30 Kasım 2018 Cuma

Yarına Övgü Krizi Yeniden Tanımlayalım



Bugün ne krizi var? Karar verin lütfen!  

Ekonomik kriz?...............................Var...Yok
Siyasi Rejim Kriz?...........................Var...Yok
Yönetim Krizi?................................Var...Yok
Eğitim Krizi?....................................Var...Yok
Güvenlik Krizi?................................Var...Yok
Anayasa Krizi?................................Var...Yok
Sosyal Güvenlik Krizi?....................Var...Yok
Sağlık Sistemi Krizi?........................Var...Yok
Demokrasi Krizi?............................Var...Yok
Hukuk Krizi?....................................Var...Yok
Cemaat Krizi....................................Var...Yok
Uluslararası İlişkiler Krizi...............Var...Yok
Mülteci-Sığınmacı Krizi...................Var...Yok
İnsan Hakları Krizi...........................Var...Yok
Kadın ve Çocuğa Şiddet Krizi.........Var...Yok
Irkçılık Krizi.......................................Var...Yok
Sanayi ve Tarım da Üretim Krizi....Var...Yok
Medya Krizi......................................Var...Yok


Bir düşünün bu kriz çeşitlerinin kaç tanesi şu anda mevcut?

Eğer cevabınız 10’un üzerinde “Var” seçeneği ise, maalesef bu kriz çeşitlerinin tümü de var anlamına geliyor.

Çünkü bu sefer "kriz listesi" diye yazdığımız toplumsal problemler listesi birbirinden bağımsız değil, kısacası bu bir büyük sistem krizi.


Krizi anlamında geçmişten günümüze 1994, 1997, 2001 ve 2008’de yaşadıklarımız yukarıdaki toplumsal problemlerin değişik karışımlarıydı.


Bu yazıyı sadece eleştiri yapmak için yazmadım, sistem krizi fikri ile tanışmak için, bu yazıyı kaleme aldım, hatta çözüm yöntemi de teklif edeceğim.

Bu kadar krizin varlığını sürdürmesi aslında bu krizlerin alışılmış tedbirler ve yöntemler ile çözülemeyeceği anlamına da geliyor.

Kırk yıldır deniyoruz ama bir türlü olmuyor, sürekli bir krizden diğerine koşturup duruyoruz.


Aşırı huzursuz, güvensiz, çalkantılı, düzensiz ve bir toplum hayatı söz konusu ve bu aşırı durumu, normalmiş gibi kabullendik.

Ekonomi büyüyor mu? evet büyüyor, peki ne pahasına? değer mi bu kadar borç içinde yüzmeye?


Biz hepimiz içinde bulunduğumuz bu zor duruma birdenbire gelmediğimizi biliyoruz, kısaca bu noktaya uzun bir süreç ile geldik ve bu sürecin başlangıcı 24 Ocak 1980 ekonomik tedbirleri olduğunu düşünüyorum.


12 Eylül 1980 darbesinden 9 ay önce alınan bu 24 Ocak ekonomik kararları toplumun yeniden emperyalizm kucağına düşmesi sonucunu doğurdu.


Kırk yıl sonra yeniden yaşanan bu kriz ile Liberal Ekonomi Modeline geçiş, dışa açılma ve küreselleşme ile buna bağlı büyüme modeli ve devletin ekonomideki rolünü 40 yıl sonra artık değiştiğinin işaretidir.

Diğer taraftan gelinen bu nokta milli ve yerli değerlerimizi de kaybettiğimizin işaretidir.


Bu kriz artık Türkiye’nin 1980'de bugüne kronikleşen ve giderek daha ağır bedeller ile çözülmeye çalışılan, sürdürülemez ekonomik modelin bir sonucudur.


Bu 40 yıllık süreç de gelinen nokta itibariyle, iyi veya kötü demeden yaşadığımız ortam da krizin varlığı konusunda bile anlaşamıyorsak, o zaman çözüm ararken, orayı düzelt, burayı düzelt şeklinde pansuman veya ayakta tedavi ile iyileşme sağlayamayacağımız da çok açıktır.

Bu yaşanılan günleri ve ortamı bir bozulma, bir çürüme ve hatta bir sistem hastalığı olarak görüyorum, bence bu hasta hastaneye yatacak ve gerekirse yoğun bakıma da alınacak başka çözüm yok.

Bence iki yol var önümüzde, bu yoldan sırayla ilerlemek durumundayız.


A.    Krizin boyutuna, çeşitlerine, bozulan yerlerin ve detayına bakmak ve tespitini sağlamak (siyasi tartışmaları bir kenara şimdilik bırakmak), bunun için ülkenin kuruluşu sırasındaki devrimlere bakarak “doğrusu nedir? Sorusunun cevabını bulmak yani rahatsızlığa teşhis koyarken, Cumhuriyetçi bir tavır ile teşhis koymak gerekiyor. Ülkenin kurtuluş savaşı ve sonrasında kuruluş ve devrimlerdeki doğrular klavuzumuz olmalı.

B.    Devrim, reform, yapısal reform, düzenleme, yeni proje ne yapılacaksa ortak akıl ile yapmak.

İdeal olan siyasi partilerimizin mutlaka ortak akıl teklif etmesidir.

Siyasetin içinde kalarak, kanun ve toplumsal kurallara uyarak, bu sistemin çürüyen bozulan yerlerini ortak akıl ile düzeltmemiz gerekiyor.
                        
Kendi adıma konuşayım, bundan sonra “ben yaparım” diye ortaya çıkan siyasi hareketlere oy falan yok benden, biz yaparız, halk ile birlikte yaparız, Kadınlar, Gençler ve Çocuklar ile birlikte ve Halkın çıkarı için siyaset yaparız diyen siyasetçiye oy vereceğim, sadece oy vermeyeceğim, bu siyasetin içinde de yer alacağım.
Ben Finansal Risk Yöneticiyim bu sebeple yukarıda saydığım iki maddeyi öncelikli olarak Ekonomik Kriz durumunu çözmek için nasıl uygulayacağımı burada yazacağım. Basit bir strateji bir uygulama klavuz teklif edeceğim.


Bu bir örnek teşkil etsin istiyorum, diğer kriz çeşitleri için de siz aynı şekilde yöntem ile çözüm üretebilirsiniz.


Hiçbir krizin(toplumsal problemlerin) birbirinden bağımsız olmadığını düşünüyorum yani Sistem Krizi var. Bu durumu insan sağlığı ile açıklarsam; tüm vücudun sistemsel krizinden bahsediyorum, bu durumda tedavi olmadan yaşamaya çalışırsak, bağışıklık sisteminiz zamanla çökecek, herhangi bakteri ve virüse denk gelmeniz durumunda ise o an öleceğiz, yani sistem tamamen çökecek demek istiyorum.


Ben ekonomik krize ve problemlere yukarıdaki gibi iki aşamalı yaklaşacağım ve çözmek için ilk adımları şimdi atacağım.

Liderler, yöneticiler, başkanlar, sivil toplum kuruluşlarının önderleri, sözü geçen insanlar, mesleki duayenler toplumsal problemlere BÜTÜNCÜL yaklaşmayı, kuş bakışı (yukarıdan) genel durumu kontrol etmeyi unutmamaları gerekiyor.


İçinde bulunduğunuz toplum grubunda herkes uzmanlığına, konumuna, yetkisine ve etkisine bakarak sorumluluk alsın, aramızda iş bölümü yapabilmek içinde her kriz (toplumsal problem) başlığında gruplar oluşturup çalışmaya başlayabiliriz.

Mesela sağlık grubu “sağlık krizi” başlığında çalışabilir ve görüş oluşturabilir hep birlikte beyin fırtınası yapabilirler. Sağlık çalışanlarının hakları, şehir hastanelerinin durumu, Türkiye'nin topyekün tedavi ve bakım hizmetlerindeki durumu. Türkiye'nin ilaç, serum ve aşı üretimindeki durumu vb. konularda yazılı doküman oluşturabilirler. (ben sağlıkçı değilim siz hayal edin, hayaller Küba, gerçekler Somali olmasın ona göre)

Özellikle partilerin, meslek örgütlerinin, STK’ların, üniversite kulüplerinin ve mahalli idarelerin bu tip fikir gruplarını oluşturmaları, toplum olarak sağlıklı düşünmemizi sağlayabilir. Gençlerin ve Kadınlar için çok proje olabileceğini sanırım bilmeyen yok.


Bir gün bu başlıkları tek bir yerde toplar toplumsal birlik ile kararlarda alabiliriz yani “Sivas Kongresi” ve “Erzurum Kongresi” ihtiyacımız olduğuna da kesinlikle unutmayalım. Çözüm fikirleri ve önerileri sadece aklımızda olmasın, yazılı olarak da ifade edilsin istiyorum.


Lütfen şimdi biraz düşünelim, 

-yav erman geç bunları, ……
-bu olmaz, şu olmaz bu da bu ülkede olmaz,
-bu olmaz bu ülkede hiç olmaz çünkü….,
-ama, fakat …tarihinde söyle veya böyle olmuştu


Benzeri bir tavrınız varsa size söyleyeceğim, ön yargıları bir kenara bırakın, şimdi çözüm üretemezsek emperyalizmin kucağına iyice düşeceğiz artık bunu görün, bu bir yeniden kurtuluş mücadelesi görmek lazım.

…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………..……… (bu bölümü yazdım ama paylaşmayacağım, zamanı gelecek siz de keşfedeceksiniz)


Ekonomik krizi yani hastayı, hastaneye yatmaya ikna ettim, tedaviye başlıyorum artık.


Ekonomik krize teşhis koymak için onlarca yol var, ben en klasik olan yöntemi seçiyorum, Makro Ekonomik Göstergelerin tümünü yayımlayacağım ve aralarından bazıları ile sınırlı bir yorum yapacağım. Bu konuda bir duayen akademisyen hocamın görüşlerinden ilham aldığımı da söylemeliyim, çözüm yöntemi ise tamamen bana ait, yerli ve milli.

Teklif edilen yöntem;


Birinci Aşama: Siyasi ideolojiden uzak, ülkenin kuruluş değerlerini bilerek ekonomik krizin(toplumsal problemin) detaylarını ortaya koyacağım (teşhis)
İkinci Aşama: Ortak akıl ile yenilikçi çözümler bulacağım ve bu çözümleri bir süre yoğun bakımdaki hastaya(ülkeye) uygulayacağım, hasta bir süre de hastanede yatarak tedavi edilecek ve daha sonra hastaneden taburcu olacak. (Tedavi)

Demek ki neymiş, kara kara düşünmek yerine, ayağa kalk kendini toparla, oku araştır, gör ve bundan sonra oy verirken duygusal olmaktan, takım tutar gibi parti tutmaktan vazgeç, oyunu tüm krizleri tedavi edeceğine inandığın bir partiye ver, bir belediye başkanına projelerine bakarak oy ver, siyaseti bırakın demiyorum, particiliği bırakın demekteyim. İşimize bakalım, çalışalım, Suriyeliler gibi yan gelip yatıyoruz ve hep gelecekten çalıyoruz farkındamısınız?

Ekonomik kriz var mı? varsa nasıl var?


Ekonomi de kriz olduğunu uzmanlar farklı yöntemler kullanarak anlatabilirler, anlattılar da ama sanırım resmi olarak yönetim bir kabul veya bir açıklama yapmadı.

Resmi olarak krizi devletimiz kabul etmemesine rağmen bu zor durumdan çıkış için yapılan düzenlemelere bakarak krizin varlığını ve boyutunu anlamak mümkün.


Bu yazım kapsamında ben de bu yöntemlerden birisini kullanacağım ve bazı makro ekonomik göstergelerin değişimine bakacağım.

Tablo-1 de makro ekonomik veri setini sizinle paylaşacağım. (Veri seti kendi bilgisayarımda oluşturduğum bir Excel tablo ile piyasadan ama kamu kurumlarından toplanmış verilerden oluşuyor)


2016’in içinden 2018 Kasım ayına kriz birkaç adımda kesinleşti (bu görüşü savunanlara ben de katılıyorum)

İlk adım, krizin hazırlık aşamasıydı, kısacası kriz gelmek için önce hazırlık yaptı, bavulunu topladı, biletini aldı ve gelmek için yola çıktı.  

2016 başında çıktığı bu yolu 2018’in Mart ayına sonuna kadar tamamladı birinci aşama.


2018 Nisan ayının son haftası erken seçim ilan edildi, seçime giden ülkede krizi hissettirmemek gerekiyordu, bu da gerçekleşti ve para muslukları sonuna kadar açıldı, vergi affı, SGK prim affı ve benzeri popülist uygulamanın sonuna kadar kullanıldı.(para politikasında ve piyasalarda olanları yazmayacağım)

Ülke hayal dünyasında uçuşa geçti, 2023 hedefleri, 2071 hedefleri, yerli uçak sanayii derken, proje sunumları eşliğinde ver mehteri ver mehteri havası fonda çalıp durdu.

Reel ekonomi (üretim, istihdam, gelirler) aşırı borçlanma ile büyüdü ve biz buna ekonomi ısındı demekteyiz. Yapılan yatırımlar yeni üretime, yeni teknolojiye gitmedi maalesef, inşaata gömüldük.

Geçmişte oluşan yüksek miktarda sermaye girişleri(sıcak para) dış kırılganlıkları ağırlaştırmıştı ve 2016’dan itibaren “finansal balon” oluştu, bazı sektörler özellikle inşaat sektöründe fiyatlar iyice şişti, şişen sadece o mu?

Bu inşaatları yapan firmaların “borç balonu” da iyice şişti de şişti.
2018 Mart ayının bitimi ile aslında İkinci aşama da başlamış oldu, dış kaynak hareketlerinde gerileme başladı. Bu ikinci aşama 13 Ağustos’a kadar sürmüştür.

İkinci aşama (Mart 2018 - Ağustos 2018) ekonomi hızla döviz krizine girdiği, finansal piyasalardaki gerilimlerin (dalgalanmanın yani riskin) arttığı bir dönem olmuş ve kriz reel ekonomiye taşınmıştır.

Temmuz ayında acil eylem planı açıklandı ilk 100 gün için, eylem planının açıklanmasını takiben TCMB, BDDK ve SPK’nın bankacılık müdahaleleri, "dış güçler" söyleminin ortaya çıkışı ve yurtdışından borçlanma problemlerinin olduğunun ortaya çıkışı birbirini izledi.

Siyasilerin peş peşe yaptıkları yurtdışı seyahatleri, bu seyahatlerde yapılan görüşmeler, yorumlar ve yaklaşımların dış piyasalara güven vermemiş olmalı ki, yurtdışı yatırımcıların ekonomik beklentileri ile Türkiye’nin gerçekleri bir türlü uyuşamadığı anlaşıldı ve Türkiye'nin CDS (Kredi Temettüt Oranı) tarihinin en yüksek seviyesine 540'lara çıkarak Türkiyeyi Arjantin'den sonra en riskli ülke yaptı.

Bu süreç içinde Türkiye istediği ölçekte borç bulamadı, var olan borcu çevirmeyi başardı ama fiyatı çok yüksek seviyelerden oldu. (Devletinki 10 yıllık tahvile %7,5, üç bankanın sendikasyon kredisi Libor+5,5 ve bir bankanın tahvili %12,75 oldu)


Acil önlemler planı da yurtdışının güven problemini çözemedi, çünkü problemin çözümünde sorumluluk alacak kimse bulunamıyor ve laf ile de problem çözülmüyordu. Araya birde denetimci McKinsey konuldu.

Bir de baktık McKinsel var," yav denetçi" falan filan diyenler oldu, sonuç olarak anladık ki denetçi değilmiş. Biz baştan söylemiştik.


Üçüncü aşamaya Ağustos’ta girildi. Ekonomide para çıkışı başladı, dış Dünyaya kaynak aktarmaya başladık, ciddi döviz çıkışı yaşandı, TL hızla değersizleşti ve reel sektörde küçülme geldi ayrıca  borç ödeyememe krizi de ortaya çıktı.

TL iki yönde de değer kaybetti, birincisi faizler arttı, ikincisi döviz kuru arttı. 


Dolar 13 Ağustos gece 23’00 de 7’20 TL’yi uzakdoğu da gördü ve oradan geri döndü.

Doların o gece nereden geri döndüğünü kimseyle tartışacak değilim.

Fiyatlar ekranlarda grafik olarak mevcut, doların TL karşısındaki fiyatı hiçbir zaman 8,5 da olmadı hani, sonradan bile olsa olanı biteni bilmemek, öğrenmemek, yanlış ifade etmek nasıl bir durum, hala anlamış değilim.

Ekonomik sistemin birçok problemi var ama ben sadece makro ekonomi açısından bakıyorum ve adeta diğer problem yokmuş gibi yapıyorum.

Kurtuluş savaşımızda da bildiğimiz, tek dişi kalmış emperyalist canavar, hortladı bence, “sen onlara bakma bize bak, madem bu sistemi kabul ettin bu sistemin kurallarına göre oyunu oynamak lazım” diye hatırlatanlar da vardı.

Tarih kitapları yazar, emperyalizm affetmez, şikayetine bakmaz, bunun adı ekonomik kriz değil, ekonomik bunalım, ekonomik buhran, sistemsel kriz, insanları, kitleleri iflasa, batağa sürükler, dayanamayanlar batar, tek dişi kalmış canavar kanınızı son damlasına kadar emmeye kalkabilir.

Biz konumuza dönelim, kapitalist sistemin bir parçası olarak, büyük emperyalist amca borç verdiği gibi işini iyi yapmazsan, verdiği borcu veya sermayeyi geri almasını da bilir.

“Borç veren yabancı ülkelere, dış güçler denmez” kuralına uyalım ama borç veren büyük amca, ekonomiyi küçülterek parasını tahsil etmeye başladı bile, haber verelim.

Bu ne zaman biter, yeterince parasını geri aldıktan, yani topladıktan, kalanları da güvenceye aldıktan sonra ancak durur alacaklılar.

Her şey onların istediği gibi geliştikten sonra, yani daha sonra “muslukları” yeniden açacaktır, ekonominin yeniden büyümeye başlaması ise zaman alacaktır.

Büyük bir operasyon geçirdik haklısınız, iyice dinlenmek lazım önümüzdeki dönemini iyi geçirmek, sağlam durmak gerekiyor.

Doların TL karşısında değerinin artması, birden “benim dolar ile ne işim olur canım” diyen saftirik vatandaş ve siyasetçilerin yanında, doların turşunu kuran STK yöneticileri, kriz yok diyen gazeteciler, hatta “hepsini dış güçler yaptı” söylemi, daha sık sık ifade edilmeye başlandı. 



Laf ebeliğini bırak, rakamla krizi açıkla diyenleri duyar gibiyim?

Hangi ekonomi verisini eline alsan elinde kalıyor durumu var, ben de piyasadan biraz veri topladım. (Size sarı laleler aldım çiçek pazarından)

Bu yazının devamında iki tablo bulacaksınız bu tablolardan birincisi yani tablo-1 “Makro Ekonomik Göstergeler” tablosu, tablo 2 ise “Kırılganlık Göstergeleri” tablosu.

Öncelikle belirtmeliyim ki ikinci tablo birinci tablonun içinden seçilmiş ve 2018 Mart ve 2018 Eylül sonuçları ile kriz başında ve kriz içinde yorum yapmak için hazırlanmıştır.

Tablo 2 yi yorumlayacağım, bu tablolara bakmak ve tablo 2 yorumu sizi sıkacak ise lütfen okumayın, bu bölümü atlayın.

Krizi yorumlamak için farklı ekonomik veriler, üretim ve verimlilik rakamları, farklı güven endeksleri ve grafikleri mutlaka bulunabilir.


Önemli olan hangi veri ile birlikte yorumlandığıdır.


Geçmişten günümüze değişim nasıl?

Bu verinin gerçek detayı ile yorumu nasıl olmalı?

Bu veriye güvenelim mi?

Soruların cevabı çok kolay değil, bu sorular uzmanlık sorusu olmaktadır.

Tabloları aşağıda veriyorum ve hemen ikinci tablo üzerinde kısa bir yorum yazacağım.

Tablo verileri gizli, saklı veya özel veriler değil, herkes internet ortamından temin edebilir, benim tercihim resmî kurumların rakamları oldu, gazete haberi, rating kuruluşu veya yabancı araştırma raporlarını kullanmadım.


Tekrar hatırlatayım canınız sıkılacaksa okumayınız bu bölümü ve tabloları da incelemeyiniz.

Tablo-1'in diğer verilerini tek tek yorumlamak için de üzerinde çalışmış olmak gerekiyor, kolay gelsin.




Tablo-2

*-Dolar kuru ortalama kur oluyor olarak dış yatırımcıların araştırmalarda kullandıkları orandan aldım. Cari Denge YEP’e uygun kısaca sadece tahmin tabi ki Eylül 2018 başı 12 aylık hesaplama ile tahmin.


Kriz öncesinde ve krizin içinde kırılganlık göstergeleri nasıl okunmalı?

Yukarıdaki tablo 2 de 2016 sonu (sütun 1), dış kırılganlığın Türkiye için alışılagelmiş, bozuk halini göstermektedir.

Yani 2016 yılını standart yıl seçtim. Halbuki o yıl darbe olmuştu ve 2016 Aralık ayında rejim değiştiren anayasa maddeleri meclisten geçmişti.

Bu krizin birinci aşaması içinde oldu.


2017 ve Mart 2018 (sütun 2 ve 3) ekonominin ısınma dönemi ve ilk kriz sinyallerinin geldiği dönem ve ekonomik “Köpük”, “gaza gelme” veya “balon” dönemi olarak adlandıralım.

Bu da krizin ikinci aşaması. (Yukarıda anlattım)


2018 Eylül (sütun 4), döviz krizinin ekonomik krize geçişini ve ekonomik bunalıma dönüşmesini yansıtıyor.

Bu dönem aynı zamanda resesyondan stagflasyona dönüşüm dönemidir.

İçinde bulunduğumuz üçüncü aşama krizin şimdiye kadarki en derin aşamasıdır.


Bu üç aşamada göstergelerin gelişimini yorumlarsak;


Cari açığın / GSMH’a oranı (yüzdeler olarak): 3,8 5,5 7,8… Mart 2018’de 12 aylık cari işlem açığı 55,3 milyar dolardır.  “Yükselen piyasa ekonomileri” içinde maalesef Türkiye birinci sırada. (Tablo-1 de ilk 9 aylık tahmin var)

Dış borçlar / GSMH ’a oranı da (%46,9 %53,5 %65,4) sürekli artmış; Mart 2018’de kritik yüzde 50’lik eşiği çok geride bırakmıştır.

Kısa vadeli dış borçların toplam borçlarda ve GSMH’daki payları da kesintisiz yükselmektedir (satır 2, 3, 4).

Bir kriz varsa ve siz böyle bir ortamda yabancı sermaye olarak bulunuyorsanız, sizin için en önemli konu yani en önemli güvence, kısa vadeli dış borçların Merkez Bankası döviz rezervlerine oranıdır ve kritik eşik yüzde 100’dür.

Türkiye’de bu eşik 2016’da aşılmış; hızla yükselerek Mart 2018’de %145’e ulaşmıştır.

Merkez Bankasının kasasında para olacak ki zamanı geldiğinde yabancı yatırımcı parasını geri alabilsin ama o günden bugüne hep azalmış.


Bizi zorlayan bazı değerler;
Dış borcun (457 milyar dolar), yaklaşık %70’i özel sektöre aittir.


Döviz geliri olmayan şirketlerin döviz borçları önemli riskler içerir.


Döviz krizlerimiz olan 1994 ve 2001’de bankaları zora sokan durum şimdi reel sektörde karşımıza çıkıyor ve altıncı satır da Şirketlerin döviz varlıkları ile döviz borçları arasındaki fark dan işte buradan izleniyor.


Döviz yok şirketlerde, başka varlıklardan dövize geçmeleri gerekiyordu yani risk yönetimi yapacaklardı zamanında ama yapamadılar.
Döviz riski bulunan tüm kurumların muhasebe yanında finans bölümünü oluşturması ve risklerini yönetmeyi öğrenmesi lazım. 

2. veya 3. kuşak gençleri, muhasebe müdürünüzü veya mali müşaviriniz yerine kullanamazsınız, risk yöneticisi veya finans müdürü ihtiyacınızı hissetmeniz gerekiyor, en azından daha uygun maliyetli olan bir danışmanlık hizmeti alması gerektiğini anlamak lazım.

Tabloya devam edelim;



On beş ay boyunca bu açığın GSMH’a oranı da (yüzde olarak) kesintisiz yükselmiştir:  -23,8
-25,1 -31,1… 

Önümüzdeki on iki ayda vadesi gelen dış borçlara aynı dönem için öngörülen cari açığı da eklerseniz = Yakın gelecekte ekonominin dış finansman ihtiyacı (satır 7) elde edilir.

Bu toplamın GSMH’ a oranı ise bir başka dışsal kırılganlığı yansıtır ve Mart 2018’e kadar kesintisiz artış gözlenmektedir: %26,7 %30,5 %33,3... 

Kısacası aslında kriz geliyorum demiş, hatta 2016’da dahi bir kriz potansiyeli varmış.

Asıl acı gerçek ise 2016 bile ekonomi açısından kronik birçok hastalığın ve problemin yaşandığı gerçeği de vardı.

24 Ocak 1980 ekonomik kararları ile başlanan küresel ve liberal ekonomi yolculuğumuz bir kez daha tıkanmış ve problem dağına çarpmıştır. (Bence göz göre göre tosladık)


Biz neden bu tablolara göz atmıştık?

Ekonominin giderek bataklığa gömüldüğünü rakamlar ile sadece ifade etmek istedik, 16 yılda gelinen noktada, ülke sürekli borçlandı, aldığı borcu iyi değerlendiremediğini rakamlarda bulmaya çalıştık.


Alınan borç ve ülkenin 16 yılını halkın refahını, eğitim seviyesini ve sosyal imkanlarını kısaca yaşam kalitesini artırmak ve iyileştirmek yerine, yabancı sermayeye faiz, yerli sermaye (yandaş) rant olarak ödenmesi kötü bir tercihtir.

Sanayi ve tarıma yatırım yapılmaması ve doğal olarak sanayi ve tarım üretimi artamaması, dış piyasalar da rekabet de edememe ve sadece tüketmek tüketici toplum haline dönüşmeye neden olmuştur.

Eğer bu ekonomik tablo bir gün düzelecekse yavaş yavaş neresinin düzeltilmesi gerektiği de ortaya çıkmaya başladı sanırım.
Çözümün adımları

Yukarıdaki iki tabloyu düzeltmeye çaba harcamamız gerekiyor ve birkaç düşünceyi ile birlikte şu not alabiliriz 
😊


·        Sanayi ve tarım üretimini artırmak gerekiyor
·        Finansal rakamlar düzelsin isteniyorsa, gerçekçi bütçe yapılması ve tasarrufa başlanması gerekiyor. İsrafın durdurulması şart.
·        Tüm bunların yapılması için yeni ve gerçekçi bütçe ile yeni ekonomi planı gerekiyor. (Küçük ve iş bitirici olduğunu düşündüğünüz ayarlamalar yetmez)
·        Liberal tercih olan, kamunun elindeki varlıkları satmak, bunları teminat göstererek yeniden den borçlanmak yerine, var olan borçları kapatmak için yeni ödeme planı yapmak gerekiyor.
·        Önümüzdeki 3 yıl içinde 30 milyar TL’ye harcanacak olan müşteri garantili projelerin finansman modelinin yeniden düzenlenmesi gerekiyor, bu projelerde önce TL’ye dönmek ve sonra kâr marjını da düzeltmek gerekiyor.
·        Krizin sorumlusu olan bu sürdürülmesi imkânsız olan ekonomi modelinden vazgeçilmesi, kaynakların, halk için kullanılması, yabancı ve yerli sermayeyi bir şey üretmeden beslememek, abuk sabuk borçlanıp borçlanıp kaynak aktarmaktan, yandaş zengin etmekten vazgeçilmesi gerekiyor.
·        Varlık fonunun kapatılması ve içindeki kurumların Hazineye geri dönmesi gerekmektedir.
·        Bağımsız kurulların (BDDK ve SPK), TCMB ve Sayıştay’ın yeniden işlevlerine geri dönmesi ve özerk olması gerekiyor.
·        Devlet Bankalarının tüm yönetimlerinin değiştirilerek denetimden geçmeleri ve yeniden yapılandırılmaları gerekiyor.
·        Batık inşaat firmalarını kurtaracağım diye örtülü banka kurtarma operasyonundan vazgeçiniz. Çok tehlikeli proje bu enflasyonu ya da döviz kurunu patlatma riski var.

Bu adımların atılmaması durumunda, kısa sürede ya borç verenler kapıya dayanacak veya alacaklı olarak ülkenin varlıklarına bir çeşit el koymaya kalkacaklar (imtiyazlar ve ödünler talep edecekler) haberiniz olsun.

Ekonomik kriz henüz bitmedi, ekonomistlerin ortak tahmini Mart 2019 ile Eylül 2019 arasında böyle giderse krizin derinleşeceği büyümenin duracağı veya negatife döneceği yönünde.

Kriz de işsizliğin artması, büyümenin olmaması hatta negatif olması da bir sonuç olarak önümüze birkaç ay içinde gelecek bu durumu değiştirmek için çok geç yaşayacağız.


Yönetimin alacağı tedbirler ve yönetim tercihleri bundan sonra krizin derinliğini belirleyecek. Krizin bundan önce olduğu gibi bundan sonra da sorumlusu önceki krizden bugüne ülkeyi yönetenlerdir, çünkü biz ülke iyi yönetilsin diye oy kullandık.


Kısaca ekonomik krizi tanımlarken 5-10 tane de çözüm önerisi oluştura bildim.

Teklifim; Şimdi elinize bir kâgıt kalem alıp tecrübenize göre bir kriz konusu(toplumsal problem) seçmeniz ve bu krize önce teşhis koymanız, sonra 5-10 maddeyi geçmeyen çözüm paketleri oluşturmanızdır.

Çözüm paketlerimiz ve problem teşhisinde ülkenin kuruluş değerlerini hatırlayarak hareket edeceğiz, ideolojik davranmıyoruz, geçmiş takıntılarımıza göre de hareket etmiyoruz.

Çözüm üretiminde birleştirici ve kapsayıcı olacağız unutmayalım, ayrılma, ayrıştırma, parçalama, bölme, eyaletlere bölme, bölgeleri ayırma, özerklik, yeraltı ve yer üstü zenginliklerini yabancı ile paylaşma benzeri emperyalist tavırlara karşıyız unutmayınız.

Yöntem; (hatırlatma)

Krizi çözmek için, düşünmeye başlamamız gerekiyor, iki yol var önümüzde, bu yoldan sırayla ilerlemek durumundayız.


A.    Krizin boyutuna, çeşitlerine, bozulan yerlerin ve detayına bakmak ve tespitini sağlamak (siyasi tartışmaları bir kenara şimdilik bırakmak), bunun için ülkenin kuruluşu sırasındaki devrimlere bakarak “doğru nedir?”, “iyi olan nedir?”  Sorusunun cevabını bulmak yani rahatsızlığa teşhis koyarken, Cumhuriyetçi bir tavır ile teşhisi koymak.

B.    Devrim, reform, yapısal reform, düzenleme, yeni proje ne yapılacaksa ortak akıl ile yapmak. Siyasi partilerimiz mutlaka ortak akıl teklif etmesidir. Kısacası bu sistem yürümüyor, bu sistemin çürüyen bozulan yerlerini ortak akıl ile düzeltmemiz gerekiyor ve siyasi partiler çözüm de üretmeliler.

Liberal küresel piyasa mekanizması yerine yeni ideoloji teklifim;

Halkın tercihlerinin ve çıkarının ön planda olduğu, insan haklarının ve çevrenin ön planda olduğu, kadınların, gençlerin ve çocukların ön planda olduğu, eğitim ve sağlık hakkının yüksek kalitede olduğu sosyal bir devlettir.
(bu yeniden medeniyet projesinin adını ve sloganını siz belirleyin)                   
24 Ocak 1980’den başlayan liberal, küresel, piyasa ekonomisinin sonu geldi.

Kendimize özgü yeni ekonomi modelini düşünmenin oluşturmanın tam zamanı, önceliklerinizi belirleyiniz ve ifade ediniz.

Bundan sonra, biz yaparız, halk ile birlikte yaparız, kadınlar, gençler ve çocuklar ile birlikte ve halkın çıkarı için siyaset yaparız diyen siyasetçiye oy vereceğim😊biliyorsunuz.

Bu hafta ekonomide iki-üç önemli gelişme var;


Birincisi, işsizlik sigortası fonunun devletin ihtiyaçları için kullanılması konusu, sanırım gerçekleşiyor.

İkinci gelişe ise; konut sektörünü kurtarma adı altında batık banka kredilerini de aynı çatı altında toplayıp kurtarma programı, bu program hakkında bir önceki yazımda bahsi geçmektedir.
(
https://yarinaovgu.blogspot.com/ )


Üçüncü bir gelişme ise; Özel Sektör Tahvili ihraç etmiş bulunan bir faktoring firmasının vadesi gelen tahvil borcunu ödememesi durumu.

SPK’nın ve BDDK’nın olaya müdahale etmemesi, firmaya kayyum atamaması ayrı bir sorun. Bu firmanın ortaklarının hileli biçimde şirketin önce borçlandırıp, finansal raporlarını harika gösterip ve sonra şirketin mal varlıklarını erittikleri iddiası ayrı bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.
Bu sorunun başkasına örnek teşkil etmeden(çünkü ilk defa bir özel sektör tahvili vadesinde geri ödenmiyor) her iki alanda da kamu otoritesinin müdahalesi, denetimi ve Bakanlığın diğer iddiaları incelemesi gerekir.

Kalınız sağlıcakla, saygı ve sevgilerimle,

R. Erman Dinçel
Ekonomi Danışmanı ve Eğitimci
İstanbul, 30 Kasım 2018





29 Kasım 2018 Perşembe

İyi Bankacı, Başarılı İş Adamı Nasıl Olunur? Bu Bir Zihni Sinir Procesidir.





Ekonomik kriz'in içinde debelenirken,        
  • Acil eylem planı, 
  • Yeni Ekonomi Planı, 
  • 2019 Bütçesi 
etkili bir kriz yönetimi sağlamıyor derken, dün sabah karşımıza Gazeteci Çiğdem Toker'in makalesi ile yeni bir proje daha çıktı.


Bu proje hem batık banka kredilerini ve hem de aynı anda batık inşaat şirketlerini aynı anda kurtarma projesi olduğunu anladık.

Bu Türkiye Cumhuriyetinin finans ve ekonomi tarihinde bir ilk olmaktadır lütfen unutmayınız.

Anlaşılan o ki, BDDK, SKP 14 gündür tüm hazırlıkları yapmış, hem VDMK'nın izinleri çıkmış hem de BDDK bankacılık mevzuatında gerekli düzenlemeleri yapmış. 

Kısacası yazacaklarımız hayal ürünü veya varsayım değil gerçek.

Çiğdem Toker'in yazısının linkini ( https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/cigdem-toker/ekonomiye-buyuk-operasyon-2763801/ )



Bu bir Zihni Sinir Proce'si ve proje şöyle planlanmış;


  • Bankalar batık kredilerini Türkiye Kalkınma Bankasının kurduğu Fona devrediyorlar ve bilançolarından çıkarıyorlar.
  • Fon bunun karşılığında bankalara VDMK isimli menkul kıymeti veriyor.
  • Bankalar bu menkul kıymeti, Merkez Bankasında mecburi olarak tuttukları Hazine Bonosu ve Devlet Tahvili ile değiştiriyorlar.
  • Bankalar ellerine geçen bu Hazine Bonosu ve Devlet tahvilini ya piyasada ya da merkez bankasına geri satıp TL'ye çeviriyorlar ve böylece ellerine TL geçiyor yani Likidite ihtiyacı gideriliyor ve yeniden kredi muslukları açılıyor ve durmakta olan ekonomi çarkı yeniden dönüyor. 


Banka batık kredi ve batık inşaat şirketi kurtarma operasyonu hakkında yorumum 
  • Kalkınma bankasının yeni kurulan fonu VDMK ihraç edecek. VDMK; varlığa dayalı menkul kıymet demek ve adı üstünde bir alacağa veya bir varlığa dayalı olması lazım ama ilk anda fon açısından ne alacak var ne varlık (SPK iyi uydurmuş durumu)
  • Kısacası durduk yerde bu yeni fon VDMK isimli menkul kıymeti satacak ve karşılığında bankaların elindeki batık kredilerin ipotekli konutlarını alacak. 
  • Böylece bankaların elinde VDMK, Kalkınma bankasının fonunun elinde konut ipotekleri olacak.
  • Bankalar batık krediden kurtulduğu gibi bu portföy için eğer hala karşılık ayırıyor ise karşılık ayırmasına gerek kalmadı.
  • Bu işlem bankaların elindeki batık konut kredi portföyünü vererek karşılığında VDMK almalarını sağlıyor dedik ya buradan hareketle,bankalar ellerinde batık kredi varken karşılık ayırma mecburiyeti varken, şimdi VDMK da bir karşılık ayırmayacaklar ve VDMK lar DIBS gibi işlem görecek 1 yıl için.

    (DIBS = devlet iç borçlanma senetleri demek yani hazine bonosu ve devlet tahvili demek ) 
  • Bankalar ellerindeki VDMK yı TCMB de tuttukları DİBS ler ile değiştirecekler (bunun mevzuatında hazır) ve şimdi bankaların elinde DİBS ler olacak artık.
  • Bankalar bu DİBS leri piyasada satarak nakit sıkışıklıklarını giderecekler. 



Bu işlemlerin muhtemel etkilerine gelince; 

1-Bankalarda, para bollaşır ve likidite sıkışıklığı bankalar için azalır 

2-TCMB nin elinde para azalmıştı ve bu noktada TCMB nin ne yapacağı çok önemli. 





Para basarsa (başka seçenek yok)

  • Parayı piyasaya sürerse faizi kontrol altında tutar 
  • Ama enflasyonu kontrol altında tutamaz veya dövizi kontrol altında tutamaz.
Para basmazsa (bu imkansız)
  • Likidite sıkışıklığı derinleşir
  • Faizler patlar, hem de aşırı.
İki ucu pis değnek kısacası.

Tavsiyelerimiz ve muhtemel sonuçlar ; 

1-Likidite problemini sadece geçici olarak çözersiniz 

(sizce ülkedeki en büyük problem bankaların likidite sonunu mu?)

2- Bu öncelikle banka kurtarma operasyonudur daha sonra batık müteahhit kurtarma operasyonudur. 

Üstelik hangi batık inşaat şirketi  kurtarılacak belli değil.


Kurtarılan inşaat grubuna bankaya verilecek paranın %30'u aktarılacaksa bu da ayrı bir sorun. 

3-BDDK ve SPK nın ortaya koyduğu bu çözümde, TCMB ayağının olmadığını gösteriyor, top TCMB de yani sorumluluk yine başkasında kalacak. TCMB'nin başına kabak patlayacak kısa sürede.

4-Kurtarılan inşaat firmasının kimler olacağının çok da önemi yok, çünkü bu adamların çoktan yurtdışına varlıklarını çıkarmış hatta konkardato ilan etmiş olma ihtimalleri var. Bu konu hiç düşünüldü mü?


Geçmiş olsun bankalar yerine devlet bu batıkları da üstleniverdi demek anlamına gelir.

5-Banka bilanço güvenilirliği düştü bu durumda, bankalarımız da uluslararası finans Dünyasında küme düştüler (dış kredi maliyeti yükselecek ve bulma ihtimali azalacak)


Çünkü Devlet tarafından kurtarılmış oldular. 

6-Kurtarılan inşaat firmalarının ortaklarının önceden yurt dışına kaçırma ihtimali olan mal varlığının ve vergi kaybının hesabını sorması gereken, Hazine, Maliye Bakanlığı ve MASAK teşkilatı yine görevini yapıyor mu?


Halbuki hemen olayın hemen peşine düşülmesi gerekiyordu.

7-Vicdan ve ahlak, ticari kurallar ve etik değerler sizce ne durumda? 


Tüm yurt dışı yatırımcılar ve yatırım kurumları bu gelişmeleri sizce nasıl yorumluyor? 

Bence "pireyi bahane edip yine yorgan yakıyorsunuz"  üzgünüm bu çözüm sadece batık banka kredilerine ve batık inşaat şirketine yaradı, ü
lkeye faydası yok veya ekonomik krize çözüm değil.

Büyük iş adamı, iyi bankacı, uluslararası taahhüt firması derken, kabuğu kaldırınca altından tenekesi göründü, iş bitirici, abidik gubudik bankacılık, yanında çalışanları sömüren çürük iş adamı.


Bu nedir arkadaş!

  • Bu ülkenin muhteşem ticari zekası ve iş kabiliyeti olan erkek ve kadınları nerede?, 
  • Nerede bilge ve duayen yönetici sıfatını hak eden Devlet yöneticileri, nerede?
     
  • Nerede bu ülkenin, saygın, duayen uluslararası bankacıları?
  • Nerede Türk iş Dünyası'nın gelenek ve görenekleri bilen, 2. ve 3. kuşak iş adamları nerede?

Halkın parası ile batık inşaat şirketi ve banka kurtarılmasına karşıyım, bu işin Merkez Bankasına ve 81 milyona yıkılmasına karşıyım. 

Bunları yaparsanız enflasyon ve kurlar uçacak, vebali karar verenlerin üzerine olacak.

Bende böyle bir iş kurmaya karar verdim, yav çok güzel, bak;


  • Kredi alacağım ve geri ödemeyeceğim, 
  • Devlet benim için ödeme yapacak, 
  • Bu ödemeyi de TCMB ye para piyasası işlemi olarak yapacak, 
  • Maliyeti 81 milyon enflasyon, faiz ve döviz kuru olarak ödetecek, 
ohhh miss misss, 😠

30/Kasım Ek bölüm;

Çigdem Toker'in ikinci yazısı 30 Kasım'da yayımlandı. ( https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/cigdem-toker/beton-operasyonunda-ikinci-perde-2768258/ )

Ne öğrendik? VDMK (VıDıMıK diye okunur) birinci paket 7 Aralıkta çıkıyor, bu bir deneme sürümü)

VDMK miktarı 3,150 Milyar TL ama bunun karşılığında fona aktarilan batık, 50 Milyar TL oluyor. Kısacası bankalar 50 milyar TL'lik batık dan kurtuluyorlar. Banka sayısı 4 ve 3 tanesi Devlet bankaları, Devlet Banklarının payı bu işte 49 Milyar TL.


Şimdi buna bir isim bulalım "Kaldıraçlı VIDIMIK Procesi-1" peki bir gün öncesine göre değişen bir şey var mı? Pek yok sadece 3,150 Milyar TL ile enflasyon patlamaz ama zaten enflasyon patlak anlatabiliyormuyum?

Bu yazı ile öğreniyoruz ki h
astane, otoyol, köprü projelerinin kredileride bankalardan bu şeklide alınarak tahvilleşip buharlaşacak. 

O zaman sermayeye çağrıda bulunalım "hey yerli rantiyeler ve yabancı sermeye, herkes inşaat şirketi kursun, devlet bankalarından konut proje kredisi alsın, yapacağı konutları bankaya ipotek etsin ama yine de daireleri satıp kredi borcunu kapatmasın.
Tüm TL yi şirket hesabında tutsun, sattığı dairelere de tapu vermesin,örtülü mal varlığı oluşturup tüysün ve/veya kredisini geri ödemesin.
Bunlara da biz İŞ ADAMI diyelim ve tüm borçlarını 81 milyon ortaklaşa ödeyelim, hayırlı işler.

Hoşçakalın, Saygılar





Erman Dinçel
Eğitimci ve Ekonomi Danışmanı
İstanbul, 29 Kasım 2018