25 Temmuz 2021 Pazar

Varlık Yönetimi Şirketleri İçin Yeni Faaliyet Yönetmeliği

Yeni Varlık Yönetimi Şirketleri Yönetmeliği 14 Temmuz 2021 de Resmi Gazete de yayımlanmış.

(https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2021/07/20210714-2.htm ) 

Denetim ve değerleme şirketleri konuyu değerlendirmişlerdir.


İlgili yönetmeliğin eskisi de var ve yürürlükten kalmış, yeni ile eskinin arasındaki farkı bulmak daha kolay olmalı, eski yönetmelikte bankaların varlık yönetim şirketlerine devredeki kredilerin donuk kredi olması şartı mevcuttu kısaca bankaların tahsil edemedikleri ve karşılık ayırdıkları krediler bunlar. Bu tahsili zorlaşmış kredileri oldukça indirim yaparak alıyor varlık yönetim şirketlerin mesela alacağın %5-10 u kadar diyelim ve ayrıca her kurumun değerlemesi de farklı olduğunun altını çizelim.


Yeni yönetmelik işte bu donuk kredi kavramını ortadan kaldırmış yani donuk, canlı ne kredi varsa devrede bilecekler ayrıca sadece alacak değil varlık yani şirket devri de yapabilecekler.


Bu değişikliklerin tümü ilgili yönetmeliğin 14. maddesinde  “faaliyet alanı”  tarifi ile belirlenmiş. 


Bu maddenin “a” alt seçeneğinde ise bu konu tarif detaylandırılarak açıklanmış ve açıklama şu şekilde  “kaynak kuruluşunun ( mesela banka) ana faaliyet konularından  doğan  alacakları( mesela krediler) ve diğer varlıkları devredilebilir” deniyor. Bu ifade ile mesela bankaların tüm alacakları ve varlıklarını varlık yönetim şirketlerine devredilir anlamın da çıkıyor. 


Daha önce var olan, donuk olan veya olmayan kredi kavramı ise sanırım uçmuş.


Bu kısıt-tarif doğru ise, 

1-Bankalar karşılık ayırmadan dahi istedikleri alacak ve varlığı devredebiliyor, 

2-Devir işleminizde bunu alan Varlık Yönetimi şirketi de tekrar başkanına devredebilir.(vay maşallah)

3-Banlalarda sorunlu kredi karşılık ayırma modeli de tam çalışmıyor olabilir ihtimali aklamgeliyor (sorunlu kredi yüzdürme galiba gerçek)

4-Bankalar yakında sermaye artırımı zorunda kalabilir,  bu durum kamu bankalarında olursa kaybedilen öz kaynağı yerine Hazine sermaye koyacaksa veya TVF bunun için borç alacaksa devamında bu konu 

5- Servet-varlık transfer ile varlığın veya alacağım el değiştirmesi riski yaratıyor demektir.  


Önemli....o zaman not alalım bir kenara; varlık Yönetimi şirketlerinin devraldığı banka alacakları ve varlıklarının tekrar başka kuruma devri ve varlık Yönetimi şirketinden varlıkların tekrar satışının yıllık ve son 5 yıllık süreç içinde denetlenmesi gerekecek. 


6-Aynı şekilde el değiştiren varlığın değerlemesi de denetlenmeli ve son olarak BDDK nın yayımladığı bu yönetmelik ile ilgili olarak da kendisine denetim yapılması gerekiyor.


Erman Dinçel

Eğitimci ve Ekonomist

25/Temmuz/2021-Aydın

23 Temmuz 2021 Cuma

Sıcak Havada Buzdağı'nın (Ekonominin) Alt Bölgesi (Görünmeyen Yüzü) Hakkında Bir Yazı

Görünmeyen Ekonomi

Buzdağı ve altındaki görünmeyen bölge kavramı ile görünmeyen riskler, görünse bile hissedilemeyen belirsizlik-büyüklük (hacim) anlatmak için kullanılır.

2021 Temmuz ayında ülkede buz dağının altındaki bölgeyi oluşturan bir çok konu olduğunu hepimiz biliyoruz ve aslın kendimize "yok birşey bu da geçer" diyerek kandırıyoruz.

İşte bu sebeple o sosyal medyada görünen mutlu, becerikli, gezgin, eğlenen birey paylaşımlarını ciddiye alamıyorum.

Hemen üzerinize alınmayın size seslenmemin nedeni bunu ifade etmek de değil, tam tersine bu paylaşımı yaparak dostlarıma, arkadaşlarıma ve okurlara bazı gerçekleri hatırlatmak ve gelecek için umut verme çabası içindeyim.

Buzdağı'nın altındaki kısmın konu kapsamı (çok büyük çok)

(1.Aşama)

1-Kurumların ve bireylerin artan borçlulukları,

2-Devletin artan iç ve dış borcu, (borcun yapısı ve faizi)

3-Kamu ve özel sektörün artan dış borcu,(borcun yapısı ve yenilenme şartları)

4-TÜİK'in açıkladığı istatistikler ile makro ekonomideki gerçek durumun hissedilmez hale gelişi ve vatandaşın yaşadığı gerçeklerin farklılığı.

5-Bir numaralı madeden dolayı bankaların sorunlu kredilerinin hesaplanandan farklı olması riski, BDDK'nın bir türlü gerçekçi stres testi yapmaması,

6-Kayıtdışı ekonomik faaliyetin ekonominin %40-50 arasındaki bir noktaya ulaşması ve bunun yarattığı vergi tahsilatı ve sosyal güvenlik primi tahsilatı kayıpları.

Kayıtdışı ekonomik faaliyet kapsamının ekonomi politikasına yön verenler tarafından bilinmesi ama görülmemesi, hiçbir önlem alınmaması ve tam tersi siyasetin finansmanında kullanılması,

7-Enflasyonun görünenden büyük oluşu,

8-Bütçe açıklarının durdurulamayan artışı, kontrolsüz kamu harcamaları ve yine bilinçsiz emisyon artışı.

9-Ülkenin üretim yapabilmek için ithalata bağımlı olması,

10-Kimilerine göre GSMH'nın yani 720 Milyar doların %5'i civarına ulaşması ihtimalinden bahsedilen Kamu Özel İş Birliği (KÖİ) Proje garantileri (önümüzdeki 25 yıl) ve bunların üzerindeki kur ve faiz riski, sürekli ertelenen ve silinen vergi borçları ile vergi adaletinin zedelenmesi.

11-Türkiye Varlık Fonu(TVF) ve bünyesindeki başta kamu bankaları, THY benzeri kurumların yıllık zarar ve sermaye kayıpları ile borçlulukları ile tüm bunlara borç kaynak bulmaları için Hazineden sağlanan garantilerin boyutunun bilinmemesi,

12-TCMB'nin aşırı borçlanarak (SWAP) aynı anda döviz rezervini de satarak tüketmiş olması, (satış günü, fiyatı ve miktarı ile kime olduğu şeffaf veya denetime açık olmaması,

13-TCMB ile kamu bankaları, kamu bankaları ile Hazine ve işsizlik sigortası fonu arasındaki, borçlanma, tahvil, swap benzeri şeffaf olmayan, ölçülemeyen döviz (spot ve vadeli alım satım) ve borç senedi işlemleri. (Borç senedi karşılığı döviz veya borç senedi takası işlemleri)

14-a)Toplumsal fayda ve maliyet analizi yapılmadan, b)proje yönetimi standartına uygun bilimsel proje hazırlık çalışması yapılmadan, c)finansal hesaplama modeli dahi şefaf olmayan ve tüm bu sebeplerle, sürdürülebilir ve verimli olamayan, bu kurallarına asla uymayan şekilde ihale edilen, yatırım ve projelere kaynak ayrılması. Çok basit ifade ile kaynak israfının ve kuralsızlığın önüne geçilememesi (Tüm HES'ler, tüm KÖİ'ler, Kanal İstanbul, tüm Termik Santral ve Madenler ve Taş Ocakları için ormanların kesilmesi ve geriye dönüşü olmayan doğal hasar bırakılması)

15-Tassarruf yapma büyük bir kitle için imkansız hale gelirken, kamu da israfın ve şatafatın tam gaz devam etmesi.

16-2021 için açıklanacak büyüme rakamının yüksek çıkacak olmasının arkasında enflasyon artışı olacağını bilmemize rağmen, rakam açıklanınca "bak ekonomi büyüdü" ile siyasi tartışma çıkacak olması. Yıllık büyümenin %6-7 olarak açıklanacak ama hepimizin gerçek büyümenin %2-3 olacağını biliyor olması. Yıllık %2-3 reel büyümenin ise Türkiye'nin gerçekten ihtiyacı ve potansiyelinin altında bir büyüme olacağını biliyor olmamız ve bu şartlar ile işsizliğe çare bulunamayacağını da biliyor olmamız.

17-Giderek azalan satınalma gücü  ile yıllardır enflasyon altında ezilen asgari ücretlinin, tüm diğer çalışanların ve emeklilerin maaşların olduğunu hepimizin bilmesi ama görmezlikten gelmemiz.

Her sene Aralık ayında Bütçe Plan Komisyonunda veya asgari ücret komisyaonunda kurulan karagöz perdesi ile bürokrasinin "gözümü kaparım vazifemi yaparım emekli çalışan falan umrumda değil" durumu.

18-Aşırı yüksek dolaylı vergiler (ÖTV, ATV ve KDV), aşırı yüksek gelir ve kurumlar vergisi, gerçek gelirin beyan edilmesi ve önüne geçilemeyen kayıt dışı ekonomik faaliyet.Vergi kaçırmanın ve gerçek dışı bilanço oluşturmanın marifet veya beceri olduğunu sanan ahlak anlayışı.

19-Dernek, vakıf, kurumlar ve bireyler arasında mal ve para hareketinin, varlık artışı ve azalışının izlenemiyor ve kayıt altına alınamıyor olması. Bu fasılada, tüm STK tipleri, oluşumlar, topluluklar ve benzeri yapılarında içine katılarak kazanç ve varlık kayıtlarının oluşması ve izlenmesi gerekiyor.

20-Suriyeli geçici sığınmacılara bu statüden dolayı Devletçe yapılan harcamalarının bir üst limitinin olmaması, sığınmacıların sayılarına da bir sınırlama getirlmemesi,

21-Gruplar halinde Afganistan'dan geldiği söylenen ve statülerini henüz bilemediğimiz, ikametgah adresi dahi belli olmayan, kalabalık insan gruplarının sürekli elini kolunu sallayarak ülkeye gelmesi ve ülkenin, göç, mülteci, göçmen, sığınmacı ve bu kişilerin barınması, çalışması, ülkelerine geri dönmesi ve TC vatandaşı olmaları ile ilgili hiç bir politikasının bulunmaması. Bu kişiler ve ailelerinin, eğitim ve sağlık ihtiyacının planlanmamış olması.

Sınırların sonuna kadar açık olmasını ise gerçekten anlamak mümkün değil, bu işin sonu hayra alamet değil, hiç bir ülke bu işi bu konrolsüzlük ile yapmaz bu tam anlamıyla savaş ekonomisi benzeri bir risk yaratmak üzere.

22-Tarım, çiftçi ve bununla ilgili borçluluk, üretim yöntemi, yabancıların kontrolü vb veya ilaç, gübre ve tohum üzerinden yaşanan problemler. (sürdürülebilir olmayan, milli olmayan, doğa dostu olmayan tarım politikası)

Burada durayım, sadece buzdağını bir ekonomi gibi kabul ederek, buzdağının görünmeyen yüzü kabaca ele alınmıştır.

Konu ekonomi politikası olarak doğru yada yanlışlığı üzerinde tabiki durulmamıştır.

Biz vatandaşlar politika yapıcılarının tercihlerine bakarak gelecekte olabilecekleri sadece tahmin edebiliriz.

Sanırım okuyucu tahmini yaptı.

Bugün konumuz buzdağının görünmeyen kısmı ile ilgiliydi, hangi siyasi hareket veya parti olursa olsun, adını, yöntemini ve yolunu ne belirlemiş olursa olsun, ekomiyi düzeltmek isteyen herhangi bir plancı veya programcı ilk aşamada yukarıdaki 22 maddeyi ele alıp kurumları denetleyip, yeniden organize edip düzeltecek yapısal adımları atmadan bu patikanın yanından, altından veya üstünden geçmeden ekonomi programı yapamaz.

Ekonomi programı hazırlama yöntemi farklı olabilir ama daha başlarken tavsiyem 22 problemin çözümünü 1. Aşama olarak ve "ilk yardım" veya ekonomide "acil servis" olarak ele alınmasıdır.

Yukarıdaki buzdağının alt kısmı ile ilgili problemlerin çözümüne adım atıp problemi çözmeye çalışacak tüm ekonomistleri ve uzmanları şimdiden tebrik ediyorum, lütfen derin bir nefes alın ve asla yorulmayın çünkü maraton koşusuna yeni başlıyorsunuz.

Bundan sonraki adım veya beraberinde oluşacak ikinci bir aşama (2. Aşama) ve program ise biraz daha uzun mesela 5 yıllık bir program ile tarım ve sanayi üretiminin hem teknoloji kullanarak hemde geri kaldığımız alanlarda yeniden yatırım yapılarak düzenlenmesi olmalıdır. Bu ikinci aşama bir sistem değişim aşaması olup sadece büyüme değil aynı zamanda kalkınma odaklı ve hedefli olmalıdır.
(Bu durumda şimdi büyüme nedir? Kalkınma nedir? bir tarih edelim, her ikisini aynı anda yapmak ve kalkınmanın kalıcı olması için ne yapılması gerektiğini belirleyelim, eğer siyasetçi bu noktada kaçıyor ve "yav hele bir o zaman gelsin" diyorsa bu iş hiç yürümez)

Üçüncü aşama (3. Aşama) için kastedilen ise ekonomik modelin hem üretim, hem paylaşım, hem tüketim ve hem de ülke nüfusunun çogunluğuna hizmet edecek hale getirilmesidir. (Bu aşama belki de 2. aşama içinde yer almalıdır bu tartışılabilir)

İşte bu modelin bu kısmı "milli üretim yöntem ve temellerine dayanarak yapılır" adını açık koyalım, 1945 yılından sonra sırayla yaşanan tüm problemlerin çözümünü içermesi gerekir ki bu "refah ekonomisine geçiş" çabasıdır.

Şimdi tüm ekonomist dostlarım hatırlayacaklar ki bu problem geri kalmışlık problemi olup, "gelir dağılımı bozukluğunu yani en kronik" problemi düzeltme programıdır.

Arkasına seçmenin gücünü ve çoğunluğunu alacak siyasetçilere seslenmek isterim, alacağınız kararlarda ilk aşama için 22 madde hariç diğer tüm aşamaların tamamını için "toplumsal mutabakat" ile uygulayınız.

Bugün Erzurum Kongresinin 102.yılı, 102 yıl önce bugün başlayan kongrede alınan kararlar ile Anadoluya bir karabasan gibi çöken umutsuzluk dağılıp gitmiş ve vatanın parçalanamayacağı, yabancı işgaline karşı milletin tamamının direnmesi kararları alınmıştır.

Bu süreç 1919 Eylül Sivas Kongresi ve Şubat 1923 İzmir İktisat Kongresi ile devam eder, gençler durumu anladınız, kongre demek ortak irade oluşturmak demektir, siyasi partilere teklif ediniz, zamanı geldi.

İyi bayramlar dilerim. 


Erman Dinçel
Eğitimci ve Ekonomist

23/Temmuz/2021 /Aydın


Uzun bir yazıdan sıkılmayanlar için yumuşak bir tarzda  "bu yazı neden yazıldı?" açıklaması yapacağım.

1-Bir siyasi parti için ekonomi programı nasıl yapılmalı?
2-Türkiye’nin ekonomi olarak yaşadığı bu çürümüşlük, çöküş ve sürüklenmeden kurtuluşu için gerekli çıkış yolu (patikası) minimum hangi adımlardan oluşturmalı?

Bu krizden çıkışı yönetmenin 3 aşamada olacağını kabaca belirledim. (Bunu isterseniz 5 adım da planlayın fark etmez aynı patikanın içindeyiz)

Bundan sonra adı ve ideoloji ne olursa olsun her ekonomi programı her ekonomist veya finançının bu patikadan geçmek zorunda olduğunun altını tekrar çizmek istiyorum. (Eğer başka bir hesaba veya ideolojiye veya güce hizmet etmiyorsa)

Bu 3 aşama sistemi adım adım çalışılmalı ve eksiklik oluşmamalı adım adım çalışılmadığı zaman veya keyfi davranıldığı anda çalışmanın eksik yaptığını yüzüne söylemek için bu aşama sistemi test için de kullanılabilir.

(Amacım "parti yöneticileri her şeyin doğrusunu bilir? Milletvekilleri mutlaka en doğruyu bilir, doğru ifade kullanır hele Genel Başkan lar her şeyin en en iyisini bilendir" inancını yıkmak ve işte bu üç aşama nın uygulama sonuçlarına göre bu test yapılabilir)


Bu aşamalardan 1. ve 2. Aşamalar için büyük bir eksiklik olmadığını düşünüyorum ama ufak tefek ayarlamalar ekler de yapılabilir.

3. Aşama ise refah ekonomisini programlama kısmı. Bu 3.aşama  için ise herkesin tarzı farklı olabilir ki bu büyük zenginlik olur. (mesela birisi teknoloji devrimini yakalama işini bölgesel ve devlet destekli planlar ile yapar bir diğeri Kore modelini seçerek grup ekosistemi kurararak, bir başkası birinci aşamadaki denetim mekanizması için kontrol sistemi ve digital paraya geçiş ile bir özel program vb ekleri ile ele alabilir ve hatta bir başkası üretim ile ilgili ekosistem oluşturma ve teşvik oluşturma sistemini teklif edebilir. Bunların tümü büyük bir zenginlik ve ülkenin krizden çıkışı için önemli çabalardır.


İkinci aşamayı tekrar konuşmak isterim, “büyüme ve kalkınmayı nasıl gerçekleştireceğiz aşaması” işte bu aşama a)milli mutabakat İle başlamak, b)Türk’ e göre iş yapma, bölgeye göre iş yapma, ticaret yapma, organizasyon yapma tarzını içeren bölüm olup bu bölüm tüm vatanseverler için özel tasarım veya inovasyon aşamasıdır.

Gerçekten gönülden bir inovasyon yapılsın istiyorsanız, bu yaklaşımın tümü için ifade edelim ki ; ülkenin kurucusuna ve kuruluş ile 1945 yılına kadar yapılan tüm ekonomi ile ilgili çalışmalara karşı saygı ve minnet duymayı gerektirir, yoktan var etmek ile olanın üzerine birşey koyma çabası tabiki farklı değerlendirilir.

Türk milleti olarak problemleri çözmenin yönteminin üretmek olduğu bilinci ile ekonomideki düğümü çözmenin ve toplumu rahatlatmanın yöntemi Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti yaşam ve çalışma tecrübesini kullanmak ve Ziya Gökalp ve Atatürk ü incelemekle mümkündür.

Neden derseniz?  “bireysel mülkiyete ve özel sektöre dayalı, üretim ve üretim organizasyonu modeli buradan yeniden inovasyon ile ortaya çıkacaktır da ondan.

Bu 3 aşamalı sistem aslında 3 aşamanı sırayla değil aynı anda başlaması ile tarif edilir.

Sadece aşamaların ilgilendikleri problem ve çözümler ile hedefleri ve süreçleri farklı.

Öyleyse buzdağının altındaki büyük problem kitlesini tanımak ve bundan korkmadan üzerine giderek çözecek kişilere çalışmalar daha çok ihtiyaç var. 

Son dört yılıdır her fırsatta ifade ettiğim gibi, "Yeni Bir Yönetişim Sistemine de ihtiyacınız var" bu sistemi hangi aşamada isterseniz uygulayabilirsiniz. Tüm kamu ve özel sektörün kurumları için geçerli olmak şartı ile yeni yönetişim adımlarımız;
a) sürdürülebilirlik kuralları
b)verimlilik kuralları,
c)risk Yönetimi yöntemleri
d)uluslararası muhasebe, kayıt ve denetim kuralları ile tüm kurumlar için
e) Stratejik yönetim sisteminin kurularak işletilmesidir.

(işte yeni yönetişim "yönetim ve iletişim"  inovasyonu bunların aynı anda uygulanabilirliğidir)


Neye ihtiyaç yok derseniz kıymeti kendinden menkul, egosu tavan yapmış her türlü yönetici ve lidere ihtiyaç yok, keyfi yönetim sistemine ihtiyaç yok, kastım bir kişi veya gurup asla değildir, kastedilen aslında bu eksik ve hatalı anlayışı ortaya çıkaran sisteme ihtiyaç olmadığıdır. Sadece ülkesine hizmet edecek, dışarıya yani emperyalizme hizmet etmeyecek ve bundan etkilenmeyecek bir yeni yönetim sistemine ihtiyacımız var.

Bu mücadele idealist ve milliyetçi her vatandaş için geçerli, ülkenin ve ülkenin kaynaklarının, insanların hayatlarının ve emeğinin sömürülmesinin önüne geçmek ve geleceğe bir umut ışığı bırakmak için çalışılmalı, tıpkı 100 yıl önce ülkenin kurucularının yaptığı gibi, akıl ve bilim ile insan yetiştirerek ve tecrübe ile yeni sistem bir üretim modeli kurarak.

Bir de aklımızda kolay canlandırma için aşamaları resim olarak paylaşalım.