel,

Che hakkında çok eskiden bildiklerim, zaman içinde basından izleyerek okuduklarım, izlediğim belgeseller ( http://www.youtube.com/watch?v=yqZznhd2PTA   ),

Nazım'ın Cuba Röportajı (  http://www.youtube.com/watch?v=nvZDvIqxBa4 )
isimli kendi sesinden şiiri ve bunun belgeseli,

Banu Avar'ın ''Sınırlar Arasında Küba'' belgeseli ( http://www.youtube.com/watch?v=CpkV4ZXz1CM ) bunların birkaç tanesi siz de okuyup izleyebilirsiniz.

Cüneyt'in Serpil Yıldız ile birlikte yazdıkları kitap
Nihayet Latin ülkesindeyiz, yazmıştım tabiki Venezüella ve Simon Bolivar, tabiki Chaves, tabiki Peru, Bolivya ve Arjantin hakındaki bilgilerim vardı. Che'nin 1992'de yayımlanan Türkçeye de çevrilen ''Motosiklet Günlükleri'' hakkında ve bu seyahati birlikte yaptığı Alberto Granado'nun anılarının Türkçe çevirisi ''Che Guevara ile Devrim Yapmak'' da vardı ve bilgim dahilindeydi. ( Siz de internetten bulup, alıp okuyabilirsiniz )

Eğitim verdiğim konular arasında ''sosyal güvenliğin'' olması, ''sosyal devlet'' kavramının genişliği Simon Bolivar ve Venezuella 15 yıldır gündemimden hiç düşmemişti. 1982 yılında İktisat Fakültesi ikinci sınıf  ''İktisat Sosyolojisi'' dersin de öğrendiklerimi hatırlıyorum desem ne dersiniz? Rahmetli Hocam Prof. Sencer Divitçioğlu'nun sadece dört beş dersine girmeme rağmen söylediklerini unutmadım desem :)

Bu gezi 1 yıl öncesinden planlandığında bu süreçte özellikle gezinin günlük programı değil ama Cuba ve Latin Dünyası daha fazla gözümün önünde oldu, izledim, okudum, farkettim, Cüneyt'in kitabını 2. defa gezimizin 3. günü Havana'da okuyup bitirmiştim.

Bu yazı da sadece gezi tavsiyelerinde bulunmak istiyordum ama tarih de anlatmak ve nihayet bir arızalı ekonomist ( sosyalizm ve ''sosyal devlet'' kavramın da arıza yaptım ) olarak bazı yorumlar da yapmak zorunda olacağım. Rahatsız olacaksanız olun, rahatsızlık iyidir, belki titrer kendimize geliriz.

Che, ''Fidel'e Şarkı'' ( Canto a Fidel )'e adlı şiirinde Fidel'e seslenir ve Cuba'yı yeşil bir timsaha benzetir.

''Hadi gidelim şafağın ateşli peygamberleri, kimselerin bilmediği gizli yollarda buluşalım, kurtarmak için o aşkla sevdiğin Yeşil Timsahı...''
Cuba adası karşınızda, şimdi Habana yı bulun, Pınar del Rio'yu bulun, Santa Clara yı bulun, Cienfuegos u bulun, Santiago de Cuba yı bulun....tamam mı? ABD Miami kuzeyde, Güneyinde ise Meksika.

Yeşil bir timsaha benzetilen Karayip adası Cuba dır ve Cuba'nın hemen güneyinde yer alan ve ayrı bir ada olan ''Isle of Youth'' gençlik adası ile birlikte Cuba etrafındaki bir çok büyüklü küçüklü adacıktan oluşur.

Cuba 18 ayrı eyalet benzeri bölgeden oluşuyor, bunlardan bizim bu gezide gördüğümüz yerler, Havana, Pınar del Rio ve Trinidad olacak kabaca.

Cuba Havana ABD Miami'ye 150 km uzaklıktadır. Cuba'nın doğusunda Amerikanın ünlü Guantanamo üssünün ve ünlü hapishanesi de bulunmaktadır. Bu bölgeyi ABD 1899'da 99 yıllığına deniz ticaretinde kullanmak üzere kiralamıştır ama uzun süredir anlaşma dışı yani hapishane hem de işkenceleri ile ünlenen hapishane olarak kullanmıştır. ( IŞID'ın kafasını kestiği insanlara neden turuncu tulum giydirmiş olduğunun cevabı burada yatmaktadır.... cevap mahkumlara turuncu elbise giydirip, insanlık dışı muamele yaparsan, onlarda kurtuldukları anda aynısını sana yaparlar, yapmaya kalkarlar )

Adaya Uçuş

Cuba'ya yolculuğumuz Rus Havayolları Aeroflot ile başladı, bu bizim tercihimizdi. Fransız hava yolları yerine Rus Hava yolları olmasının yani bu tercihi kullanmakta üç bakımdan fayda gördümüzü düşünüyorum.

Bu uçuş rotasında Moscova'da 8 saat aktarma arası verildiği için, bir Moskova turu atmanız ve Kızıl Meydanı bir ziyaret edip, Moskova havasını 3-4 saat koklamanız mümkün, ( bir gün içinde Moskova Kızıl Meydan'dan, Havana 1 Mayıs Devrim Meydanına geçiş muhteşem bir duygu aramızda kalsın :) ), ayrıca Nazım'ın mezarını ziyarette sanırım mümkün bundan sonra gidecekler bunu da programa alabilirler bence :)

Cuba'ya Rus hava yolları ile uçmak havalı bir iş, Havana girişinde sorarlarsa söylersiniz, '' Evet Aeroflot ile geldim'', ben söyledim sorunca gümrük memuruna? Neden sorduysa?

Havana Club Cuba'nın Rom'u bunu tüketin :)
En azından Fransız veya Kanada hava yolları ile gelmekten daha iyidir :) ve sonuncusu da ülkenize geri dönerken,  Havana'dan bavula atacağınız 3-5 şişe Havana Club Ron'a  ( Rom'a ) ve yanınızda Havana free shop paketi ile taşıyacağınız Ron lara kimse Moskova gümrüğü da sesini çıkarmıyor.

Fransızların buna müdahale ettiği söyleniyor.
  



Rus hava yolları denince insanın aklına Topolovlar geliyor ama şimdi durum eskisi gibi değil,  Rus Hava yolları tabiki Airbus ile uçuyor,  Moskova dan 14 saate yakın süren bu yolculuk da sanırım başka seçenek de yok.

Kızıl Meydan'dan Matruşka'lar :)
Bu noktada Rus Havayolları için söylene bilecek tek eleştiri yemeklerin ve servisin THY'de alıştığımız kalitede, özellikte ve çeşitlilikte olmadığı ve Moskova-Havana uçuşunda alkol servisinin bulunmadığıdır.

Moskova havaalanı ile şehir merkezi yani Kızıl Meydan toplam 60 dk'da ulaşılabilir bir mesafe, önce tren ile 45 dk'da yeşil metro hattına ulaşım, metroya ulaşınca ünlü Moskova metrosu ile Kızıl Meydan 7 dk ulaşmak mümkündür. Bu metronun süslü ve eski hali ile trenlerin seyahat hızını ve gürültüsünü bir görmenizi isterim, trenleri kullananlar votkayı fazla kaçırmış gibi geldi bana sabah sabah.
( Bu tren yolculuğu, ormanlar ve nedense içimde ''karlı kayın ormanında yürüyorum geceleyin'' çalıyor, hatta dışıma da taştı ........ :) )

Kızıl Meydan'da yağmurlu bir sabah, bir güzel ıslanmak mümkün, yağmurluk şart






































Havana Günleri ve Bazı Nazik Konular

Cuba'ya gidecekler hergün için yanlarına en az 2 tişört almalarını, seyahate çıkmadan önce bir miktar spor ve cardiyo yapıp formda olmalarını, yanlarına alacaklarının arasında sinek, böcek ve kene'ye karşı ilaç, mat veya outdoor böcek kaçıran bantlardan bulundurmaları faydalı olacaktır.

Bir uzun pantolonunuz eğer ata binecekseniz veya ormanda, dağda yürüyüşünüz varsa mutlaka yanlarında bulundurmalarını ve mümkünde bu faaliyetlerde pantolonunuzun paçasını da çorabınızın içine sokmalısınızı yoksa benim gibi 3 tane kene'niz olacağını ve aklınız başınıza geleceğini, Allahtan Cuba'da kırım kongo hastalığının Cuba lı kenelerde olmadığını da söylemiş olalım.


Türkiyede rahatlıkla outdoor magazalarda bulacağınız güzel ve kaliteli bir yürüyüş ayakkabısı, vücut terini dışarı atan bir kumaştan tişört veya şort ile pantolonlar tercih edilmeli. Sırt çantanız ise şu bisiklet kullananların kullandığı cinsten, yani boyut olarak küçük olandan olması gerektiğini, çok fotograf çekeceğiniz için hafif ve küçük bir fotoğraf makinasının ve güçlü yedek pili ile yedek hafıza kartının olması gerektiğini hatırlatırım.

Kırım kongo hastalığı olmaması sebebiyle keneler zararsız ama tanımadığın ülkenin tropik sineği böceği ısırdığında morarmanız, iki dakikada ısırılan yerin yara olması mümkün bu sebeple yanınıza özellikle bileklere takılan halka biçiminde  veya üzerimize yapışabilen stiker biçiminde sinek, böcek ve kene kovarların ve vücudunuza süreceğiniz sıvı koruyucuların çok çok faydası var.

Cuba tropik bir ada ve sıcaklık yılın birkaç ayı hariç sürekli 30 derece ve üstü ve bir güneşli bir yağmurlu geçen hava da aşırı nem de var.

Sürekli Temmuz ayında Antalya modunda olan bir ülke burası.

Cubalı Doktorum Fidel'in  1 Mayıs Meydanındaki
koltuğunda keyif yaparken
Biz sağlık problemleri konusunda şanslıydık çünkü grubumuzda bir doktorumuz vardı ve bu doktor ki biz ona ''Cuba Doktorum'' adını taktık,  gezi grubumuzun keyifli, katılımcısı ve neşeli abisiydi sağolsun kendileri, her türlü tıbbi malzemeyi gayet profesyonelce paketlenmiş şekilde yanında bulunduruyordu ve anında müdahale edip kullanıyordu.

Yav güzel kardeşim, Cuba Doktorum, sevgili dostum Kemal abicim, yemekten, müzikten, sanattan anlarlar, eli kalem tutan cinsinden, şiir okur, dans eder, halden anlar, gençlere eşlik eder, stres dağıtır, gülen insan daha ne olsun bu gezideki kazançlarımdan birisi de sensin unutma.

Bu gezideki grubumuzdan bir çok dost edindiğimi ve kazançlı çıktığımı bilmenizi isterim.










Cuba toplam nüfus 12 milyon civarında ve Havana 3.5 milyon kişiden oluşuyor, Devrimin olduğu 1959'dan beri ''Sosyalist Rejim'' uygulanıyor ve iktidar'da Komünistler bulunuyor.

1 Mayıs Devrim Meydanı Jose Marti Heykeli

Cuba devrim liderlerinden Raul tarafından yönetiliyor bir süredir. ( Fidel'in kardeşi de olan Raul 2007 den beri ülkeyi yönetmektedir ).

Çok karışık bir toplumsal altyapıya sahip Cuba,  burada kimler yok ki, kaşif, gezginci, korsan, sömürgeci İspanyolların çocukları, onların Afrika'dan getirdiği köleler, hem de milyonlarca, diğer adalardan ve Latin ülkelerinden göç ile gelmiş bulunanlar, adanın gerçek sahibi ama çoğu öldürülmüş yerlilerinin şimdi çok çok küçük azınlık olan çocukları ve süpriz Dünyanın değişik yörelerinden Cuba göçmüş gruplar ki bunların arasında Uzakdoğudan ve Ortadoğudan 1900 lerin başında göçenler var,  hatta bunların arasında Anadoludan, Suriyeden, Lübnan'dan dan bile göçen Süryani ve Ermeni kökenli Anadolu halkları bile bulunuyor. ( Harputtan göç edenler de var )

Afrikalı kölelerin toplanma ve aktarım merkezi Havana aynı zamanda. 


Biraz Cuba tarihi ( eğitim şart )

Tarihte Cuba'da ilk insan deyip başlamayacağım merak etmeyin,

29 Ekim 1492 Kolomb 3 gemi ile adaya çıkar ve bu yolculuk İspanya'da başlamış ve 3 ay sürmüştür.

Kolomb aslında Hindistana geldiğini- seyahat ettiğini zannetmektedir.

Kolomb un ilk sözü '' insan gözünün görebileceği en güzel yer'' olmuştur.

İnsanlığın görebileceği en güzel yere yani Cuba'ya bakan Kolomb
Kısa sürede adaya 1500 kişi getirilir İspanya dan, bir süre sonra İspanya kralı bir Vali atar adaya, Vali Diego Velasques adaya çıkar ve onu törenle karşılayan yerlilerini (Taino Kabilesi ) ertesi gün katleder, liderleri Hatueyi de bir süre sonra yakalatıp diri diri yaktırır.

Bu vahşetin nedeni? sanırım adada bırakılan İspanyolların öldürülmesi ve ilk anlaşmazlıklar.

1492 Kolomp'un seyahatini anlatan filmi izlemek lazım ama dikkat bu Kolomp'un gözünden anlatım :)

1492 den başlayan bu mücadele bu güzel ülkenin emperyalizme karşı, köleliğe, sömürüye karşı ilk savaşı olur.




Cuba'nın İspanyadan bağımsızlığını alması 1899 yılıdır ama bu seferde ada Cuba devriminin yapıldığı 1959 yılına kadar, ABD kontrolündeki yönetimlerce yönetilir, toplamda bakarsanız tam 400 yıl hatta 470 yıl sürer bu sömürü düzeni, emperyalizm ve insanlığa karşı ne bu şiddet bu celal :)


Kolomb'un karaya çıkışında onu hediyeler ile karşılayan yerliler, hemen solda ise
haç dikmeye çalışanların temsili görünüyor :)
Kölelik, efendiler düzeni, kapitalizim, emperyalizm ve bunun din ile olan bağlantıları, bu kavramlar ile sömürü düzeninin çok yakın ilişkisi var.

Kapitalizmin ve emperyalizmin sanırım bu topraklarda uygulanma bulan biçimi ile ve ortaya çıkardığı sonuçları olan, isyanlar,
savaşlar tümü Dünya tarihinin insanlığın gördüğü en büyük kıyım ve yıkımlardan birisi.





Emperyalizmle mücadele, bunu en iyi kim anlar derseniz? Sanırım bunu iyi anlayanlardan birisi biz Türkler oluyoruz, Mustafa Kemal'in Cumhuriyet Devrimi de emperyalizme karşı yapılmış olduğunu, 1915 Çanakkale ruhunu, bütün ülkesi işgal edilip parçalanmaya çalışılmış ve paylaşılmış ( 1915-1919 ) bir ulusun olduğunu, kurtuluş savaşını, bir ulusu yoktan var etmeyi başardığını ve lideri Mustafa Kemal olarak tüm bunlardan bir Cumhuriyet kurabilmek ve Devrimler yapabilmenin anlamını unutmamayı dilerim.

Bu devrim tabiki kan, gözyaşı, ölüm ve silahla yapılmıştır.

Cuba, Havana'da Atattürk Heykeli tabiki ziyaret ettik, hem de gençlerin talebi üzerine 
Bunu lütfen bir kenara not alın Cuba ile en temel ve ortak noktamız, emperyalizme karşı mücadele vermiş olmaktır. Tabiki Havana' da Atatürk heykelini ziyaret ettik, hikayesini anlatacağım ilerleyen bölümlerde, Atatürk'ün aziz hatırasını Havana'ya kadar taşıyanları da andık tabiki.
1811'de Simon Bolivar'ın Venezuella da İspanyollardan bağımsızlığını ilan etmesi, 1812'den başlayarak Cuba da ve diğer Latin ülkelerinde de bir çok bağımsızlık savaşına neden olur. Cuba bu mücadelede yani bağımsızlık konusunda birçok kayıp verir. Bu zaman diliminde bir çok lideri oldu, bu liderlerden en önemlileri Antonio Maceo ( 1845-1896 ) ve Jose Marti ( 1853 - 1895 ) sayılabilir.

Jose Marti, bir yazar ve şair ve aynı zamanda, 19. yüzyılın İspanyol-Amerikan dünyasının ünlü bir politik düşünürüdür. Cuba'nın Devrim Partisinin kurucusu ve 1895 deki bağımsızlık savaşının organizatörüdür ve ikinci kurtuluş savaş sırasında 1898 de ölmüştür.

Evet lütfen Cuba'nın Atatürkü ile tanışın adı ''Jose Marti'', Cuba'da her yerde heykellerini ve okullarda büstlerini görebilirsiniz. Havanadaki havaalanının ismi de ''Jose Marti'' olmaktadır, sizden ricam Cuba ya gidecekseniz biraz zahmet olacak ama görgüsüz ve bilgisiz gazeteciler gibi gitmeyin,  Allahaşkına gitmeden bir zahmet iki satır bilgi alın, okuyun, sonra saf saf pazar ekinde yazarsınız ''acaba hava alanının adı neden Fidel Castro değil! '' diye, töbe töbe.
Jose Marti '' efendi değiştirerek bağımsız olamazsınız '' diyen Cuba Lideri

Demekki neymiş? devrim lideri, ülkenin kurucusu veya toplum lideri aynı kişi olmak zorunda değilmiş,

demekki neymiş?

Fidel'in tarih ve ülke bilinci buna anlayacak durumdaymış,

demekki neymiş?

Mustafa Kemal, hem 
''devrim lideri'', hem ''ülkenin kurucusu'' 
hem de Türk toplumunun ''Atasıymış''


Mustafa Kemal'in aldığı bu sıfatları alabilecek bir kişi daha yok,  olmayacak da bu ülkede eminim, 

bazı lider zannetiklerinizin liderlik vasıfları ile sakın Atatürkü karşılaştırmayın üzülürsünüz, her lideri zamanı, imkanları ve yaptıkları ile ayrı ayrı değerlendirmekte fayda olacaktır.


Cuba 1900 ile 1959 arasında ise tam bağımsızlık mücadelesi vermiştir,

Bu yıllar arasında Amerikanın kontrölündeki iktidarlar ile ülke bir başka boyutta, vahşi kapitalizm boyutunda sömürülmeye devam edilmiştir

Özellikle 1934- 1959'a kadar süren  General Batista döneminde  ( aslında Batistanın ikinci dönemi ) ve devrim'e kadar olan süreç de 20 bin kişi hayatını kaybetmiş.

Devrim Müzesinden'' Batista Kaçar'', Fidel Santa Clara'da halkı selamlıyor
Diktatör Batista tam anlamıyla, zengin tüccarları, parayı ve dini kullanarak, tüm özgürlükleri kısıtlayarak toplumun tamamını köle haline getirmiş, işkenceden geçirmiş ve 800 Milyon dolar çalarak 1959 da 1 Ocak günü Portekize bir başka darbecinin yanına kaçmış.

1959'un sekizyüz milyon dolarının bugün hangi değere denk geldiğini varın siz hesaplayın, Bahamalarda iki ada parası canım, tabi satan olursa :)
Bugün Atlantik Okyanusundan Havana'nın görünüşü

Devrim'e giden yol 

26 Temmuz 1953  ( Cüneyt'in kitabından ), kimi öğrenci, işçi, öğretmen, kimiyse sanatçı, bazıları zengin, bazıları yoksul orta sınıftan 100-120 kişiydiler, 26 yaşında, Hukuk Fakültesi mezunu, bir çiftçinin oğlu olan Fidel Castro Ruz'un peşinden gittiler.

Bir yıl boyunca Havana'nın zengin semti Vedado'da gerilla eğitimi yaptılar, kitaplarını satıp, arabalarını ve evlerini ipotekleyip, fazla çalışarak, hiçbir dış yardım almadan, güçlü abilerinden destek istemeden, 15.000 Amerikan doları toplayıp silah ve üniforma sağladılar.

26 Temmuz da adanın 2. büyük askeri üssüne saldırı düzenlediler. Başaramadılar hayatta kalanlar 5-15 yıl hapis cezası aldılar. Bu girişimden geriye Fidel'in 76 gün kaldığı hapishanede hazırlayıp yargılandığını ve ayrıca mahkemeye sunduğu Amerikan ve Fransız Devrimlerinden örnekleri Jose Marti, Rouuseau ve Balzac'tan alıntıları, insan hakları ve Amerikan bağımsızlık bildirisinden derlenenleri içeren tarihi savunma belgeleri ve konuşması kaldı.

''Beni mahkum edebilirsiniz ancak, tarih beni beraat ettirecektir!''

Yine de 15 yıla mahkum oldu.

1955 Cuba'da yapılan kampanyalar sonuç verdi ve Fidel ve arkadaşları hapisten çıkarılarak Meksikaya sürgüne gönderildiler.

15 Kasım 1956 Fidel Castro'nun liderliğinde aralarında Che Guevara'nında bulunduğu 81 kişi Granma adlı yatla Cuba nın Güneydoğusunda yeralan Santiago de Cuba'dan karaya çıktılar.

Batistanın askerleri tarafından pusuya düşürülen gruptan yalnızca Fidel Castro, Raul Castro, Che Guevara, Camilo Cienfuegos ve birkaç kişi ( sanırım toplam 20 kişi ) Sierra Maestra dağlarına kaçabildi ve buluşabildi.

Cuba' da devrim lideri dört kişi kabul ediliyor bunlar  Fidel Castro, Raul Castro, Che Guevara ve Camilo Cienfuegos.

Bu ekip ile 26 Temmuz hareketi destekçileri ile biraraya gelerek bu gerilla oluşumunu destekleme büyütme kararı aldılar. Nazım Hikmet'in Havana Röportajını mutlaka izleyin veya dinleyin bu bölümü kendi sesinden çok güzen anlatır. Söylediğim gibi bu kişiler bugün Devrim Liderleri olarak anılıyor.

1 Ocak 1959'da  Comandante ( Fidel ), Che Guevara ve Camilo Cienfuegos Havana'nın kontrolünü ele geçirdiler ve Batista ailesi adadan iki uçakla Portekize kaçar. 1957'den başlayan 1959 dan sonra süren bu süreci ayrıca okumanızı ve belgesellerden izlemenizi tavsiye ederim, toplamda 20 bin kişinin öldüğünü ve insan hakları ihlalleri, işkenceler, çocukların ve gençlerin dahi öldürülmeleri, siyahlar giymiş 500 kadının çocuklarımızı öldürmeyin gösterilerini unutmamak gerekiyor. ( aklıma sürekli Cumartesi anneleri geliyor )

Che'nin hayatı ve bunu anlatan dökümanlar ve belgesellerin de ayrıca Cuba'yı ve yeni sosyalizm kavramını anlamak için okunmasını ve izlenmesini tavsiye ediyorum ve en azından belgeseller ile ilgili linkleri burada vermekteyim.

Che belgeseli için http://www.youtube.com/watch?v=ukKyN030sYs linkini kullanınız. ( ikinci kez verdim )

Bilindiği gibi, Nazım Hikmet, Küba Devrimi gerçekleştikten kısa bir süre sonra Havana’ya Fidel'e Barış Ödülü vermeye gitmiş ( 1961 ) ve sosyalizmin heyecanını derinden hissetmişti. Havana’dan sonra Paris’e uçmuş, değerli edebiyatçı Hıfzı Topuz’la buluşarak, anılarını paylaşmış. 
Hıfzı Topuz, Nazım’ın Havana günlüklerini kaydetmiş.

Bu belgeseli izlemek ve Nazım'ın sesinden bu şiir-röportajı dinlemek isterseniz http://www.youtube.com/watch?v=nvZDvIqxBa4 linkini kullanabilirsiniz.( ikinci kez verdim )

Gazeteci Banu Avar'ın hazırladığı Cuba belgeseli de izlenebilecek diğer bir yapım ve oldukça hoş ilgili link http://www.youtube.com/watch?v=ld8SxHox6UA den ulaşılabilir. ( İkinci kez verdim )

Nazım’ın, Sovyetler’deki baskıcı rejimle uyuşamadığı ve bazı uygulamaları düşlediği sosyalizmle bağdaştıramadığı herkesçe bilinir. Latin Amerikanın  sosyalizm modelini ise içine daha çok sinmiştir. Havana’da bulunan Nicholas Guillen Vakfı, bu vakfın kurucusu ve şimdi yöneticisi olan torunları Nazım'ın Havana'daki dostları ve yakınlarıdır. 

Linkini yukarıda verdiğim belgeselde izleyebilirsiniz.

Bu belgeselleri izlerken zaman zaman etkilenebilirsiniz, özellikle yaşı 60-70'in üzerinde olanlar için, özgürlüğün bedelini ağır ödeyen ülkelerin vatandaşları olarak hepimiz için, Kurtuluş Savaşlarını yaşayanların çocukları ve torunları olarak,  insan olarak sanırım, özgürlüğün bedelini bildiğimiz için ağlayabilirsiniz hepiniz. Hatırlayın, unutmayın yeter içimizde tüm bu değerler mevcut

Devrimin Yeni Nesil Çocukları ; 

Cuba'nın en önemli varlığı çocukları, burası Pinar del Rio bölgesinde bir köy ilkokulu yani Vinyales'de, çocuklar pırıl pırıl kıyafetleri, gülen, aydınlık yüzleri ile karşınızdalar, fotolar Cüneyt'in izin almadım üstelik, dayanamadım çok güzellerdi kullandım. Ben foto çektim ama her seferinde uyarı aldım fazla poz alamamıştım.


Pozda verdi sıpa ama öğretmenden izin de aldı :)

Misketler, misketler

Tenefüs be yaa,  evcilik oynamak da varmış, ip atlamak da :)

Bir üst sınıf, Vinyales'de kırsal da 

Cuba, özgürlüğün bedelini çok ağır ödeyen bir ülke, hala da ödemeye devam ediyor bu bedeli, 
halk ile çocuklar ile buluşmak çok güzel ve Devrim olalı 53 yıl olmuş fakat havası, kokusu duruyor üzerlerinde, yıllar sonra aynı havayı hala birlikte soluyor olmak, insanı biraz üzebilir, bazen eskimişlik, köhnelik, yokluk ve açlığı görüyorsunuz,  bu sebeple zaman zaman gezi sırasında da ağlıyorsunuz, ben ağladım ama çaktırmıyorsunuz, her yer film platosu gibi, zaman tünelinden geçmiş gibisiniz, çok teknoloji arama fakat çok iyi eğitim bul, çok çok iyi sağlık hizmeti bul, bu onurlu, namuslu insanların bu gururlu duruşundan çok etkilenin olur mu?,  bu sıcak ülkede tembeller de veya miskinler de var ama ben olumlu etkilendim sizleri bilemem, gidin ve deneyin görün hissedin demekteyim sadece


Cuba'da durum

Tarih anlatımından biraz çıkalım ve Havana sokaklarına bir dalalım derim, Cuba 1992'de Sovyetler Birliğinin çöküşünden sonra heryıl Sovetlerden aldığı 7 Milyar dolarlık yardım ile ayakta durmuş.

Bu yardımın kesilmesiyle çok zor günler geçirmeye başlamış. 1992-1996 yıllarında ciddi ekonomik küçülme ve açlık ile mücadele etmiş.

1959'dan günümüze 55 yıldır Amerikan ambargosunun bu ülkeye verdiği toplam zararın 80-90 Milyar dolar civarında olduğu hesaplanıyor. 1992'den sonra 1 yıl içinde Cuba halkında kişi başına ortalama kilo kaybı 10 Kg'a denk geliyormuş, 10 milyon insanı ablukaya alıp açlığa ve ölüme mahkum etmek, topluma ve kişilere suikastler düzenlemek,  ilaçsız ve tedavisiz birakmak, tüm dış ticaretini kısıtlamak, nasıl bir tavır sizce? Medeniyet bu olmasa gerek, ha unutuyordum ''medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavardı değil mi?''

Umarım biter gerçekten bu abluka daha insani bir tavır gerekir, daha medeni bir tavır gerekir.

1800'lerin başından 1899'a İspanyadan bağımsızlığını alma mücadelesinde ABD çok yardımda bulunmuş, bunun karşılığında da Cuba adasının kensine en azından kendi kontrolünde olmasına 60 yıl boyunca çalışmış. Jose Marti'nin güzel bir lafı var '' Efendi değiştirmekle hür ve bağımsız olunmaz'' demektedir.

Aklıma Atattürk'ün 1927'de okuduğu Nutuk ( Söylev ) geldi, iki aydır yeniden okuyorum söylevi, kurtuluş savaşı sırasında 1919'da kurulan ve bir çoğu kurtuluş çaresi arayan dernek ve cemiyetlerden bazıları, Amerikan ve bazıları İngilizlere sığınmayı düşünmektedir. Bazı bu tip kurumların üyeleri ve yöneticileri arasında Osmanlının ileri gelenleri hatta padişahı da vardır üstelik.

Bu günlerde güzel gidiyor söylev ama mutlaka '' Hıfzı Veldet Velidedeoğlu '' nun düzenleyip yayımladığı bir nüsha olmalı ve tüm vatanseverlerin evlerinde kütüpanelerin de bulunmalı bana sorarsanız.

Cuba yönetimi 1992'deki bu krizden çıkış yolu olarak, biraz sosyalist anlayışı gevşeterek Turizm'e ağırlık vermiş ve bir takım firmaların ve aile işletmelerinin kuruluşu teşvik edilmiştir.
Turizmi geliştirmek için bulunan yöntem ise ailelere Casa ( pansiyon ) işletme izinleri bir süre verilmiş ve daha sonra da bu izinler de durdurulmuş. Bugün Cuba'ya bir yılda gelen turist sayısının 3 milyona yakındır. Bu sayı son 15 yılda sürekli artıyor, 3 milyon turistten kazanılan döviz, latin ülkelererin özellikle Venezüella'nın sağladığı ucuz petrol ve maddi destekler Cuba'yı ayatka tutmaya yetiyor. Bu arada Latin kardeşlerden gelen destek karşılıksız değil, Cuba hem Doktor ihraç ediyor bu ülkelere hemde Doktor ve sağlık personeli desteği sağlıyor. Havana'da kurulu ''Latin Amerika Tıp Bilimleri Okulu'' 10 bin Cuba dışı latin öğrenciye ücretsiz sağlık eğitimi veriyor ve yetiştiriyor.

Cuba'nın farklı olduğu konuların başında sağlık ve eğitim geliyor.

Cuba'nın sağlık sistemi çökmüş diyenler aslında istemeden kara propagandanın kurbanı oluyorlar, ülkenin tarımına, sanayisine ve insanına yapılan sayısız suikastlerden kurtulmak, bağımsız kalabilmek için kurduğu ve sanırım gizli turmaya çalıştığı sağlık sistemi ile bugün, bazı kanser türüne aşı geliştirmiş ( sadece Cuba'da onaylı ),  ebola hastalığını tedavi etmiş ve daha 5 ay önce Dünya'ya ebola konusunda en büyük desteği sağlayan ülke olarak ABD'nin dahi teşekkür ettiği bir ülke.

Cuba'da kenelerden bulaşan ve tedavisi olmayan ''Kırım Kongo Kanamalı Hastalığı'' na aşı üretmiş bulunan ve tedavi de ettiği öne sürülen ülke Cuba'dır.

Saç-sakal kıran, vitiligo, sedef hastalığını da Cuba'da tedavi edilmektedir.

Bizim Sağlık Bakanlığımızın ve Üniversitelerimizin acilen Cuba ile sağlık konusunda iş birliği içine girmesi gerekir.1996 dan beri sağlık iş birliği anlaşması var ama ne işe yarar bilmiyorum gerekir, Cuba ile ciddi iş birliği Atatürk sağ olsaydı emin olun 1960'lar da başlamış olurdu.

Bu ambargodan dolayı çok engel var biliyorum ama bu işleri konudaki ortaklıkları patırtısız ve gürültüsüz yapmanın yolu'da var mesela bazı meslek örgütleri, dernekler, serbets bölgeler veya vakıflar kanalı ile karşılıklı olarak gözükmeyecek şekilde çalışılabilir ve alınan duyumlara göre Kaydesiden bir firma Hetatit C aşısı üretecek önümüzdeki dönemde Cuba ile birlikte. Güya ablukanın kalkacağı açıklamalarını da unutmayalım.

Cuba'da Havana'da  ve civar adalarda yetkili bir Büyükelçiliğimiz var, açılış yılı 1979 Ecevit hükümet, zamanında yapılmış büyükelçiğimizin, sanırım Kıbrıs Barış harekatı yüzünden Türkiye'ye ambargo konunca Cuba da büyükelçilik açmak kolay olmuş ayrıca Cuba ile kader birliğimiz de olmuş.
Geçen Ekim ayında Cuba ya uygulanan ambargonun BM'de 23 kez kaldırılması oylaması vardı 188 ülke kaldırılsın diye oy kullandı, 2 ülke ABD ve İsrail kaldırılmasın diye oy kullandılar ama bu tavsiye niteliğinde bir karardı maalesef. Bu yazıyı hazırladığımda 17 Aralık 2014 deki gelişmeler yaşanmamıştı bu sebeple bu gelişmeler hakkındaki görüşümü yazının sonuna ekleyeceğim.

Cuba eğitim sistemine gelince bizden bin kat daha iyi durumda, dağın başında 2 öğrenci varsa öğretmen gönderebilen bir Devlet var karşımızda.
Cuba'nın en değerli varlığı öğrencileri, neşeli, aydınlık yüzlü, pırıl pırıl gençler ve çocuklar. Bu gezimizde iki ilk okul ziyareti yaptım, bu okullardan birisi Trinidad'da çok küçük, ana sınıfı dahil 4-5 dersliği olan bir okul oldu ki, bizim ziyaretimiz sırasında  o saatte ders yoktu sadece sorumlu bayan ile okulu dolaştık.
Okulda, Fidel, Raul ve Che'nin fotoğrafları heryerde var ama özellikle Che'nin köşesi ayrı, sadece fotoğrafı yok, Devrim, fotoğrafları ve yazıları çocukların ellerinin altında.
Her okulda Devrimi anlatan resimli büyüklü küçüklü panolar var. Okullarda tüm malzemeyi devlet sağlıyor ama siz kalem özellikle de renkli boyama kalemi yanınızda götürürseniz çok sevinirler, dışarda satılıyor kalem ama çok pahalı bu sebeple Cuba'ya gidenler mutlaka yanlarında bol bol renkli boyama kalemi götürsün çocuklara, okullara verilebilecek en güzel hediyelerden birisi de kalem.
İkinci bir okul ziyaretinde ise okulda öğrenciler vardı ve tenefüstelerdi, çocukluk işte kızlar, tıp oynuyor ve ip atlıyor, oğlanlar top peşinde ama bilya oynayanlar da varmış.
Tüm gençler çok temiz giyiniyorlar, hepsinin beyaz gömlekleri var, altına değişik renklerde, etek, pantalon ve kısa pantalonları var. Gömleklerinin üzerine taktıkları fularların renkleri hangi sınıfa gittiklerini gösteriyor. Okul bahçesinde kovaların içinde sabunlu su ve durulamak için temiz su ve yanında da sabun bulunuyor.

Bu ülke, belki yoksulluk içinde ama evleri, okulları, çocukları çok çok temiz, o sıcağa ve neme karşın ter kokan bir insana rastlamadım ben. ( Havana'nın çöp dolu sokakları yerleri olduğunu olabileceğini hatırlatmak da fayda var )

Çocuklar çok kıymetli ya temel eğitim 9 yıl ve Cuba eğitim sistemi çocukların tüm Dünyayı algılayacak, ülkeleri ve insanları yorumlayabilecek ve kendisinin de ne olduğunu bilecek bilinçte eğitim veriyor.

Devrim olduğunda okuma yazma oranı %50 lerde iken şuanda okuma yazma oranı %100'lerde ve eğitimin seviyesi de söylediğim gibi yüksek, doğa dostu, sorgulayabilen, Dünyayı bilen ülkesini seven koruyan bireyler yetiştiriyor.
Cuba'da dört TV kanalından özellikle dizi, eğlence programı ve belgesel seyrediyor halk.

Tüm Dünya haberlerini izliyorlar, %90'i Türkiyeyi tanıyor, Müslüman olduğunu biliyor, Suriye'de ve Irak'da çatışma olduğunun ve Türkiye için büyük sıkıntı olduğunun herkez farkında.
Sanırım Cuba TV kanallarından birisinin bizim TRT ile anlaşması var ve Türkiye Belgeselleri izlemekten, İstanbul, İzmir, Ankara ve Antalya detayına kadar biliniyor. ''Türkler kalbimizde, biraz para versene'' diyenlere de rastlanıyor. Bu insanlardan sokakta müzik yapan sokak müzisyeni, Atatürk komünistmiydi? diye sorunca şaşırmakta mümkün.
Size sorulsa birden bu soru ne dersiniz? Cumhuriyet kazanılırken Rusya'nın yardım teklif ettiğinimi anlatsak, Cumhuriyetin ilk yıllarında sanayi hamlesinde Rus teknolojisi yer yer kullandığımızdan mı bahsetsek, Cumhuriyetin ilk yıllarında aslında sosyalist olmadığımız ama sosyalist gibi olduğumuzdan, sonradan bu köprünün altından çok sular aktığından mı bahsetsek ilk anda çıkamadım içinden ama sonra karar verdim ne söyleyeceğime, sosyalist değiliz, kapitalist olmak yolunda ilerliyoruz, hatta pis kapitalist olduk, hem de yeşilinden ama Atatürk bunların her ikisi de değildi, hiç olmadı da tercih de etmedi.

Atatürk anti emperyalistdi, bizim ''Cumhuriyet Devrimimiz emperyalizme karşı kazanılmış bir zaferdir '' diyorsunuz ve işin içinden çıkıyorsunuz. ( hatta emperyalizme karşı ilk başarılı mücadele )

Havana’nın en güzel köşesinde, ülkesinin bağımsızlığını sağlayan, Cumhuriyeti Kuran ve Devrimleri yapan Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün heykeli ( büstü ) bulunuyor ( süslüyor! ). Bu büst 1994 yılında İstanbul Esenyurt eski Belediye Daşkanı, Dr. Gürbüz Çapan'ın çabasıyla dikilmiş, tabiki Esenyurtta da Havana Özgürlük Parkında Atatürk ve Cuba'nın milli kahramanı Jose Marti'nin büstleri Cuba ve ve Türk Bayrakları ile yanyana bulunuyor. ( Esenyurt halkından bazıları bu heykeli İsmet İnönü zannediyormuş )

Atatürk'ün heykeli Havana'da yeni yerinde hem de ünlü hümanist Tagore’un yanı başında, Havana'nın çok güzel bir parkında, Atlas Okyanusu kısıyında, Habana Vieja da Atatürk büstü,  bu Havana'daki ikinci yeri,  daha önce bulunduğu yerde bir takım talihsizlikler gelmiş başına, Cuba Büyükelçiliğimiz ve Cuba yetkilileri şimdi buraya bu güzel parka taşımışlar Atatürk büstünü.

Bu büstün başına ne gelmiş derseniz?, 26 Temmuz 2007'de Cuba karnavalı sırasında Avrupa'dan gelen Kürt kökenli gençler tarafından kırıldığı tespit edilmiş bu büstün. ( Bu olayı anlatmadan geçilmesini istemedim çünkü bizim basın son Cuba seferi anıları yazarken bu bölümü atladı yani kıvırttı veya bu konuda eksik bilgi sunuldu )

Büstün üstünde Türkçe ve İspanyolca '' Patria & Morte'', ''Vatan ya da ölüm'' yazar.

Bu sözler Mustafa Kemal'e ait gibi geldi bana yani '' ya istiklal, ya ölüm '' gibi ayrıca hatırladım sonra 1966'da Che'nin Birleşmiş Milletler de yaptığı ünlü konuşma da bu sözle biter '' ya özgürlük ve vatan ya da ölüm ''. 

Havana'da Amerikan Misyonu binası var, bu bina Cuba askerleri tarafından korunuyor, bu binanın üzerinde ışıklı bir levha varmış ve zaman zaman Cuba halkına mesajlar geçiyormuş buradan, mesela '' bazıları Mersedese biniyor, bazıları yaya yürüyor '' yazıyormuş geçenlerde. Bunun anlamı Fidel'in siyah ve eski bir Mersedes'e binmesi halkın ise yaya yürümesi kastedilerek sosyalizm için bir çelişki oluştursun isteniyormuş.

ABD misyonuna meydandan uzanan kırmızı yol

Bu binanın yanında 138 tane bayrak direği var, bu bayrak direkleri suikastlerde öldürülen Cuba'lıları temsil ediyor ve bu direklerin hemen arkasındaki meydanda protesto gösterileri ve kutlamaları yapılıyor, bu bayrak direklerine ABD misyonundan izlenmesin diye zaman zaman siyah bayraklar çekiliyormuş ve meydandan bayrak direklerinin olduğu yere giden bölümde yolda yer kan kırmızı renginde aslında kan olduğu ve duvarlarda da ''ya istiklal ya da ölüm'' yazıdığını belirtelim.
Meydanın öbür ucunda bir Jose Marti heykeli var, kucağında da bir çocuk var ( rehine olarak ABD'de kalan bir Cubalı çocuk) ve ABD misyonunu işaret ediyor parmağı ile.

Kucağında çocuk olan Jose Marti Heykeli, ABD misyonu binasını gösteriyor, ilerideki bayrak direkleri suikastlerde ölenleri temsil ediyor, yerdeki kırmızı renk akan kanı temsil eder


Che 1967'de Bolivya da öldürüldüğünde, çantasından Atatürk'ün Nutku'nun çıktığı, yok Kuvayi Milliye destanı çıktı, yok Nazım'ın şiirleri çıktı laflarının ben tamamen safsata olduğunu düşünüyorum. Çünkü, diğer taraftan okuduğum bir makalede Fidel'in 1961'de genç diplomat Bilal Şimşir'den Nutuk'un ingilizcesini istediği ama diplomatın sadece TBMM kütüphanesinden Cumhuriyet Devrimlerini anlatan bir kitap alarak Fidel'e götürdüğü ve bu kitabın önce Fidel daha sonra Che tarafından okunduğunu bu makaledeki anlatımla biliyorum.

Che öldürüldüğünde ise çantasından çıkanlar arasında kesinlikle yukarıda saydıklarımız yok.

Burada bir not ekleyelim 1927 yılında Atatürk tarafından okunan Nutuk'un ilk çevirisi 1929'da Almanya'da Fransızca olarak yapılmış. İlk baskısını da 1934 yılında Devlet matbaası yapmış, Atatürk Nutku okuduğunda Osmanlıca, Devlet matbaası bastığında Osmanlıca ama günümüz Türkçesine çevrilmesi ve sadeleştirilmesi çok ilginç ama 1963 yılıymış ( Nutuk'un girişinde yazıyor )

Havana

Havana'da sizi ilk karşılayan arabalar, harika manzara,  film setinde gibisin ama birden ''bu arabaların egzos kirliği de varmış abicim'' oluyorsun, hava kokuyor çok fena.

Havana üç bölgeden oluşuyormuş, eski havana yani Habana Vieja ( Unesco kültür listesinde bulunuyor ), şehrin kültür merkezi Vedado ve Centro Habana yani Havana merkez.

İşte bundan istiyom yav
Şehir bakımsızlıktan dökülüyor ama evlerin içleri çok temiz, Havana yavaş'da olsa yenileniyor ve tamir ediliyor. Devrimden sonra halka dağıtılan evlerin bulunduğu bölge bu yenileme çalışmasının yapıldığı yerlerin başında geliyormuş. Evler muhteşem, geniş bahçeli, iç avlulu, koloniyal tarzlı, sütunlu, bu evler şehrin aslında ihtişamlı geçmişini anlatıyor.

offff offf çok güzeller beee yaaa

Eski şehir merkezinin bulunduğu yerde yer alan ve '' San Fancisco '' isimli eski liman binası beni çok etkileyen binardan birisi oldu, hemen arkasındaki meydan, meydandaki Katedral ve hemen ilk ara sokadaki Valensiya Casa'sı yani pansiyonu ve Valensiya Restaurantı gidenlere yemek için tavsiye deceğim yerlerin başında geliyor.

Eski Havana'nın güzel yerleri çok galiba deniz kısında bulunan Malecon, bizim Suadiye Fenerbahçe sahil yolu gibi burada gençler ron içebiliyor ve eğlenebiliyor.

Taxı, Coco Taxı

Bici Taxi


Cuba'da iki tür para bulunuyor, bunlardan içeride kullanılan paraya Peso deniyor, birde hem içeride hemde dışarıda kullanıla bilen Convertible Peso var buna da kısaca CUC deniyor.

1 CUC = 1 USD ye olmakta ama aynı zamanda 1 CUC= 25 Peso, Havana'ya Jose Marti havaalanına indiğinizde çıkışta parasınızı CUC'a çeviriyorsunuz ama yanınızda para götüreceksiniz EUR götürmenizi tavsiye ederim. Amerikan dolarından çok hoşlandıkları söylenemez. Bu arada dikkat etmeniz gereken durumlardan bir tanesi de,  para bozdurken verdiğiniz ve aldığınız parayı saymanız, kambiyocu hatun bile verdiğiniz dövizi kısa yoldan cebe atmaya, kasten yere düşürmeye kalkabilir, üzerini tam vermeyebilir aman dikkat edin.

Jinetero

Cuba'da gelen turistlere yapışan, onlara birşeyler satmaya çalışan, para dilenen ve turistleri kazıklamaya çalışanlara bu isim takılmış. Bunlar size ucuz yatak, kaçak puro, kadın daha ne isterseniz illegal olarak sağlayabiliyorlar. Bu ülkede fuhuş ve uyuşturucu yasa dışı bu sebeple bu tiplerden uzak durmanızı '' adios amigos'' demenizi öneririm.

Bir devlet memuru ayda 15 CUC kazanıyor, öğretmen ve Doktor olursan bu kazanç 20 CUC'a hatta bilemedin 30 CUC'a kadar çıkıyor. Havana'ya gelen turistler ise bir yemekde kişi başına 20-30 CUC harcıyorlar, bu durumda turistlerden bu kadar bile olsa para isteyenlerin olmasını çok normal karşılıyorum ben. Ayrıca şunu da söylemek lazım. İstanbul'da veya Türkiye de bulup yiyemiyeceğin, kafan büyüklüğündeki istakozun 20 CUC yani 45 TL olduğunu düşünürsen, İstanbula göre çok çok ucuz bir yemek yediğini yine de anlarsın ya da İstanbulda ne güzel kazıklandığını anlarsın.

Taksilere çok dikkat, ister taksi olsun ister, CoCo Taxi olsun isterse Bisiklet Taxi olsun binmeden önce mutlaka fiyat pazarlığı yapınız. Taksi metre açtırırsan 12 CUC ama pazarlık yaparsan Havana'da her yer 6 CUC'a gidilebilir vaziyette. Yine de taksi şöförü ile pazarlığı da taksi ye daha oturmadan yapman ve yine para üzerini sayarak almak lazım, yoksa üstü bahşiş muamelesi görüp parayı cebe atıp sıvışmaya çalışıyorlar. Taksi söförünü bu şekilde polise şikayet ederseniz çok ciddi ceza alabiliyor bu sebeple polise şikayet etmekle tehdit edebilirsiniz veya sesinizi biraz yükseltince hemen geri adım atıyorlar.

Havnada '' uzun ince bir yoldayım '' 
Gerçek Cuba'lılar turistlerden biraz uzakta duruyorlar ve çok onuşmamayı tercih ediyorlar çünkü Jinetero ların yaptığı aşalık bir durum ve burada halkın %100'ü bu kadar gurursuz davrananları jineteroları sevmiyor, bu tipler bir de yüzsüz oluyor halk uzak duruyor bu tiplerden.

Cuba adası güvenlik açısından harika bir durumda, nereye giderseniz gidin sizi rahatsız eden kimse yok, taciz eden kimse yok, en çok Havana'nın ara sokaklarında laf atanlar var, o da sana takılmak ve şaka yapmak içindir. Stres olmadığı için kesinlikle şiddette yok, gece yarısı 3 de Buena Vista Social Club dan çıkıp, erkek veya kadın tek başına sarhoş dahi olsan başına bir iş gelmez.

En sevdiğim foto arkadaş '' iyi halt ettim kırmızıya boyadım '' 


Yakışıklı erkekler, güzel ve bakımlı kadınlar var bu ülkede, bizim güzellik anlayışımızın oldukça dışında ve vücut yapıları da farklı, filmlerde görebileceğin kaslı ve dans eden erkeklere raslayabileceğin gibi vücut farkını görebildiğin latin güzellere de rastlıyorsun tabiki onlarda dans ediyorlar :)

Her restaurant da, her mola yerinde, her barda 3-4 kişilik gruplar sürekli müzik yapıyor ve sokaktan geçenler dahil oynuyor arkadaş. Dans ederek hayata katlanıyorlar gibi bir durum var. Ülkenin %90'ı mutlu, sıkıntılara ve ambargoya karşın mutlu bir ülke burası.

Fidel ve devrim liderleri ölürse ne olacak dendiğinde verdikleri cevap, ''devrim bir kişe endekslenmişse zaten biter'' ama biz bu devrimi bitirmeyeceğiz diyorlar.

Değişime uğrayacakları ve kirlenecekleri kesin ama sanırım bir rejim değişikliği yerine Cuba, latin birliği'nin kilit ülkesi durumuna gelecek ve bağlantısız Latinler ile bu birlik daha da büyüyecek.

Sosyalizmin bitmesini isteyenler de var ama ABD ambargosu ve yaşananlar ile saldırılar Cuba'yı parçalamak yerine birleştirmiş ve bir araya getirmiş durumda.

Her evde iki sallanan koltuk mutlaka var, bu koltuklar tahtadan hatta minderi dahi yok ama mutlaka her evin verandasında bunlardan mevcut. Hava sürekli sıcak olduğu için büyük şemsiyeler kullanıyorlar ve bu şemsiyelerin desenleri ise görülmeye değer yani.

Hava çok sıcak ve nemli, bir süre sonra erkeklerde birşey fark ediyorum, tişörtlerinin önünü kıvırıyorlar ve göbekleri ortaya çıkıyor, öyle dolaşıyorlar, bisiklete biniyorlar biz de denedik görüntü hoş değil ama nihayet serinlemek mümkün oluyor.

Cuba'nın en yüksek tepesinin ismi Pico Turquino ( Sierra Maestra dağ sırasında ) , milli kuşlarından büyük olan akbabanın ismi Turkey Vulture ( Hindi Akbabası ) ve küçük olanı Tocororo ( üç renkli bir ağaçkakan ), milli ağaçları Royal Palm, bir palmiye çesidi hatta buna hamile palmiye de deniyor. Okullarda mutlaka Jose Marti heykeli yada büstü var, okul duvarlarıda milli değerlerinin fotoğrafları var.

Orkide, Hamile Palmiye ve Ağaçkakan Kuşu ( Tocororo ) Cuba'nın milli değerleri

Cuba'da başta Havana'da olmak üzere eğlence yerleri arasında çok turistik olan gösteri nin adı Tropikana ( Brezilya Rio Karnavalı gibi ) show, Boeno Vista Social Clup Cuba müziği ve dansın olduğu gösteri türü ve Jazz Clup'lar bunlarda sıkı Jaz yapılan genellikle bar benzeri ortamlarda sunulan müzik türü. Bu arada Afrika köle dansları yapan gruplar, güç ve ateş gösterileri veya Cuba dans showları da değişik düzeylerde mevcut.

Habana'yı Gezmeye Devam Ediyoruz ;

Havana'da bir çok yerde Hemingway'e raslayabilirsiniz, Floridad isimli barda heykelini görebilir ve burada bir Heminway gibi Daiquiri içebilirsiniz hatta onun heykeli ile kadeh de tokuşturabilirsiniz. Hamingway'in bir süre kaldığı Ambos Mundos Oteli, Oteldeki odası ve bu Otelin teras barında bir içki alabilirsiniz. ( otelin asansöründeki görevli puro satmaya çalışıyordu o sıkışıklıkta töbe töbe )

Hemingway de yeniden hatırlamakta fayda var,  hayatını ve hakkındaki eleştirileri okuduğunuzda, diyorlarki bir sanatçının, doğa karşısında nasıl bu kadar acımasız olabileceğine şaşırmanız gerekiyormuş ( eleştirmenler öyle diyor ).

Hemingway'in Fidel ile olan yakın dostluğu, bu avcılık durumu,  Che Guevera, Fidel Castro ile balıkçılık yarışması yapması ve tümünü kazananması da ayrıca anlatılıyor. 
Hemingway, evinin bahçesinde ( Havana 'da şimdi müze olan bir evi de var ) duran, minik teknesiyle okyanuslarda kaybolmaktan korkmayan bir balıkçı, çok acımasız bir avcı ve Afrika’da savaşlara da katılan bir askermiş! üstelik. 

Bu savaşçı ruhunu sanatçılığıyla bağdaştıramayanlar olabilir ve yaşamını noktaladığı intiharının arkasındaki psikolojisini buna bağlayanlar olabilir, buraya kadar yazdım gerisini siz kurcalarsınız ( 1961 de ABD'de tüfekle intahar ettiği belirtilmiş ) 

Cüneyt hepimiz adına anı defterine yazdı Havana'da
Cuba’ya turist gidenlerin, doğal ortamları ve bu doğal ortamlarda yaşayan Cuba lıları, eninde sonunda  kirleteceklerinden  de eminim, umarım bu turistler tüm enerjilerini Dünyayı güzelleştirmek için tüketen bu insanlara çok zarar vermezler. 

Havana'ya gelip de puro fabrikasına gitmemek olmaz diyorlar, biz gitmedik iyi mi?  Ama en az 4 tane jinetero yanınıza yaklaşıp puro fabrikasının yerini tarif etti, hiç birşey satamasa da, puro sarma işi anlatılıyor,  ayrıca hep latin güzellerin bacaklarında puro sardıkları espirisi yapılıyor bizim memlekette.

Arkadaş bunlar puro işine Amerikanın keşfi ile başlamış

Söylediğim gibi biz gitmedik Havana'da puro fabrikasına biz Vinyales' de Herardo'nun çiftliğine gittik, o da masanın üzerinde puro sarmayı, yakmayı ve içmeği öğretti, çok kibar kaldık Herardo'nun yanında, o bize maço maço puro nasıl içilir gösterdi.

Herardonun bacaklarına bakmak da aramızdan kimsenin aklına gelmedi :) bu konuda iki farklı yerde bir de at safari molasında puro sarma organizasyonu oldu ama Herardo'da ki çok büyük keyifli, ron'lu puro sarma içme diğer tarafdan Herardonun eşi de bir kahve yaptıki sormayın derim.

Cüneyt'e göre Herardo yaşlanmıyor, Cuba doktorum ise ikinci defa bizimle puro sarma seansına geldi ama yanında ron'u da olduğu için bize büyük keyf kattı bu ziyareti ve bu keyfi hiç unutmayacağım hala öyle puro yakıyorum ve maço maço içiyorum.


Rom ( Havana Club )

Biz ona da 'Ron' dedik, ne yapalım Cuba'lılar ron deyinci başka çare kalmadı :)

Cuba'ya gittiyseniz ron hakkında da birşeyler öğrenip gitmekte fayda var.

Öncelikle belirtelim en iyi ve kaliteli rom Cuba Romudur ve bunun da tek markası vardır '' Havana Club ''.

Bu marka rom Cuba'nın şeker kamışından yapılır ve değişik şişeleme biçimleri ve kalitede üretilir ve satılırlar.


Solsan sağa doğru en ham olandan en olgun olana, sağdaki dört tane ağır abi
Koyu kahferengi şişede paketlenmiş bununan 7 numaralı Havana Club en yüksek kalitelisi olup aynı viski gibi hazırlanması ve içilmesi gerekir. ( mümkünse de içine birşey katılmadan shut şeklinde alınırmış ) Hani içki konusunda çok bilen sert erkekler varya,  onlar diyorlar ki, Santiago de Cuba'da rom sek içilir, hatta korsanlar bunu şişeden içerdi, maço maço.

Cuba'ya gitmeden çok önce öğrenmiştim, sıcak yaz günlerinde hepimiz biliriz ve tadına bakmışızdır mutlaka ünlü Mojito'nun; rom, nane, şeker, lime, limon, soda ve buz ile yapılır ve limonata gibi içilir ve sonrada etkisi biliyorsunuz tatlı içecek olduğu için fazla çarpar adamı.

Cuba'ya gidince Mojito'nun yanısıra, Pina Colada, Dahiciri, La Cahançara nın da yapılmasını öğrenmeniz şiddetle tavsiye olunur, tabiki gitmeden de öğrenebilirsiniz veya Erman sorarsanız size tarif edecektir.

Haminvay'i anarak içmek lazım
Bunları öğrenince yetmez tabiki bu sizin turistik göreviniz, bunların nasıl içileceğini de öğremeniz gerekir veya nerede hangisini içeceğinizi de bilmeniz gerekir. Maço maço ron içenler ''bu kokteyller turistler için üretildi, uydurma'' falan derler siz kanmayın, bal, limon La Cahançara nızı yapın sıcak yaz günlerinde keyifle için muhteşem.



Evet şimdi söyleyeceklerimiz önemli, Bacardi Marka rom tüketmemeniz gerekiyor artık çünkü bu marka Cuba'nın değil, Amerikan markası ve şeker kamışı da Dominik Cumhuriyetinin şeker kamışı yani orjinal değil sahte.

Cuba karşıtı sermaye olan Bacardi Markası aynı zamanda Cuba devrimi öncesi ve sonrasında Cuba karşıtı finansman kaynakları arasında yer alıyor ve eli kanlı bir sermaye lütfen uzak durunuz demekteyiz ve bir ortamda Bacardi ile karşılaştığınızda barmenlere de bu durumu anlatınız.

Başka marka romlar da var mesela Captain Black gibi bu markadan da aynı şekilde uzak durun bizim romu muz bundan sonra Havana Club olmalı.

Tarifi üzerinde hadi yapın :)
Sek içmenin dışında eğer rom ile kokteyller hazırlayacaksanız kullanacağınız rom Havana Club beyaz şişe 3 numara olması tavsiye olunur.
7 nolu kahferengi şişedeki romu kokteylde kullanmak biraz ayıp oluyoo.

Tekrar söylemek isterim, mohito ve diğer kokteyller turistler için uydurulmuş bir içki çeşitidir falan diyenler var, bak söyleyeyim, ''gelirim oraya, rom şişesiyle döverim '' ona göre :)


Sevgili Bucanero seni unuttum sanma, seninle tanıştığımı da memnun oldum, Belçika abbey birası tipindeki bu Cuba birasının da hakkını vermek lazım ama bir de 1 CUC dan fazla vermemek lazım kutusuna.

Buvaneroya bakın siz :)
Sende kaç cuc var? bu sorunun cevabını da burada vermiyorum, veremiyorum, gezi grubum durumu anladı :))))

Havana'da yola devam;

Havana sokaklarında dolaşıyorsanız, küçük pazar yerlerine ve her pazar yerinde de 1 tane kasap'a raslayabilirsiniz. Kasaplar etleri genellikle günlük kesip satıyorlar ve hemen orada sergiliyorlar, bu etlerin üzerine her türlü sinek konup kalkıyor ve adeta her yer Adana'daki kelle paçacıların olduğu sokağa benziyor.

Halk pazarlarından birisi, bir kasap ve meyve-sebze satıcıları
Küçük pazarlarda ise bir çok meyve ve sebzeye rastlıyorsunuz bunlardan bir kaç çeşit muz dan bahsedebiliriz, ananas dan bahsedebiliriz, hindistan cevizinden bahsedebiliriz. Bu pazarlarda dikkat edilecek nokta söylenen fiyatlar peso cinsinden ama siz turist olduğunuz için CUC olarak algılayıp ödeme yaptığınız da adamın size tezgahı hediye etmesi gerekiyor olması.



Sebze ve meyveler vayaba, papaya, mango, yuka ( patates benzeri ). Burada Avakado ların muhteşem olduğunu, hepsinin olgun, yumuşak ve içlerinin de portakal rengi olduğunu hatırlamadan geçemeyeceğim.

Valensiya Casa sının hemen önünde hindistan cevizinden kızartma tatlı satıcısı

Hindistan Cevizi suyu içmece
Havana sokalarında seyyar meyve satıcıları, seyyar hindistan cevizinin içine pipet takıp satanlar veya bu cevizi kırıp beyaz kısmını kabukla sıyıranlar da var.

Havana sokaklarında tanesi 1 peso ya yanda gördüğünüz şekilde tuzlu, kavrulmuş uzun ince küllahlarda fıstık satanlara da rastlanıyor. Hatta bu fıstık satıcısı bir teneke sobası vardı altta bir yerde kömür yanıyor üst tarafta da fıstıklar sıcak sıcak satılıyordu.

Fıstık satıcısı, tenekenin altında kömür yanıyor, üstte fıstıklar ısınıyor
Bir de tatlı satan birisi vardı, aldık bu bombaları denedik içi hindistan cevizi dolu.

Havana sokakları mahalle aralarında araba tamircileri var o gördüğünüz eski amerikan arabalarını tamir ediyorlar, boyuyorlar ve bakımını yapıyorlar. Bu arabalara 1960 larda Lada motoru takmışlar, daha sonra Hundai dizel'e geçmişler, şimdilerde Toyota veya BMW dizel motor takıyorlar,

Cüneytinde dediği gibi her eski bu tip taksi adeta bir ticari işletme gibi bu arabaların tipine göre 10 bin ile 20 bin CUC arasında da bir piyasasının olduğu söyleniyor.

Cuba'da kullanılan yeni otobüsler var bu otobüslerin hepsi Çin malı olduğu söyleyebiriliriz.

Önceki yıllarda TIR'dan dönüştürülmüş Deve adı verilen otobüsler olduğunu hatırlayanlar da var.

Hatta ben Havana'da yolda 1-2 tane köyde kırsaldada 1 tane bu tip TIR gördüm, kamyondan bozmaları ise zaten görüyorsunuz heryerde hala varlar.

Cuba'nın hiç bir yerinde birbirine bağıran insan görmediğim gibi kavga eden birisine de rastlamadım. Özet olarak güvenli bir ülke burası, şiddet olmadığı gibi maganda da yok, yolda binlerce kişi araba kullanıyor ama trafik sapığı veya şımarık ....... da bu ülkede mevcut değil.

Din konusu; bu kiliselerin çanları neden bu kadar yavaş çalıyor anlamak pek mümkün değil derken geldi aklıma, aslında kiliselerin çanı zaten çalmıyordu, bazen tesadüfen çalınıyordu diye hatırladım.

Katedraller ve kiliseler var ama çanları çalmıyor bunun anlamı, din topluma hükmedemiyor Devrimden beri, bunun anlamı buradakilerin hepsi ateist anlamına gelmiyor tabiki.


Çanlar kimin için ÇALOR ? yani ÇALMIYOR, çanlar katedralin önünde yerde duruyor
Ayrıca burada Afrika kökenli bir din zaten var, adı da ''Yoruba '' biz bu dinin ritüelleri arasında bulunan ''vudu'' ayinlerinden dolayı, vudu kısmını bilmekteyiz.

Havana'da değil ama Vinyales'de yani kırsalda, Herardo nun evine giderken tarlaların arasında bir dört yol ağzında bir vudu bebeğine rastladık. Vudu bebeğinin hemen yanında bir metal para duruyordu. Vudu bebeğine ve yanındaki paraya dokunmadık, olduğu gibi kaldı yerinde, sadece fotoğrafını çektik. Eşim Semiha bunu kendince yorumladı, ''çalışmaya uzak bir yere gidenlerin arkasından yapılan bir dua ve bir adak bu, gidenin sağsalim ve parayla dönmesi için yapılmış'' dedi.

Kısacası pozitif bir vudu duası ve adağı ile karşılaşmışız. Paganizm, Şamanizm itina ile hatırlandı mecburen.

İnsanları dinlerine göre sınıflamak, bu şekilde ayrıştırmak ve farklılaştırmak ayrıca dini inancı olmayanları ateist diye ifade edip bunu da ayrımcılık için ve aşağılamak için kullanmak tüm Dünya da ırkçılık olarak nitelendiriliyor.

Vinyaleden kırsaldan bir domuz, yarım lastik içinden yemeğini yemekte :)
Cuba'da bir dinin olup olmadığını söylemek zorunda da değilsin tüm bu husus anayasalarınca garanti altına alınmış.

Sosyalist bir rejimde ise insanlar arasında ayrımcılık yapmamak, eşitlik ve sınıfsız toplum teorik olarak düşünüldüğü için hangi din olursa olsun bunun öğretisinin toplumu yönlendirmesine müsade edilmiyor.

İşte bu durumu her zamanki gibi kendi penceremizden bakarak yorumlayıp, Havana'da İstanbul Ortaköy Camisi benzeri bir cami yapalım diye yola çıkanlar kendilerini ve bizi çok komik duruma düşürüyorlar ve tabiki talepleri reddeliyor.

Siz bakmayın aslında bu cami yapalım talebini çok ciddi biçimde inceleyip ihtiyaca göre bakıp reddediyorlar ama bu konuda karar verenlerde ne Fidel ne de Raul olmaktadır. Kararı veren makam komünist partisidir. Bu konuya daha fazla yer ayırmayacağım çünkü yeterince bu konuda paylaşım yapıldı ve yaptım.

Havana Sokakları

Havanaya gelmiş bir kişinin mutlaka görmesi gereken yerlerin başında Devrim Müzesi gelmektedir.

Bu müze binası aynı zamanda General Batistanın sarayı olarak kullanılan bina bugünlerde müze,

Devrim Müzesi, arkasında yer alan daha modern tarzda inşa edilmiş bina ise müzenin devamı ve bu arka bölümde Granma gemisinin bulunduğunu söylediler ama biz o gün uğrayamadık çünkü aşırı yağış vardı ve suların içinde yüzüyordu.

Havanda, daha önce anlattığım Floridad isimli bar var,  Ernest Heminway'in uğradığı ve daiquiri içtiği mekan,  bu mekandan aşağıya limana doğru yürüseniz yol üzerinde ( Obispo Caddesi ) sağlı sollu bir çok dükkan ve restaurant bulabilirsiniz.

Yolun devamında Heminwayin kaldığı ünlü Ambos Mundos otelini bulabilir kaldığı odayı görebilir ve otelin terasında manzarası güzel barda yemek yemeniz ve içkinizi yudumlamanız mümkün.( ikinci defa belirttim )

Cuba'da turist olarak gidenler ne yer derseniz tabiki cevap öncelikli olarak deniz ürünleri ve bu Deniz ürünlerinin arasında ızgara ıstakoz en başta gelmektedir.

Ayrıca gittiğiniz retaurantın menüsünde varsa şiddetle tavuk yemeklerini de tavsiye derim.

Çünkü bütün tavuklar organik ve mis gibiler. Diğer taraftan pek et yemeği aramayın ama et ararsanız da karşınıza ilk çıkacak yemek türü domuz eti olacak haber vereyim dedim.

Adama 1 CUC verdim 15 muz aldım, yani 3 TL o da fazla geldi yani
Kara kara fasülyesi, pirinç pilavı ve biraz garip gelse de salatalık, domates ve yeşillik de mümkün.

Cuba'da iyi restaurantlar ispanyolların ünlü paellasının Cuba versiyonu da müthiş yapıyorlar bunu da atlamamak lazım.

Havana hava alanında dikkatimi çekmişti ve herhalde burada görevli bayanların kıyafeti budur diye düşünüyordum, Devlet memuru olan bayanlar mini etekliler ve bu etek ile birlikte hepsi fileli çoraplarıyla dolaşıyorlar, bu durum ilk anda çok hoş gibi duruyorsa da daha sonra bu daha sonra her kez aynısını giymekte olunca yakışanı var yakışmayanı var.

Kadınlar da ve erkeklerde dikkat çeken bir aksesuar da şemsiye hem yağmurda hemde bu sarı sıcak güneşin altında seni kurtarıyor.

Karne dükkanları ve alışveriş,

Halkın, et ihtiyacını ( et, tavuk ve balık ), süt ihtiyacını, yumurta ihtiyacını, yağ ihtiyacını yani temel gıda maddelerinin tümünü ve hatta başka ihtiyaçlarını da Devlet karne ile karşılıyor yani karnesi ile karne dükkanından ücretsiz alıyor.

Cuba da ulaşım problem bu da kırsalda Vinyale de taşıma araçlarından en eski modeli
Diğer taraftan dolar yani CUC ile alışveriş yapılan dükkanlar da var,  burada ise Amerikan malı olarak sadece Coca Cola var, onun dışında Amerikan malı olmayan herşeyi bulmak mümkün.

Yanlış olmasın karşınızda tıkabasa dolu bir tüketim abidesi market durmuyor sadece gerekli bazı malların olduğu bir market durmaktadır.

Cuba'nın kendi kolası da var zaten adı '' Tu Cola '' :) Cuba'da alış veriş merkezi benzeri bir beton kültürü veya tüketim çılgınlığı yok.

Havana Libre Hoteli, Nazım Hikmetin de kaldığı otel
Havana'da görmeniz gereken yerlerden birisi de Havana Libre isimli otel, bu otelin 28. katında Nazım Hikmet'de 1961 de kalmış. Otelin özelliği içinde güzel bir puro dükkanının bulunması ve lobinin çok çok serin olması, bu kadar sıcaktan sonra burası insanı kurtarıyor. Önünde CoCo Taksiler de var istediğiniz yere gidebilirsiniz.

Finans Merkezi ve Parasal İşler 

Bu otelin ( Havana Libre )  dışında ve yanında yer alan dükkanların arasında bir finans merkezi var, eğer kredi kartınız ile ilgili problem yaşıyorsanız bu merkeze uğrayarak çözebilirsiniz.

Benim sizlere bir önerimde kredi kartınızdan nakit çekmeyi ATM'den denemeyin. Problem ile karşılaşıyorsunuz söylemek isterim ama şubeye girip içerden kredi kartınız ile kasadan nakit isterseniz problemsiz olarak çözebilirsiniz ihtiyacınızı.
Kredi kartı Cuba'da kullanılıyor ama çok yaygın değil bu sebeple öncelikli olarak nakit Euro ile gidip daha sonra lazım olursa bunu CUC'a çevirmeniz mümkün ve pratik bir yöntem, birkaç banka var ve oldukça modern çalışıyorlar ama tabiki hepsi devlete ait olmaktadır.

Havana'dan Les Terrasas'a Seyahat, Havana'dan Trinidat'a Seyahat ve Havana'dan Vinyales'e Seyahat bölümlerini daha sonra ekleyeceğim bu yazıya yani ''Havana Dışında Cuba'' gecekte eklenecek.

Cuba'nın bana kattıkları ve hatırlattıkları

1-Cumhuriyet devrimlerini ve Mustafa Kemal Atatürkü yeniden yorumlamak güzel oldu

2-Minimalist yaşamak, az tüket, az kirlet, israf etme, lüzumsuz tüketme, tamir et kullan, az su, az elektrik kullan bunları hatırlamak çok hoş oldu :)

3-Masal kahramanları gerçekmiş burada karşınıza çıkabilirler :)

4-Küstüm Çiceği var, hani yapraklarına dokununca yapraklarını kapatıyor Cuba'da ona  ''Sensitive Mimoza'' diyorlar aynı Cuba lılara benzenttim ben bu çiçeği, büyük çoğunluk sessiz ve sakinler çok zorlarsan içe kapanabilirler ( hepsi demedik tabiki )

5-Penceremde perde, hatta cam olmasada olur. Çok kasmışım yav şekil şartı için neyse o pencerede perde veya cam olmasa da yaşanabiliyor.

6-Aynı kendi hayatın için düşün ''valizini daha sıkı yerleştir, fazlalıkları at, sırtındaki yükleri indir, hayatından fazlalıkları ve asalakları çıkar'', nefes alacak yer kalsın sana yaşamaya başla mutlu ol :)

7-Müzik yap, dans et, balık tut, ata bin, king oyna, tavla oyna :)

8-Puronu ve ronunu mutlaka iç hem de maço maço iç :)

9-Halkı sömürenlerden, insanları köleleştirenlerden, kendini bi b..... zannedenlerden uzak dur, unutma ''günlerin bugün getirdiği baskı zulüm ve kandır, ancak bu böyle gitmez sömürü devam etmez :) '' sonuna kadar.

10-Cuba'da parayı sallayıp yolculuk yapmak için vasıta bulmaya çalışanlar vardı yollarda, bunu görünce ilk algılamam, ''parayı nerede olsa koklatırım istediğimi yaptırırım'' olmuştu ama daha sonra Cuba'da ulaşım problemi olduğunu keşfediyorsunuz hele bir de deve denilen tır dan bozma otobüsleri ve kamyondan bozma taşıma araçlarını görünce durumun ciddiyetini anlıyorsunuz.
Kısaca her elinde para sallayan aynı şeyi söylemiyor bu Dünya da :)

11-Para olmadan da mutluluk mümkün, yarı aç ve yarı tok da olsan mutlu olmak için illa paraya ihtiyaç yok.

12-Pico Turkino'ya çıkmak, Evereste tırmanmak ile aynımıdır?

13-Ben uydurdum, ''Akbabalar varken, Tocororo nun sesi çıkmaz'' yani siz anladınız :)
      ( Tocororo bizdeki adı, ağaçkakan veya ibobop kuşu oluyor )

14-Seçenekler herzaman vardır? 1,25 Cuc'a karne dükkanından 25 puro mu alsam yoksa tanesi 5 Cuca Cohibamı içsem varmı lan bukadar uçurum hiç bir yerde :)

15- Hayatta ''Adios Amigos'' demeyi beleceksin, ''banbinolar evde aç ağlıyo 1 cuc versene'' diyenden uzak duracan :)

16-Adam bilse takarsam fena takacağını elbette bulaşmazdı, ''koyun pazarlığı gibi taksi pazarlığı yapacan, pazarlık yapmadan taksiye binmek yok''

17-Vitesi direksiyonda olan, üzeri açık, ön koltuğu beyaz renk ve tek parça olan arabadan kullanacan ve 1960 ların müzikleri çalacak arabanın dandik radyosunda :) arabanın kendisi de dandik olacak ayrıca.

18-Aynı akarsuda ( derede ) hem sıcak hem soguk su olabilir mi? akabilir mi?  elini suya sokmadan karar verme yani denemeden karar verme, akabiliyor :)

19-Adı Carolin olan atlardan uzak dur, ata binerken kısa pantolon ve short giyme yoksa kenen olur :)

20-Havana'nın horozu mu daha arızalı yoksa Denizli horozu mu? karar veremedim :)

21-Bölücü olma birleştirici ol, ırkçı olma, yıkıcı olma, yapıcı ol.


Cuba'da yaşamak veya yaşamamak için 15 ayrı sebep

Bu tip yazılar çok sık yayımlanmaya başladı internette bir tane de ben hazırlayayım dedim.

1- Muhteşem klasik arabalar diyarı hergün baksam sıkılmam.


2-Bu nedir arkadaş sanki bunlar Anadoludan gelmiş, insanların garibanlığı, yüzlerine, ellerine, evlerine duruşlarına yansımış hiç yabancılık çekmiyorsun.

Yaşı 78 Managa Izgana'da eski şeker kamışı tarlalarının ortasında yaşıyor köpeği var, anne baba ölmüş tek başına bir kulübenin içinde oturuyor ve yaşıyor

3-Karayiplerde derin AfroCuba görmek için Santiago de Cuba gidilecek :) Timsah sote yenecek :)




4-Beyoğlu'nun arka sokaklarını ararsam şerefsizim:)


5-Yemek kültürü yok diyenlere gelir yediririm tüm bunları

















6-''Bueno Vista Social Musiki Cemiyeti'' adınının lisansı bana ait :)














7-Pardon yeşilmi dedin, ağaç mı dedin, organik mi dedin?




8-Sağlık da 198 Dünya ülkesi arasında ilk 30'un içinde Cuba ve sağlık bedava, Ebola tedavi edildi, Akciğer Kanseri aşısı mevcut :) Amerikaya satılacak yakında







9-Eğitimde Cuba Dünya'da 16. sırada, ABD 25. sırada, Türkiye mi? yav yazmasam içim sıkıldı.





10-Kadın faktörü, meclisin %43 kadın ve bu konuda Dünya'nın 4. ülkesi

11-Evsiz insan yok, sokakta sadece sağda solda içip sızmışlar var onu da polis ambülans ile hastaneye kaldırıyor.

12-100 bin Cubalı doktor bütün dünyada çalışıyor

13-Trinidad İdman Yurdu 400. yılını kutluyordu biz gittiğimizde :)

14- Din öncelikler veya kısıtlamalar olmadan, mahalle baskısı olmadan gerçek hürriyet Dünyanın neresinde var?

15-Kadınlar, erkekler, gençler, çocuklar için stretsiz ve siddetsiz hayat yaşamak mümkün

16-Genele açık tuvaletlerde sabun ve tuvalet kağıdı bulmak pek mümkün değil hazırlıklı olun 

17-Canın sıkıldı, çok stresliydim deyip adam dövemezsin, bağıramazsın, küfredemezsin ve magandalık yapazsın oldumu şimdi:)

18-Hayat zor, gelde bana sor?

19-Keşke İspanyolcam olsaydı :)

20-Amerikadaki akrabalardan biraz para gelsede hayatımızı yaşasak mantığı hala yaygın :)

21- Domatesler neden kırmızı değil? Avakadolar neden bu kadar büyük ve olgun?

22-Beyaz peynir ve siyah zeytin problemi ile Rakı problemini nasıl çözeceğiz?

23-Para kazanma ve hür teşebbüs olayı kısıtlı ne halt edecem nasıl kıvırtacam

24-Hiç kar yağmaz, hergün yağmur yağmur, nem nem, küf, küf nereye kadar, bu sıcak suda denize girmek de mümkün değil

25-Domuz eti yemek yemek günah et yiyemiyeceğiz ama kul hakkı da yemeyin olur mu bir zahmet!

26-Cami yok diye üzülme, yabancı pasaportlu olduğuna göre Cumaya Katarlıların yaptığı Arap Casa'sına gideriz

27-Cinsellik ve seks sorun değil ama HIV'li sayısı %7 artık ne yaparsan :),  Cuba'ya bayi toplantısına adam taşıyan turizm acenteleri lafım size, '' Havana  seks turizmi konusunda uzakdoğu veya kuzeydeki komşu gibi değil '' insanlarda yanlış beklenti yaratıp, komik duruma düşüp rezil olmayın.

28-Bu Havana çok sıkıcı olabilir hatta bana da uyuşukluk gelebilir, hatta bazı insanlar gibi TV dizi izleme manyağı olursam nolcek?

29-İnternet var, hızıda iyi ama pahalı beyaa 2 saati 14 CUC

30-Sıkıldım lan bu sosyalist sosyalist ayaklarından, benim egomu kim sevecek yahu :)

Kalın sağlıcakla,

1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramınız Kutlu Olsun,

Sevgiyle, Saygıyla, Onurla kalınız


Rifat Erman Dinçel
1 Mayıs 2015, İstanbul