27 Temmuz 2015 Pazartesi

Yunanistan - Samos ( Sisam ), Ekonomi, Avrupa Birliği, Suriyeli Göçmenler ve Çipras'ın Sosyalizmi :)


SAMOS

Temmuz sonu, Yunanistan'ın Sisam  ( Samos ) adasına bir kaç günlüğüne gezme fırsatım oldu, memlekette hiç sorun hatta savaş yokmuş gibi yaparak, bu seyahat fırsatını da bahane ederek, Yunanistanın EU ( Avrupa Birliği ) ile olan ilişkisine ekonomisine bir bakmak istedim. Biraz tarih hatırlamaya ihtiyaç olan bu bakışta amaç Yunanistan da halkın gördüğü, yaşadığı ve hissettiği ekonomisi ile dışarıdan görünen ekonomik şartların aynı olmadığını göstermektir.

Samos'da Suriyeli göçmenlerin durumu var ki, bu durum bizim kıyılardan kaçan, sığınan grupların yarattığı bir durum. Ada da iki ayrı limanda yani iki kere karşımıza çıktılar ve limanların bir kösesinde toplanıyorlardı. Her gün yüzlerce insan kaçak göçmen olarak Türkiye'den Yunanistana ve oradan da Avrupa ya gitmeye çalışıyorlar.

Samos'da yaşayan halkın bazen kendini Avrupa Birliğinde konumlandıran bazen de milliyetçi damarları tutan bir yaşam tarzı gördüm.

Yunanistanın EU ilişkisinin, gümrük ve sınır kapılarına yansıması da çok hoştu ve sonuçta halkın yaşadığı tezat ve güçlüklerin yanı sıra,  Başbakanları Çipras'ın yaşadığı yaşattığı bu tezatlar da vardır. Ayrıca Yunanlıların kapitalist Dünyadaki ekonomik şeçimleri ve kararları üzerinde yazmak istedim bu yazıda.

TURİZM, AVRUPA BİRLİĞİ-I ve SAMOS GÜMRÜĞÜ

EU'dan gelen kaynak ile Samos'un altyapı yatırımları tamamlanmış, şirin bir ada burası,  tertemiz, hizmet biraz yavaş ama olsun gayet iyi, yemekler harika. Görüntü, ses kirliliği ve çöp kirliliği hiç yok, maganda ne karada ne denizde hiç yok. Harika bir adacık burası. Plajları da tertemiz. Ada'nın hikayesini anlatan kitapçıkta, 18XX de adada Devrim yaparak yönetimi ele geçirdiği yazıyordu :) VAYYYY, yuh diyorum insan Latin'lere bu kadar öykünür :) az daha Jose Marti Samos'u kurtardı, köleliği kaldırdı, Yunanistan daki Albaylar Cuntası da Bolivarcı yazacak diye çok korktum :) ha ha ha ha ha...

Sevgili Samos Adası Pitagorion gümrük kapısı ve pasaport kontrol yetkilileri, bu bölüm sizin için;  demekteyimki  '' o kapı adaya girmek için çok küçük '' bu nedir? tüf çok ayıp :)

Seyyar tuvalet kapısı gibi bir yerden gümrük kulübesine sizi alıyorlar ama dur önce, o kapıdan kafayı çıkarıp, ''EU vatandaşları öncelikli, yok mu EU vatandaşı'' diye bağıran sivil kıyafetli bir adam var ( hollywood filmlerindeki bir artiste çok benziyor adam ), çok şakacı çığırtkan kişilik kendisi, EU vatandaşı bilince Feribota doğruda tekrar kafayı çıkarıp bağırdı ve EU vatandaşı topladı, bu arada biz Türkler 30-40 kişi EU vatandaşlarının bitmesini bekledik güneşin altında toplama kampında kapıda yemek bekleyen mülteciler gibi şendik.

Bekleyenler arasında, Amerikan ve Kanada vatandaşları ile Arjantinliler de vardı neyse medeniyetin beşiği Avrupa Birliği ile ne kadar öğünsek azdır tabiki.

Siz anladınız durumu Samos adası varlığını bize borçlu, sürekli mağdurum mağdurum Türkiye'ye çok yakınım mağdurum hikayesi ile yani Türkiye öcüsü ile EU dan kaynakları götürmüş.

Aşk olsun ama  diyeceğim o ki,  bu üçüncü kurtarılışı unutmayınız sonrasında belki Sayın Şansölye Merkel'e diyetinizi gümrüklerde '' Önce EU dan ama Alman Vatandaşları geçsin'' diye bağırarak ödersiniz :)

Pitagorian gümrüğüne sevgilerimle :)

Samos adasının, Kokkari bölgesi bence adanın en güzel yeri, Deniz çok güzel, kuzey-batı yönünde sürekli rüzgarlı, hem çok süslü, hem çok turistik bir yer, mezeleri, lokantaları, balıkları, yemek yapan teyzeleri, amcaları ve uygun fiyatları ile harika bir yer, ha bir de kedileri var, rahat mı rahat, her yerde yatan uyuyan falan cinsinden.



SURİYELİ GÖÇMENLER

Samos'da iki bölgede yollarda yürüyen, kadın-erkek-çocuk gruplar gördük bunlar Limana doğru yürüyen daha biraz önce karaya çıkmış Suriyeliler, Limanda bir bölgede toplanıyorlar ve polis bunları toplayıp sanırım doğrudan karantinaya almak üzere minibüsler ile götürüyordu. Bu sığınmacıların tamamı sanırım Türkiye den kaçanlar olmakta ve hemen hemen hergün 30-40 kişi bu yolla adaya giriş yapıyor ve onları bu şekilde karantinaya alan görevliler bir bulaşıcı hastalık riskine karşı ağızları maskeli dolaşıyorlardı. ( göçmenlik çok zor, deniz ile mücadele, jandarma ile mücadele,  gümrük, karantina, hastalık, çocuklar, açlık ve bu sıcakta susuzluk )

Aklıma Türkiye geldi, Suriye sınırı ve Irak sınırı uzun süredir açık, isteyen gidip geliyor, üç yıldır yaşanan dizanteri, kızamık, kabakulak ve hatta tifo vakalarını sanırım duymayan kalmadı.

Siyasi olarak bir içerik burada yazmayacağım ama Devlet olmanın birinci kuralı sınırlarına sahip çıkmak, sanırım ikinci kuralı da giren çıkanların kaydını tutmak ve onlara gerçekten yardımcı olmaktan geçiyor. İnsani olarak tıbbi yardım sağlarken, çocuklarına, kadınlara daha farklı yaklaşmak gerekiyor. Kız çocuklarını alıp birileriyle evlendirmeye en azından zorlamak insanlık değil, UNUTMAYIN olur mu? Kötü günde köle ticareti yapmayın, insanlara, ülkelerine ve haklarına saygılı olmak lazım.

Devlet dediğin, sığınmacılara insani olarak yardım yapar ama kendi vatandaşın ile olanları ayırmasını da bilir bunu kullanmaya kalkmaz.

Samos'da Kiliseler yardım topluyorlar ve adada yerleşik 400 göçmene bakmaya çalışıyorlar ve bu göçmenlerden bazıları da dileniyorlar.

YUNANİSTAN VE EKONOMİ

Yunanistanın üç ay önce seçilen yeni Başbakanı Çipras ve daha komünist olan Maliye Bakanı Tsakalotos'un iki hafta önce basına yansıyan fotoğraflarını görünce, bu foto bile analize değer diye düşünmüştüm.



Foto da Çiras'ın solundaki Maliye Bakanı ve sağındaki de Fransayı temsilen Hollande ve karşı sırada kimin oturduğunu söylemeye sanırım gerek yok:)  Şansölye Merkel tabiki.
 
Kızmayın bana ama bu üçüncü kurtarılış, bir ekonomist olarak bu 3. çöküş den kurtarılış ama bana yine sorarsanız hala çözüm üretmeyen ve daha büyük çöküşe neden olacak bir kurtarılış hikayesi daha.

Üstelik bu durum çok söz veren ve umut vadeden yeni sosyalist başbakanın ve daha da solda bir Maliye bakanının elleri ile gerçekleşti. Çipras EU politikasını %61'ın üstünde oy ile halk onayladı ve halka bir takım sözler verildi ama sonuç maalesef hiç iyi değil sözünü tutmadı, tutamadığı gibi biraz sonra sayacağım kemer sıkma politikası uygulayacak. Çipras  EU ve IMF  karşısında direnemedi.

BİRAZ TARİH

Şimdi 1981 İktisat Fakültesine dönüyorum ve hatırlıyorum 1923 yılında yapılan İzmir İktisat kongresini oluşturan şartları yani Osmanlı sonrasının ekonomik durumunu Yunanistan ile birlikte hatırlıyorum. Neden bunu yapıyorum biliyormusunuz? Yunanistanın bugünkü ekonomik çöküntüsünün kökeninde 1920-1922 de Anadoluyu işgal etmesi var sanırım onun için ( bu konuda ABD'de yazılmış makalelerden birisini okudum )

Bu sebeple hem OSMANLI hem de YUNANİSTAN'ın borçlanma ve savaş tarihine bakalım. Burada birisinin işgalci ve diğerinin ise kurtuluş mücadelesi veren ülkedir ayrıca bunun sonucunda Türkler Cumhuriyet Devrimlerini yaparken ve Yunanistanın ''Emperyalist'' tarafta yer aldığını unutmayalım.

OSMANLI ilk borcunu 1845'de almaya başlamış ( Dolmahbaçe Sarayının İnşaatının tamamlanması ) ve borçlanma 1854 ile 1874 arasında artarak devam etmiş ( Kırım savaşının finansmanı ), 1881 de ise Düyun-u Umumiye kurulmuş. Yani borç veren yabancı ülkeler borcunu tahsil edebilmek için bir vergi tahsilat teşkilatı kurarlar, yani Osmanlı artık vergi de toplayamaz durumda bir Devlettir.

Buraya nasıl gelindi üzerinde durmayacağız ama Osmanlı'nın çöküşünün başlangıcının Kanuniden hemen sonra 1600 lü yıllarda başlayan, ona buna verilen kapitülasyonlar yani imtiyazlar ile bu ile çöküşün ve çürümenin başladığını hatırlatalım.

Bu arada Osmanlı'nın 1880 sonrasın da ise cihan devleti olmaktan çıkıp sömürge devletine geçtiğini itiraf etmek lazım.

Yukarıdaki tarihler emperyalizmin kapıyı acı acı çaldığı tarihler bizim için, kim bu emperyalist tabiki başta Fransa, sonra İngiltere başta olmak üzere İtalyan'lar ile Yunanlılar ise ayrıca motive edilip gaza getirilmiş işgalcilerdir.  ( çok ırkçı oldu be yaaa )

Kapitülasyonların tam olarak reddedilmesi Temmuz 1923'de Lozan'da başlayan Lozan anlaşmasıdır. Lozan aynı zamanda Osmanlı Borçlarının yeni Cumhuriyet tarafından üstlenildiğini de gösterir.

Osmanlı'nın borçlarını ise 1954'e kadar Türkiye Cumhuriyeti ödemiştir.

1954 ise IMF anlaşması, Marshal ve Truman yardımlarının geldiği bir nevi ikinci sörmürge döneminin başlangıcıdır ülkede maalesef.

YUNANİSTAN 1919-1922 arasında Türkiyeyi işgal çalışmaları başarısızlıkla sonuçlanınca ekonomik güçlük yaşamış, bu arada Yunanistanda savaş zenginleri ortaya çıkmış, tekstil firmaları, patlayıcı üretenler, asker ayakkabısı üretenler zengin olmuşlar. Müttefik gazı ile giriştiği işgali yani kendince savaşı finanse etmekte sıkıntı çeken Yunanistan için önerilen çözüm ise Drahma'nın ortadan ikiye bölünerek yarısının 20 yıl boyunca %6 faiz ile Hükümete verilmesi olmuş.

Drahma'nın diğer yarısı ise halkta kalmıştı. Bu uygulama 1926'da bir daha tekrarlanmış çünkü Yunanistan dışarıdan aldığı borcu da ödeyememiş.

Yunanistan 1929 Dünya Ekonomik buhranı ile başlayan 1931 de ise iflas ile sona eren ve hiç dövizin kalmadığı bir ülke haline gelmiş ve komşi MONOTORYUM ilan etmiş,  yani ''borçlarımı ödemiyorum bre ne yapıyosanız yapın''  demiş.

Ne desem? az üzgünüm :)
İKİ UCU BOKLU DEĞNEK

Demek ki neymiş, her zaman borçlarını ödeyemeyince borç verenler dostların, ülkeni işgal etmiyorlarmış ( Yunanistan ),  haa borç verenler seninle sadece kendi çıkarları ve senin doğal kaynaklarını kullanmak için duygusal bir bağla hareket ediyorlarsa, gelip ülkeni parçalamaya, paylaşmaya kalkabiliyorlarmış ( Osmanlı ) örneğinde olduğu gibi.

Şimdi bu aşamada bir çift söz Osmanlı hayranlarına ve ülkenin Türkiye Cumhuriyetinin kazanımlarını tek tek yok etmeye çalışanlara söyleyelim. Güzel kardeşlerim bu kadar duygusal davranmanıza gerek yok, Yunanlıların, Fransızların ve İngilizlerin işgalleri sırasında neler yaptıklarını hatırlayın yeter. Yunanistan, Bulgaristan, Balkanların tümünden göç ile gelmiş olan ailelerden gelenleri, dedelerinizin başına gelenleri, ailelerinizin çektiği çileyi ve yok edilme sürecinizi unutmayın yeter. Bunun adı tarihte ''Yunan Mezalimi 'dir''  hatırlamak isteyenlere hatırlatayım dedim.

Tüm bu yok oluştan sizi, bizi hepimizi kurtaran o hor gördüğünüz beğenmediğiniz Cumhuriyet Devrimidir demekteyim kısacası ve böyle bir devrim Yunanistana ise kısmet olmamıştır.

AVRUPA BİRLİĞİ-II

1990 ların sonuna geldik, Yunanistan aslında Avrupa Birliğine girme ekonomik şartlarını sağlayamazken, parayla tutulan danışman firmalara hazırlattırılan sahte ekonomik veriler ile ( beş yıllık veri seti ) Avrupa birliğine güle oynaya katılmıştı ( alınmıştır ).  Bu süreçte  ekonomik şımarıklık iyice patladığını hatırlıyorum.

Bir ay tek bir ay çift maaş alan memurlar ortalama aylık kazançları 7-10 bin Eurolara ulaşması,  Avrupa birliğinden gelen kaynaklar tüm altyapı yatırımları tamamlanması, aşırı boçlanılması ayrıca bol bol eğlenip, sirtaki yaptık, caciki yaptık ve pilaki de yaptık.

2010 yılı geldiğinde Yunanistan hazine bonosu ve tahvil borçlarını ödeyemeyeceğini açıkladı, biz buna  bilmem kaçıncı monotoryum demekteyiz ve Avrupa Birliği kemer sıkma karşılığında Yunanisyanı kurtardı. Bu kurtarılış sırasında dış borç 310 Milyar dolarmış.

Aaaaaa daha bir yıl geçmeden alınan önlemlerin kemer sıkmaların bir işe yaramadığı ortaya çıktı ve Avrupa Birliği yani aslında sadece Fransız değil ama ABD, IMF ve Fransa'nın ricası ile Merkel teyzem Yunanistanı 2. kez kurtardı.

Borçları yeniden yapılandırıldı. Kamuda maaşlar düşürüldü, ekonomi şartlara ve kurallara bağlandı ama hala ortalama emekli maaşı 1100 Euro yani  3300 TL seviyesindeydi. Türkiyede ise ortalama emekli maaşı 960 TL olmaktadır. Bu ikinci kurtarılış sonrasında bugüne gelindiğinde Yunanistanın bu 3. kurtarılışı öncesi dış borç ise 600 Milyar doların üzerinde artık. ( GSMH 280 Milyar Usd, nüfus 11 Milyon kişi ) Türkiye'nin tüm dış borcunun 400 milyar dolar olduğunu ( GSMH 800 Milyar Usd, Nüfus 72 milyon kişi) göz önüne almalısınız.

çok dertlenirsen ara beni,  bak yoksa saçların çabuk beyazlar :)
Siz bakmayın dalga geçtiğime ve beni affedin lütfen çünkü bu duruma ben aslında üzülmekteyim, Yunanistan'da halkın fakirleşmesine, işsizlik oranının %27 ye genç nüfusta ise %50 çıkmasına son 1 yıl içinde genç nüfusun %1.3 lük kısmının yurtdışına göç etmesi karşısında Çipras hakikaten kurtarıcı olarak gelmişti.  Maalesef gördünüz gibi acımasız EU yani sermaye,  önce borçlarını öde bunun için kemer sık ve sonra gerçekten çöküşü durduracak radikal önlemleri almalısın demektedir ve bedeli halk ödemektedir.

Yunanistan üretmediği sürece bu borçları ek borç yaratarak ödeyebilecek durumda değil, bunu her ekonomist görüyor üstelik son 3 yılda ekonomik büyümesi yok ve tam tersi ekonomi %30 küçülmüş durumda. ( GSMH 350 Milyar Usd'den 260-280 Milyar Usd'ye düştü )

Not: GSMH bir ekonomide bir yıl içinde üretilen tüm mal ve hizmetlerin değeridir.


SORUNLARIN KÖKENİ 1922

Bazı uzmanlar Yunanistanın mali sorunlarının en büyüğünün kaynağı Türkiye ile ilgili yanlış dış politikadan kaynaklandığını söylemekte. 1920'de Türkiyeye saldırmasıydı dış borca gerek duymayacaktı demekteler.

1970 li yıllarda ise Türkiye ile giriştiği askeri mücadele görüntüsünde hızla silahlanması, borçlanması, Güney Kıbrısı da bu vesile ile silahlandırması, Kıbrıs Adasını işgal ettirtmesi

( Makaryoslar, Albaylar Cuntası olayları da var, bakınız aşağıda azıcık yazdım)

BU BÖLÜM ÇOK IRKÇIYIM ONA GÖRE

Sevgili komşi, öncelikle kalimera, samimiyetinize güvenerek ve hoşgörünüze ise sığınmadan yazıyorum,

MECBURMUYDUN İzmiri yakmaya, mecburmuydun işgalci olmaya, mecburmuydun ''Yunan Mezalimine'', mecburmuydun tecavüz etmeye, mecburmuydun, insanları göç ettirmeye, mecburmuydun, Kıbrısı bölmeye, mecburmuydun? 1974 de Dr. İlhan'ın ailesini çocuklarını Girne'de banyo küvetinde öldürenleri finanse etmeye. Mecburmuydun emperyalizmin askeri olmaya.

MECBURDUK 1922 de Manisa'da evlerimizi terkedip dağa çıkıp Tevfik Efe olmaya, mecburduk Kurtuluş Savaşı verip seni denize dökmeye ve diğer işgalciler ile birlikte  kovmaya.

Evet Manisa daki akrabalarım 92 yıl sonra anneannemi de, ailemi de anmış oldum haberiniz olsun, unutmadım anneannemin anlattıklarını, siz de unutmayın olur mu?  Unutursak bir daha tekrarı olacak o sebeple yani duygusalım.

HORA HORA, daha  bitmedi, 1986'da Ege'de petrol arama girişimleri-gerginlikleri Hora gemimiz için yaşananlar. F16'ların it dalaşları, bunları da unutmadım. Düşürülen uçaklar, şehit olan pilotları da unutmadım.

1986 Nisan'da Çermobil patlayıp da radyasyonlu bulutlar Geliboluya gelince, yağmur olup Gelibolu Ortaköy'e yağdığında ben askerdim orada, Hora Krizinden dolayı alarm verilmişti tüm askeri birlikler arazideydi, postalımdaki radyasyon 65 REM'di, komşi bak senin yüzünden radyasyonlu bulut kafamıza yağdı o günü hiç unutmadım, gün değişti devran döndü, içimde kalacağına yazayım dedim.

Duygusal triplerimi burada bırakıp yeniden gerçeklere dönelim.


ÇİPRAS'ın SOSYALİZMİ ve ÜÇÜNCÜ EKONOMİK KURTARILIŞ
 
Ekonomik verilerin bu kadar kötüleştiği ortamda Çipras Yunan halkı için bir umut gibi oldu aslında.
 
“Syriza modeli” diye bir model sol çevrelerin gazı ile çok tartışıldı ve  bizde bazı parti başkanlarımız ve yöneticilerimiz dahi ben bunun neresindeyim diye düşünmüştü. ( Çiprasçılık oynayasımız geldi )
 
Hatta Avrupa'da dahi bu bir çıkış modeli olacaktı, İspanya için veya Portekiz için umut artmıştı.  Yunanista nın  iflasın eşiğine gelmesi, hatta iflas etmiş olması, kapısına dayanan alacaklıları olan  İMF ve Avrupa Birliğine kafa tutarak seçimleri kazanmıştı Çipras.
 
Syriza, Avrupa Birliği’nin emperyalist yüzünün daha açık bir şekilde ortaya çıkmasına da neden oldu aslında, 150 yıllık emperyalizm yeniden hissettik.
Bakın neler sorgulandı bu sayede ; ''AB Her şeyin para ile ölçülüp biçildiği bir yermidir? İnsanın sadece tüketen bir nesne olarak görüldüğü bir yermidir?,  mafyalaşmış ülkeler topluluğumu bu yoksa, mafya var mı?  ve birliğin çürümüş değerleri konuşulabiliyor mu? ''
 
Vay beee bizim de EU Bakanımız vardı bee yaaa.
 

Kısaca EU içinde insanın, insanlığın az olduğu bir sermayenin birliği mi? Herşey, para, para, para ve emperyalist sömürü için mi? Nerede insan hakları, Suriyeliler, Filistinliler insan değil mi?
 
Suriye'deki savaşı kim finanse ediyor? Suriye'ye Londra ve Paris'in varoşlarında yetişen kaç kişi katıldı? veya gönderildi. Bunu EU'nun demokrasi, insan hakları ve sosyal devlet yönüne sorsanız ne cevap alırmısınız? 
Din üzerine siyaset konusunda EU ne düşünüyor?
Çipras 26 Haziran 2015 de borçlarını öde diyen alacaklılara, yani EU Troyka ( İMF, AB Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası)  temsilcilerine görüşmelerde dayatılan kemer sıkma paketini kabul etmeyeceğini açıklamış ve resti çekmişti. 
Bu konuyu 5 Temmuz’da referanduma götürmüştü. Yunan halkı da yüzde 61,5 oy ile HAYIR demişti. Çipras halkın desteğini arkasına almıştı ve rest gerçek zannetmiştik.
 
EU telaşlanmıştı! Avro Bölgesi çöktü çökecek! Gazeteler televizyonlar bas bas bağırıyordu. Yunanistan'ın ardından İspanya ve Portekiz de çıkacak birlikten falan diye senaryolar konuşulur olmuştu.
 
EU Troyka ise Yunanistan’ın önüne acı bir reçeteyi çoktan koymuştu ve halkın desteğini arkasına alan Çipras’ın sunacağı paket merakla bekleniyordu. 

Beklenen olmadı; acı reçeteyi kabul ediliverdi sosyalist başbakan.
 
3 yıl süreli 86 milyar avroluk üçüncü “kurtarma paketi” karşılığında EU nun dayattığı reformlar uygulanmaya konacaktı. 
 
Hani derlerya ''kan kustum, kızılcık şerbeti içtim'' dedim, diye işte ondan oldu.
 
Yunan halkına içirilenin zehir gibi bir ilaç olduğu yani acı reçete olduğu ortadaydı;  
A- Emeklilik yaşı yükseltilecek, 
B-KDV oranı artırılacak,
C-Çalışma piyasası esnetilerek Avrupa’nın neoliberal politikalarıyla uyumlu hale getirilecek,
D-Kamu giderleri kısılacak ve
E-Özelleştirmeler yapılacak.
 
Hani ÜRETİM, hani BÜYÜME, hangi Milli Gelirle olacak bunlar PARDON?
EU nun güçlü ekonomisi Almanya ile Fransa Yunanistan yüzünden galiba çok karşı karşıya geldiler.




Komünist Nick, Çipras'ı döver :)

Almanya, dayatılan reform paketinin uygulanmaması ve borçların ödenmesine öncelik vermemesi durumunda ''Yunanistan’ın Avro Bölgesi’inden çıkması gerektiğini düşünüyordu'' diye yazdı gazeteler ve bu sebeple Almanya borçların bir kısmının iptal edilmesi, ertelenmesi veya yeniden yapılandırılmasına da karşı çıkıyormuş ama Fransa ve IMF'nin israrına dayanamamış Almanya.
 
Yunanistan bir NATO üyesi olarak, ABD için askeri ve bölgesel önemi olan bir ülke. Balkanlarla Ortadoğu ve Doğu Akdeniz arasında bulunan yani Müslüman ülkeler ile tampon bir ülke.
 
ABD, Yunanistan’ın Avro Bölgesi’nden çıkması/çıkarılması durumunda Rusya’ya, Çin’e yani Asyaya veya karşı cepheye yanaşması riskini taşıdığını düşünüyormuş.
 
Yukarıdaki gazete yorumların sonunda ise görüşmelerde Fransa'nın ABD ve İMF’nin çizgisini savunduğu belirtiliyor hatta Fransızların 3. kurtarma paketini kendi elleri ile yazdıkları anlatılıyordu.
 
Bu sıcak, çok sıcak yaz gününde sanki burada Türkiye de cennettemiyiz? 
Yok tam tersi, ekonomik gidişat yaz rehavetiyle idare ediyor işte, savaş riski de var, huzur hiç yok, sınırlar delik deşik daha kalıcı hükümet yok, geçici hükümet var. 
Tek söylemek istediğim, savaş çıktı diye ekonomik kriz olmayacak, EKONOMİK KRİZ ZATEN VAR şimdiden söyleyelim de sonradan unutmayalım. 
 
Hadi komşi kendine iyi bak bizim durum seninkinden kötü, bu kötü durumlara, zor koşullara sevindiğimi zannetme, kimse sütten çıkmış ak kaşık değil ama  daha güzel günlerde, sirtaki yapmak, uzo içmek, baklava yemek, türk-yunan kahvesi içmek, yoğurtlu pilaki yemek ve yalanci dolma sarmak üzere :) 




Ne yazayım bilemedim :(

Mavi-beyaz evlerin, çiçek böcek, kedi kuş dolu, taş ve serin sokakların, kalın kalın duvarlı, koca koca camlı cumbalı evlerin, güzel mezelerin ve yemek yapan teyzelere, tavla oynayan amcalara şimdilik hoşçakal demekteyim.....
 
Kalbim Ege de falan kalmadı ona göre :)
 

Erman Dinçel
2015 Temmuz, 
Kuşadası, Didim /AYDIN