17 Mayıs 2013 Cuma

Turkuaz-Pembe Ekonomi Üzerine......Turkuaz Patladı ....Türkiye'nin Ratingi artırıldı........

Turkuaz-Pembe Ekonomi ( pamuk şekeri gibi )

15 Mayıs 2013'de Moody's Türkiye'nin kredi notunu;  Ba1'den Baa3'e artırdı ve görünümü ' durağan' olarak teyit etti.
( Baa3'ün anlamı ; Kısa vadeli borçlarını ödeyebilir, borçlanma olarak yatırım yapılabilir seviyenin en alt noktasındasın, ülkenin durumu duragan ama borç alma ve geri ödeme kapasitesi var, ülke görünümünü tekrar hatırlatalım 'DURAĞAN')

Moody's in beklediği gibi 'yapısal ve kurumsal reformlar alanında ilerleme olursa, uluslararası sermaye akımlarına ( sıcak paraya ) olan kırılganlık azalacaktır' deniyor.

Bu not Moody's not scalasına göre yatırım yapılır vesiye değil, duragan görünüm. Ülke notu açısından yatırım yapılabilir seviye Fitch'a' ait, Moody's e ait değil.

Cevap arıyorum;

1-Moody's not artırdı ve notumuz 'durağan',  neden Fitch'ın notu ( yatırım yapılabilir) üzerinden yorumlar yapılıyor, anlayamıyorum.......

2-Neden zamanlama olarak, IMF borcunun tamamlanmasını hemen ama hemen sonrasında Moody's not artırdı,  ayrıca bu durum tam ABD-Türkiye görüşmelerine denk geliyor. ( IMF Borcunun tamamlanması konusunda daha dün yazmıştık lütfen bakınız )

3-Peşinden Haberlerde ve internet sitelerinde ABD'de Turkuaz patlaması olarak sunulan bu durum yine ve en azından 'Pembe Ekonomi' çabası galiba, doğru mu?

4-Yoksa birisi bize kredi vermek için mi? hazırlanıyor?

Kalın sağlıcakla,

Erman Dinçel
16 Mayıs 2013, Bursa, Karagöz Müzesi ( Hacivat yok )


*10 Kasım 2012'de yazdığım rating yazımı revize ettim ve aşağıda tekrar yayımlıyorum lütfen tam ve doğru ekonomik gerçekler için bakınız.

Az ekonomi arası iyice kızarmış, bol acı birberli yüksek ratingler dilerim

10 Kasım 2012, sonbahardan kışa geçerken, BES 2013, Ülke kredi notu, cari açık, büyüme ve enflasyon üzerine ciddi düşünceler,

Geçtiğimiz hafta Fitch Türkiye'nin kredi notunu BBB- seviyesine yani yatırım yapılabilir seviyesine çıkarttı. Bir haftadır basında bunun ile ilgili haberler okuduk ve siyasilerden de bunun ile ilgili yorumlar dinledik.

Okuduk ve dinledik ama kulaklarımıza ve gözlerimize inanamadık, her konuda olduğu gibi bu konuda da herkes uzman, uzman olmasa da ( yada zorunda değil) bu kadar da yüzeysel olmak veya kalmak da bir tercih diye düşünüyorum.

Önce ülke notu ( rating nedir? kim verir? ne anlama gelir? ) nedir? hatırlayalım.

Dünyada birçok rating kuruluşu var, hatta bazıları ülkelere ait ama bunlardan 4 tanesi muteber kabul ediliyor. Moody's / NY ve S&P /NY ABD kökenli olanlar ve en köklü olanlar ve en çok kabul görenlerde bunlar, diğer ikisi Fitch / Londra kökenli bir kurum ve en sonuncusu da JCR / Credit Rating Tokyo yani Japon rating kurumu.

Bu kurumların verdikleri not sistemine gelince ( benzer özellikler taşırlar) sırayla en iyi den kötüye notlar; AAA, AA, A, BBB, BB, B, CCC, CC ve C olarak geçiyor. Ayrıca her bir not ise '+', 'işaretsiz' ve '-' olmak üzere üç sınıftan oluşuyor.

Yani Türkiye’nin geçen hafta yükseldiği rating BBB- olmakta, notumuz biraz daha iyileşirse, BBB işaretsiz ve daha da iyileşirse BBB+ olacak. Tüm bu not sisteminde BBB'ye geçmek 'Yatırım Yapılabilir' sınırını aşmak olarak görünüyor ve alt notlar ise ' Spekülatif Seviye' olarak adlandırılıyor. Bu arada bu not Fitch'e ait ABD kökenli kurumlar 100 yıllık tecrübe ile çok daha güvenilir, bilimsel ve sistemsel kurumlar onların not artırmaları sözkonusu mu? bilmiyorum......

A-Bir ülkenin notunun artması o ülke borçlanacaksa daha az faiz ile daha uzun vadeli borçlanma elde edebilir anlamına geliyor.

B-Bir ülkenin notunun artması ayrıca borçlarını daha rahat ödeyebilir veya borç ödeme kapasitesi yüksek anlamına geliyor.

Rating kuruluşları (not veren kuruluşlar) bizim gazeteciler gibi duygusal triplere kapılıp işte efendim, 'Türkiye'nin büyümesi karşılığında nihayet insafa gelip notumuzu yükseltiler' edebiyatı ile değerlendirme yapmıyorlar, onlar bağımsız davranıp kurallara göre analizlerini yapıyorlar. Evet, bu kurumların kararları siyasi motiflerde taşıyor, çünkü ülkenin gerçekleri sadece rakamlardan oluşmuyor. ülkeleri yönetenlerin yönetim tarzları da, gelecek ile ilgili aldıkları kararlar da, ülke halkının sosyal yaşam seviyesi de, beklentiler de, ülkenin bulunduğu konum da bu notun içinde yer alıyor.

Bazı gazeteci ve ekonomist arkadaşların dedikleri gibi Türkiye'nin notunun artırılmasını istemeyen çevreler, kötülüğünü isteyen çevreler bu işi sabote etmiyorlar... Falan, filan iyice paranoyak olduk artık, delinin biri kurusıkı tabancayla Ankara'da Başbakanlığa dalıp havaya ateş etmiş, yakalamışlar, cebinden de deli raporu çıkmış, onu bile rating artışına karşılar var diye haber yapanları okuduk sonra, söyleyecek laf bulamıyorum.

Evet, not artışı bir ekonomi için iyi haberdir, süperdir ama ülke bunu hak ettikten sonra yapılan bir değerlendirmedir. Yani bir ekonominin öncü göstergesi değil, ekonominin durumda kötü olmadığını, kötüye gitmediğini teyit eden göstergedir. Asıl önemlisi borçlarını ödeyebilir, yeniden borçlanabilir, yatırımcılar da gelebilir, anlamına gelir. Tüm bu sebeplerle not arttı diye borsa pek patlamaz, hatta borsanın ilk tepkisi endeksin düşmesi olur, çünkü bu beklenti 5-6 ay önce satın alınmıştır. Yani Mayıs ve Haziran da ( 2012 de ) satın alınmış bir haberdir bu durum.

Yıl 2012 aylardan Kasım Türkiye'nin Gayrisafi Milli Hasılası (GSMH 1 yıl içinde üretilen tüm mal ve hizmetlerin değeri) 780 Milyar dolar, Fitch ülke puanı BBB- hayırlı olsun. Yıl 1990-92 Türkiye'nin GSMH sı 50 Milyar dolar ve ülke puanı BBB-'di, yani 18 yıl sonra yine aynı puandayız ( buna '18 yılın sultanı hoş geldin' diyorlar :))) ) yada ' daha önce yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda' diyorlar.... ( birden 94 krizini hatırladım da.... uff olmuştu)

Evet, BES için ne demiştik? Eylül sonunda Likit Fona geç, bekleme demiştik. Bunun içinde sebeplerimizi saymıştık, yorumlarımı şu verilere dayandırmıştım. 1- Enflasyon hedefi tutmayacak, 2-ülkenin Suriye ile savaşa girme riski var, 3-Cari açık risk oluşturuyor ve 4-nihayet borsa yeterince yüksek bir noktadaydı.

Şimdi aldığımız kararı değerlendiriyoruz; enflasyon hedefi tutmayacağı için Ekim başında revize edilerek %5 den %7.5'a çekildi, Suriye ile savaş veya müdahale riskimiz daha düşük seviyede ama ama, batı bu işi bize havale etmiş dışbasında ( ingiliz ) bunu da okuduk. Esat mı? Esed mi? tartışırken, Suriye ordusunun 350 bin kişi, muhalif güçlerin ise bilemedin 15 bin kişi olduğunu öğrendik, bir türlü bahar gelemiyordu Suriye’ye nedenini anladık. Şu adam açığını biz kapatmak zorunda olmayız umarım, umarım da tek sorunumuz Cari açık olsun............. ha Cari açık demişken 65 milyar dolar seviyesinde ( ülkeye giren döviz ile çıkan dövizin farkı kısacası ) ama tam bu sırada ülke notu artırımı ile gelen dövizin çıkma riski azaldı ve tam tersi para girişini teşvik edecek bir ortam oluştu.

Bu olumlu havada ülkeye gelecek yabancı yatırımın borsaya değil de,şirketlerimize uzun vadeli sermaye yatırımı olarak gelecek olması çok çok önemli, sıcak para istemiyoruz...... çünkü sıcak para balon gibi gittiği yeri şişiriyor, genişliyorsun genişliyorsun ve sonra gümmm..... Yunanistan gibi oluyorsun balon patlıyor ( bu balon sıcak hava, sıcak para çıkarımı bana ait ona göre )

Olumlu havanın ve yabancı sermaye gelişinin umarım görünen kötü etkileri arasında olan Cari Açığı artırma sonucu da oluşmaz. Merkez Bankamızın sıkıdurmaya devam etmesi ve siyasiler tarafından da bunun desteklenmesi ( eleştirmek yerine ) gerekmektedir.

Sevgili dostlar sadece ekonomik sonuçlara bakarak bir yorum yaptık, siyasi bir yorum yapmadık? Moraliniz nasıl? Ülkenin geleceği ile ilgili kaygılarınız nasıl? ileri demokrasinin kaçıncı kademesindeyiz? daha fazla demokrasi ve insan hakları ne durumda? Hukuk-Adalet nasıllar? Karnınız doyuyor mu? Eğer karnınız doyuyorsa insan olarak diğer ihtiyaçlarınız ve sizin ile ailenizin geleceğiniz için bireyler yapabiliyormusunuz? Anayasamızın değişimi, barış, kardeşlik, umut, hümanizm ne durumda? Bu ülkenin insanları siz olsanız hangi kredi notunu verirdiniz?

Türkiye'nin de artık bir Rating kuruluşuna ihtiyacı varmış, bunu da Nazım Hoca verecekmiş. Eski Başbakan yardımcısı, İst. Ticaret Ünv. Rektörü olan Sayın Nazım Ekren hoca bu konuyu üstlenmiş. Hatta üniversite bunun ile ilgili bir araştırma merkezi kurmuş, Nazım hocanın ilk yorumu ise benim çok hoşuma gitti, hoca diyor ki '3 büyük rating kuruluşu ile birlikte çalışır uluslararasıtecrübeyi öğreniriz' diyor. Bir hocaya, bir bilim adamına böylesi mütevazi bir duruş yakışır, yolları açık olsun. Türkiye'nin kesinlikle böyle bir kuruma ihtiyacıvar.

Bu rating işinde birinci kural, özerk yönetim ve ikinci kural bağımsız bağlantısız not verebilme gücü ve üçüncü kurul bunu sürekli yapabilme, bozmadan yapabilme iradesi. 110 yıldır rating yapan ABD'li kurumlardan öğrenecek çokşeyimiz var tabiki. Bu kurum sadece ülke notu vermeyecek ayrıca talep eden tüm ülkelere, kurumlara ve firmalara da not verecek. Bu arada hatırlatalım bir ülkenin notu ne ise o ülkedeki tüm kurumları en çok ülkeleri kadar kredi notu alabilirler. .......aaaa yoksa Türkiye’de derecelendirme kurumları var mıydı? ....Hem de Türkiye'de:))) hay Allah, 'Kredi Derecelendirme' ne demekti yahu birden hatırladım.

Yıl 2012 aylardan Kasım BES'deki 9 yıllık birikim 10 Milyar dolar, katılımcısayısı 3 milyon civarında, beklentimiz ise, yıl 27 Ekim 2023 tam BES'in 20. yılında :)))) En az 50-70 milyar dolar birikim ve 10 milyon katılımcı olması.Ha bu arada hatırlatalım BES'de toplanan birikimin %90'ı DİBS olarak Devletimize uzun vadeli kaynak olmaktadır, devletin borçlanmasını vade yapısıolarak ve maliyet yani faiz yükü olarak çok çok hafifletecektir.

Çaktınız mı? köfteyi...BES'de birikim emeklilik fonu üzerinden zaten devletin elinde bu sebeple Türkiye, Macaristan olmaz ve Arjantin hiç olmaz bazı ekonomist gazetecilere de, 'saçmalamayın be kardeşim' demekten başka çarem kalmıyor bu durumda......

Az ekonomi arası iyice kızarmış, bol acı biberli yüksek rating ler dilerim.

Erman Dinçel
10 Kasım 2012, İstanbul

Yarına Övgü'nün kurucusu
Geleceği-Emekliliği Planlama Danışmanı

14 Mayıs 2013 Salı

IMF'ye Borç Bitti, Hatta Borç Vereceğiz ( Trakya işi ....' aaadi be ya?' , Anadolu işi 'valla mı?' )


Valla bak .............

Türkiye bugün IMF'ye olan borcunun son taksitini ödedi ve borcu bitti, bugün internet haber sitelerinde, TV kanallarında ve sosyal medyada bu olay hep irdelendi.
Bu kesinlikle güzel haber, hani derler ya '70 sente muhtaç' işte öyle bir Türkiye'den IMF'ye borcu olmayan Türkiye’ye de ulaştık, öncelikle bu duruma bir şükretmek lazım galiba borç bittiğini düşünüp sevinmekte lazım?

IMF ile olan ve 1961 de başlayan Stand-by anlaşmaları serisinin en sonuncu paket kredisini 2005'de yapılan kredi anlaşmasıyla kullandı Türkiye ( 10 Milyar Dolar ) ve son taksiti de bugün ödendi. ( 14/05/2013 )

Toplam bugüne kadar toplam 50 milyar dolar borç almışız ( faizi hariç ) ve bu borcunda 26 milyar dolarını 2002 ve 2005'de almışız. Bunun anlamı IMF'den en çok borç alan Hükümet borcunu da ödemeyi başardı demek.

aaadi bee yaa .........

Hatta IMF'ye borç vereceğiz, o kadar muhteşemiz, o kadar muhteşemiz ki, nereden nereye, borç alırken 10 yılda borç verir hale gelmişiz falan, falan, filan da falan.......

İşte burada 'zurnanın zırt dediği yer', bu noktada halka IMF'ye borcumuz yok, hatta borç vereceğiz derseniz, o zaman biz de ekonomist şapkamızı takar ve hiç tereddüt etmeden, İktisat Fakültesine, 1983 yılına, Prof.Dr.Mükerrem HİÇ hocamın dersine döner 'Para Politikası' dersini hatırlar, o günden bugüne yaşananları da hatırlar ve başlarız yazmaya.
Kamu borcumuz son 11 yılda oldukça çok yükselmiş durumda, Türkiye'nin tek borcu IMF'ye değildir. Borç stoğu kavramı ile ülkemizin ne kadar borcu var diye gerçek durumumuzu orta yere dökersem.

Dış Borçlar; 2012 yılı sonu itibariyle dış borcumuz 103 Milyar dolar, (+) TCMB'nin borcu 8 Milyar dolar, (+)Özel Sektörün dış borcu 226 Milyar dolar ( özel sektör Hazine garantisi ile dış borç bulabilmektedir ) toplam dış borcumuz 340 Milyar dolardır.
2002 yılında 130 Milyar dolar dış borçtan, 2012 de 340 Milyar dolar dış borca gelinmiştir. Kısa ve özet olarak IMF borcu bitmiş ama Türkiye Dış Borç Stoğu %160 artarak ( 210 Milyar Dolar artarak ) bir rekor kırmıştır.

İç Borçlar; Son 11 yılda dışarıdan borçlanan Türkiye'nin finans kurumları ( bankaları ) özellikle içeride devlete Devlet İç Borçlanma Senetleri ( DİBS ) ihale sistemi kanalı ile borç vererek, iç borçlanmayı büyütmüşledir ( özel sektörün dış borcu ile kamunun iç borcu paralel büyüme göstermiş). 2002 yılında iç borç stoğu 156 Milyar TL'den, 2012 de 410 Milyar TL'ye yükselmiştir.

Sonuç; Böylece Kamunun Dış ve İç Borç toplamı 2002 yılında 257 Milyar TL'den, 2012'de 563 Milyar TL'sına yükselmiştir. Yani ne demekmiş? Cumhuriyetin ilk 80 yılında 257 Milyar TL Borçlu olan Türkiye sadece son 11 yılda 316 Milyar TL daha yani ek borçlanmıştır.

Tamam yaa sana ne be kardeşim,' borç yiğidin kamçısıdır', 'borç ödeyebilene verilir' sen işine baksana, diyenler var galiba aranızda, duydum, bak kesin duyar gibiyim........bak git :)) 

Sizinle biraz daha samimi olmak isterim:))) şaka değil bu....

Bu borcu nasıl ödeyeceğiz? ( riskimizi yönetebiliyor muyuz? ) sorusuna cevap verelim.

TCMB'nin kasasında 100 Milyar dolar olduğu ifade ediliyor ( bunla övünüyoruz, kasa dolu adeta peşin satan tüccar gibiyiz ), Türkiye’nin önümüzdeki 1 yılda ödemesi gereken sadece dış borç rakamı ise 150 Milyar dolar seviyesinde, yani neymiş döviz rezervimiz artmış diye böbürlenmeyeceksin çünkü sadece kasadaki para ile dış borcunu ancak 1 yıl içinde ve %80 oranında karşılar durumdasın.
Bu dış borç karşılama oranı 2002 yılında %163 oranındaydı. Belki kasada bugünkü kadar yüksek paralar yoktu ama borç yükü de ona göreydi yani 2002'de krizden çıkarken ki borç yükü ve bunu karşılama riski şimdikinden daha yüksek orandaydı.

Kısaca ne Türk Özel Sektörünün, ne de Kamunun gram ek riske ihtiyacı yok, ek risk yaratmayacak şekilde bir ekonomik hayat sürmeliyiz............


SAVAŞA HAYIR  diyorum..........savaş ve kargaşa cari açığı patlatır, gelen sıcak para ülkeden çıkar ( 60 Milyar dolar tahvil bonoda, 15 Milyar Dolar Mevduatta, 75 Milyar Dolar Hisse senedinde ), turizm biter ( 25 Milyar dolar da gelmeyiverir), kendiliğinden ve aşırı dış borç oluşur ( askeri harcamalar )

Saymadım, kaç yıl oldu sen ellerin olalı ;
(Kürdîli Hicazkâr makamında, Yusuf Nalkesen'e ait bu eseri.......seslendiriyor )
Daha son 11 yıldaki özelleştirmelerin yarattığı kaynağın nereye harcandığını ( 35-40 Milyar dolar olduğu hesaplanıyor ), kamu mallarının ve kurumlarının ( Cumhuriyetin kazanımlarının ) Devlete yük oluyor diye, hızla satılması sebebiyle yaratılan iç kaynağın nereye harcandığı? Hangi verimli yatırımlara ( hayırlara ) vesile olduğu, kaç yeni zengin yarattığı hususunda da merak içinde olduğumu bilmenizi isterim:)))

Demek ki neymiş, borçlu olmaya devam, hem de artarak lütfen kandırmayalım birbirimizi açık ve net olmakta fayda var.

Gelelim IMF'ye Borç Vermeye; bazılarımız biliyoruz ki IMF ile olan ilişki karşılıklı limitlere dayanır, IMF'den sıkıştığınız anda 5-10 milyar dolar borç alabileceğiniz gibi olayın tersi IMF'de sizden sıkıştığında kaynak kullanmak ister. Dolayısıyla 5-10 milyar dolar da IMF limit alır. Bu ilişki karşılıklıdır, ( biz buna aslında finans dilinde açık hesap demekteyiz ), IMF her ülke ile bir açık hesap limiti üzerinden anlaşır, anlaşır ki  'lazım olduğunda karşılıklı ne kadar kaynak kullanabileceği belli olsun'.  Bizde cevap veririz 5 Milyar dolar ( kasa da nasıl olsa 100 Milyar dolar var ) bunun anlamı karşılıklı limit tahsis ettik olmaktadır. Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’ne de sormuş IMF, bu ülke iflas ( default ) etmiş olmasına rağmen 1 Milyar Dolar verebilirim demiş..............demek ki neymiş, IMF'ye borç vermek değil konu, karşılıklı kaynak kullanımı bu durum......... zorla tebessüm etmek hatta sırıtmak zorunda mıyım ben:)))

İşte tam bu noktada gelecekte ne bekliyor bizi? onu da buraya ekliyorum, Mart 2013'de yapılan yasa değişikliği ile Devletin, Belediyelerin Yurtdışın'dan bulacakları kredilere de garantör olma ve hatta sırf bunun için Devletin Belediyelerin borçlanmalarına yardımcı olma amacıyla ihale düzenlemesi mevzuatı da hazır ve resmi gazetede yayımlandı.
Buradan çıkarılacak sonuç ise yaklaşan yerel seçimlerde artık sadece Ankara ve İstanbul Belediyeleri veya projeleri değil diğer Belediyelerde borçlanacaklar ve seçimlerde bol bol yatırım yapacaklar:)) ( dikkat ihtiyacı olan insanlara sosyal güvenlik kanalıyla kaynak transferi yapmak yerine, Belediyeler kanalı ile yardım yapmak tamamen başka bir durum yaratır, yardımı alan halk kendini borçlu hisseder:(( ...... ) .......... gelecekte borçluluk azalmayacak artacak anlamı çıkar buradan, bir de Belediye seçimden sonra borcunu ödemeyince kim öder sizce? Cevap Hazine, pardon Hazine kime aitti yav, hatırlayan var mı? ...........  ne çektin be HAZİNE, ödeyeceksiiin tabi mecbuuur,  ödemeyip de ne yapacanki, öde öde bitmiyor, Allah kurtarsın be yavrum........
Herkezin ekonomist kesildiği memleketimizde biz gerçek ekonomistlerin farkı ise şu olmalı, geçmişi unutma hatırlat, hatırla, öğren ve bir daha aynı hatayı yapmamaya çalış yani yani tarihten ders çıkar, şimdi ben de sorumluluğumu yerine getireceğim.

Toz Pembe........Sorumluluk-1

Rakamları kullanıp, değerleme sistemini sık sık değiştirerek, yorumlamaları eksik yaparak, tüm rakamları konuşmayarak, istatistiğin yalan kısmına ağırlık vererek heyhat kimi nereye kadar kandırmak mümkün? Nereye kadar toz pembe bir ekonomi?

2002 yılında GSMH ( Gayri Safi Milli Hasıla ) yani 1 yıl içinde üretilen tüm mal ve hizmetlerin değeri 170 Milyar Dolar, toplam borç 130 Milyar dolar, 2012 GSMH 780 Milyar dolar ve borç 340 Milyar dolar bunun anlamı Türkiye son 10 yılda mal ve hizmet üretimde toplam borcundan daha hızlı büyümüş..............derken birden jeton düştü:))


2004 yılında Milli Gelir hesaplama yöntemi 1987 fiyatlarıyla yapılmak üzere değiştirildi ve peşinden 2006'da Milli Gelir Hesaplamaları bir kez daha değiştirildi. 2006'da yapılan bu değişiklik ile 1 gecede GSMH %37 arttı ( 576 Milyar TL'den 778 Milyar TL'ye ). Bu değişiklikler ile kalınamadı ve peşinden ( ah ki ne ah ) hesaplama bu kez de TCMB tarafından ' reel efektif döviz kuru' uygulamasıyla  değiştirildi ve TL çok kısa sürede %25 değer kaybetti ( kur 1.40'dan 1.80'e çıktı ) bu değişimde GSMH'ın dolar karşılığı 1.40 dan hesaplanacağına, 1.80 den hesaplanır oldu.

Hayırlı olsun kısaca son 10 yıl içinde toz pembe gösterme ihtiyaçları nedeniyle tam 3 kez milli gelir hesaplama yöntemi değiştirildi. Rakamları bundan sonra ben yorumlarım, kimseye inanmıyorum hayırlı olsun. 

Bak bir varmış, bir yokmuş eski günlerde, güzel bir kız yaşarmış Boğaziçi’nde:)))
Sorumluluk-2
Yıl 1875 azizim, kötü bir yıldı, Devlet-i Aliyey-i Osmaniye 'İç ve Dış Borçlarımı ödemiyorum vre' dediğinde ( monotoryum-default ) tüm Dünyaya, daha ilk borcunu alalı 30 yıl olmuştu.

İlk borçlanma ile 1840 larda başlayan Dolmabahçe Sarayı inşaatı tamamlanmış, Osmanlı Barok tarzı muhteşem ve modern bir saraya kavuşmuştu. ( işte o gün ayranı yok içmeye............ ile başlayan ünlü söz de ortaya çıkmıştır. Olsun değer sana ne bu da lazım, tamam yaa sinirlenmiyelim )

Bu borcu Osmanlı nın ödememesi, bu zor durumu, alacaklı Devletleri rahatsız edince 1881'de Düyun'u Umumiye Osmanlı İdaresi ( borç yönetimi idaresi), alacaklı Devletler tarafından kurulmuş ve Osmanlının borcuna karşılık adeta Maliye Bakanlığı gibi vergi tahsilatı yapmış ve önce borcun taksitlerini almış kalanları ise koskoca İmparatorluğun Devlet harcamalarında kullanılmıştır. ( karizma gitti yav, Prof. Turan YAZGAN hocamı hatırladım, Allah Rahmet Eylesin )
Hatta yabancı alacaklı Devletler Osmanlı'ya zorla bu ödemeler ile ilgili iç borç da yaptırmıştır. Bunun tam adı maalesef esaret, sömürgecilik, ülkeyi ekonomik yolla işgal ve köleliktir. Kısaca çöküş ve iflas bu yolla gerçekleşmiştir.

Osmanlıdan kalan borcu Türkiye Cumhuriyeti devralmış ve son taksitini de 1954'de ödemiştir. İşte bunun hatırlanıp alkışlanması gerekir. Bu borç Cumhuriyetin ilk 30 yılında ancak ödenebilmiştir.
'Yoktan var etmek' anlamına gelen bu durum, tüm bu zor şartlarda elde edilen tüm bu değerler 2002 den sonra hızla elden çıkarılarak özelleştirilmiştir.

Tabiki özelleştirme karşıtı değilim, tabiki yabancı yatırımcı veya sermaye düşmeni değilim, hatta ekonomimiz Dünyaya ne kadar açık ve entegre olursa bu bizi güçlendirir ve sevidirir. 80 yılda ortaya çıkan kurumların satılmak yerine yeniden organize edilmesi, başka bir değere dönüştürülerek topluma tekrar kazandırılması yolunun çok daha tasarruf sever ve gelişme sever, kıymet ve değer bilir bir tavır olduğunu düşünürüm ama olamadı.
Asıl olan, hiç borçlanmamak, borcunu artırmamak, 80 yılda yaratılan değerleri yok etmemek olmalıydı. Büyük Devlet olma yolu bence gerçek borçsuzluktan geçer.

Dış borcumuz 200 Milyar dolara düştüğünde hep birlikte ayakta alkışlayacağız, iş dünyasının başka ülkelerdeki ortaklıklarını ve yatırımlarımız ayakta alkışlayacağız, Londra da bir gün tekrar bir Türk Bankası kurulur ve faaliyet gösterir ise işte o gün biz de bu Finans Dünyasın da varız, biz de bu Küresel Dünya da güçlü bir oyuncuyuz, diyeceğiz. Nezaman bir Samsung, bir Hundai, bir Kia mız olursa, işte o gün GSMH olarak ilk 10'un içinde olacağız ( sadece Tekstil ve İnşaat Sektörü ile ilk 10 pek mümkün değil, Teknoloji şart ) İşte o gün ülkemizi yönetenler de biz de  daha dik duracağız, işte o gün sözümüz daha geçecek.

IMF'ye Borç Bitti, kabul önemli ama o kadarda değil, IMF'ye son taksit ödendi hayırlı olsun, Allah daha az borçlu kalmayı da nasip etsin.......

Tekrar Savaşa Hayır...... çalıyorum kapınızı, teyze amca bir imza ver, çocuklar öldürülmesin şekerde yiyebilsinler......Nazım'dan

Dostça kalın, saygı ve sevgilerimle,

Erman Dinçel
14 Mayıs 2013, Kadıköy İstanbul