4 Kasım 2021 Perşembe

Ekonomide Sürüklenme ve Çöküşün Tanımlanması ve Durdurulması / Hadi başlayalım Bu Gidişatın Bir Sonu Var mı? Birlikte Görelim?

Ekonomide Sürüklenme ve Çöküşün Tanımlanması Durdurulması Üzerine

Okuyucunun affına sığınarak, yazı uzun lütfen sıkıntı yaratıyorsa okumayınız.


Önce sırayla yaşanan bazı güçlükleri görelim, hatırlayalım ve tamamına değil ama bazı problemlere sadece yüzeysel olarak dokunarak başlamak daha sonra daha ileri adımlar atmak gerekiyor.


İfade edilecek problemlerin kökleri çok daha derinde ve tedavi süreci de uzun fakat şu anda bir an önce adım atmak ve başlamak gerekiyor ki bu uzun yolda az da olsa mesafe alalım. Bu yazı günü geçiştirmek veya önümüzdeki bir yılı kurtarmak gibi bir anlayış ile yazılmadığını da belirtelim.


1-Çalışarak elde edilen kazancın (ücret ve maaşın) veya emekli maaşlarının yıllık düzenli artışının enflasyonun altında sürekli kalması sebebi ile  (tamamen bu sebeple) yıllar boyu üst üste gelen üst üste hesaplanan toplam satınalma gücü kaybı ve sonuç olarak sürekli fakirleşme ve emeği değersizleştirmesi, çalışan kesimin emek hakkının azalması, az ücret vermenin marifet sayılması.


Emeğin karşılığının azaltma eğilimi taşınan iş veya patron anlayışının (vahşi kapitalizm) genel geçer kural gibi olması ve bunun da başarılı "insan kaynakları" politikası ve sadece bir başarı (şark kurnazlığı) gibi sunulması.


Bu problem artık öyle bir boyuta ulaştı ki, hani derler ya  "insan taş olsa çatlar" dediğimiz bir seviye. (yandaki dikenlerden birisi benim için vicdanımdaki bu sorunu göstersin, adını da koyayım "aptal enflasyonun altında zam yapma anlayışı ve satınalma gücü kaybını hesaplayamama durumu, sürekli eriyen maaşlar")


Peki toplum veya %80 büyük çoğunluk bu fakirleşmeye nasıl dayanıyor? 


Bu sorunun cevabı ekonominin büyük kısmının kayıtdışı ekonomi de olması vergi vermeyerek, kayıtdışı istihdam ile SGK primi ödemeyerek, insanların sosyal güvenlikten yoksunluk ile çalışıyor ve yaşıyor olması. 


Sürdürülmez ve verimsiz iş anlayışı ile insanın çalışma hayatını da bu düzensizlik içinde geçmesi, bu kadar insanca kaybın içinde hayatı sürdürme ve başarılı olma mücadelesi. Çökmüş bir sosyal güvenlik sistemi ve çökmüş bir vergi-bütçe sisteminde sanki herşey tıkırında gibi yapan bürokratları ve siyasetçiler.


Aslında bu durum bu kayıtdışılık yasa dışı servet sahibi olmaya çalışmak demek ve iktidara yakın olanlar buna daha hızlı kavuştuğu için bu kesim siyasetin finansmanına da girişiyor.


Sonuç, toplumun büyük kesimi daha çok fakirleşerek bu aymazlığın bedelini çok daha ağır ödüyoruz, 200 dolar olan emeklilik maaşları var, asgari ücret 300 dolar seviyesinde ve resmi olarak çalışan nüfusun %52'si asgari ücret ile çalışıyor. (Başka söze gerek var mı? bu durum UTANÇ verici değil mi?)


2009 yılında Sosyal Güvenlikte emekli maaşlarındaki minimum taban maaş uygulamasını kaldırıp, maaşların sadece SGK maaş yeni hesaplama yöntemine göre hesaplanmasını sağlayanlar bunu çok iyi biliyordu.


Hiç de utanmadılar ve 1 yıl sonra bu az emekli maaşı verme yönteminin başarısını SKG'nın bağlı olduğu bakan "devletimin 90 milyar TL tasarruf etti" diye övünerek açıklamıştı. (üzülerek hatırlıyorum, işte köle düzeninin kırılma noktası ve Devleti tesil edenlerin ülkede çalışanlara bakış açısı)


İşte bu bilinçsiz, bilgisiz ve vicdansızlık sonucu olarak  "biz utandık" ve  "insanlık da utandı" sosyal güvenlikte Türkiye çalışanın ve emeklinin hak kayıplarında Dünyada en kötü ülkesi sınıfına düştü. (sağlık hizmetinin pırıltılı hastanelerde sunuluyor olması ve online işlemlerin getirdiği teknolojik kolaylıklar sosyal güvenlik sitemi düzgün ve insan ihtiyacına yönelik çalıştığı ve ihtiyacı karşıladığı anlamına gelmemektedir, sosyal güvenlik açıkları takip dahi edilmemekte asla planlama ve kontrol yapılamamkatadır. diğer taraftan geçici sığınmacılara harcanan para doğrudan EK SOSYAL GÜVENLİK açığıdır))


İşte bu durum sosyal güvenlik sisteminin ülkede tam bir sefalete doğru sürüklendiğini ve hiç ama hiçbirşey yapılamadığını göstermektedir. Adalet duygusunu da yitirdik.


Bu sefalet sonucunda emek çok ucuz hale geldi ve imalat sanayide katmadeğeri yüksek ürün üretemediği için de Türk halkı sadece karın tokluğuna çalışan, KÖLE TOPLUM veya EMPERYALİZMİN KÖLESİ haline dönüşür, dönüşüyor, dönüştü.

Mesela düzenin nasıl bozuk olduğuna bir örnek ile anlamak için ilk soruyu soruyorum!, TBMM Bütçe Plan komisyonunda çalışan Sayın Milletvekilleri neden yıllardır bu konuları ayrıştırıp tek tek gündeme taşımaz? Sadece asgari ücret veya emekli maaşına yapılacak zam için fikir belirtip çalışmak bir NORMAL ÇALIŞAN bir sistemde geçerli bir yöntem, SAYIN VEKİLLER SİSTEM ÇALIŞMIYOR, SOSYAL GÜVENLİK AÇIKLARI PATLADI,SİSTEM ÇALIŞANI SÜREKLİ FAKİRLEŞTİRİYOR. NE ZAMAN BİRİNİZDEN SES ÇIKACAK??? ETKİNİZ OLMASADA VATANDAŞ SESİNİZİ DUYMAK İSTİYOR.


Gerçek enflasyonun üzerinde reel kazanç yaratacak maaş artışı neden teklif edilemez, asgari ücret 300 dolara düştü buna ragmen 200 doların altında emekli maaşı var kimse rahatsız olmuyor mu? 


Bu nasıl bir sosyal Devlet? Sosyal Devlet Ne demek? Bu sığınmacı politikası Sosyal Devletin Neresinde? Neden Türkiye'de Türk vatandaşları sağlık hizmetinde, sosyal güvenlikte 2.SINIF VATANDAŞ, Dünyada başka böyle bir ülke var mı?


Bu komisyonlarda yer alanlar ile asgari ücret komisyonunda bulunan zatı muhteremler hiç mi vicdanı sızlamaz? 

Hiç mi bilgi ve görgünüz yoktur? 


Sürekli "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" modunda nereye kadar yaşanabilir?


Özet bu bölümde için, ücret, maaş ve emekli maaşı düşüküğü, kayıtdışı ekonomi, enflasyonun üzerinde zam yani reel maaş artışı yapamama durumu ve sürekli "görmeyen gözler, duymayan kulaklar, algılamayan akıl ile yaşayıp herşey yolundaymış gibi rol yapan siyasetçiler. 


Bu durumun toplumu sefalete süreklediğine dikkat çekmek istedim. Hakikaten çok sıkıcı ve akıl dışı.


KONUYU ALNI AÇIK, VİCDANI HÜR, KENDİNİ MEDENİ KABUL EDEN ve ayrıca KENDİSİNİ, VATANSEVER, MİLLİ ve ATATÜRK MİLLİYETÇİSİ KABUL EDEN TÜRK VATANDAŞLARININ DİKKATİNE SUNARIM.(1)


2-Vergi oranının tümünün çok yüksek olması ve verginin ağırlıklı olarak tüketim üzerinden alınması (dolaylı vergilendirme %50-60) ve bu vergilerin Türkiye'de çalışan kitleyi ağır vergi yükü ile ve ÇİFTE VERGİLENDİRME ile karşı karşıya bırakması.

Diğer taraftan kayıtdışı ekonomi sayesinde işverenin veya sermayedarın kazancını gizlemesi ve vergi vermemesi eğilimi.


Tüm bunların üzerine bu zenginleşen (2002-2008) yeni nesil sanayici, iş adamı ve inşaatçı kesimin servetlerini yurtdışına çıkarmaları (2012-2015).


Sermaye birikiminin ve ülkenin varlık rezervinde yaşanan bu büyük kayıplar ile aynı anda yaşanan aşırı dış borçlanma, Türkiye Varlık Fonu üzerinden borçlanma, Kamu Özel İş Birliği (KÖİ) proje ödeme taahhütleri ve garantileri ile TCMB iç ve dış SWAP'ları ile bankalar arasındaki SWAP'ların ölçülemeyen sürekli ARTAN BORÇ YÜKÜ. 


Tüm bu kurumların ve Hazinenin verdiği iç ve dış garantiler ile diğer ödeme garantileri, ÖLÇÜLEMEYEN DIŞ BORÇLULUĞUN YARATTIĞI BELİRSİZLİK = Ekonomik Sürüklenme olarak tarif edilir. Özet olarak borçlanmaya bir limit belirlenmediği için ülke olarak BORÇ BATAĞINA SÜRÜKLEMİYORUZ. (bataklıktan çürük yumurta kokusu geliyor)


Özet: Bu başlıkta vergi oranlarının yüksekliği ve aşırı kontrolsüz borçlanmaya dikkat çekmek istedim bu sebeple sürüklenme teşhisi ile bu başlığı tamamladım.


KONUYU TEKRAR ALNI AÇIK, VİCDANI HÜR, KENDİNİ MEDENİ KABUL EDEN ve ayrıca KENDİSİNİ, VATANSEVER, MİLLİ ve ATATÜRK MİLLİYETÇİSİ KABUL EDEN, KANUNLARA VE ANAYASAYA UYGUN ASLA AYKIRI HAREKET ETMEYEN VE VERGİSİNİ ÖDEYEN TÜM TÜRK VATANDAŞLARININ DİKKATİNE SUNARIM.(2)


3-Gizlenmeye çalışılan yüksek İşsizlik ile ortaya çıkan hane başı ölçülemeyen ama hissedilen gelir kaybı ve toplumum giderek fakirleşmesi ve tüm hükümetlerin sadece %20’lik  üst gelir grubunu toplum için yaşam ve tüketim örneği kabul etmesi ve refahı sadece bu kitlenin yaşam biçimi olarak algılaması. 


Tüketim, lüks tüketim, kazancının üzerinde tüketim, ithalat ile beslenen tüketim ve tüketim alışkanlıklarının yozlaşması ile "neyi tükettiğini bile bilememe, sanki hayat hep böyleymiş gibi algılama" ve tüm bunları REFAH zannetme yanılgısı.


Bu son anlatılan durum son 40 yılın hastalığıdır ve 1980'de başlamıştır, bu tüketme yolu ile yozlaşma.


Tüm toplumun aklındaki Anayasal "eşit vatandaş" hakkının oy verilen partiler tarafından vatandaşın elinden alınması durumudur. 


Milletvekili olan istese de istemesede zengin azınlığa (üst gelir grubuna) hizmet ediyor çünkü elde edilen gelirin %50 sini toplumun üst gelir grubunu oluşturam %20 lik kesim alıyor.

 

İşte SÜRDÜRÜLEMEZLİK tam da bu, hiç kusura bakmayın, Atatürk'ün vefatından sonra üst gelir grubuna bu şekilde hizmet etmeyen hükümet ve parti de yok, hatta ilk dönemlerde (HER DÖNEMDE) sermayedar veya zengin sınıf oluşturma çabası dahi var. 


Bu sistemsizlik ve bozuk düzen hala devam ediyor, bu kendini tüketen siyaset böyle oluşuyor ve kısaca siyasetten beslenen gruplar siyasetin finansmanını SAĞLIYOR ve diğerleri yani %80 lik vatandaş kesimi sürekli fakirleşiyor. (bazen orta direk oluyor bu kesim ama sürekli her konuda fedakarlık bu kesimden bekleniyor)


Özet: Bu bölümde "bozuk düzen kavramına bir tanımlama olarak yeniden yaptım", Atatürk dönemi dışındaki tüm hükümetler ülkede "gelir dağılımı bozukluğu" problemini 75 yılda birlikte ortaya çıkarmışlardır. 


Bu vesile ile Zafer Partisi hariç tüm partilerin içindeki gerçek vatansever ekonomistlere seslenmiş olmak istiyorum dikkat sistem bozukluğunun adı "gelir dağılımı bozukluğudur" yani emeğin hakkını alamamasıdır ve 75 yılda oluşan en büyük iktisadi sorun olan üretememeden sonra en önemli ikinci sorundur. 


En eski iktisat problemlerimiz üzerine iki madde daha yazayım.


4-Devletin, borçlanma limitlerini kırması (borçlanma üst limiti yok) Devletin bütçe açıklarını kontrol edememesi, Devletin sadece 5 yandaş iş adamını kollamaya ve ihale vermeye devam etmesi. İhale ve projeler tamamlandıktan sonra bu 5 firmaya tanınan özel vergi afları ve projelerin ödeme sözleşmelerinin firma lehine ülke aleyhine hem de döviz bazında sürekli değiştirilmesi. (İGA Projesine yanlışlıkla ödenen 8 Milyon Euro sadece devede kulak, ne köprü, tunel geçiş garantileri, ne elektrik alım garantileri, ne otoyol geçiş garantileri ne havaalanı yolcu garantileri)


Özet : Kontrol dışına çıkan bütçe açığının yanında konrolsüz yan bütçe oluşması (Türkiye varlık fonu) ile  aşırı borçlanma yanında bir de delik bütçe (Kamu Özel İşbirliği Projeleri) sorununu varlığı işaret etmek istedim.


5-Gelir dağılımı bozukluğu kavramının ekonomistler arasında bile konuşulmaması hatta unutulması.

Kalkınma kriterlerinin de TÜİK tarafından unutulmuş ve unutturuluyor olması. Büyüme olan ekonomi de istihdam artışı olmaması komedisi, enflasyonu kontrol etmek için faiz enstrümanının kullanılamıyor ve enflasyonun ise ölçülemiyor oluşu.


TÜİK'in sadece Büyüme rakamlarına odaklanması, Kalkınma ölçütlerini (istatistiklerini) sayısını azaltması yayınlamaması ve yayınladığı Kalkınma ölçtleri olan, işsizlik, enflasyonun dahi güven vermeyecek ölçüde hissedilen ve dolaylı yol ile ölçülen doğrudan sapması.


Kalkınma olmaması, kalkınmanın ölçümlememesi ve gerçek dışı büyüme rakamlarının ve tüketim imkanlarının (Otomobil, buzdolabı alabime gücü) refah artışı olarak sunulması.

Refah Ekonomisi kavramını hatırlayan kalmaması.


Özet: TÜİK Büyüme ve Kalkınma İstatistiklerinin artık denetlenmesi ve düzeltilmesi gerekiyor, günün koşullarına göre yeniden düzenlenmesi ve yeni ölçüm kriterlerinin geriye doğru taşınarak Türkiyenin son 22 yılının (1999 dan bugüne) tüm veri setinin gerçek istatistikler ile düzeltilmesi de gerekiyor. 


Haydi "sarı muhalefet programınıza ekleyin gari". (bizim programda zaten var diyen olursa itina ile ikulağınıza ne zaman öğrendiğinizi kimin öğrettiğini de fısıldarım ona göre)


6-Sürekli ithalat yapma, bunu yapabilmek için sürekli borçlanma ve tüketim toplumu haline gelmek ve bu işin yani bu savurganlığın kontrolden de çıkması. 


Yukarda da ifade edildiği gibi bu sistemin sürekli üst gelir grubunu zenginleştirmesi, sermayedarın limitsizce ve kontrolsüzce hem üretmesi ve hem de ithalat yapması, iş dünyasında sürdürülebilirlik, verimlilik ve risk yönetimi ilkelerinin göz ardı edilmesi söz konusudur. 


(Döviz kredi kullanır ama kur hem kredi riskini yönetemez, Devlet petrol ,doğalgaz ithal eder ama döviz fiyat riskini kontrol edemez, özel sektör ve Devlet maaş öder ama likidite riskini kontrol edemez, adamını bulur işini yürütür para kazanır ama vergi vermemek için herşeyi yapar, çifte muhasebe kaydı tutar falan bu İŞ ADAMLIĞI VEYA YÖNETİCİLİK BECERİSİ DEĞİL unutmadan)


Özel sektör banka ilişkisinde başka mizan, vergi dairesi ilişkisinde başka mizan ve gerçekte de başka bir mizan yani muhasebe kaydı olmak üzere 3 farklı muhasabe kaydının tutulması ama bunlar yokmuş gibi yapılması çünkü ekonominn %50 sinin kayıt dışı faaliyet gösteriyor olması. "BANA DOKUNMAYAN YILAN BİN YAŞASIN"


Mesela tüm Ticaret Bakanlarının ve son dönem TCMB başkanının başarılı ihracattan bahsetmesi, bununla övünmesi ama bir türlü ülkede ithalat olmadan üretim ve ihracat olmaz noktasında olduğumuzun itiraf edilememesi. "HERKESİN DURUMU BİLMESİ AMA SUSMASI"


BU DURUM SİSTEM BOZUKLUĞU bu yaşanan aslında SUÇ ORTAKLIĞI FARKINDASINIZ DEĞİL Mİ?


Cari Açık Nasıl Hesaplanır? Dış Ticaret Açığı Nasıl Hesaplanır? konusunda Bankanların ve TCMB başkanlarının yani bu bürokrasi kesiminin ciddi eğitime ihtiyacı oldukları söylemek lazım. Maalesef TCMB bilançosunu okumayı öğrenmek ve finansal okuryazarlık eğitimine swap ve risk yönetimi de eklemek gerekiyor.


Bu konuşan yetkililer, Vatandaşın ihracat artışından tahrik olup partisine bir daha oy vereceğini veya kendisini başarılı olarak hükümete partisine kendisini satacağını ve bu sayede koltuğunu garantileceğini düşünüyorsa çok gülerim. 


Bakanlık olarak bu garip bilgisizliğin iyi bir iletişim politikası olduğunu düşünüyorlar sanırım. 


Ah ah dayanılmaz ve çok "naif" bir durum, "Keloğlan Masalı gibi"  :)


Değersiz TL (kur artışını rekabetçi kur diye açıklama) ile faizleri düşürerek "CARİ AÇIĞIN DÜŞECEĞİNE" ve bunun kalıcı bir çözüm olacağına inanma durumu da var. Bu yaklaşım ile kafadan uçarak 1 dolar 20 TL olsun, 30 TL olsun ve hatta Japon yeni gibi 167 TL olsun tartışmasının TV de yapılması ise çok sıkıcı.

Cari Açığı nasıl kapatacak tartışması bu şekilde yapılmasını bu gelir dağılımı bozukluğunu ve fakirleşmeyi düşündükçe  ahlaksızca buluyorum, hiç mi vatan sevginiz yok? TL değer kaybettiğinde ülke fakirleşiyor bunu hiç mi hissetmiyorsunuz?


Özet: Gülmek lazım ama bu SEFALETE ve CEHALETE gülemiyorum kısaca "cari açık kapama çözümsüzlüğü problemleri" bunlar. Gün gelecek itina ile planlama yapılarak düzeltilecek bunların hepsi eminim.


7-Denetim sistemi nin kamuda devre dışı bırakılması, denetlense dahi hesap sormayarak hukukun askıya alınması, kanunlarda geçen suç eylemlerinin ve cezalarının uygulanmaması.

Özet :Adalet duygusunu yitiren bir toplum ve yaşam ortamında yaşanan vicdani ve ahlaki kayıpları.

Diğer bir adı ile  "değerler sisteminin çökmesi" sonucuna da ulaşılmıştır.


8-Kayıt dışı ekonomi ile mücadele edilmemesi, Suriyeli geçici sığınmacılar ile birlikte çalışma hayatında kayıtdışılığın resmen Devlet tarafından teşvik edilir hale gelmesi. 


(Her esnaf 1 Türk 1 Suriyeli istihdam etsin kampanyası, işyeri açan Suriyeli esnaftan vergi alınmaması, esnafın arasındaki bu ayrımcılık ile Suriyeli esnafın arasındaki dayanışma ile TİCARİ REKABETİ BAŞKA ÜLKE VATANDAŞLARI LEHİNE KULLANAN BİR BÜROKRASİ ANLAYIŞI, YABANCI GEÇİCİ SIGINMACILARIN BAZI PİYASA VE EKONOMİK ORTAMI ELE GEÇİRİP TEKELLEŞME, MAFYALAŞMA EĞİTİMİ GÖSTERMESİ)


Özet: Kayıtdışı ekonomi ile geçici sığınmacı Suriyelilerin yarattığı finansal, bütçesel sıkışıklık ve topluma bir katkı sağlamayan bilerek isteyerek kayıtdışı ekonomiye göz yumulması. 


Boşa giden 80 Milyar dolar, kontrolsüzce harcananarak tükenen Döviz rezervi (128 Milyar dolar) ve aşırı borçlanmanın getirdiği olaganüstü GELECEK BELİRSİZLİĞİ.

9-Kayıtdışı para hareketinin hızlanması, sınırlardan para giriş çıkışının kontrolden çıkması sonucu, TCMB bilançosu "net hata noksan" kaleminde Ağustos 2021 tarihinde kaynağı belirsiz para girişinin 4,5 milyar dolara ulaşması.2021 yılı Ağustos başı itibariyle 13,5 milyardolar kaynağı belirsiz döviz girişinin varlığı ve bunun devam edeceğine dair TCMB başkanının TBMM'de yaptığı konuşmada belirtmesi.


Özet: TCMB bilançosundaki döviz rezervi eksiğini kaynağı belirsiz para girişi yöntemi ile düzeltme isteğinin TCMB başkanı tarafından itiraf edilmesi.


10-2010 yılından beri tüm Dünya ile birlikte dahil olduğumuz, Kara Paranın aklanmasının ve terörün finansmanının önlenmesi ile ilgili iki yasa ve bunu uygulamak ile görevli MASAK Teşkilatının (Hazine ve Maliye Bakanlığı) görevini tam yapamaması sonucu veya görevinin yaptırılmaması gerekçesi ile FATF Mali Eylem Görev Gücü isimli kurum tarafından  “Türkiye’nin kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanı yasalarını uygulamada eksikleri olduğu gerekçesi ile gri izleme listesine alınması.(21/Eylül/2021)


Ülkenin ve parasının kreditibilitesini az gelişmiş Afrika ülkeleri düzeyine düşmesi, artık yatırımcı gelme ihtimalinin kalmaması, var olan yabancı yatırımcının ülke dışına çıkış eğitiminin artması, TL nin konvertibilitesi, dış ticaretinin riske girerek zorlaşacak olması (Risk ortaya çıkıyor)


Özet: TL Konvertilite ve Türkiye güvenilirlik riskinin oluşması ve bu riskin yönetilememiş olması.


11-Tüm bunlara karşın ülkeye borç olarak gelecek olan bir para (borçlanma arayışları ortada) ve yatırımcı varsa veya olursa aynı Osmanlı da olduğu gibi  “KAPİTÜLASYON” benzeri çok büyük tavizler ile resmen sömürge muamelesi görecek olmamız ve borç verenin tarihte olduğu gibi taviz-ayrıcalık kopararak paranın ülkemize yüksek faiz ile verilecek olması.


Olağanüstü yüksek faizin, bütçe üzerinde yattacağı büyük yük.
(Bütçe faiz ödemeleri rakamının yıllar itibariyle yükselmesi mutlaka dikkat çekmiştir)


TVF, KÖİ'ler ve Enerji Piyasası (elektrik ve doğal gaz) konularında acilen denetime ve gerçekçi projelerie ve elektrik garati ödeme sözleşmelerinde fiyat revizyonuna ihtiyaç olması. (önümüzdeki yılların bütçesi için de büyük belirsizlik ve kara delik)


Verilecek ekonomik tavizlere imtiyaz (kapitülasyonlara) Türk toplumun asla katlanması söz konusu değildir.
(madenler, liman, demiryolu, su, doğal ve üretim ile ticaret üzerince verilecek imtiyazlar)


Özet : Çin'in demiryolu projesi benzeri yabancı imtiyazlarına yönelik proje ve parasal kaynakların Türkiyeni önüne fırsatmış gibi sunulması. Benzeri yatırım tekliflerinin aynı titizlikle değerlendirilmesi gerekir.


11 ADET PROBLEM başlığı ve ÖZET kısımlarını yazdım, 


SORUYORUM, VATANDAŞA ÖYLE BİR ÇÖZÜM SUNUN Kİ TÜM PROBLEMLERİ AYNI ANDA VE BİRLİKTE ADIM ADIM ÇÖZMEYE BAŞLAYALIM?

(problemler hep birlikte çözülmeye çalışılırsa olaganüstü bir düzelme görülecektir)


ve 


HİÇ BİR SİYASET KAYGISI DA TAŞIMAYA GEREK YOK,

KİM BAŞKAN OLURSA OLSUN,

KİM BAŞBAKAN OLURSA OLSUN, 

KİM BAKAN OLURSA OLSUN, 

KİM MİLLETVEKİLİ OLURSA OLSUN,

YAV KİM NE OLURSA OLSUN, PROBLEMLERİN ÇÖZÜLMESİNE ODAKLANILMASI GEREKİR.


YETERKİ SÖMÜRGE ÜLKE OLMAYALIM?

BİRLİK VE BERABERLİK İÇİNDE MİLLİ VE YERLİ ÇÖZÜM NASIL OLMALI? 

ORTAK AKIL NASIL HAREKETE GEÇER?



Niyeti Problemleri Çözmek Olanlar Önce Azıcık İktisat Tarihi Bilmek Hatırlamak Zorundadır.


Ekonomistim diyen kişinin oturup “İKTİSAT TARİHİNİ” hatırlaması gerekir, size kötü bir haberim var 1990’lardan beri Türkiyede ekonomi fakültelerinde Batı (ABD) ünv. ekonomi müfredatı okutuluyor, bu sebeple iktisat tarihimizi bilen azdır. (Yüksek Lisans veya Doktora düzeyinde özel ilgi var ise mümkün)

Nereden çıktı bu derseniz 1982 yılından itibaren kurulan YÖK Ünv. İktisat eğitim modelimizi klasik tarzdan (Alman Ekolü veya Milli İktisat Ekolü), liberal ve oradan da neo-liberal ekonomi eğitim tarzına YÖK müfredatına dönüştürmesinden biliyoruz.


Hangi akademisyenler anlar bu işten derseniz, o dönemden kalan arkadaşlar bilir, bazı okullarımız ise bunu bire bir yaşadı, özellikle Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) ve İstanbul İktisat Fakültesi ekolünden gelenler bunu daha yakın izledi. Bugün yaşı 50 nin üzerindeki ekonomistler konuyu biliyor ama onlar zaten kendine İKTİSATÇI diyorlar.

1982 YÖK gelişi ile klasik ekonomi öğretisi de, Milli İktisat anlayışı da YÖK oldu.


Serbest Piyasa kavramı liberal ve neo-liberal yaklaşım iktisat öğretisine hakim kılındı, bu o kadar matah ve popüler bir yaklaşım oldu ki, Kemal Derviş geldiğinde (2000 krizinde) ne söylüyorsa doğru kabul edildi. 


O derece dışa bağımlı hale getirildik ki Çin de otomobil balatası üretiliyorsa 1 dolara biz de üretmeye gerek yoktu, akıllı adam Çin den alırdı. Bu yaklaşım bu tarz (ekol) böylece bir süre sonra ülkenin üretim gücünü tüketmeye, herşeyi ithal etmeye ve bu sayede zenginleşenler de servetlerini yurtdışına istiflemeye başladı ve işte sonuç ortada.


Neo-liberal sürecin sonu için tarih vererek konuşursak 2008 den sonra global ekonomi veya “Serbest Piyasa” kavramı denilen ortamın etkisini giderek kaybetmesi ile kapitalizm kılık değiştirmek ve ittifaklar yapı değiştirmek zorunda kaldı. 


Bu sürecin içinde uyanamayıp neo-liberal ekonomi yaklaşımını uygulamayı da beceremeyip, aşırı borçlanıp onu da inşaat sektörüne gömdüğümüz için bizim ekonomi modelimiz de, sosyal Devlet anlayışımız da, yönetim becerilerimizde işlemez hale geldi. 


Kısaca iktisat bilgisinde de neo-liberal yozlaşma (vahşi kapitalizm uygulaması ile) yaşandı ve biz kendimizi koruyamadık.


Şimdi bunu nasıl düzelteceğiz? 


Bu sorunun cevabı önemli? Neye ihtiyacımız var? 


Neo-liberal politikaları uygulamayı durdurmak bir an önce kendi üretim şartlarımızı kendimize göre oluşturarak bu kısır döngüden çıkma çabası ve anlayışı gerekiyor  sanırım hepimiz bunu da çok net anladık ama nasıl?


Sonuç, döviz kurunun 9,60 TL olması ve yükselme riski yüksek olmakla birlikte, bu sürüklenen ekonomide en önemli konu en büyük vatandaş açısından fakirleşme,  yani nüfusun %80 inin fakirleşmesi ve bunun durdurulamaması ile ülkein aşırı BORÇLANMASI asıl en büyük iki sorundur.


Bunu sürüklenmeyi durduracak politikaları üretmek gerekiyor, insan vucudundan örnekle, "iç organların da durumu iyi değil" yoğun bakıma ihtiyaç var" YOĞUN EKONOMİ BAKIMI PROGRAMI GERKİYOR.


Borçlanarak ekonomiyi seçime kadar süründürme sürecinin de durdurulması gerekiyor, buna imkan olacak mı? gerçekten bilmiyoruz!


Eğer bu süreç durdurulmaz kötü ve istenmeyen biçimde sefaletin giderek artacağı, bir çatışma ortamına ülke sürüklenirse, şimdi ortada olmayan bazı toplumsal problemlerin ortaya çıkacağını da ifade edelim.(bizi ilgilendiren ekonomi olacağı için fakirleşen toplumda beslenme sorunu olacağını, açlık gibi yetersiz beslenme gibi çocuklarda gelişim bozuklukları gibi hatırlamadığımız bir çok sorunun geri geleceğini hatırlatmak isterim.


İktisat Tarihi Bilgisi İhtiyacı


Ekonominin bu sürdürülemez, verimsiz halini düzeltmek için iktisat tarihinden, enflasyon, durgunluk, aşırı borçlanma, yoksullaşma ve buna bağlı sosyal problemler konusunu hatırlamak gerekiyor. 


Lafı çok uzatmadan, 


A)Bir gün gelir hükümet borçlanmakta güçlük çekmeye başlarsa ülkede likidite problemi yaşanabilir, bu problemi aşmak için para basmak ise çözüm değildir. (kısa kısa yazıp kalan kısmın yorumunu okuyucuya bırakacağım)


B)Yine o kötü günde, enflasyonun kalan satınalma gücünü iyice yok ettiğini dakika dakika hissedebiliriz. 


C) İşte bu en kötü günde ise sistem kitlendi diyeceğiz ve finansal çöküşün ilk işareti verilmiş olacak. 


D)Geçmişe bakarken tabi ki kötü örnekleri bularak incelemek gerekiyordu,


D1-Bu kötü durum borçlarımı ödeyemiyorum noktasıdır, örneğini Latin Amerika ülkelerinde bol bol var. 

      Moratoryum seçeneği zaten kendi iktisat tarihimizde de var fakat bu noktaya gelmeden önce yapılacaklar da var.

      (kısaca zaten bu yazı bu kötü gerçekleşmesin diye "ne yapılması gerektiğini " anlatıyor)


Latin Amerika tecrübesini tam öğrenmek lazım (TCMB'deki Sayın akdemisyenler sadece SWAP işlemini öğrenip buraya taşımak ve bilanço oyunları yapmak yetmez, diğer zorluklara da hazırlık yapın mesela STRATEJİK RİSK yönetimini bu amaçla öğrenin ve öğretin)


D2-Enflasyona çözümün ise kısa sürede olmacağını anlamak için, 100 yıl önceki Almanyaya da bakabilmeliyiz.


2020-2030 yılları arasında Dünyadan bu ekonomi olarak tamamen ayrışacağımızı düşünüyorum (Dünyada faizler artarken bizde Düşmesi, Dünya enflasyonu faizleri artırarak çözmeye çalışırken bizde tam tersi yapılması ve Dünyada artan enflasyonun yanında, artan gıda fiyatları, artan tarım ürünü fiyatları ve tarım girdilerinde de fiyat artışı, global ısınma ile birlikte Türkiye'nin bir bölümünün Mısır da olduğu seviyede kuraklaşarak çöle dönüşeceği vb çevresel ve ısınma ile ilgili problemleri olması)


Şimdi kaldığımız yere enflasyona dönersek hatırlanacak olursa Almanya'nın 1. Dünya savaşında yaşadığı tip çok yüksek günlük tip enflasyonun hatırlanması gerekiyor. Almanya'nın 30-35 yıl yaşadığı bu problemden çıkış sürecinin Dünyaya Hitlere veya 2. Dünya savaşına da mal olduğunu hatırlamak lazım.


Almanyada aynı gün içinde sabahtan öğlene fiyat artışı yani olağanüstü enflasyon ve olağanüstü fakirleşme yaşanmıştı.(paranın değeri kalmayınca değiştirilmişti). Diğer taraftan iktisat tarihinden1929 Dünya Ekonomik Buhranında yaşanan aşırı durgun ekonomi ve buna bağlı patlayan işsizlik ile ekonominin kalbi resmen kalp krizi geçirip durma riski ile karşılaşmıştı.(sosyal problemlerin de artması)


Tarihsel hatırlatmayı burada bırakıyorum çünkü konumuz DURGUNLUK, ENFLASYON ve AŞIRI BORÇLANMA RİSKİ ve bu RİSKİN çözümü ise; STRATEJİK RİSK Yönetimi yapmakta gizli. Bilen biliyor, bilmeyen araştırıp öğrenebilir ama bekleyecek vakitde pek yok.


Bakın bunları çözmek için bilimsel yöntemin adı STRATEJİK RİSK yönetimi dedik ve ülkemizde çok kıymetli uzmanları da var lütfen siyaset bu tecrübeyi kullansın. Mesela BDDK ya sorun, tüm Bankaların yönetimlerinde bulunan profesyonellere sorun, size anlatırlar hatta size "işimiz bu" diyeceklerdir.


DOST ACI SÖYLER TÜM BUNLARI YAŞAMAMAK İÇİN YAZDIM RİSK YÖNETİMİ YAPIN DİYE SADECE UYARIYORUM

EKONOMİ DURUR ise tekrar çalıştırmak mümkün ama bedeli ağır olur, yeni bir kurtuluş savaşı vermek zorunda kalırız veya verilen taviz ve kapitülasyonlar ile birisinin, birilerinin sömürgesi haline geliriz. (Borç verenin uydusu haline gelmek).


... işte bu ahval ve şerait altında dahi "yeniden yükleme" (reset) tuşuna basarak, "Fabrika Ayarlarına Geri Dönmeyi de Unurmayınız ve İhmal etmeyiniz"?   

Yeniden yükleme stratejisi'nin az biraz daha açıklaması aşağıda verilmiştir.


Ekonomimin şimdi geldiği noktada toplumu zor bir noktaya sürüklediği, bu durumun SÜRDÜRÜLEBİLİR olmadığını herkes biliyor. 


Düzeltme umudunun doğması için bilimsel çalışma veya profesyonel yöntemin yapılması gerektiğini de biliyoruz, 


Yöntemin biçiminin adı sürekli "RİSK YÖNETİMİ" yapmak ve kısaca rastlantısal değil sistematik olarak davranmak veya bilimsel adı ile "STRATEJİK Plan veya Programlama" yapmak olarak da ifade edilebilir.


Bakın bundan başka yöntem YOK fakat her yiğidin yoğurt yemesi de farklı olacak unutmadan.


Tekrar bugüne dönersek;


Bu noktadan sonra dolar seviyesini düzeltmek veya faizleri ayarlamak veya enflasyonu düşük gösterme çabası tek başına yeterli olmaz, amaç bu sürüklenme durdurulması olmalı, çöküşün durudurulması gerekiyor. (yukarıda çürük yerleri 11 adımda ifade edildi)


Yukarıdaki 11 madde de yazan problemler için tek ve kapsamlı, birbiri ile bağlantılı ve birleşik "eylem planları" hazırlığı yapılması lazım? 


Nerede? Hangi Siyasi partinin, partilerin içinde?  Kimin "Ekonomi Politikası" bu hazırlıkları bunları içeriyor?


Nasıl bu riskler yönetilir?


Para bulma imkanlarının zorlandığı'nı (çalışmalarının devam ettiğini) görebiliyoruz. 


Batı (IMF ve ABD seçenekleri dahil), Körfez Sermayesi veya ÇİN den olmak üzere çok sıkışırsa 50 milyar dolar daha borç verdim demesini isteyenler var .Kimsenin ruhu duymadan ama nasıl oluyorsa bunun geyiği yapılıyor.


Bu da çözüm değil sadece yukarıda anlatılan süreç uzayacak daha büyük borç yükü toplumun üzerine binecektir.


Sürüklenmeyi durdurmanın birinci koşulu, ülkenin kuruluş ayarlarına geri dönmesi, Cumhur ittifakı - Millet ittifakı döngüsünün dışına çıkılması, "fabrika ayarlarına ama günün koşullarında hep birlikte geri dönülmesi ile mümkün olacaktır" 


Yoksa Anayasayı dahi değiştirseniz, iktidarı değiştirip Millet ittifakını iktidara getirseniz dahi bu bozuk gelir dağılmı zincirini kıramazsınız, bu mümkün olmaz sadece geçici süre yaratılacak bir olumlu hava ile bir başka iktidar denemesi ile ülke bir 10 yıl daha ana problemleri sadece ileriye erteler ve sonuç olarak daha çok kaybeder. ( ha bu arada birileri başbakan falan olur, yav bir yanda egoya, öbür yanda vasatlığa ve iletişim önceliğine bakarmısınız!, yazık çok yazık) 


Medeniyet  görünümlü emperyalizmin güdümünden çıkmak için "Atatürk Milliyetçiliği" ve 100 yıl öncesinin üretim yaklaşımın bugünkü karşılığını bularak çıkış yolu var, ancak gerçek kalkınma ve büyüme bu şekilde planlanarak sağlanabilir. 


Bu yaklaşımı programında da gösteren, sürekli ifade eden, tek siyasi parti var, adı Zafer Partisi, 


(parti programı bulup okunabilir, TV'lerde de anlatılmaya çalışılıyor)


diğer partilerin içinde maalesef çok değerli uzman, akademisyen ve projeleri de olmasına ragmen tek bir kahraman (bir-iki de olabilir) ile o siyasi partinin dönüşmüş olduğunu, gerçek riski algılamış olduğunu, gerçek gidişatı gördüğünü, durumun vehametini anlamış olduğunu kabul edemeyiz.


Tüm siyasiler için parti programınıza NET biçimde bu problemleri ve çözümünü yazınız, hikaye anlatmaktan ve siyaset yapıyorum diye birbirinizi kandırmaktan ve ekranlarda "laf ebeliğinden" vazgeçiniz. 


Gerçek lider problemlere samimi çözüm üretir, ekonomiyi çok bilmek değil problemlerin çözümü için "ekonomi politikası" üretmek gerekir ve laf kalabalığı yapmadan bunu anlatmak da önemli.


Nice politikacılar ve liderler veya vekiller vardır ki, tecrübelidir, külçe altın gibi çok kıymetlidir ama durgundur, yerinde durmakta sadece konuşmaktadır,  hiç bir "ekonomi politikası" katkısı da bulunmamakta hiç bir proje de yapmamaktadır. (siyasette bir bilene ihtiyaç yok bir iş yapana proje üretene ihtiyaç var)


Verilen bu ekonomik mücadele ile emperyalizm kontrolüne kısmen girmiş ve tüm kaynakları, insanların emekleri, hayatları neredeyse sömürülen Ortadoğu veya Afrika ülkesi formatından çıkmak için işin MİLLİ bilinç ile yapılması lazım ve bu sebeple siyasetçilerde büyük ciddiyet ve sorumluluk alabilecek kapasitede liderlik özellikleri gerektirmektedir.


Bu mücadelenin önşartı var olan tüm siyasi partilerin bir an önce ortak değerler üzerinde anlaşmaları gerekiyor (asgari müşterek), siyasi hamaset ve siyasi istismar ile alınabilecek yol kalmamıştır.


KONUYU TEKRAR VE SON DEFA ALNI AÇIK, VİCDANI HÜR, KENDİNİ MEDENİ KABUL EDEN ve ayrıca KENDİSİNİ, VATANSEVER, MİLLİ ve ATATÜRK MİLLİYETÇİSİ KABUL EDEN TÜRK VATANDAŞLARININ, TÜRK EKONOMİSTLERİNİN DİKKATİNE SUNARIM.(3)


Sürç-ü lisan ettiysem affola, 

Saygı ve Sevgilerimi sunuyorum.


Erman Dinçel / 8 Kasım 2021

Ekonomist ve Eğitimci


Zafer Partisi Kurucular Kurulu Üyesi

Zafer Partisi Genel Başkan Ekonomi Başdanışmanı


Not: Yazım ve ifade hata ve güçlükleri veya bozuklukları zaman içinde düzeltilecektir, hoşgörünüze sığınıyorum, yazı uzun.