16 Mart 2021 Salı

Finans Sektörü Reform Çalışmaları / Sigortacılık ve Bireysel Emeklilik Düzenlemeleri Hakkında Teknik Görüş

Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) ve Sigorta Reformu Değerlendirmesi

Özgür-Mutlu-Doğal Emeklilik
Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) ve Sigortacılık iki farklı kanun ve iki farklı sistem, lütfen “BES sigortası” diye bir tanımlama yapmayınız, yapanlara da bilgisiz diye bakabilirsiniz. Ekranlarda konuşan siyasetçilere de önerim asla "BES Sigortası" tanımlamasını cümle içinde dahi kullanmamaları olacak. 

Türkiye'deki bireysel emeklilik sisteminde sigorta (sigorta riski ve teminatı ) yok, sadece her iki tip ürün aynı sigorta şirkette işlem görüyor o kadar.

Bu yazı birkaç maddeden oluşan ve Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) ve Birikimli Hayat Sigortası (BHS) ve Sigorta sistemi ile ilgili reform diye sunulan açıklamaları tek tek değerlendirilecek.

Reform maddeleri veya ifadeleri şu şekilde;
  • Bireysel Emeklilik Sistemi'ni çok daha geniş kesimlere yaygınlaştırıyoruz. Nüfusumuzun %25'ini oluşturan 18 yaş altı çocuklarımızın sisteme girebilmesinin önündeki engelleri kaldırıyoruz.
  • Çocuklarımızın geleceğini güvence altına almak için, bu süreci %25 Devlet katkısı ile destekleyerek, kamunun üzerine düşen sorumluluğu da yerine getiriyoruz.
  • Sandık, vakıf ve dernek gibi kuruluşlardaki emeklilik birikimlerinin, 2023 yılı sonuna kadar Bireysel Emeklilik Sistemine aktarımına imkân veriyoruz.
  • Ayrıca Sistemi (BES); eğitim,sağlık ve hayat sigortaları gibi çeşitli tasarruf ürünleri ile entegre ederek, uygun maliyetler ve devlet destekleriyle vatandaşımızın hizmetine sunuyoruz.
  • Sermaye Piyasası Araçlarının güçlendirilmesi kapsamında Emeklilik yatırım fonlarının Türkiye Elektronik Fon Dağıtımı Platformunda işlem görmesini sağlayacak ve böylece vatandaşımızın bireysel emeklilik sistemindeki tüm fonları alıp satabilecektir.
Özet : Reform olarak açıklanan maddeler aslında daha önce yapılan çalışmalar yeni bir çalışma yok, reform diye sunulan uygulamanın 18 yaş altına BES yaptırma seçeneği kanunlaşırsa bu hem var olan sisteme ters hem de vergi hukuku, medeni hukuk kanunlarına ters bu sebeple hukuksal kaos yaratacak.

Devletin %25 katkı payı zaten 2013'den beri var ama sorun bunu hak etme konusunda çıkıyor, kısaca hak etmek mümkün olmuyor. %25 Devlet katıkısı yeni değil. Emeklilik yatırım fonlarının fon performansının artması veya katılımcı sayısının artması ile yönetilen fon büyüklüğünün artması arasında bir bağlantı yok. Reform çalışması sadece eski çalışmaların yeniden paketlenerek önümüze reform diye gelmesi ve sistemin özelliklerinin bozulması riskini taşıyor. 18 yaş altına satışın başarılı olma ihimali ise oldukça düşük. Diğer tarafyan 18 yaş altına BES yapılması başka hukuksal problemlere neden olacak bunlar, miras hukuku, fiil ehliyeti kullanımı ve bunun yaratacağı yaşam riski ve emeklilik yatırım fonu seçimi ve değiştirme hakları ile ilgili hususlar. (uzun olan ve teknik detayda neden-niçin içeren bu eleştrileriyi okumak istemeyenler için yukarıda okuduğunuz özet hazırlanmıştır).

Maddelerin Değerlendirmesi ve Reform İhtiyacı Olan Alanlar

Birinci Bölüm

Sayın Bakanın, Bürokratların önerdiği reform önerileri ile ilgili detaylı bilgi sahibi olmadığını düşünmeye başladım. 

Tüm bu önerilerin hepsinin eski uygulama teklifleri ve çalışmaları olduğunu da hatırlatmak isterim. 

Bu aşamada bürokrasi gerekli detayda ve derinlikte bilgi sanırım sunamadı.

Sunulan değişikliklerin REFORM olup olmadığına ise ayrı bir husus.

Üstelik bürokrasi reform anlamına gelecek bir açıklama da yapmamış görünüyor çünkü yeni geliştirilen birşey yok, yönetilen fon büyüklüğünü veya katımcı sayısını artıracak bir teklif de bu açıklamaların arasında bence bulunmuyor. Sigorta Birliğinin yöneticilerinin 50 Milyar TL birikir beklentisi ise çok uçuk bir tahmin çünkü zaman belirtilmemiş bir açıklama("birgün elbet birikir" anlamına gelen bir yorum)

Reform; Neden yapıldığı açıklanan, niçin bu yöntemin tercih edildiği teknik olarak belli olan, zamanı ve süreci başından belli olan ve kısaca planlanmış, hedefi yani muhtemel sonuçları üzerinde çalışılmış vb detayları da bulunan, performans kriterleri ile birlikte muhtemel olumlu olumsuz sonuçları da içeriyor olması gereken bir çalışma biçimidir.

Bu detaylar yoksa sadece düşünce-iyi niyet açıklamasının ifadesi haline gelmiş oluyor yapılan tüm bu çalışmalar.

Örnek-1 “BES i çok daha geniş kitlelere yaygınlaştırıyoruz, 18 yaş altı çocuklarımızın sisteme girişinin önündeki engelleri kaldırıyoruz. 18 yaş altı gençler nüfusun % 25 ini oluşturuyorlar” diyor açıklamada.

Bu noktadan yapılan hesapla BES’e 25 milyon kişinin BES'e katılmaya aday olduğunu duyurulmak isteniyor sanırım. Bu açıklamayı dinleyen vatandaş "vay be BES'e 25 milyon kişi daha girebilir" diye düşünüyor doğal olarak. (Şu anda BES'de(Gönüllü Katılım Sistemi) 6.907.132,- kişi, BES OKS (Otomatik Katılım sistemi) 5.740.708 kişi var ve toplamda 12.650.000 kişi var. 17 yılda yönetilen para büyüklüğü ise BES'de 158 Milyar TL, OKS'de 12,4 Milyar TL toplam 171 Milyar TL)

Sayın Bürokratlara ve konunun uzmanlarına buradan hatırlatmak isterim ki, 1999-2003 arasında sistem tasarımı yapılırken bu konu (sistemin hangi birikim modeli olacağı ve sosyal güvenlik sistemimizde bulunacağı yer) çok çok tartışıldı, Dünya örnekleri incelendi, ailesel emeklilik planının içine, 18 yaşından küçüklerin katılması durumunda, vergi teşviği, vergi matrahı oluşumu, işverenin katkısı, bireyin kendi emekliliğimi planlaması kendi iradesi ile yapması (bireysellik bilinci oluşması açısından ve fiil ehliyeti açısından) incelendi ve bu sebeple sakıncaları fazla olduğu için, 18 yaş üstüne ve fiil ehliyeti olan kişilere BES yapılması karar verildi.

(1999 yılında yapılan BES hazırlık çalışmalarında tüm bankalar, borsa aracı kurumları ve sigorta şirketlerinin temsilcilerinin katılımı ile konu üzerinde çalışma grupları oluşturuldu, her hafta düzenli olarak ve genellikle Perşembe günleri toplanılarak 3-4 aylık süreç de BES sistemi Modeli Teklifi oluştuıruldu, teklif Dr.Çağatay Ergenekon tarafından yazılı hale getirilerek finans ve özel sektörünün görüşü olarak kamuya bildirildi. Kamu ile özel sektör bu noktadan sonra müthiş bir işbirliği ile adım adım birlikte BES Kanunu ve yönetmeliklerini oluşturdular. Ayrıca sektör entegre sigorta ürünlerini de Hazine ile birlikte geliştirdi.Sonuç olarak 2001 yılı Nisan ayında tam da Anayasa fırlatma krizinin ortasında Kemal Derviş gelmeden 2 ay önce, BES kanunu yasalaştı. Konu hakkında o dönem Kamu tarafını temsil eden Sayın Ali Haydar Elverin'in teknik ve bilgi açıklaması yapması ve ifadelere şahitlik edeceğini düşünüyorum.(Bu süreç de özel sektörün teklifi yerine 1999 ODTÜ Uluslararası İktisat Kongresinde sunulan makalenin içinde yer alan özelliklerde bir yapının kuruluşunun yapıldığını görüyoruz. Konu ile ilgili Doktora Tezleri YÖK sisteminden incelenirse sistem tercihlerin olumlu ve olumsuz yönleri hem bilimsel açıdan hem de diğer ülke tecrübeleri ile görülmüş olacaktır. Bu süreç oldukça zor ve doğruyu seçim mücadelesi ile geçmiştir, bu süreç de o zamanın bakanı Sayın Yaşar Okuyan'ın destekleri ve teşviklerini de hakkını verelim ve teşekkür edelim)

Kısaca bu REFORM açıklamalar bir yenilik değil, bu işde bir zorlama veya kısıtlama da yok zaten. Konu hakkında fikir sahibi olmayan uzmanlar, sektör temsilcileri ve kamu yöneticiler oturup 1999-2003 kamu ve özel sektör kurumları çalışma raporlarını, bu konudaki akademik çalışmaları okuyup inceleyebilirler.

Türkiye’de BES “Belirlenmiş katkı ve tam fonlamalı bir model”  ile faaliyette bulunmaktadır. 

Sosyal Güvenliği tamamlamak üzere çıkartılmış özel emeklilik sistemidir. (yerine geçmez)

Sosyal güvenlikte seçilmiş bulunan model ile BES'de seçilmiş bulunan birikim modelleri birbirini tamamlarBirikim modeli olarak seçilen yöntemler birbirine entegre edilmiş olup sistemin bu model özelliklerini bozarsanız, birikim, vergi hukuku, miras hukuku ve / ya da devlet teşvik sisteminlerinden birisinde istenilmeyen sonuçlara ulaşılır. 

Bireyin karar vermesi gereken konularda ise 18 yaş fiil ehiliyetini kazanması oldukça önemlidir, diğer taraftan 18 yaşından sonraki 10, 20, 30 veya 40 yılda zaten yeterli birikim de yapılabilir. Kısaca bu bir kısıtlama kaldırma veya 18 yaş altına yapılmış amiyane tabiri ile bir "kıyak" hiç değildir.

BES ideolojik veya siyasi bir alan hiç değil, profesyonelce kurulmuş bir yatırım ve tasarruf sistemi ve bunun bilimsel uygulamasıdır. (fon seçmesini bilenler açısından muhteşem, fon seçmeyi bilmeyenler açısından hayal kırıklığı yaratabilen bir sistemdir, gerçekçi olalım kısaca bilinçli yatırımcı olmak çok çok önemli).

Diğer taraftan UZUN dönemli YATIRIM ve TASARRUF sisteminden bahsediyoruz, finansal okur yazarlık konusunda daha alınacak çok yol olduğu için ükemizde uzun dönem denilince insanların aklına 1 yıl gelmektedir, bu sebeple bir çok kişi BES yatırım sistemini borsa yatırımı veya mevduat kazancı veya altın yatırımı vb yatırım araçları ile karıştırmaktadır. (Dikkat uzun dönemli yatırım sistemi ama bilgi düzeyinize göre risklerinizi yönetmeyi biliyorsanız folarınızı yılda 6 kez değiştirebiliyorsunuz)

Konuyu tam kavramak için önce Birikimli Hayat Sigortası kısmının 1990 dan beri yaşadığı tecrübeyi de baştan bilmeniz gerekiyor. Birikimli Hayat Sigortası 18 yaş altına zaten 31 yıldır Birikimli Hayat Sigortası ürününü satıyor/satmaya çalışıyor. Buradan hareket ile acaba çalışan anne ve babalardan kaç tanesi çocuğuna birikimli hayat sigortası yaptırıyor? Hayat sigortasını risk (vefat veya maluliyet) için mi birikim(emeklilik) için mi aileler satın alıyor? Bu kapsamda ürün varken hala niye BES'de 18 yaş altı uygulama israrı var anlamak mümkün değil. (komik gelecek ama BES kurulurken "Hayat Sigortasında Birikim yapılıyor BES'e gerek yok" denilmişti, şimdi bu yorumu yapamlar azıcık utanıyor mu acaba?)

Bunları bilmeden 18 yaş altına sanki BES'de kısıtı varmış, zorlama varmış gibi reform teklifi yapılması hoş değil, profesyonelce hiç değil.

18 yaşının altına BES yapılmasının reformist bir etkisi de yok. 

Kısaca bir etkisi de yok aslında, 20 milyon genci bırakın katılan sayısı 1 yılda 5000 kişiyi geçmeyecek bu reform değil sadece zaman kaybı ve göstermelik bir işlem. (zaman kimin haklı çıkacağını gösterecektir)

Diğer taraftan hiç kimsenin üzerinde durmadığı iki konu daha var;

a) 18 yaşın altındaki kişinin fon seçimini, plan seçimini kim yapacak? anne, baba veya atanmıs vasi'nin bu konuda çocuk-genç yerine yatırım aracı seçiyor olması (fiil ehliyeti olmayanın yatırım yapması durumu) hukuksal bir garabet yaratacak. (SPK lütfedip ses verirmisin?)

b) Bir de fiil ehliyeti olmayan 18 yaş altı kişilerin veraset yani miras durumları var ki, hani aklıma gelince bir durup yutkundum, vallahi olmaz bazı hukukçulara saçını başını yoldurtacak bir başka zor durumda bu. (18 yaş altı genç vefat ederse kazanç üzerinden stopajını hadi alındı diyelim, mirasçısı kim olacak? Çok fena çok "yumurtamı tavukdan çıktı, tavuk mu yumurtadan" )

Örnek-2 “Çocuklarımızın geleceğini güvence altına almak için bu süreci %25 Devlet Katkısı ile destekleyerek kamu olarak sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz” ifadesi.

Doğrusu %25 Devlet teşviği zaten var, 18 yaş sınırını eğer kaldırılırsa kendiliğinden teşvik o yaş grubuna da yapılacak. 

Özel bir uygulama gerek yok, eğer bu konuda reform yapmak istemiyorsa önce 
a)Teşvik miktarını artırma, 
b)Peşinden bu teşviki hak etme kısıtını kaldırmak gerekir, şu anda teşvik var ama emekli olmadan ayrılanlar en az  bu katkının %40 ını kaybediyorlar yani teşvik güzel de emekli olmazsak hakediş yok ki, yine çok üzgünüm olmayacak duaya amin demekteyiz.

Bir hatırlatma yapmak isterim, Devletin %25 katkı payına teşvik vermesi Devletin borçlanmasını çok çok rahatlatmaktadır. Burada asıl kazanç sağlayan Devlettir çünkü nekadar çok fon satışı olursa fon iç kısıtlamalarından dolayı daha dazla Hazine Bonosu ve Devlet tahvili yatırımı olmaktadır.

Rakamla örnek verelim, Devlet katılımcılara %25 teşvik veriyorsa, vatandaş 1 Milyar TL ödediğinde, 250 Milyon TL'de Devlet katkı verir ve fondaki toplam 1,250 Milyar TL olue ve birikim ağırlıklı olarak hazine bonosu ve Devlet tahviline yatırım yapan fonlara gider. Kısaca devlet 250 milyon TL verip 1 Milyar TL vatandaştan borç almış olur kabaca hesapla. Buy arada zaten bu Devlet teşviği 250 milyon da zaten tamamı vatandaşa kalmıyor zaten off off. Motivasyonda ilk kazançlı çıkan Devlet ikinci sırada vatandaş olmaktadır, kıssadan hisse.

Örnek-3 “Sandık, vakıf ve dernek gibi kuruluşlardaki birikimleri 2023 sonuna kadar BES e aktarımını sağlıyoruz” ??
Emeklilik Vakıflarının Durumuna Dikkat


Bu aktarım zaten yıllarca devam etti ve vardı, yeni birşey değil. (79 tane bu tip sandık vardı zamanında)

Aktarılan sandık-vakıf ve derneklerin-sandıkları da oldu zaten, kısacası bu yeni değil aynı uygulamanın süresini uzatmak ise reform değil, zamanında sayıları 70 civarında olan bu tip sandık ve vakıflardan isteyenler çoktan bu işlemi yaptı. (bu tip aktarım sonrasında vergi teşviği veya emeklilik şartları bile farklaşmıştı)


Diğer taraftan sandık kelimesi bilerek yani BİLİNÇLİ kullanılmalı, çünkü vakıfsa da
sandık, dernekse de sandık adını alır bu tip organizasyonlar.

Eğer bu ayrımı yapmadan kelimeyi kendi anlamı ile (vakıf) kullanırsanız her dernek ve vakıf üzerine alınır ve vatandaş da sanki bu aktarım yeni başlamış diye düşünebilir, eskiden buna engel oldular falan diye düşünebilir.

Diğer taraftan bu aktarım işini (sandık-vakıflar dan BES’e) zorla yapmaya kalkarsanız; bu çok büyük hukuksal risk yaratır çünkü, Vakıf Yasasına ve Anayasaya aykırı olur alınacak karar. (iki tip sandık var SGK yerine geçen ve BES benzeri ek emeklilik sandığı hangisi aktarılacak? SGK yerine geçen hiç zaman aktarılamaz zaten ama BES yerine geçen de sandığın tüm üyelerinin ortak kararı ile olmalı bu işlem yoksa ZORLAMAYA girer, yönetim kurulu karar alır geçer demek bazı üyeler için emeklilik hakkı kaybı anlamına gelir) 

Aman dikkat bu vakı işinde fazla zorlama olursa iş vakıf mal varlığına el atma durumuna döner ki, sonra Vakıf Bedduası adamı çarpar haberiniz olsun, olacak iş değil.
(Sultan 2. Beyazid vakıf  duası ve bedduası ekdeki linkte var, siz bedduaya kısmına bakın 
https://www.isar.org.tr/tr/vakif-duasi-ve-bedduasi )

Örnek- 4 BES’ e eğitim, sağlık ve hayat sigortası gibi tasarruf ürünlerini entegre ediyoruz.

Hayat sigortası sektöründe ve özellikle aynı zamanda BES şirketi olan hayat sigorta şirketlerinde bu ürünler zaten birbirine entegre hatta bankacılık ürünlerine bile entegre edilmiş vaziyette.

Daha iyisi yapılabilir mi? Tabiki yapılır, öyleyse 
a)Var olan ürünleri̇ birbirine daha yoğun entegre edin, 
b)Yaşlılıkla ilgili yeni ürünler çıkarın (bakım sigortası gibi) veya
c)Gelir sigortası (irat sigortası) ürününü lütfen artık adam gibi bir düzenleyin mesela (korkunun ecele faydası yok)

Bunlar sektörel ve düzenli yapılan işlemlerdir yani  olması gerektiği yapılırlar, arasına REFORM katmaya gerek de bulunmaz.

Bu anlatılanlar reform değil bu sebeple üzgünüm.

Reform yapmak ile iyi niyetli dilekte bulunmayı da karıştırmamak lazım.

Örnek-5 

SPK reform açıklamalarının içinde yer alan, "emeklilik fonlarının elektronik olarak alınıp satılmasına imkan veren sistemin kurulması" açıklaması.

Konu üzerinde 15 yıldır çalışılıyor, gerçekleşmesi de iyi de olur. (Kurumsal Yatırımcılar Derneğinin-TKYD hakkını vermek lazım)

Ama bunun;
a)BES deki kişi sayısını ve
b)fon miktarını artırmaya ve
c) fon performansını artırmaya etkisi yok, sadece bilinçli yatırımcı performansı yüksek fonlara geçişini kolaylaştır. 
(Lütfen bu anlama gelen ve sektör profesyonellerden yapılan açıklamaları da yapmayın olur mu? vallahi gülüyorum, hatta gülmekten konuşamıyorum yani o derece, bu kişilere teklifim SPK lisasınızı yeniden alın veya CFA sınavlarına tekrar hazırlanın olur mu? Finasçılar içinde finansal okur yazarlık şart :) ) (sürç-ü lisan ettiysek affola)

Kısacası bu fon satın alma kolaylığı şirket değiştirmeden emeklilik fonu yatırımı yapabilir hale gelmesi  çok da iyi olur. 

Diğer taraftan fonlar arası rekabet, performansı yüksek fon yöneticilerini ön plana çıkaracak.

Diğer fon yöneticileri mecburen fon performansını yükseltmeyi öğrenecek veya başarılı fon yönetim şirketleri ile rekabet daha da artacak. (fon performanslarının daha iyi olması garantisi olmayan ama olumlu bir süreç)

Gerçekçi açıklama yapıp, doğru yorumlama yapmak lazım.

Piyasada bu kurumlarda(Banka, Aracı Kurum, Portföy Yönetim Şirketi, Sigorta ve Emeklilik Şirketleri) çalışan profesyonellerin reform maddelerini eleştirmeleri beklenmez ve iyi sonuç da vermez, burada bir eğitimci olarak ve zamanında bu şirketlerde yönetici ve kurucu olarak çalışmış kişilerden birisi olmaktan dolayı, biz eskimeyen finansçıların eleştiri yapması da doğal karşılanmasını rica ederim)

İkinci Bölüm

BES'de ve Hayat Sigorta sektöründe reform nasıl yapılır?

a) BES Aracılarının yani yatırım danışmanlarının finansal okur yazar olmalarını sağlayarak işe başlamak gerekir. (lisans sahibi olmak finansal okur yazarlığı garati etmiyor, iki farklı düzeyde fon ve piyasa eğitimi alınması lazım ve 2 yılda bir bu eğitimin ileri düzey olanının tekrar edilmesi lazım).

Diğer taraftan BES Yatırım Danışmanlarının Türkiye ve Dünya ekonomisini izleyebilecek kadar makro ekonomi, finansal göstergeleri okuma eğitimleri ile bu sektör desteklenmeli.

(Bundan 32 yıl önce çelik tencere pazarlamacıları hayat sigortası sektörüne sigorta satmak için girişim yapıyorlarlardı, şimdi bakıyorum da eskiye güleyim mi? ağlayayyım mı? vallahi bilemiyorum, hala büyük eğitim ihtiyacı var)

b) BES tanıtım ile satış sistemi değiştirilmesi lazım.(evet en büyük inovasyon alanı burası, emeklilik ürünü nasıl satılır? Banka ve acente satış kanalı nasıl daha verimli çalışabilir? Sigorta Acentesi kanalı nasıl SÜRDÜRÜLEBİRLİR ve VERİMLİ bir iş kolu haline gelir?)

c) BES'e giren katılımcılara ise fon seçmeyi, birikim yapmayı ve risk algılamayı içeren gerçekçi emekliliği planlaması nasıl yapılır öğretilmeli.Emekliliği planlamak sadece birikim yapmak değil emeklilikdeki ihtiyacı belirleme ve ona göre, birikim, sağlık, emeklilikte sosyal faaliyet ve sosyal ortam planlaması da yapılması öğretilmeli. (Emeklilik Hayatımı Gençken Planlıyorum! Nasıl?)

Hani bir söz var ben de yazayım "eğitim şart" o bakımdan, 

Pazarlama ve satış kanalı eğitilmeli, katılımcı da eğitilecek bilinçlenmeli.

d) BES de reform istiyorsanız; BES şirketlerine;
  • Yarırım danışmanı yetiştirme hedefi (BES lisansı yanında, ekonomi ve finansal okur yazarlık eğitimi ve SPK temel düzel lisans almaları)
  • Fon miktarını artırma hedefi,
  • Kişi sayısını artırma hedefi verin,
  • SPK fon iç kısıtlamalarını yeniden düzenlesin fonlar sadece kamuya çalışmasın
    piyasalara da can suyu olsun.
  • Otomatik katılım sistemi ve buna bağlı olarak teşvik sistemi, hakediş şartları yeniden düzenlensin.
  • Dağıtım kanalı banka olmayan emeklilik ve hayat şirketlerinin BES ürünü satma isteği çok düştü farkındamısınız? Bu şirketlerin ürün yapıları çok değişti farkındamısınız? (1990-2000 arası riskler yeniden oluşmasın lütfen dikkat)

    Neden mi? Sektörde bilmeyen yok ama burada ifade edelim, 2013'den sonra emeklilik şirketleri kesinti sistemini emeklilik şirketleri yönetimi ve sektör temsilcileri ile tam mutabakat olmadan emri vaki olarak değiştirmek hoş olmadı diyeyim, siz gerisini anlayın.

    Sigortacılık ve Bireysel Emeklilik sektörü teknoloji desteği ile en çok geliştirilmeye açık finans şirketi yapısını oluşturuyor. Girişim ve geliştirme yapmak isteniyorsa, Dünya örneklerine, diğer ülkelere, teknolojinin getirdiği imkanlara ve kuşakların istek ve ihtiyaçlarına göre değişken olan emeklilik ve sigorta risklerine tek tek bakmak yeterli olacaktır.

Erman Dinçel
16 Mart 2021 / Didim-AYDIN


Reform Açıklamalarından 1





Reform Açıklamalarından-2 (f maddesi)




2 Mart 2021 Salı

Bankacılık Nasıl Yapılmaz? & Bankacılık Nasıl Yapılır?

 Krizde Bankacılık Nasıl Yapılır? Veya Nasıl Yapılmaz!

"Bu yazı Türk bankacılık sisteminin son üç yılını, çalışma, denetim ve “ekonomi politikası”
tercihlerinin etkinliği 
açısından basitçe değerlendirmeye çalışır" 

Bilindiği üzere bankalar birer Anonim Şirket (AŞ) olarak Türk Ticaret Kanunu (TTK) çerçevesinde kurulur ve faaliyetlerini bu kapsamda yürütürler. 

Vergi mevzuatı açısından hem bir AŞ hem de Banka olmanın gerektirdiği tüm mali mevzuatın gereklerini de ayrıca yerine getiriler. Muhasebe-kayıt standartları açısından da uluslararası muhasebe standartlarına uygun olarak kayıt tutarlar. Bankacılık standartını Dünyada belirleyen kurallar ve düzenlemeler, BIS- Bank International Settlements Türkiye'deki Bankalar içinde geçerlidir. Diğer taraftan 1988'den beri geliştirilen BASEL kurallları yani bankacılıkta risk yönetimi ve sermaye yeterliliği kuralları Türkiye'deki tüm özel, kamu ve yabancı sermayeli bankalar için de sıkı biçimde uygulanır.

Bankacılık faaliyet ruhsatı alabilmek için Bankacılık Kanununa tabi olmak ve bu şartları da yerine getirmeleri gerekir. Gerekli şartları yerine getiren Bankalar faaliyet göstermek üzere Hazine’nin bağlı olduğu Bakanlıktan ruhsat almaları gerekir.

Bankacılık Kanunu şartlarına ile bankacılık faaliyetleri sırasında uyumlu olup olmadığı ise Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu (BDDK) tarafından denetlenir ve düzenlenir. İster kamu ister özel sektör ve ister yabancı sermayeli olsun tüm bankalar bu düzenlemekte kapsamında faaliyet gösterirler. 

Bakanlık yabancı sermayeli bankaların faaliyetlerini ayrıca kuruma özel bir sözleşme ile de düzenler çünkü ilgili yabancı sermaye grubunun geldiği ülkenin de bankacılık düzenlemeleri vardır ve tüm faaliyetin her iki ülkenin kanun ve kuralları geçerlidir. Hatta söz konusu yabancı sermayeli banka global bir banka ise, tüm genel müdürlüklerinin bulunduğu ülkelerde bankacılık yasa ve mevzuatlarına vergi mevzuatlarına uygun faaliyette bulunması gerekir, bununla ilgili faaliyet izinleri ise belirtildiği gibi özel sözleşmelere göre yapılmakta olup kurallar ve sözleşmeler bir günden diğerine veya kişisel keyfiyete göre değişmez.

Bu kadar kuralların olduğu, kanunların ve kamu otoritelerinin içinde olduğu bankacılık faaliyetinde ilgili bankanın üst düzey yöneticilerinin kim olacağı da kamu otoritesi tarafından onaylanması gerekir.

Kamu otoritesi olan Bakanlığın onayı (oluru) olmadan bir bankada üst yönetimde (Genel Müdür- GM, Genel Müdür Yardımcısı-GMY ve Yönetim Kurulu üyeleri, bu kişiler için de ayrıca eğitim ve tecrübe ile ilgili standartlar ve şartlar mevcut) görev alamazsınız.

Kamu otoritesi Banka üst yönetimin değiştirilmesini de ilgili sermaye gurubundan isteyebilir, bu durum şeffaf olmayan, ölçülemeyen, bireysel keyfiyete dayalı ve aynı zamanda, serbest piyasa kavramını kısıtlayıcı bir yönetim biçimidir. Tüm bu sakıncalara rağmen bu politik tavır, bazen doğru, bazen de yanlış kararlar olarak sonuç verebilir. Bu konuda son 40 yılda 10 larca örnek mevcuttur.

Bu tip kısıtlamaların varlığı nedeni ile banka yöneticisi olarak çalışırken de, ilgili bankadan emekli olduktan veya ayrıldıktan sonra da kamu otoritesini eleştirmez.

Üst düzey görev alan bankacılar sadece uygun üslup ile görüşlerini açıklarlar ve aslında hiçbir görüşleri tam politikacıya karşıt da değil "böyle olsa daha iyi olur" şeklinde yumuşak yorumlardan oluşur. Bu süreç ve denge kamu otoritesi lehine işlerse birsüre sonra hiçbir banka yönetici, hiç bir açıklama yapamaz hale de gelebilir ve iletişim gerçekten kopabilir.

Bankacıların meslek örgütü olan Türkiye Bankalar Birliği (TBB) maalesef bu kısıtlamaya takılır, üstelik başkanı da bir kamu bankasının Genel Müdürü olunca siyasi tercihler ile uygulanan günün ekonomi politikasının bankacılık ile ilgili olanlarına rastlama olasılığı artar. Bankacının yapacapı pozitif bir eleştiriye dahi tolerans sıfıra yaklaşır.

Diğer taraftan bir banka halka açık yani borsa da hisse senetleri işlem görüyorsa ayrıca SPK ya tabi olup, SPK’na uygun kurumsallık sergilemesi, raporlama, denetim ve risk yönetimi unsurlarında daha şeffaf ve kuralına uygun yönetilmesi beklenir.

Bankacılık zor bir faaliyet alanıdır.

Bir bankacılık faaliyeti hangi kanunlar kapsamında yürütülür derseniz, Türk Ticaret Kanunu, Bankacılık Kanunu, Sermaye Piyasası Kanunu, Vergi Kanunları,Uluslararası Muhasebe Standartları, Uluslararası Sermaye Yeterliliği ve Risk Yönetimi Kuralları, Terörün Finansmanının ve Kara Paranın Aklanmasının önlenmesi uluslararası yasaları ve Dış Ticaretin Finansmanı ile kambiyo ile ilgili mevzuata dahilinde faaliyet göstermektedirler.

Bir banka bir yukarıda sayılan tüm bu kanunlara ve kurallar sistemine bağlı olup, bu kanunların yönetmeliklerine ve tebliğlerine, genelgelerine ve kendi özel sözleşmeleri kapsamında faaliyet gösteren ülkenin en güvenilir kurumlarının başında gelir.

Bankacılık sektöründe birçok Banka büyük mükellef olan kurumlar olup, ülkenin en çok kurumlar vergisini ödeyen ve kesinlikle kayıt dışı istihdam veya kayıt dışı ekonomik faaliyeti bulunmayan yegane sektörüdür.

"Politikadan-politikacıdan tamamen uzak, profesyonel koşullarda yapılması gereken meslek olarak bankacılık faaliyetinin yeniden en düzgün biçimi ile yapılması, bankalarımızın güçlü sermaye ve risk yönetimi yapılarını, iyi eğitimli ve tecrübeli insan kaynağı ile uluslararası alandaki yüksek standartlarının korumasını ve hatta devam ettirmesini dileğinde bulunuyorum"

 Nereden başlasak acaba? Birçok bankacı arkadaşım, dostum ve hatta üstat kabul ettiğim kişinin “kredilerden başla” dediğini duyar gibi oldum.

A) Krediler, Kredi Faiz Oranı ve Kredi için Kâr Marjı 

Öyle ya bankacılık dediğin sermayeni ve + topladığın kaynağı (mevduat ve benzeri) üzerine bir kâr marjı koyarak satma ticaretidir aslında. Buna para ticareti demek daha doğru olur. Hiç bir tüccar ve iş adamı zararına tcari faaliyet yapmak istemez, bu sebeple bankalarda topladıkları kaynağın maliyetinin altında bir faiz ile kredi kullandırmak veya gerekli teminatı sağlamadan kredi kullandırmak istemez.

"Hiç bir işletme zararına işlem yapmak istemez" mantığından hareketle bankacılar mantıkdışı, duygusal davranmak yerine kurallara bağlı hareket etmek isterler. Bankalar ayrıca tüm risklerini ölçmek ve kontrol etmek de isterler, çünkü ifade edildiği gibi sermayedar asla zarar etmek istemez ve kâr etme potansiyeli olmayan alanlarda ve ülkelerde de ticari faaliyet yapmak istemez.

Bankalar kamu sermayeli de olsa hayır kurumu veya bir Sivil Toplum Kuruluşu da (STK) olmayıp sosyal sorumluluk projelerinin dışında toplumsal hayata destek olma vb sorumluukları da bulunmaz.

Kredi kullandıracak bir banka, (aşağıdaki soruların cevabını çok çok iyi bilir)

  • Bireysel veya Kurumsal kredileri acaba nasıl kullandırır?
  • Kredi kartı limiti nasıl belirlenir?
  • Kullandırılan kredinin riski nasıl izlenir?
  • Kredi derecelendirme nedir?
  • Kredi Kayıt Bürosu (KKB) ne işe yaramaktadır?
  • Kredinin tahsil imkânı kalmayıp, sorunlu hale gelmesi aşamaları nelerdir?
  • Sorunlu kredi portföyü ne demek? Nasıl bir risk var ve bu riskten nasıl kurtulmak mümkün? (mesela gerçek sorunlu kredilerin toplam kredilere oranı nedir?)
  • Stres testi nedir?Likidite riski nedir?Piyasa Riski Nedir?Kredi Riski Nedir?Sistematik Risk Nedir
  • Kredinin TL veya Döviz cinsi olması müşteri ve banka açısından hangi riskleri değiştirir?

Tüm bu soruların cevabını bilenlere sadece uzman bankacı deniyor, bankacılar olumlu/olumsuz tecrübeleri ile bu kuralları uzun yıllardan beri uyguluyorlar ve buna uygun bir kariyer yapıyorlar.


Son Üç Yıl Bankacılık ve Krediler

2020 yılında öncelikli olarak Kamu bankalarına olmak üzere tüm bankalara düşük faiz ile kredi kullandırma konusunda bir yönlendirme BDDK tarafından yapılmıştır.

Böylece hem faizler düşük kalacak ve hatta daha da düşecek ve ekonomi yeniden canlanacaktı.
Bu yaklaşım faizleri düşür ki enflasyon düşşün politik yaklaşımının (böyle bir bilimsel sonuç hiçbir zaman bulunamamıştır) bir sonucudur.

Diğer taraftan kredi musluğu açılarak ekonomiyi canlandırma konusu, daha önceki yıllarda denenmiş ve ekonominin bu yolla yani kredi kullandırarak ile canlandığı da görülmüştü. Fakat 2020 yılındaki kredi ile ekonomi canlandırma (yeni arz/talep dengesi) bu sefer başarıya ulaşmadı.

Ekonomik canlanma hedeflendi ama üzgünüm ekonomi canlanmadığı gibi bankacılıkta yaşananlar özellikle yurtdışından gelen yabancı yatırımcılar için güven kaybına neden oldu.

Bankalar da bu işten kar edemediği gibi riskli yani sorunlu kredi portföyü daha da büyüdüğü görüldü.

Bu yapılan anlamı, paranın maliyetine ve kâr marjına bakılmaksızın zararına bankacılık yapılmaya teşvik etme olarak tarif edilebilir. (BDDK’nın sonradan iptal edilen, örneği hiçbir ülkede bulunmayan AKTİF RASYOSU uygulaması ile bilanço da pasifte yer akan rakamların aktif gibi hesaba katılması, yani kredi olarak kullanılabilecek kaynağın sanal olarak artırılması söz konusu oldu)

Sonuç: 2020 yılı başında bankacılık sektörü kredi hacmi 2,6 trilyon TL’den, 3,5 trilyon TL'ye yükselmiş, bu hesaba göre ekonomiyi canlandırmak için 900 milyar TL ek kredi kullandırılmıştır. Kredi hacimi %34,6 büyümüştür.

Grafik-1: Veri seti TCMB EVDS sisteminden alınmış olup, 1 Temmuz 2018 ile 2021 arası toplam kredi hacmi değişimini göstermektedir. Grafik'den 1 Ocak 2020 ve 6 Kasım 2020 arası ayrıca bulunup izlenebilir.


Sayın Berat Albayrak’ın görevden istifası (6 Kasım 2020) ile kredi hacmi düşüşe geçmiş ve hala bu değişim sürdürmektedir. Şunat 2021 de toplam kredi hacmi 3,4 trilyon TL civarındadır. 

Bakan Albayrak dönemindeki bu kredilerin kullandırım faizi ise yıllık %9 civarında olup Aralık 2020 ile Mart 2021 arasında bu kredilerin büyük kısmı sorunlu kredi yolculuğuna başlamış ve bu sebeple yeniden yapılandırılmış ama bu seferde yeni faziler %14-17 aralığına yani neredeyse iki katına çıktığı ifade edilmektedir.

Grafik-2 Sektörel Kredi Takip Oranları (Sorunlu Kredi/Toplam Kredi)

Grafikte toplam kredi hacmi içinde sorunlu kredilerin %5 ile %10 güven aralığında olduğu izlenmektedir. 

Grafik dikkatli incelenirse inşaat sektörü (kırmızı) ve peşinden turizm sektörü (yeşil) sorunlu kredilerinin arttığı da görülecektir. Bu sektör açısından toplu bir bakış olmasına rağmen,  


her bir bankanın sorunlu kredi/toplam kredi oranını kontrol etmesi ve sorunlu kredilerine ilgili risk grubuna göre bilanço pasifinde karşılık ayırması gerekir. Bu hem risk yönetimi bölümü, hem de BDDK denetiminde olması gerekmektedir.

Bu sorunlu kredi karşılığının ve risk gruplarının hesaplama hatalarını ise tabiki BDDK denetler ve gerekli yaptırımları uygular.



Şimdi bir an için ana konuya geri dönersek, bu krediler ile ekonominin canlanması planlanmış ama bu canlanma olmamıştır.

Ekonomi de büyüme ile neyi kastetmediğimi ifade edeyim, pozitif büyüme oranı ekonomi canlandı anlamına gelmez, canlanma tarım ve sanayi üretimin artması, artan üretimin tüketilmesi ve yurtdışına satış kabiliyeti olması anlamına gelir. (Sanayi Üretimi, Kapasite Kullanımı, Yatırımlar, Yabancı Sermaye girişi veya Tüketici Güveni, enflasyon hesabı ile ilgili ispata da girmeyeceğim arzu eden bu verilerin grafiklerini internetten bulup inceleyebilir veya aşağıdaki linkler incelenebilir)

Tüketici Güveni, https://twitter.com/verimetrik/status/1364833117350019075
Sektörel Güven Endeksleri, https://twitter.com/verimetrik/status/1363746807277383681
Kapasite Kullanımı, https://twitter.com/verimetrik/status/1363746444667211777
Sanayi Üretim Endeksi, https://twitter.com/verimetrik/status/1360127727618113537

Kısaca sanayi ve tarım üretiminde artış (arz ve talebin artması), verimliliğin ve kapasite kullanımının artması, ihracatın artması, yeni yatırımların yapılmaya başlanması, işsizliğin azalması ekonomik canlanma olarak değerlendirilir.

Ekonomi canlandığında büyüme gerçekleşir ama hepimizin bildiği gibi a) G20 ortalamasından daha fazla büyüme gerçek büyümedir veya Türkiye için b) en az yıllık %5 büyüme sağlayan Türkiye hem büyüdü hem de ekonomi canlandı teşhisi konabilir. (iddianın ispatına gerek duymuyorum, makro ekonomiyi okumayı bilen herkes zaten bu konuyu da detaylı olarak bilir)

Ne ekonomi canlandı ve ne de ekonomi büyüdü bu dönemde.

Ekonomi Canlandı mı? Kalkınmayı hiç sormadık bile? 

İşte bu en üzücü kısım burası çünkü 83 milyonu doğrudan ilgilendiriyor. İşsizlik azaldı mı? Gelir dağılımı düzeldi mi? Enflasyon düştü mü? İnsanlar mutlu mu? Gelecekten umutlu mu? Ülkesine ve ekonomisine güveniyor mu?

Üstelik tüketimin artması yani talep artışı yolu ile ekonomi canlandırılması projesi önündeki en büyük engel aslında resmî rakamlara yansımayan enflasyondur.

Resmi rakam yıllık Tüketici enflasyonunda %12-14 rakamları telafuz edilir ama gerçek enflasyon en az %30-40 aralığında artık bunu da herkes yaşayarak görüyor ve ayrıca TÜİK enflasyon sepetine göre enflasyon hesaplayan farklı akademik gruplar da var onlarda yıllık enflasyonu %36,5 buluyorlar. 

Enflasyonu düşük hesaplamak, büyüme rakamını da olağandışı yükseltmektedir. Bilindiği üzere GSMH hesaplamalarından birisi olan harcamalar yönteminde harcamlar toplamından enflasyon çıkarılarak %1-2 arası büyüme bulunmatadır 2020 yılı için oysa enflasyon %13-14 değil %36,5 hesaplandığında ekonomide büyüme değil daralma olduğunu ifade etmek daha gerçekçidir. ( Mahfi Eğilmez'in makalesi https://www.mahfiegilmez.com/2021/03/buyume-uzerine-baz-gozlemler.html#more )

Kredi Kullandırım Operasyonu

Diğer taraftan talep yaratma amacıyla bankalarca 900 milyar TL kredi kullandırılmış ama bu yapılırken tamamen yanlış kitleye kredi kullandırılmıştır. Kısaca hata 1 tane değil, hata silsilesi mevcut ekonomi politikası uygulaması açısından.

Üzülerek belirteyim ekonomi bu yüzden canlanmadı.

Kullandırılan kredilerin siyaset referanslı olarak tanıdıklara kullandırıldığı iddiası da cabası.
Krediyi kullanan ağırlıklı olarak gerçek ihtiyaç sahibi galiba değil! iddiası da var.

Mali durumu göreceli olarak daha iyi bir kitleye ve/veya rant peşinse koşan fırsatçı yatırımcılardan oluşan bir kitleye kredi kullandırılmış olması durumunda da ekonomide canlanma olmaz.

Nereden biliyorsunuz? derseniz cevabı, a) bu dönemde gayrimenkul yatırımlarının(miktar) ve fiyatlarının artması olarak açıklanabilir. Bankaların portföyünde rehin bulunan yeni gayrimenkulün ve ikinci el gayrimenkulün satılması ve fiyatlarının artması bunun bir göstergesidir. b) Yukarıdaki 2 nolu grafikte inşaat sektörü sorunlu kredilerinin sektör olarak toplam kredilerinin %10'u oranının üzerine çıkması da bir başka ispat noktası.

Kısaca kredi temel ihtiyaç ve gıdada değil gayrimenkul fiyatlarında artışa beden oldu bunu Nisan -Eylül 2020 de Gayrimenkul fiyatlarına bakarak görebilirsiniz.

Bu durum gerçekten üzücü ekonominin inşaat sektörü ile canlanamayacağı hala öğretememişiz, demek ki!

Aşağıdaki iki grafikte Grafik-3 de Nisan-Haziran 2020 de konutların satış adetinin artışı ile Grafik-4 Konut fiyatlarındaki artışın Nisan Ekim sonu arasında kullandırılan kredilerden meydana geldiği ortaya çıkmaktadır.

 Grafik-3 Konut Satışları (Verimetrik Sistemi)

  Grafik-4 Konut Fiyat Endeksi (Verimetrik Sistemi)

Özet :

Kullandırılan 900 milyar TL kredi ortalama faizi %9-10 civarındadır. Hatalı ekonomi politikası kararı ile, farklı kitleye kredi kullandırma ve yanlış alanda talep artırması çabası ekonomi canlanmamış Gayrimenkul fiyatlarında artışa neden olmuştur.

Kredi kullandırımı üzerinden beş ay geçmeden krediler de geri ödeme güçlüğü oluşmuş ve bankalar tarafından en az %14-17 faiz ile krediler yeniden yapılandırılmıştır. (Kapa ve yeniden aç yöntemi veya aç/kapa yöntemi ile)

Bankalar bu yapılandırmayı yapılırken kredi önce kapatılıp daha sonra tekrar yeni kredi olarak açılarak adeta tahsilat problemi yokmuş gibi bir sonuca ulaşılacağı yorumlanabilir.

Bu sebeple bankalarda toplam olarak görünen %5-10 arası sorunlu kredi oranının aslında daha yüksek olduğu iddiası ile karşı karşıya bulunulmaktadır. (ispata gerek duymuyorum bu konuda 10 larca ekonomistin youtube videosu mevcut)

Peki bu durumda ne yapmak lazım? 

Bunun doğrulaması ancak stres testi ile yapılabilir, uyarımız, sonuçları açıklanmasa da bankalara stres testinin yapılarak riskin yeniden ölçülmesi ve gerekli karşılıkların ayrılmasıve risk yönetiminin aksamadan yapılması olacak, bu işlem yine kamu otoritesinin kararı ile olacaktır.

Evet Türk bankacılık sistemi güçlü yapısını sürdürmektedir ama bazı dönemlerde gerçekten hem kredi veren Bankanın hem de krediyi kullananın elinde olmayan nedenler(mücbir sebep) ile kişi ve kurumların bütçesi ve bankacılıkta karşılık ayırma ve yönetim mekanizması olarak sıkışması söz konusu olabilir.

Böyle bir dönemin içinde olduğumuzu düşünerek daha dikkatli olunması gerekir.

Tüm bu duruma hazırlık için stres testi yapmak için gecikmeden karar almak lazım.

Düzenleme Yapılmazsa ne olur? Pandemi kapanmaları ile birlikte ciro ve kârlılık kayıplarına uğrayan binlerce esnafın yakın gelecekte, 2006 yapılan İstanbul yaklaşımı benzeri farkı bir yapılandırma modeline ihtiyaçları da olabilir. Bu durum bankacılık sektörünün güçlü kalması açısından ve yeniden ekonominin canlanmasına fırsat yaratması açısından da çok çok önemlidir.

Tüm bu yapılan işlemlerin zararı nedir? Cevap tahsili imkânsız hale gelen kredilerin artması.
Bu sorunlu kredi oranının gerçekten küçük gösterme çabası aslında bankacılıkta görünmeyen sermaye kaybı anlamına da gelir. Bu durum gerçek olursa bankaların azalan sermaye ile birlikte ilerideki dönemde kârlılığı da olumsuz etkileyecektir. Bu durum bankacılar için RİSK yönetimi ve Sermaye Yeterliliği yönetmeliklerinde açıkça tarif edilmiş problemler olup çözümü tabiki mümkündür. (uygulama kararı ile birlikte zaman içinde çözüme ulaşır)

Diğer taraftan bu sorunlu kredi artışı bankacılıkta risk yönetiminden prosedüründen banka içinde sorumlu olan ve banka yönetim kuruluna karşı da sorumluluğu bulunan RİSK YÖNETİMİ Müdürünün ve İç Denetim Sisteminin görevini tam yapmaması anlamına da gelir ki kimse böyle bir zor durum karşısında almak istemez.

Bankacılık ciddi bir meslektir. 

Serbest piyasa kavramına ters, bankacılık yasasında risk yönetimi kurallarına ters, sermaye yeterliliği ve sorunlu kredi hesaplama sistemine ters olan kredi kullandırma teşvik modelinin artık bir daha uygulanmamak üzere rafa kaldırılması gerekir.

Kamu otoritesi karşısında Türkiye’de hiçbir bankanın üst yönetimi bu gerçekleri dile getirecek durumda da bence değil, nedeni ise Hazine’nin bağlı olduğu Bakanlığın istediği banka yöneticileri ile çalışmama uygulaması ve ekonomi politikası anlayışının günü kurtarmak üzere yapılmasıdır.

"Kısacası bir uzman ve dost tavsiyesi olarak alırsanız sevinirim, tavsiye: tüm banka sisteminin, tüm bankalarda risk yönetimi, krediler ve hazine bölümleri işlemlerinin Cumhurbaşkanlığı Yüksek Denetleme Kurulu tarafından denetlenmesi, bu denetime BDDK ve her bir bankada ayrıca Teftiş Kurullarının da dahil edilmesi ve tüm bankacılık sistemimizde acilen Stres Testlerinin yapılarak bilanço, sermaye yeterliliği ve sorunlu kredi hesaplarının gözden geçirilmesini tavsiye ediyorum" 

B) Bankacılık ile ilgili diğer iki problemi ayrıca belirtmek isterim:

2020 yılı başında piyasada bankacıların yaptıkları SWAP işlemlerini algılama problemi yaşanırken daha sonra muhasebe ve defterde (pozisyon) gösterme problemi de yaşanmaya başladı.

B1) SWAP işlemi iki farklı işlemin aynı anda yapılmasıdır.

Bu işlemlerden birinci işlem bugün vadeli, ikinci işlem ise 3-6-9-12 ay veya 1-2-5-10 yıl vadeli olabilir.

Birinci işlem bugün, ikinci işlem ise vadeli işlem olarak ilk işlemin yapıldığı gün muhasebe kaydı açılır.

Net durumu görmek için DÖVİZ POZİSYONU DEFTERİNE de bakılır ve vadeye kadar borçlu olduğumuz döviz cinsi de RİSK olarak RİSK YÖNETİMİ ve HAZİNE birimi tarafından ayrıca takip edilir.

Dolayısıyla vadeli dövizin muhasebeleştiği ve bilanço dışı muhasebe kalemi olan Nazım Hesapların da takip edilmesi, yönetmeliğin emrettiği dönemlerde reeskontunun yapılması ve riskinin izlenmesi gerekir.

Konu ile ilgili çok detaylı bir çalışma olan "TCMB Analitik Bilanço yazıları" da var,  SWAP muhasebesi konusunda Para ve Finans'da bu iki farklı kayıt yöntemi detaylı olarak anlatılmıştır.
(ilgili linkler, 1- https://paravefinans595106776.wordpress.com/2021/03/05/bolum-x-swap-islemleri/
2-https://paravefinans595106776.wordpress.com/2021/03/05/bolum-xii-swap-islemlerinin-muhasebelestirilmesine-iliskin-alternatif/ )

SWAP’ın AR rasyosuna etkisi ise yoktur çünkü döviz pozisyon defteri “0“ göstermektedir.

Eğer sadece aldığımız dövizi aktif kabul eder, pasifi görmezden gelirsek bu "keyfimize göre" muhasebe olur. Bu şekilde hiçbir banka işlem yapamaz ve kayıt oluşturmaz buradan haber vermek isterim, SPOT, FORWARD, SWAP(döviz ve faiz) muhasebe kayıt sitemine 1990- 1992 döneminde karar verilmiş ve yurtdışında da benzer biçimde yapılan uygulanmaktadır.

TCMB döviz rezervi rakamlarını bugün okurken, aynı şekilde SWAP’lar + diğer borç olan kısım 132 Milyar dolar ama TCMB döviz rezervi de 85 Milyar dolar gözükmektedir. Bu durumda 85 milyar dolarımız var derseniz, bir gün vade geldiğinde 132 milyar dolar borç da şu şekilde ödenecek şeklinde açıklama yapmak gerekir.

TCMB iki tür swap yapıyor birincisi yurtiçi bankalar ile ikincisi yurtdışı piyasa-banka ve devletlerden.  

Şimdi aşağıda, yurtdışı bankalar ile olan swapların durumu anlatalım.

  A)2020 yılı Nisan ayında Aktif Rasyosu (AR) hesabını keyfi biçimde değiştirerek, bilanço pasifinde yer alan kalemi aktifmiş gibi hesaplayarak daha çok kredi kullandırmak için bankaların kredi limitini sanal biçimde artırma çabası var.

Bu hatadan 2020 yılı Kasım sonunda vazgeçilmiştir. Bu sebeple ilgili kamu kurumunun eski kararının da mevzuat açısından en üst düzey denetim mekanizması ile denetlenmesinin zamanı gelmiştir.

SWAP ile bağlantılı diğer konu ise, bu günlerde gündeme gelen 2018’den bugüne TCMB’nin sattığı 128 Milyar doların ne kadarı kamu bankaları ile hangi fiyattan ve miktardan SWAP yapılmış sorusudur?

Bu aslında aktifler hangi fiyat ve zamanda satılmıştır sorusunun bir değişik halidir? Bence bu soruya cevap verilemez ama en azından konu denetimden geçerse sağlıklı bir adım atılmış olur.

Bu sorunun cevabını bulmanın en sağlıklı ve yasal yolu işlemlerin yukarıda anlatıldığı biçimde en üst makam tarafından denetlettirilmesi kısaca problemin yine kamu üst denetim ile ortaya çıkması, gözden geçirilmesi ve bu yolla çözülmesi olup ve eğer bir problem var ise bir daha  aynı problemin yaşanmaması için gerekli mevzuat düzenlenmesinin yapılması yöntemidir.

Hatalı ve usulsüz işlem yapmayan yöneticilerin, bürokrasinin de denetimden korkusunun olmaması gerekir.

B2) 2020 yılının Nisan ve Mayıs döneminde Londra SWAP piyasasının TL bacağını kısıtlamak için TL’nin konvertibilitesini kısıtlamak göze alınmıştır. Aynı günlerde yabancı sermayeli bankalara ceza kesip sonra da 2 gün sonra (haftasonu) cezayı iptal etmek ise kabaca finansal bir ayıptır. Diğer tarifini denetim kurumu mutlaka yapacaktır bu noktada üzücü olan işlemşerin ülkemize olan güveni tamamen yok etmesi Türkiye'nin Londra 5 yıllık Kredi Temerrüt Faizleri'nin (CDS) 600 (%6) üzerine çıkmasıdır.

Debetim günü geldiğinde bu durumun da denetlenmesi gerekir ve bir daha aynı hataları tekrar etmemek açısından ifade etmek isterim.

B3) TCMB açısından TL ve Döviz Zorunlu Karşılıkların ekonomi politika aracı olarak kullanılması hususuna ise bu yazıda girilmeyeceğini belirtmek isterim.

Özet; Bankacılık kanuna, kurala bağlı bir meslektir, günü kurtarmak adına uygulamada başarısız olmuş ülkelerin ve bazı kurumların eski yöntemlerinin deneme tahtası değildir.  Bankacılığın ve kanun ve yönetmeliklerinin doğru ve tam uygulanması hususunda özen gösterilmesini rica ediyorum (eğer rica edemiyorsam arz edeyim bir zahmet). Denetim ve stres testlerinin bir an önce yapılması hepimizi ve özellikle de bankalarımızı kurumlarımızı çok rahatlatacak, ülkeye ve sisteme olan güven de artacaktır.

Stres testinin sonucunun kamuoyuna açıklanmasına ihtiyacı da yok ayrıca gereği de yok ama sorunlu kredi portföyünü ile ilgili risklerin artmaması için ve yakın gelecekte böyle bir risk varsa da daha önce yapılan istanbul yaklaşımı benzeri bir KREDİ YAPILANDIRMA modelinin oluşturularak, ekonominin, firmaların, KOBİ'lerin, esnafın kısaca her türlü üretim gücümüzün ve bankalarımızın bu sorunlu kredi probleminden kurtarılması gerekir. 

Üst düzey denetim, stres testi ve yeni düzenlemeler gerekiyor, REFORM mu arıyorsunuz? YAPISAL düzenleme mi arıyorsunuz? MİLLİ EKONOMİ POLİTİKASI mı arıyorsunuz? GÜVEN yeniden oluşsun, yatırım için ve üretim için yeniden sermayedar, iş dünyası ve yabancı sermaye harekete geçsin mi istiyorsunuz LÜTFEN ÖNDEN BUYURUN.

 Erman Dinçel / 8 Mart 2021

"Eski banka Hazine yöneticisi, Bankalar Birliği (TBB) Risk Yönetimi ve Türev Ürünler Eğitmeni, Sermaye Piyasası alanında lisanslama eğitmeni ve yine eski bir fon (türev portföy) yöneticisi, BES Sistemi eğitmeni şapkası ile bu yazıyı kaleme aldım"

"Sürç-ü lisan edip yazı teknik kaldıysa ve uzun olduysa affola"