31 Ocak 2023 Salı

Ekonomi Politikası ve Neo-Liberalizm

 

BİRİNCİ BÖLÜM 

Sağı, Solu, Siyasal İslamı ve Liberal Olanı Anlamak ve Neo-Lieralizmi Hissetmek

  • “ a)Ülkenin varlığı olan döviz rezervi azaldı, TCMB de swap la şişirilmiş bir istatistik söz konusu, 200 e yakın veya üzerinde BDDK ve TCMB düzenlemesi var hem de 2020 Mart ayından beri.
  • b)Ülkenin iş adamları yurtdışında servet biriktiriyor, aktarıyor ve dışarıda korumaya çalışıyor ama bu da yeni kısıtlandı,
  • c)Adeta ülkenin kanı emiliyor veya ülke bir çeşit sömürülüyor çünkü sebebi çok belli bir halsizlik, hissizlik ve keyifsizlik var, fakirlik ve enflasyon karşısında yaşam masraflara yetişememe ve en kötüsü açlık tehtidi var,
  • d) Türk şirketlerin sermayeleri erirken yabancı sermaye önce finans şirketlerini sonra da tarım ve sanayi üretimini kontrolleri altına alıyor. 
  • e) Yeni iş kurmak yapmak ve yatırım çekmek mümkün değil, bu risk seviyesi ve %9,75 dolar faizi ile dışarıdan borç bile yok.
  • f) Üretim yapmak ve ihracat yapmak için adeta siyasetçin yandaşı olmak lazım, tanıdık olmak lazım, taşeron sisteminin halkası olmak lazım, adeta "Rus ülkeleri iş yapma modeli" geçerli (temsilcisini bul komisyonunu öde ve iş yap, yatırım yap)
Neo-Liberalizm

Buna ne isim verelim, eğer bu durum normalmiş gibi yaparsak, ülke ekonomisi iyiye gidiyor, yatırım geliyor falan denirse, bir de üzerine enflasyon düşüşüyor falan gibi bir yorum gelirse "tüm aklı başında vatansever ekonomist takımının aklını kaybetmiş olduğunu kabul etmek lazım. Sürdürülebilir olmayan, verimli olmayan, olaganüstü borç ile yaşanan bu ortamda, gram enflasyon ile mücadele yok, gram yeni yatırım yok, gram tasarruf yok, dolu dizgin para harcamaya ve basmaya devam ediliyor.

Bütçe açığı olağanüstü büyük ve aynı anda dış ticaret açığı da çok fazla ve bu finanse edilmeye çalışılıyor, bu bir imkansızlık döngüsü veya bir girdap. Bunun gibi daha çok imkansızlık döngüsü var. Bu durum artık bir sistem olmadığını veya çalışmadığını gösteriyor, raslantısal ve keyfi bir yönetim tarzı var.

Bu Türk halkına yeni normal olarak sunuluyor, küreselleşme adı altında, yozlaşma, vicdansızlık ve ahlak problemi net hissediliyor, ülke insanı adalet duygusunu da test ediyor, tüm bunlar vatandaşın büyük çoğunluğunda gelecek korkusu, kaygısı ve buna bağlı travma yaşatıyor, okul çağındaki çocukların durumunu hayal etmek de zorlanıyor insan, bir de tüm zorluklara karşın 13 milyon Suriyeli sığınmacı ve kaçak için kendi vatandaşa tanınmayan haklar tanınıyor.

Sonuç ülke sanki işgal altında, sanki savaş var, o derece yokluk, açlık ve adaletsizlik var.

Bu ifade size çok muhafazakar ve ideolojik olarak sağdan veya aşırı sol dan geldiyse durumu farklılaştıralım, şaftı şimdi çok sola kaydırıp
( yüzünüzü tamamen sola çevirip ) aynı şeyi farklı biçimde ifade edelim.

“Emekçi kesim sömürülüyor, yani emeğin üretimden alması gereken payı alamıyor ve net biçimde sömürülüyor, Türkiye’deki emekçiler küresel sermayeye sürekli artı değer aktarıyor, satınalma gücü sürekli enflasyon yüzünden azalıyor, hatalı enflasyon ve asgari ücret belirleme yöntemleri ile bile bile maaş ,ile emekli maaş zammı düşük tutuluyor” kendiliğinden satınalma gücü kaybı oluşuyor.

Bu zor durumu Cumhur ittifkı hiç dile getirmezken, Millet ittfakı bile bugün ancak dile getiriyor ve bile bile 4 yıldır her sene bütçe kanunu geçiriyorlar.
Sonuç, neo-liberal iktidara uygun neo-liberal muhalefet.

Sol kesimin ikinci şikayet ettiği konu ise üretimin azalması üzerine bir analiz yapmak, fakat bu analizi yapan sol anlayışa sahip kişilerin (gazeteci, ekonomist veya siyasetçi) kapasite kullanım oranı, verimlilik ve yatırım ihtiyacı üzerinde hiç açıklama yapmamaları adeta büyük eksiklik ve çelişki. 

Ayrıca “teknolojik geride kalmışlık varken, sanayi 4.0 kaçırırken, hangi kapasite kullanımından bahsetiyorsun? “diyecek sol görüşlü ekonomist arıyorum bulamıyorum.

Sol kesimin problemi ise canı neyi görmek istiyorsa onu görme hastalığı, eski güzel günlere olan nostaljik takıntıları.
Tüm bunlardan Korkut Boratav hocayı ayrı tutuyorum bunu net ifade etmek isterim.

Konuyu konuşmaya başladığımızda önümüze konuşacak argümanları ortadan kaldırmak ve takıntılarınız için herkesi aynanın karşısına davet etmek için böyle bir yöntem izliyorum.

Kısaca sol kesimin bilerek ve bilmeyerek kaçtığı konu sermaye veya yatırım ihtiyacı ile teknolojinin seviyesi, verimlilik, sürdürülebilirlik veya bununla ilgili kapsamdır. Mesela Dış ticaret analizi yaparken ithalat bağımlısı ihracat olduğunu da görmez bu anlayış neyse aynı zamanın Akp bakanları gibi yorum yapar.(detay yok derinlik yok)

O zaman sizlerin hem sağ hem sol kesim için şimdiye kadar ifade edilen kısmı ile durumu anlamış kabul ediyorum.

Sağ-Sol ve Liboş

Konuya mecburen ideolojik baktığınızı biliyorum çünkü politik kararlar ekonominin geleceğini belirliyor, hep belirledi.

Bir de Liboş kesim var, yani bukalemun kesim, renk değiştirebilir her duruma her ortama uyumlu, kullanışlı, her devrin adamı, yani fırıldak veya rüzgar gülü yani parayla satılık kesim.Parayla iş yapmayı profesyonellik diye sunma becerisi var bunlarda utanma refleksi ise yok.

Onlar her yerdeler her siyasi yapının içindeler, bir de çok bilmiş ve ego patlaması vardır bu kişilerde.

Bunları rahat tanırsınız, her akşam ekranda izlersiniz, çok rahat hatta ekonomi ile ilgili görüşlerini sorduğumuzda çok rahat keşfederdiniz.

Liboşlar kurumsallık yani kural, kanun istemezler, bunlar tasarruf ve üretim sevmezler bunlar ithalatçıdır, her bir zımbırtıyı dışardan alırlar, bir yabancı hayranlığı vardır, bunlar adı üstünde liboş denir yani “ liberal “ kişiler.

İçlerinde finanse edilen sorosçuları da var, foncu larda var. İçerden cemaatler tarafından yetiştirilen yurt içinde veya dışında okutulan siyasal islamcılar da var.

Bunlara üretim, planlama veya kalkınma lazım dediğinde sana acayip biçimde bakarlar, hatta seni eski kafalı olmakla yaftalarlar.

Hemen anında yüzleri ekşir, “turşu yemiş gibi olurlar” neyse onları kendi haline bırakıyorum nasıl olsa dönecekler tekrar tekrar dönecekler, ideoloji, vizyon, ideal ve vicdani ve ahlaki değerleri yoktur, her kalkan uçağın yolcusu, her yola çıkan otobüsün misafiridir ve tek değer verilen konu para dır.

Şimdi sizlerden hepinizden bir rica da bulunacağım; sağ-sol, muhafazakar, derin muhafazakar ( bir cemaate veya bir cemiyete mensup ), uyumlu inançlı ve kanaatkar mütevazı kişiler, siyasal islamcılar, aşırı milliyetçi veya milliyetçi görünümlü olanlar, faşistler ile hatta ırkçı kesim ( kendini diğer insanlardan ayrıştırarak üstün gören onları aşağılayan ) ve sol görüşlüler, hümanistler, entellektüel sol, her türlü kısıtlamaya karşı olan özgürlükçüler, aktivistler ile insan hakları savunucuları, aşırı fanatik sol ve hatta sosyalist ve komünist olup kafayı paylaşıma ve mülkiyet ve servet paylaşımına kadar götürmüş olanlar ve siz sayın Türk vatandaşları sizlerden rica ediyorum bu çeşit çeşit olan siyasi şapkanızı bir süreliğine çıkarıp bir kenara koyun, ön yargılarınızı ve takıntılarınızı, korkularınızdan bir süreliğine sıyrılın ve sizlerle ÜÇÜNCÜ BİR YOL daha olduğunu konuşalım.

Üçüncü yol = ana hat = asıl rota nedir?

Bunu sonraki bölümde konuşacağız çünkü önce Neo Liberalizm yani küreselleşmenin hayatımızı nasıl işgal ettiğini önce tam anlamamız lazım. 

İKİNCİ BÖLÜM

Liberalizm den Neo Liberalizme Zamanda Yolculuk

Rahat olun bundan sonrası sadece zihinsel bir antreman, bir hatırlatma çalışması, bir sağaltım ve bir nevi beyin jimnastiği yaptığınızı hayal edin. 

Arzu ettiğinizde yine eski algılama biçiminize geri dönebilirsiniz.

Bu iki kesimin (sağ/sol) + liboş kesimin aslında bildiği ama görmek istemediği İLK ve TEK konu bu her üç kesimin veya yapının da altında temelinde yatan nedenin veya bu vatandaşlara sunulan ve çaktırmadan son 75 yılın siyasetçileri tarafından devlete ve millete kabul ettirilmiş sistemin “Neo-Liberal anlayış” olduğu gerçeğidir.

Bu günümüzde küreselleşme veya globalleşme olarak adlandırılır. 1978 de ortaya çıkan bu eğilim 2008-2009 krizi ile değişime uğradı hatta bittiği ifade ediliyor.

Uzun bir yolculuk bu Neo-liberalizmin zihnimizin dümenine geçmesi, sistemimizi ele geçirme yolculuğu bu aynı zamanda, Türkiye için 24 Ocak 1980 de başladı diyelim şimdilik, yani 12 Eylül 1980 darbesinden 9 ay önce.

O zamanın Ekonomi Bakanı Turgut Özal ın önerisi ile 24 Ocak 1980 kararlar alındı ve 12 Eylül 1980 darbesi sonrası da Kasım 1982 genel seçimlerine kadar darbeci generaller yönetti ülkeyi, Turgut Özal Ekonomiden sorumlu kişi olarak 24 Ocak kararlarını uygulamaya da devam etti, kesintisiz olarak vefat ettiği güne 1993 e kadar.

1982 Kasım da iktidara gelen ANAP, ve başında Özal ile bu politika adeta bir modernleşme dalgası veya iş yapma biçimi ve hatta yaşam biçimi olarak uyguladı, öğretildi,özendirildi ve empoze edildi.

Önceleri liberal 1987 den sonra global-liberal yani Neo liberal hale geldi ülke.

32 sayılı karar İle TL nin konvertible olması ve kambiyo kısıtlamalarının kalkması, borsa nın kurulması ( daha önce tabiki borsalar ve menkul kıymetler var yani bu finansal milad falan değil) ve sermaye piyasası kanunu çıkması, Bankacılık, sigortacılık ve sermaye piyasalarında ve finans ürünlerinde batıya uyum, ihracat seferberlikleri ile ihracat patlaması yaşanması ve kapalı ekonomi birden papatya gibi açtı ( Semra hanımın da papatyaları vardı )

Böylece ANAP ın karşısına Halkçı Parti Necdet Calp i koyarak bu düzen iki kutuplu olarak dizayn edildi, hem de  12 Eylül darbecileri tarafından dizayn edildi. ( şimdiki Cumhur-Millet karşıtlığının temeli o zaman atıldı)

Bu dizayn çalışmasını yapabilmek için 1980- 1989 arasında, sağ ve sol kesimin aktif unsurları terörizm bahanesi ile törpülendi, idam edildi, hapsedildi, kısıtlandı, ötelendi bu insanlar, yaşayabilenler bu duruma şükrediyor.

Ülke bir terörizm sarmalından çıkarken görünmez el bir  ahtapot gibi ülkenin her tarafına kollarınını uzatmıştı.
Aynı anda bir görünmez el dedik ya ( aslında görünür ) işte bu el siyasal islamı parlatmaya da başladı.

Bu siyasal islamcı kesimin oyları 40 yıl önce %11 veya %12 yi geçmiyorken şimdi Cumhur ve Millet ittifakı içinde ayrı ayrı temsil ediliyor ve kamu kurumlarını da bu cemiyetlerin eline geçirmiş durumda.
 
İşte bu durum Anayasaya aykırı ve kanunlara aykırı farkındayız değil mi?

İşte bu çok şikayet ettiğimiz taraf tuttuğumuz sömürü düzeni 40 yıldır devam ediyor fakat sanırım artık sonu geldi, sürdürülebilir olmadığını hepimiz kabul ettiğimizde ise bitecek. ( sömürü düzeni aslında 1945 den sonra yerleşti ülkeye )

Uyandırmaya çalışıyorum Neo- liberalizme devam diyorsanız Cumhur veya Millet ittifakına oy vermelisiniz.

Bir de partilerden terör uzantılı olanlar var,  bu uzantılara da oy verip kendinizi hümanist oluyor ve demokrasi gereği diye hikayesi anlatılıyor. Bunlar ile organik bağını kesmeyen partiler de oy verebilirsiniz.

Hepsi Neo liberal hepsi yasalmış gibi yapan partiler.

Şimdi hepsi aynı kapıya çıkıyor, kusura bakmayın; Millet, Cumhur ve diğer partilerden bazıları.

Neo-liberalizme ışık tutalım görünür hale gelsin.

1. Sömürü düzenini görüp fark ettiyseniz ve adının “Neo-liberalizm” olduğununun farkına vardıysanız ne mutlu hepimize,

2. Bu durumu daha net görmelisiniz, Neo-liberal düzen modernliği, demokrasiyi, kişisel özgürlüğü, insanlığı ( hümanizmi ) ve gelecek umudunu temsil etmiyor sadece ve sadece sömürülmeyi hatta üçüncü sınıf vatandaşlığı teklif ediyor ( birinci sınıf olan varlıklı %10, ikinci sınıf bakılan beslenen ve bedavaya eğitilen bir de maaş bağlanmış bulunan Suriyeli sığınmacı ve kaçaklar 13 milyon kişi ve 3. sınıf insanlarda diğer Türk vatandaşları yani ülke nüfusunun  %90 lık kısmı.)

Hepimizi bu parayla ve sermaye ile ülkeyi kalkındırıyor diye kaldırıyorlar. ( bana sakın sosyalizm şöyle, kominizim böyle falan diye hikaye anlatmayın, Rusya 25 milyar dolarlık ödemeyi ertelemeseydi bu kış geçmezdi, her halde kara kaşım kara gözüm için net hata noksandan destek çakmadılar )

3.duruma gelince, alınmış bulunan politik kararlar yüzünden ekonomi zor durumda yani ekonomi politikadan bağımsız değil, “bu durum cumhur ittifakı bağlar” falan da demeyin çünkü tekrar oy istiyor, diğer taraftan alternatif gibi görünen millet ittifakı ( muhalefet ) aynı sömürü sisteminin bilimsel görünümlüsü, popüler olanını yani yine Neo liberalizm teklif ediyor, üstelik 6 masa içinde beceriksizliği ve yetersizliği kanıtlanmış oyu %1 olmayan ama eşit haklara sahip millet ittifakı yandaş medyasından ahkam kesen partiler ve sosyal medyadan hakaret yağdıran parti başkanları var.

Evet bu partilerin içinde tecrübeli ve iyi niyetli insanlar tabiki var ama maalesef bu lider kalitesi ile ve terbiyesiz paylaşım hırsı ile ve bu bireysel makam hırsı İle bir yere varmak mümkün değil.
 
4.Batının yani emperyalizmin taktiği hep böyledir;

a) Böl ve yönet,
b) Başarısızlık olsun veya bir işi batırmak istiyorsan, çeşitlendir ve çökert
c) Borçlandır ve elinden al
d) Toplumsal ve ahlaki değerlerini, kültürel varlığını yozlaştır ve yok et,
e)Özelleştirme adı altında eğitim sistemini, sağlık sistemini, sosyal güvenlik sistemini boz , vergi sistemini çökert, f)Madenlerini bu çıkart transfer et, doğasını kirlet, yaban hayatını öldür, petrolünü doğalgazına ortak ol,
g)İ
nsanını sömürmek için dini değerleri kullan.
h) Tam ayrıştır, ( sistemik olarak ayrımcılık uygula) Türk-Kürt diye ayır, alevi-sünni diye ayır, kadın erkek diye ayır,
ı)13 milyon adamı sığınmacı ve kaçak olarak ülkeye sok ve onlara para harcayarak kendi vatandaşından ayrıştır adeta ülkenin sınır bilgelerini işgal et,
i)Cumhuriyetin ve ülkenin kuruluş değerlerini ve kurucularını aşağıla, Anayasadan Türk kelimesini çıkarmaya ve özerk bölgeler kurmaya kalk. Bunu politika teklifi olarak sunmayı dene.

Bu taktikler ülkenin gündeminin çok çok kötü olmasını, gerçek problemleri görmemizi de engelliyor.
Her iş bir fanatizm ve taraf tutularak  yapılıyor.

Dışarıdan bakılınca Türkiye kimsenin umrunda da değil, hiçbir Almanın, İngiliz’in, Fransız’ın Amerikalının veya Çinlinin de umrunda değil, hümanizmi bence artık yok, insanlık ölmüş.

Afganistan, Parkistan, İran, Irak ve Suriye umurlarında oldu mu?

Yok varsa yoksa kendi dini fanatizmleri ile kendi sömürü düzenlerini işletme istekleri.
 
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 


Üçüncü Yol ve Bu Yolun Tercihler Listesi
 
1-Neo-liberalizm değil milli ekonomiye ve değerleri, kısaca vatandaşların %90 nını öncelikleme.
2-Toplum olarak ortak ve bağımsız karar alarak siyasetçinin toplum ile tam iletişim içinde çalışması.
3-Tüm yukarıda sayılan kesimlerin bir araya gelmesi.
4-Kuruluş değerlerine, devrimlerine ve anayasana sahip çıkma.
5-Diğer tüm görüşlere karşı hoşgörü fakat önce ülkenin kurucularına karşı saygı duyma.
6-Ülkenin sınırlarını koruma, Türk vatandaşlığı şartlarını yeniden belirleme ve en az 5 yıl göçmen olarak yaşamadan, ülkenin tarihini ve anayasasını bilmeden ve Türkçe konuşamayanlara asla vatandaşlık vermeme.
7-Tüm para İle alınmış vatandaşlıkları ve sığınmacı ve kaçaklara verilen vatandaşlığı iptal etme.
8-Tüm sığınmacı ve kaçaklar yapılan harcamaları ve ayrıcalıkları durdurma. Tüm sağlık ve eğitim hizmetini para ödeme ve sınavı gitme şartına bağlama. Tüm Suriyeli ve Afgan doktor ve öğretmenleri işten çıkatma ve tüm sınırları fiziksel olarak kapama. Sadece gümrüklü kapılardan pasaport ile giriş ve çıkış.
9- Programında bunu anlatan siyasi partilere veya kurulacak yeni ittifaklara oy verme.
10-Sağ-sol muhabbetini ve hümanizm palavralarını bırakıp Türk çocukları ve vatandaşları İle Türk şirketleri ile yatırımcısını öncelikleme. 

Üçüncü yol kısaca 100 yıl önceki "Kuvay-i Milliyenin" ve "Cumhuriyetin ikinci Yüzyılını sağlayacak" siyasi oluşum ve partilerin desteklenmesidir.

Bu yol Atatürkün izinde Türk milliyetçiliği ve vatanseverliği olup, 1924 anayasası ve ülkenin bölünmez bütünküğüne sahip çıkma ve biraraya gelip problemleri aşma günüdür.

Ekonomide, sosyal hayatta bugünden yarına mucize beklemek yerine tarihsel ve toplumsal değerlere bağlı kalarak, değişime açık olarak, bir araya gelerek, ortak karar verebildiğimiz ve 3. yolu seçebildiğimiz zaman bu problemleri çözeriz.

Devam etmekte olan 2000 yıllık Devlet tarihimiz ile 100 yıllık Cumhuriyet tarihimiz bize var olma gücünü ve Cumhuriyetin ikinci yüzyılına dayatılan Neo-liberal sistemin dışında sağlayacaktır.

Kuvva-i milliye hattında bir çok parti var, terör örgütlerinden uzak duran tüm vatandaşlar bu yapının doğal parçasıdır.

Ben tercihimi Zafer Partisinden yana kullanıyorum, bilmem kaçlı masa ile ve oradan buradan araklama mutabakat metni ile hiç birşey olmaz.

Zafer Partisinde 1,5 yıl önce yazılan ve internet sitesinde bulunan parti programında sadece yapılacaklar listesi değil, eylem planları ve bunların kanun ve kararname taslakları ve uygulama planları da hazır.

Çıkar ve paylaşım siyaseti bitti, şimdi vatan siyaseti zamanı, herşeyi kanunlarda ve Anayasada yazmasını beklemeyiniz, tarih bize ne yapmamız gerektiğini ne biçimde gösteriyor.

Nutuk bile tek başına bir fener gibi karanlığı aydınlatıyor.

Sağı-Solu-Liboşu ve unutma, aklımızı ve kafamızı kullanalım, ortada, merkez de ana rota da Atatürk'ün izinde buluşalım.

Sistematik risk oluştu, bu risk ile mücadeleyi şimdi başaramazsak ve Anayasanın ilk 4 maddesini de koruyazsak milli mücadele farklı boyutta yapılmak zorunda kalacağız.

R.Erman Dinçel
1 Şubat 2023 

* Dikkat emperyalizmin sistematik ayrımcılık ve kavimler göçü tuzağına düşmeyiniz.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder