23 Ocak 2015 Cuma

Bireysel Emeklilik Sisteminde Yenilikler Geliyor


Bireysel Emeklilik Sisteminde ( BES ) Yenilik Zamanı Geldi

Son 1-2 aydır zaman zaman basında yer alan haberler de Bireysel Emeklilik Sistemi ile ilgili birçok yenilikten bahsedildi ve nihayet haber yapanların meşreplerine göre veya bilgi düzeylerine göre medya da doğru ya da uydurma haberlere veya özellikle bilgisizlik den kaynaklanan anormal haberlere de rastlandı.

Bugün bu kısa yazımda net biçimde yapılması planlanan düzenlemeler, yenilikler ve nihayet görüşler hakkında bilgi bilgi paylaşmak istiyorum.

22 Ocak tarihinde Hazine Müsteşarlığında önemli bir toplantı yapıldı ve bu toplantıya Bireysel Emeklilik Şirketlerinin Genel Müdürleri katıldı. Sektör temsilcileri beklenen değişiklikler yönünde görüşlerini belirttiler ve sanırım sektörden alınan bu görüşler bugün yarın değerlendirilecek ve bu çerçevede gerekli yönetmelik değişikliği önümüzdeki günlerde yapılacak.

Bu noktada bir kanun değişikliği olmayacağını daha önceki yazımızda da belirtmiştim ama daha net davranabilmek için şimdi beklenen olası değişiklikleri yazacağım, daha sonra da, değişiklik olmayan durumları ve dedikodu haberciliği olanları belirteceğim. Değişiklikler yönetmelikle yapılacak.

1-Kesintiler azaltılıyor ve basitleştiriliyor, diğer bir ifade ile üç farklı kesinti tipi yerine belki 1 adet ama toplamda daha düşük kesintiye geçilmesi ve Avrupa Birliği kesinti seviyesine inilmesi hedefleniyor. (Avrupa Birliği neden burada bir kriter onu anlamakta zorlanıyorum)

2-İş hayatına yeni başlayanlara başlangıç anında zorunlu işveren katkılı BES şartı getirilebilir ama kişi devam etmek isterse devam edebileceği bir model düşülüyor. ( devam zorunluluğu olmayan )

3-Devletin kişiler için sağladığı %25 katkı devam edecek, artık bunun ile ilgili dedikodu haber yapmayı bırakın, seviyesiz haber yapmaktan, dedikodu yazıp habermiş gibi yapmaktan vazgeçin. Bu konudaki bir değişiklik kanun değişimi gerekir ki böyle bir plan dahi yok, bu dedikoduya gerek de yok çünkü BES büyüme hızı beklenen gibi gidiyor.

4-Kıdem tazminatı'nın BES'e aktarımı konusu gündemde değil ve şuanda bu konuda bir adım atılmayacak çünkü, taraflar ( Çalışanlar, Sendikalar, İşverenler ve Hükümet ) aralarında anlaşamıyorlar henüz bir mutabakat yok.

Yukarıda yazılanlar beklenen ana değişiklikler ama 19 Emeklilik şirketinin görüşleri de dikkate alınıp BES'in giriş ve çıkışıyla ilgili bir takıp ek düzenlemeler de gündeme gelebilecek,  bu konuda ise katılımcılar adına tamamen kolaylaştırıcı bir tavır izleneceğinden hiç bir kuşkum bulunmuyor.

Bireysel Emeklilik Sektörünün Eğitim ve Danışmanlık faaliyetleri kapsamında faaliyet gösteren Detay Eğitim olarak ( Erman Dinçel ve Nuray Filiz ) bizler de dün konu hakkındaki görüşlerimizi Hazine yetkilileri nezdinde ifade etme ve görüş alışverişi fırsatı bulduk.

Bu görüş paylaşımında iki konuda farklı görüşümüzü ve çözüm önerimizi Hazineye sunduk :)

Yenilikçilik, değişim iyileştirme kelimelerini ingilizce kökenli İNOVASYON kelimesi ile ifade ediliyorsa, Erman'dan ve Nuray'dan Türkiye'ye iki inovasyon yani hediye var :)

1-BES'de işverenlerin yaptığı ödemelerin kurumlar vergisi matrahı yerine KDV'den doğrudan mahsup edilmesi ( matrahtan değil ) ......anlamı sürekli KDV borcu ile yaşayan tüm özel sektöre bir nefes ve karşılığında çalışanlara BES yapılması durumu. Özel sektör için kurumlar vergisi matrah indirimi yerine, doğrudan ve net KDV'den mahsuplaşma yolu ile indirim teklif ettiğimiz.

BES satışlarını çok artacağı tahmin ettiğimiz bu indirim sistemi ile sanırım yaptırmayan firma-KOBİ kalmayacak. BES'in bu sayede çok çok büyüyecek olması Devletin borçlanma mekanizmasını çok olumlu etkileyecektir. Bu adım atılabilirse KOBİ'ler dahil tahsilat problemi olan tüm özel sektörlerde ve yüksek vergi den sırtında kambur oluşmuş olanlar dahil tüm firmalarda çok büyük ve pozitif bir adım ve rahatlama yaratacağını belirtmek isterim.

( Tebrikler Nuray, bu öneri Nuray Filiz'in inovasyonu olup kendisine teşekkürlerimi buradan da ilettim )

2-BES'e çalışma hayatına yeni başlayacak olanlara ilk anda zorunlu yapılacak işveren katkılı BES'de mutlaka bu genç kişilere özel bir bilgilendirme çalışması yapılması ( emeklilik şirketinden ve işverenden bağımsız doğrudan Hazineden emeklilik şirketleri kanalı ile ) ve hem birikim kavramı hem de yatırım alanı yani emeklilik fonları tercihlerinin bilinçli yapılmasının sağlanması mecburiyetini talep ettim. ( Erman Dinçel inovasyonu ). Bu şekilde yeni çalışma hayatına katılan ve BES yaptıran kişilere BES yaptırılmasının önemi işveren tarafından değil,  Devlet tarafından doğrudan anlatılsın istedim.

Görüşlerin ne şekilde karşılık bulacağını bilemem ama Hazine'nin bu konuda çok ama çok yapıcı olduğunu ve çalışan veya katılımcı lehine adımlar attığını, paylaşımcı, görüşlere değer veren bir tarzı ve değerli bir duruşunun olduğunu belirtmeliyim.

Değişikliklerin BES sektörüne hayırlı olmasını dilerim, tabiki sektör ile ilgili beklentilerimiz ve öngörülerimiz var ama şimdilik söylenebilecek tek paylaşımım yukarıdaki değişiklikler yapılabilirse, 2-5 yıl sonra bu sektör farklı bir noktada olacağıdır.

Durum tespiti; BES'in 11. yılındayız, ilk 9 yıl 3 milyon kişi ve yönetilen para büyüklüğü 21 milyar TL iken, 11.yılda 5 milyon kişi 35 milyar TL fon büyüklüğüne ulaşıldı. Devletin %25 teşviği ile BES in büyüme ve kişilerin katılım hızı çok arttı.

Kurumların ( firmaların ) yukarıdaki vergi teşviği ile katılımları da sağlanırsa ( motive edilirse ) kişi sayısının 15 milyona ve yönetilen para büyüklüğünün 200 milyar TL'ye ulaşması beklenir.

Buarada medyaya bir çift söz;

''BES'i gazeteciden öğrenecek değiliz, beni bırak halk da öğrenemiyor zaten, uydurma, yetersiz ve yanlı haber yapmaktan vazgeçin artık yeter ''

R.Erman Dinçel, 23 Ocak 2015, İstanbul

5 Ocak 2015 Pazartesi

Merkez Bankası ile Hazinenin bitmeyen sonsuz aşkı ( borçlanma üzerine ) 2015'e başlarken durum


Merkez Bankası ''Zorunlu Karşılıkları'' artırırsa, ''bana ne yaa, artırsın?'', ''ben işime bakarım!', ''Merkezin derdi benimi gerdi!'' diyemediğim için yazdım. 

( BİR SIKICI VE UZUN YAZI DAHA ne yapayım '' LIGHT  EKONOMİSTLİK BİZE GÖRE DEĞİL '' )

Bugün medya'da yer alan habere göre Merkez Bankası ''Zorunlu Karşılık'' oranlarını yükseltmiş. Bu haberi tam ve eksiksiz yorumlamak lazım gazete haberleri maalesef tam detayı yansıtmadığı gibi halk açısından ne anlama geleceğini de belirtmiyor.
2014 yılı son döneminde önce IMF'den sonra Londra Merkezli derecelendirme kuruluşu Fitch'den yazılan değerlendirme raporlarında Türk Bankaları için bir uyarı vardı, bu uyarıda Türk Bankalarının yabancı para ile kaynak bulmasının bir BAĞIMLILIK haline geldiği dikkat çekilerek, bankalarımızın kısa vadeli döviz borçlanma eğitimlerinden dolayı kur riskinden ( döviz kurunun  TL karşısında artmasından veya azalmasından ) aşırı etkilenebilecek yapıda oldukları konusunda uyarmıştı.

Bu arada, 2014 yılı büyüme oranının tutmadığını ve enflasyon hedefinin de tutmadığını hatırlatmak isterim ve Gayrisafi Milli Hasılanın 760 Milyar dolar ile 19. büyük ekonomi haline gelmiş ( artık 17. büyük ekonomi değiliz ) olduğumuzu da hatırlatmak isterim ( daha önceki yazımda bahsettiğim ölçüde ).

İşte bu noktada zorunlu karşılık nedir? kısa bir bilgi vermek gerekir okuyanlar açısından, tüm bankaların bilançolarında Pasif kısımda bulunan ve bankaya ait olmayan geçici bir süre için emaneten duran, bankaların aldıkları borçlar ( aldıkları krediler ) ve Mevduat benzeri emanet varlıklardır.
Bu varlıklar bankaya ait olmadıkları için bankalar bu aldıkları emaneti yani borcu çok iyi yönetmeleri gerekir.
Bu varlıkların hem miktarını kontrol etmek, hemde bankaların aldıkları riski kontrol altında tutmak için Merkez Bankası iki haftada bir kez hesaplanarak bu varlıkların bir kısmının kendisinde tutulmasını ister ( vadeli veya nakit olarak ) buna zorunlu karşılık denir kabaca.
Bu karşılıkları TL için ve Dövizler için ayrı ayrı belirlediği gibi bankalara gelen varlığın vade yapısına göre de belirler. Peki bu konu bizi neden ilgilendirir halk veya kurumlar olarak? Cevap bankalar için bu konu kaynak maliyetini yani müşteriye uygulayacağı faizin limitlerini belirlemesi açısından önemlidir, diger bir ifade ile önümüzdeki dönemdeki faizlerin ne olacağını tayin eder ve okuyabilenlere faizlerin geleceği konusunda fikir verir.
Bankaların riskleri hakkında fikir verir. Merkez Bankasının para politikası beklentileri hakkında fikir verir.

Yukarıdaki hatırlatmadan sonra merkez bankamızın yaptığı uygulama ise birkaç sonuç doğuracağını artık tahmin etmeye çalışalım;

1-Bankalar ellerinde bulundurdukları kendilerine ait olmayan her türlü döviz varlığının ( mevduat ve aldıkları borçlar ) %12.8'ini ( eski oran %11.7 ) merkez bankasında bulunduracaklar veya nakit olarak hazır tutacaklar.

Bu sonuç olarak merkez bankasının deposundaki dövizi 3.5 milyar dolar artıracak ama bir kaç etkisi daha var. ( gazeteler buraya kadar yazar )

2-Bankaların kaynak maliyetleri artacak, dolayısıyla kar marjları daralacak ya karlılıkları düşecek yada, bunun yerine ( ikinci seçenek) kullandırdıkları kredilerin maliyeti artacak yani faizler yükselecek ( faizlerin düşürülmesi fantazisini unutun ) demek.

3-Kısacası Merkez Bankamız bankaların kısa vadeli döviz borçlanmasından vazgeçilmesini ( yapılan yorumları haklı çıkararak ) ve 5 yıldan daha uzun borçlanılmasını istiyor. Biz de bu isteye tebessümle bakıyoruz ve diyoruz ki, '' olur arkadaşım başka bir isteğin arzun varmıydı?, önceden söyleyeydin eyiydi be yaa '' ( aslında belirtti bunu Merkez Bankası başkanı ama biz anlamak istemedik )

4-Türk bankaları Londra'dan sendikasyon kredisi adı altında borç alırlar ve bu borcu veren Londra bankaları tek başlarına borç vermezler bir konsorsiyum ( grup ) olusturarak borç verirler. 
Size ama ama kötü haberim şu ki TC Hazinesi garantisi almadan da borç vermiyorlar yıllardan beri. 
Yani ne demek şimdi bu? Dışarıdan gelecek paranın maliyeti de yükselecek demek ve başa döndüm aslında bir süre önce Türkiye riski yükseldiği için tüm bunlar oldu ve ve ve dış borç özel sektörün üzerinde görünmesine rağmen Hazine garantisinden dolayı aslında Türkiye'nin borcu artmış olacak ve artmaya devam edecek.

5-Şimdi buraya '' faiz lobisi var ya o bizi öpecek '' yazacağım bana kızacaksınız.

6-2013 Temmuz sonundan başlayarak 2014 Mart ayı sonuna kadar Merkez Bankası başkanını faiz düşür diye sıkıştırılmasaydı, muhtemelki IMF ve Fitch uyarı raporu bu şekilde yayımlamadan bu bölüm atlatılacaktı ama üzgünüm olmadı, biz yine uyanık duralım, döviz borçlanmak yok, döviz borcunuz varsa, hem kur hem de faiz riskiniz var demek, mutlaka bu riskleri takip etmeyi öğrenmeli veya ona göre borçlanmalı ( yani borçlanmamalı )

7-Türkiye içindeki kurumlar yurtdışından kredi almak istediklerinde yurtdışındaki kredi veren kurumlar buna Hazine'nin de garanti vermesini isterler. Bu amaçla çıkarılmış kanun ve yönetmelik var, diger bir ifade ile Hazine finans kurumları yani bankalar yurtdışından kredi aldığında garantör olmak durumunda ve bu durum hiç de olağanüstü bir durum değil yani doğal, çünkü aynı Hazine ve Merkez Bankası bankaların bilançolarını derinlemesine biliyor ve izliyor. 

Fakat Hazine başka bir kurumun yurtdışından alacağı bir krediye veya proje finansmanına arada bir banka olmadan garanti verir ise işte bu noktada ayrı bir risk izleme merkezince bu riskin izlenmesi ( gelen kredi alım şartları ve geri ödemesi açısından ) gerekiyor. 

2010 yılında Hazine Garantörlük Yönetmeliğine kamusal kurumlardan belediyeler ve projeleri de eklenmişti şimdi yani 2014 yılı Aralık ayı son haftasında ülke ve ülkelerde eklenmiş tek bir farkla Hazine kendi başına yapamıyor, Bakanlar Kurulu kararıyla denilmektedir. 

Bir ekonomist olarak bu noktada ben zorlanmaya başlıyorum, merak ediyorum ülkemin toplam borcu ne kadar, bu borcun ne kadarı özel sektörün, bu özel sektörün alt dağılımı nedir? ve ne kadarı kamunun ve yerel yönetimlerin ( proje dahilinde olanları neler? ) ve bu borçların ne kadarına Hazine garantisi var? Ayrıca son düzenlemeden sonra bir başka ülkenin borcuna veya ortak projesine Hazine garantisi verdik mi? 


Erman Dinçel
Ekonomist, Eğitmen





2 Ocak 2015 Cuma

2 Ocak 2015 yeni yıl için ekonomik beklentiler üzerine, büyüme durdu, enflasyon hedefi tutmadı ve Türkiye 17. büyük ekonomi değil, 19. sıraya düştü


2014 yılına girerken aşağıdaki yazıyı paylaşmıştım şimdi 2015'e giriyoruz, öncelikle 2014 başındaki yorumumun başlangıç kısmını paylaşmak isterim daha sonra 2015 için yorumumuzu yazacağız.

2014 başında demiştim ki ; 

''2014'e girerken yalandan yorgun, erdemden yoksun şerefsiz ekonomi üzerine''

başlığı pozitif bir cümle ile atmak çok isterdim ama yapamadım, 2014'ü 'Risk Yönetimi' yılı ilan ediyorum. Öncelik kendinizi ve ailenizi bu riskden korumak daha sonra işinizi yaparken ve yönetirken de uyarıları dikkate almanızı rica ederim.

Tasarrufçu davranacağız ve davranmaya devam edeceğiz, birikimleriniz varsa yönetirken daha dikkatli olacaksınız ve mümkünse borçlanmayınız hatta döviz cinsi hiç borçlanmayınız. Eğer sizin ve şirketinizin döviz borcu varsa, bir Yatırım Danışmanından, risk yönetimi usullerini öğreniniz ve sorunuz.

2 Ocak 2015,  bu yıl için durum ve beklentilerim ise ;

A-Önce ekonomik durum tespiti yapalım;

DURUM-1 Ülke ekonomisinin durum tespiti yapmak gerekirse, Merkezi Londra'da bulunan CEBR ( Center For Economics and Business Research ) ekonomik araştırmalar merkezi '' Dünya Ekonomik Ligi Tablosu 2015 '' raporuna göre Türkiye'nin 2014 GSYİH ( Gayri Safi Yurt İçi Hasılası-bir yıl içinde üretilen tüm mal ve hizmetlerin değeri ) 767 Milyar Dolar ile 19. ekonomi sırasına gerilediğini söylemektedir.

Bu raporu incelemek isterseniz http://www.cebr.com/reports/world-economic-league-table-2015/ ulaşabilirsiniz. ( * ekonomist dostlara küçük bir not ingilizcesi GDP- olan bu değişken Türkiye'de GSMH Gayri Safi Milli Hasıla veya GSYİH Gayri Safi Yurt İçi Hasıla yani bir yıl içinde üretilen tüm mal ve hizmetlerin değeri olarak çevrilmekte )

Raporu okudunuz ne yorum yapıyorsunuz merak ettim? bu raporu paralelciler yazdı diyorsanız bu yazının devamını okumamanızı tavsiye ederim.

DURUM-2 Raporun kalanını okuyunca insanın canı sıkılıyor bee yaa, özetliyelim, geleceğin tahmin edildiği bölümde 2019, 2024 ve 2029 tablolarında GSYIH'nın tahminen Türkiyede sırayla 2019'da 1.052 Trilyon dolar ile 17. sırada, 2024'de 1.564 ile 16.sırada, 2029'da 2.343 ile 16. sırada olmasının tahmin edildiğini görüyorsunuz. Hepinize hatırlatırım 2023'de ilk 10 ekonomin ( 2.500 Trilyon dolar'ın üzerinde)  içine girmenin mümkün olmayacağını üzülerek söylemek durumundayım.

Bu durumda usd kurunu bahane edecekler için kuru da yazalım, 2014 başlarken 2.12 den, 2014 biterken 2.32'ye geldi yani Türk Lirası değer kaybetti %9'a yakın. Bizi sollayanlar ise Hollanda ve Suudi Arabistan olmuş.

Listenin başında ABD 17.5 Trilyon dolar ile ilk sırada ve ikinci sıradaki Çin 10.1 Trilyon dolar üretim yapmış. 2029 da bu ikili ne yapacak diye bakarsanız ABD 32.7 T USD ve Çin 40 T USD ile Çin'in 2029'da ABD'yi geçmesi bekleniyor. ( tabi buna sayın büyük kapitalist müsade ederse! ki hiç zannetmiyorum göreceğiz ayrıca şu soruyu da sormak lazım Çin'deki yatırımların ne kadarı ABD'ye ait yani Çin ne kadar ABD'ye çalışıyor :)  )

DURUM-3 2014 yılı için beklenen büyüme %4 seviyesindeydi ( yukarıdaki GSYIH rakamına göre ) ama %2.8 seviyesinde kalacağı görünüyor ( ilk 9 aylık tahminden yola çıkarak ). Hemen üretim rakamlarına baktım ( Devlet istatistik kurumu )  üretimin sektörlere göre dağılımında, bazı düşüşler yaşanıyor, mesela tarım sektörü küçülmüş % 5 ile %3 arasında çıkacak bu küçülme ve toplam iş gücümüzün %21 bu kesimde çalışıyor ve kadın iş gücününde %34'ü tarımda çalışıyor ayrıca size kötü haber toplam iş gücünün %20 sinin çalıştığı tarım sektörünün toplam üretimdeki payı %9 yani hem işsiz kaldılar hemde çalışan nüfusun %20'si toplam gelirinde %10'unu paylaşıyor. Hem işsizlik hem de gelir dağılımı bozukluğu ve sefalet düzeyine doğru gidişat.

Ben buna ''LANET OLASI KÖLE DÜZENİ'' diyorum artık.

Köyünde domates yetiştiremeyen Soma'lıların neden madende çalışmaya başladıklarını ve köle olduklarını bilmem anlatabiliyormuyum. Bu arada tarımı itina ile ile öldürürken bunu hibrit tohumlar ve genetiği oynanmış gıdalar ile ikame ederek iyice yok oluşu hızlandırırken, diğer tarafta rant peşinde koşan kişilere bu işi ihale etmek de yani madenciliği bu şekilde köle düzeni haline getirilmesine müsade etmek de bu köle düzeninin efendisi olmak anlamına gelir ve canım cigerim bunun sosyal devlet kavramıyla hiç de alakası da yoktur.

İşsizlik oranı ülke düzeyinde açıklanan rakamlar ile %10.5 seviyesinde ve 19-25 yaş grubunda bu oran %20 lerin üzerinde aynı yaş grubunda kadınlarda %25'in üzerinde yani her 4 kadından birisi iş bulamıyor, her 5 genç den birisi iş bulamıyor. Kayıt dışı sosyal güvenlik ise %37.5 yani çalışanların %38'i sosyal güvenliği olmadan çalışıyor. ''YETER ALLAHAŞKINA YETER'' kendimi kandırmaktan bıktım artık.

DURUM-4 2001 yılındaki krizden çıkarken IMF ile yapılan anlaşmaya göre ekonomimiz '' Doğrudan Enflasyon Hedefli '' hale gelmiş ve bu politika başarıyla uygulanmış ve hem IMF borcu bitmiş hemde enflasyon tek haneli rakamlara düşmüştü. Ecevit hükümetinin attığı imza ile başlayan bu ekonomi politikasında enflasyon hedefi yıllık olarak ilan ediliyor ve tutmaz ise bu bir kriz olarak yorumlanması gerekiyordu, kabaca ifade ettiğim bu durumun 2014 deki yorumu ise hedeflenen enflasyon %5.5 ( orta noktası olan bir aralık) ama elde edilen sonuç %10 ve hatta üzerinde. Üstelik Ocak ve Mart 2014'de TCMB başkanına nasıl müdahale edildiği hala hatırlardadır. Ne oldu danışman ekonomistin egosunu okşamaktan başka ne işe yaradı bu durum bence kurumları yıpratmaktan başka bir anlamı olmadı. Bu tip durumlara müsade edilmemesi, bu tip kurumlara müdahale edilmemesi ve Hazine, Maliye ve Ekonomi'den sorumlu işini bilen bakanların ve bürokratların kontrolünde yürütülmesinde çok büyük fayda var.

Bunun anlamı başta faiz ve döviz kuru olmak üzere fiyatlar genel seviyesinin artacağı yönünde, bunun diğer anlamı ise '' ENFLASYON CANAVARININ SELAMI VAR, BEN GERİ DÖNDÜM NE YAPACAĞIZ ŞİMDİ veya NEREDE KALMIŞTIK'' demektedir.

DURUM-5 Kapitalizm Dünyası size hayran kaldı, biz bile bu kadarını yapamamış bu kadar emperyalist ( sömürgen ) olamamıştık demektedir. Ekonomi kitaplarında kapitalizmin temel uygulama biçimi olan serbest piyasa ekonomisini anlatılırken, bu tip ekonomiler için 8-9 ortak özellik sayılır ama biz Türkiye'de kapitalizmin iki temel özelliğini bile kaldırarak onu başka bir boyuta taşımayı başardık.

Başta komünist görünümlü büyük kapitalist ÇİN olmak üzere bize hayran olmayan kalmadı, kaldırdığımız kapitalizm kuralları nelerdir derseniz;
1- Devlet değişik sermaye gruplarına eşit uzaklıkta olması gerekirken, Türkiye de devlet tam tersini yapar. Bunun anlamı yandaş sermaye yaratılırken, çalışanların haklarını savunan meslek örgütleri ve hatta işverenlerin temsil ettikleri dernekler veya örgütler de ( hatta muhalefet partileri de ) fark etmeden büyük bir yanlışa ve haksızlığa ortaklık yapmaktadırlar,
2- Kapitalizmin kuralları arasında bir takım kurumların varlığı, bağımsızlığı ve denetiminin olması gerekirken ( serbesti ve kendiliğinden oluşan bir denge varken ) bulunduğumuz ekonomik ortamda bu kurumlar tamamen işlevsizleştirilmiştir, bu denetleme ve düzenleme kurumlarına basit birkaç örnek vermek gerekirse, SAYIŞTAY, BDDK ve SPK yı hemen sayabilirim. Hukuk temelli kurumlara ve meslek örgütlerine değinmiyorum bile.

Peki bunun sonucu nedir?

İŞÇİ İLE ÇALIŞAN HAKLARINA KAYITSIZ AYRICA İŞ GÜVENLİĞİ KURALLARINI CİDDİYE ALMAYAN,  DOĞAYA VE TARİHSEL ÇEVREYE DUYARSIZ, TOPLUMSAL KONULARDA SORUMSUZ VE VARLIKLARI, KAYNAKLARI HIZLA TÜKETEN İLKEL BİR SERMAYE BİRİKİMİ SÜRECİ YAŞANMAKTADIR. 

B- Sonuç ve beklentilerim;

Ekonomik gidişat 2023 yılında Türkiye'nin ilk 10 ekonomi içinde olamayacağını, yapılan tahminlerin hayalperest olduğunu rakamlar ve raporlar göstermektedir, bu sebeple şimdi bu duruma acilen bir sebep bulmak ve acilen mağdur edebiyatına başlamak gerekiyor. Neden derseniz? 2015'de seçim var onun için.

Bu başarısızlık bilinçli değilse ancak maduriyet edebiyatı ile anlatılabilir veya atlatılabilir demekteyim. Dış güçler, cuntacılar, faiz lobisi, cumhuriyetçiler, paralelciler, muhalefet veya her ne bulacaksanız bilemiyorum biran önce bulun. Hırsına ve egosuna mağlup düşen, sürekli yanılan ama buna rağmen başarılı bulunan, sürekli mutsuz ve tatminsiz ekonomist danışmanlara sorun onlar size nasıl olsa bir öcü bulurlar. 

Duygusal tiriplerden uzaklaşıp yukarıdaki paragrafı açarsam, ekonomimizi yönetenler bu ekonomiyi küreselleşmiş bir Dünyada nasıl yöneteceklerini, en azından bugün ve bu ortam için bilmiyorlar, hukuk, kurum ve kural tanımaz tutumlardan dolayı, yabancı yatırımcının elde edeceği avantaj olan kar, faiz kazancı, fırsatlar ne olursa olsun yabancı yatırımcı açıkça ülkeye gelmekten korkmakta ve çekinmektedir.

Ekonomisi inşaat ve tekstil sektörü ile hareketlenen ülkede tarımın durumu hariç sanayideki diğer üretim süreçlerinde çok büyük bir eksik ve bizi Dünya'da geri de bırakan bir konu var. Bunu defalarca dile getirdi birçok kişi hatta bunu dile getiren bakanlar ve başbakanlar dahi var ama bir adım atmadı kimse.

TEKNOLOJİ KULLANIMI ÜRETİM SİSTEMİMİZ İÇİNDE İSTENİLEN DÜZEYDE DEĞİL VE TEKNOLOJİYİ ÜRETİLİP GELİŞTİRİLEMİYORUZ.

Teknolojik olarak modası geçmiş üretim tekniklerine mahkum olduk. Global yarışta bizi geride bırakan en önemli unsur veya bu ortamdan çıkış yolumuz, TEKNOLOJİ ÜRETMEKTEN geçmektedir. 

Teknoloji üretebilmek için patent sistemine, hukuki altyapıya, geliştirmeye, yenileştirmeye ve girişimciliğe ihtiyaç vardır.

Bedava para kazanılan ve kaynak israfı anlamına gelen ve de daha büyük borçlanma yaratan rant ekonomisinin bulunduğu ortamlarda pek de kolay değildir bu durum. 

KARA MİZAH; İnsan emeği nasılsa bedava sayılır, iş güvenliği gerekiyorsa göz ardı edilebilir, dikersin bir apartman adına residance dersin, satarsın daireleri dükkanları, 1-2 milyon TL'ye ( onu da alabilen zaten 200 kişi var ortalıkta ) ve tam inşaat birterken '' kapanın elinde kalıyor vatandaş gel gel '' yaparsın,  birde gaza gelip fiyatlar kendiliğinden %30 artar, dairelerin yarısını satsan sana yeter, diğer yarısını da 5 yıl içinde yarı fiyatına satsan ne olur? kenara atarsın bir 10 milyon dolar, mutlu olursun, iş yapmış olursun, büyük iş adamı olursun falan sonra çok bilmiş adam olarak ortada dolaşırsın sana o binaların yapan çalışan, üreten insanları, işçileri, mühendisleri, mimarları küçümsersin falan.

Ekonominin ve ülkenin kaynakları bu şekilde bilgisiz, görgüsüz ve eğitimsiz ellerde, kafalarda çarçur edilmektedir, ekonomik tercihler yanlış ve pahalı kullanılmaktadır.

Enerji sorunu giderek büyüyecek ve önümüze gelecek, büyük şehirlerde pek hissedilmiyor ama elektrik kesintisi Türkiye genelinde 2 aydır oldukça sık uygulanır ve 1970 ler hatırlanır hale gelmiştir.

2014 yılı enerji politikalarımızda da geride kalmaya başladığımızı anladığımız bir yıl olarak hatırlanacak. Petrol fiyatlarının %50 düşmesine ve Rusya'nın görünürde destek vermesine rağmen bu yaşananlar ve görünen sonuçlar ( çıkarılan kömürün kullanım alanlarından ve çıkarılış yönteminden tutunda nükleer santral ihalesine kadar sadece izleyerek de anlaşılacağı üzere ) ve fiyat artışları daha büyük problemleri işaret etmektedir. 

Ülkenin, havası, suyu, madenleri ve doğal zenginlikleri KİME AİTTİR?

Anayasamıza göre bunlar Türk halkınna aittir, sadece bu topraklarda yaşayanlara değil bunlar insanlığa ait ortak değer ve varlıklardır. O halde madenleri, suları, doğayı ve havayı kimseye kıyak çekemezsiniz, bilinçsizce tüketemezsiniz, kirletemezsiniz, yok edemezsiniz bunları yapmaya kalkanlara müsade edemezsiniz. Canınız istedi diye keyfi olarak ağaç kesemez, köprü, havaalanı, kanal ve otoyol yapamazsınız. Bilimsel olarak bu konular bağımsız kurullarca araştırılmadan ve bu büyüklükteki projeler için toplumsal konsensus sağlanmadan. ( bilimsellik, yapılabilirlik, toplumsal fayda-maliyet analizi ve peşinden demokrasilerde referandum yapılması gerekir  )

Eğitim, hukuk, kültür, bürokrasi, siyaset, sendikal haklar, dış politika bu kadar eğri ve büğrü iken hakikaten ekonominin iyiye gitmesini, ekonominin doğru olmasını ve gelişmesini 2023 hedeflerine ulaşmasını nasıl bekliyorsunuz? Lütfen gerçekçi olalım, gerçekler acı ama daha acımadan çürümeden müdahale etmek lazım.

Böyle bir ortamda, kültürel zenginlik, tarih bilinci, sanat, müzik zevki, estetik, yaratıcılık, bilimsel bakış, teknoloji devrimi nasıl gelişecek? Türk insanı evrelsel değerlerden uzaklaşıyor, nasıl eğitimde ve sağlıkta ilerlemeler olacak? Toplumsal refah için enerji ve güç nereden gelecek?  yada sıkılarak sorayım bunlar '',  dışarıdan gelecek bu teknolojinin bedeli çok yüksek değil mi? Bu teknolojileri bize sana sağlayan ekonomilerin karşısında konumumuz ne olacak? ( Çin'den savunma sanayimiz için ucuza füze alıyorduk, ne oldu? koyun pazarlığı gibi füze pazarlığı yapılamayacağı ortaya çıktı galiba, gerçi kimse hatırlamıyordur ama unutmayanlar da var )

Kişi başına milli gelirde yani kabaca GSYİH/Nüfus 'da 10 bin dolar seviyesine takıldık, Dünyanın 11. Ekonomisi olan Güney Kore'de bu rakam 25 bin dolar seviyesinde, demekki neymiş gelişmiş ülke olma hayalimiz bu şekilde gerçekleşemiyecekmiş. Orta gelir seviyesine önümüzdeki 30 yılda da mecbur kalacağımız ve borçlanmaya devam edeceğimiz gözükmekte.

Şimdi bir geliştirme ( inovasyon ) yapın bakalım, bakalım da,  bu orta gelir düzeyinden ülkeyi birlikte üst gelir grubuna hiçbir gücün sömürgesi olmadan BİRLİKTE çıkaralım.

BİRLİKTE BİRŞEYLER YAPMAYI DÜŞÜNEN HER VATANDAŞ BİRİNCİ SINIF İNSANDIR

Bana ukelalık yapmak düştü, geliştirme'nin ip uçları yukarıda duruyor, başta muhalefet olduğunu söyleyen YETERSİZLER GRUBU da oturup bir strateji geliştirsinler belki bizi yönetenleri en azından doğru yönlendirmede katkıları olur.

SONUÇ;

Ekonomi, politikadan bağımsız değildir, ekonomik genel gidişat olumlu işaretler vermemektedir, ana göstergeler bozuk, kurumsal yapı da giderek bozulmaktadır. Ekonomi küresel ekonomiden kopmaktadır ve giderek gelişmiş ekonomiler ile ortak değerlerden de uzaklaşmaktadır. Bunun anlamı aşırı riskli ve değişken veya birlikte ifade edecek olursam KIRILGAN ekonomik ortama doğru sürükleniyoruz.

2015'de Ekonomik anlamda kendinizi, ailenizi ve varlıklarınızı koruyunuz, hiç bir şeyi israf etmeyiniz, tutumluluk ve tasarrufçuluk modunda olunuz, aşırı tüketmek, tüketebiliyor olmak, bunun gösterisini yapmak,  zenginlik, varlık veya değerlilik, yüksek kültürlülük veya iyi eğitimlilik işareti olmadığını hatırlayınız.  Aşırı borçluluğun  insanı ve toplumu köleleştirdiğini ayrıca insanı mutlu da kılmadığını, kılmayacağını ve hala 300 milyar dolar borçlu bir ekonomi de olduğumuzu unutmamamızı dilemekteyim.

Bu yazının sonunda konumuzdan çok uzak olmayan ama benim yeniden dikkatimi çeken, yeniden öğrendiğim ve hatırladığım bir kavramı sizinle paylaşarak bitireceğim, '' İNSANİ GELİŞMİŞLİK ENDEKSİ '' nedir? nasıl hesaplanır? ve ülkem bu endekste nerededir?

Birleşmiş Milletler ( BM ) hazırladığı ülkelerin yaşam uzunluğu ve yaşam düzeyi, okur yazarlık, kişi başına düşen gelir ve alım gücü gibi parametrelere göre bir ölçüm yöntemidir.

Bu endekse göre;

0,8 ve üzerindeki ülkeler ''çok yüksek gelişmişlik düzeyine sahip'' ülke,
0.7-0.8 arasındaki ülkeler  '' yüksek gelişmişlik düzeyine sahip '' ülke
0.55-0.7 arasındaki ülkeler ''orta gelişmişlik düzeyine sahip'' ülke
--    0.55 arasındaki ülkeler ise ''düşük gelişmişlik düzeyine sahip'' ülke olmaktadır.

İnsani Gelişme endeksi'nde ilk sırayı Norveç alırken bu ülkeyi Avustralya, İsviçre, Hollanda ve ABD izliyormuş. Almanya'nın 6., İngiltere'nin 14., Japonya'nın 17., Fransa'nın 20., Yunanistan'ın 29. sırada bulunduğu indekste, en az insani gelişmeye sahip ülkeler ise Nijer, Kongo, Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad ve Sierra Leone görünüyor. 

Türkiye ise 187 ülke arasında 69'uncu sırada olup puanı 0.759 olmaktadır. Yüksek gelişmişlik düzeyi olan 2. kategoride yer almaktadır.

Türkiye'nin endeks değeri, yüksek gelişme kategorisindeki ülkeler ile Avrupa ve Orta Asya ülkeleri ortalamasının üstünde bir yere işaret ediyormuş. Bu raporu yorumlayanlar ise Türkiye'nin yerinin bir üst seviyeye çıkması için yapılması gerekenleri de sıralamışlar,  şu tavsiyelerde bulunuyorlar ; ( diger bir takım alt endekslere de bakarak bu yorum yapılmış )

Türkiye'nin yoğunlaşması gereken dönüşüm alanlarını ve radikal reformları, sektörel verilerle gösteriyormuşki;  

1. Eğitimde geriliğin acilen giderilmesi ve kalitenin yükseltilmesi ( yanlış eğitim politikasının düzeltilmesi ) 
2. Bölgesel insani gelişmişlik farklarının ortadan kaldırılması ( yanlış açılım ve doğuya yatırım politikasının düzeltilmesi )
3. Eğitimde, istihdamda, gelirde, siyasal ve sosyal yaşamın bütün alanlarında kadın–erkek eşitsizliğine son verilmesi gerekiyormuş ( medeni kanun uygulamalarının deformasyonu ile başlayan yozlaşmanın sonucu yani ''Hukuk Devrimi'' gerekiyor peşinden anlayış değişikliği gerekiyor)

İlgili araştırmayı siz de okuyabilirsiniz internette kaynak çok bir tanesinin linkini vereyim http://www.radikal.com.tr/ekonomi/turkiye_buyuyor_ama_gelisemiyor-1210382 

Özel Bölüm ; 

Lafı döndürdüm dolaştırdım istediğim yere getirdim, Küba'nın insani gelişmişlik düzeyi nedir acaba?

Cevap veriyorum, rakam ile 0,815 olmakta ( galiba 16. sırada Dünyada ) hay Allah yaaa......

yani sosyalistlerin deyimi ile kapitalizmin ölçülerine göre komünist Küba çok yüksek gelişmişlik düzeyine sahip ülke konumunda olup ve bunu da 54 yıllık ablukaya rağmen başarmıştır.

Şimdi bu noktada hakkını vermemiz lazım, parlamentosunun %47'si kadınlardan oluşan, okuma yazma oranı ve eğitimlilik oranı %100 olan, sağlık hizmetin ücretsiz ve duymuşsunuzdur herhalde başarılarını burada hiç yazmayacağım. Sokakta yaşayanın olmadığı, en değerli varlıklığın çocukları ve gençleri olduğu pırıl pırıl aydınlık neşeli insanların ülkesi. Küresel şartlara göre parasal imkanlarda ve yaşam standartlarında limit olasa da hatta zorlansalar da bazı konularda geride kalmış olsalar da, herşeye rağmen elde ettikleri başarı çok büyük ayakta alkışlamak lazım, alkışşşşş

2014 yılı benim için Küba yılıydı ve sanırım hep aklımda gönlümde olmaya devam edecekler ......Hasta Victoria Siempre 

Kalınız sağlıcaklar........


2 Ocak 2015/ İstanbul / Erman Dinçel