2 Mart 2021 Salı

Bankacılık Nasıl Yapılmaz? & Bankacılık Nasıl Yapılır?

 Krizde Bankacılık Nasıl Yapılır? Veya Nasıl Yapılmaz!

"Bu yazı Türk bankacılık sisteminin son üç yılını, çalışma, denetim ve “ekonomi politikası”
tercihlerinin etkinliği 
açısından basitçe değerlendirmeye çalışır" 

Bilindiği üzere bankalar birer Anonim Şirket (AŞ) olarak Türk Ticaret Kanunu (TTK) çerçevesinde kurulur ve faaliyetlerini bu kapsamda yürütürler. 

Vergi mevzuatı açısından hem bir AŞ hem de Banka olmanın gerektirdiği tüm mali mevzuatın gereklerini de ayrıca yerine getiriler. Muhasebe-kayıt standartları açısından da uluslararası muhasebe standartlarına uygun olarak kayıt tutarlar. Bankacılık standartını Dünyada belirleyen kurallar ve düzenlemeler, BIS- Bank International Settlements Türkiye'deki Bankalar içinde geçerlidir. Diğer taraftan 1988'den beri geliştirilen BASEL kurallları yani bankacılıkta risk yönetimi ve sermaye yeterliliği kuralları Türkiye'deki tüm özel, kamu ve yabancı sermayeli bankalar için de sıkı biçimde uygulanır.

Bankacılık faaliyet ruhsatı alabilmek için Bankacılık Kanununa tabi olmak ve bu şartları da yerine getirmeleri gerekir. Gerekli şartları yerine getiren Bankalar faaliyet göstermek üzere Hazine’nin bağlı olduğu Bakanlıktan ruhsat almaları gerekir.

Bankacılık Kanunu şartlarına ile bankacılık faaliyetleri sırasında uyumlu olup olmadığı ise Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu (BDDK) tarafından denetlenir ve düzenlenir. İster kamu ister özel sektör ve ister yabancı sermayeli olsun tüm bankalar bu düzenlemekte kapsamında faaliyet gösterirler. 

Bakanlık yabancı sermayeli bankaların faaliyetlerini ayrıca kuruma özel bir sözleşme ile de düzenler çünkü ilgili yabancı sermaye grubunun geldiği ülkenin de bankacılık düzenlemeleri vardır ve tüm faaliyetin her iki ülkenin kanun ve kuralları geçerlidir. Hatta söz konusu yabancı sermayeli banka global bir banka ise, tüm genel müdürlüklerinin bulunduğu ülkelerde bankacılık yasa ve mevzuatlarına vergi mevzuatlarına uygun faaliyette bulunması gerekir, bununla ilgili faaliyet izinleri ise belirtildiği gibi özel sözleşmelere göre yapılmakta olup kurallar ve sözleşmeler bir günden diğerine veya kişisel keyfiyete göre değişmez.

Bu kadar kuralların olduğu, kanunların ve kamu otoritelerinin içinde olduğu bankacılık faaliyetinde ilgili bankanın üst düzey yöneticilerinin kim olacağı da kamu otoritesi tarafından onaylanması gerekir.

Kamu otoritesi olan Bakanlığın onayı (oluru) olmadan bir bankada üst yönetimde (Genel Müdür- GM, Genel Müdür Yardımcısı-GMY ve Yönetim Kurulu üyeleri, bu kişiler için de ayrıca eğitim ve tecrübe ile ilgili standartlar ve şartlar mevcut) görev alamazsınız.

Kamu otoritesi Banka üst yönetimin değiştirilmesini de ilgili sermaye gurubundan isteyebilir, bu durum şeffaf olmayan, ölçülemeyen, bireysel keyfiyete dayalı ve aynı zamanda, serbest piyasa kavramını kısıtlayıcı bir yönetim biçimidir. Tüm bu sakıncalara rağmen bu politik tavır, bazen doğru, bazen de yanlış kararlar olarak sonuç verebilir. Bu konuda son 40 yılda 10 larca örnek mevcuttur.

Bu tip kısıtlamaların varlığı nedeni ile banka yöneticisi olarak çalışırken de, ilgili bankadan emekli olduktan veya ayrıldıktan sonra da kamu otoritesini eleştirmez.

Üst düzey görev alan bankacılar sadece uygun üslup ile görüşlerini açıklarlar ve aslında hiçbir görüşleri tam politikacıya karşıt da değil "böyle olsa daha iyi olur" şeklinde yumuşak yorumlardan oluşur. Bu süreç ve denge kamu otoritesi lehine işlerse birsüre sonra hiçbir banka yönetici, hiç bir açıklama yapamaz hale de gelebilir ve iletişim gerçekten kopabilir.

Bankacıların meslek örgütü olan Türkiye Bankalar Birliği (TBB) maalesef bu kısıtlamaya takılır, üstelik başkanı da bir kamu bankasının Genel Müdürü olunca siyasi tercihler ile uygulanan günün ekonomi politikasının bankacılık ile ilgili olanlarına rastlama olasılığı artar. Bankacının yapacapı pozitif bir eleştiriye dahi tolerans sıfıra yaklaşır.

Diğer taraftan bir banka halka açık yani borsa da hisse senetleri işlem görüyorsa ayrıca SPK ya tabi olup, SPK’na uygun kurumsallık sergilemesi, raporlama, denetim ve risk yönetimi unsurlarında daha şeffaf ve kuralına uygun yönetilmesi beklenir.

Bankacılık zor bir faaliyet alanıdır.

Bir bankacılık faaliyeti hangi kanunlar kapsamında yürütülür derseniz, Türk Ticaret Kanunu, Bankacılık Kanunu, Sermaye Piyasası Kanunu, Vergi Kanunları,Uluslararası Muhasebe Standartları, Uluslararası Sermaye Yeterliliği ve Risk Yönetimi Kuralları, Terörün Finansmanının ve Kara Paranın Aklanmasının önlenmesi uluslararası yasaları ve Dış Ticaretin Finansmanı ile kambiyo ile ilgili mevzuata dahilinde faaliyet göstermektedirler.

Bir banka bir yukarıda sayılan tüm bu kanunlara ve kurallar sistemine bağlı olup, bu kanunların yönetmeliklerine ve tebliğlerine, genelgelerine ve kendi özel sözleşmeleri kapsamında faaliyet gösteren ülkenin en güvenilir kurumlarının başında gelir.

Bankacılık sektöründe birçok Banka büyük mükellef olan kurumlar olup, ülkenin en çok kurumlar vergisini ödeyen ve kesinlikle kayıt dışı istihdam veya kayıt dışı ekonomik faaliyeti bulunmayan yegane sektörüdür.

"Politikadan-politikacıdan tamamen uzak, profesyonel koşullarda yapılması gereken meslek olarak bankacılık faaliyetinin yeniden en düzgün biçimi ile yapılması, bankalarımızın güçlü sermaye ve risk yönetimi yapılarını, iyi eğitimli ve tecrübeli insan kaynağı ile uluslararası alandaki yüksek standartlarının korumasını ve hatta devam ettirmesini dileğinde bulunuyorum"

 Nereden başlasak acaba? Birçok bankacı arkadaşım, dostum ve hatta üstat kabul ettiğim kişinin “kredilerden başla” dediğini duyar gibi oldum.

A) Krediler, Kredi Faiz Oranı ve Kredi için Kâr Marjı 

Öyle ya bankacılık dediğin sermayeni ve + topladığın kaynağı (mevduat ve benzeri) üzerine bir kâr marjı koyarak satma ticaretidir aslında. Buna para ticareti demek daha doğru olur. Hiç bir tüccar ve iş adamı zararına tcari faaliyet yapmak istemez, bu sebeple bankalarda topladıkları kaynağın maliyetinin altında bir faiz ile kredi kullandırmak veya gerekli teminatı sağlamadan kredi kullandırmak istemez.

"Hiç bir işletme zararına işlem yapmak istemez" mantığından hareketle bankacılar mantıkdışı, duygusal davranmak yerine kurallara bağlı hareket etmek isterler. Bankalar ayrıca tüm risklerini ölçmek ve kontrol etmek de isterler, çünkü ifade edildiği gibi sermayedar asla zarar etmek istemez ve kâr etme potansiyeli olmayan alanlarda ve ülkelerde de ticari faaliyet yapmak istemez.

Bankalar kamu sermayeli de olsa hayır kurumu veya bir Sivil Toplum Kuruluşu da (STK) olmayıp sosyal sorumluluk projelerinin dışında toplumsal hayata destek olma vb sorumluukları da bulunmaz.

Kredi kullandıracak bir banka, (aşağıdaki soruların cevabını çok çok iyi bilir)

  • Bireysel veya Kurumsal kredileri acaba nasıl kullandırır?
  • Kredi kartı limiti nasıl belirlenir?
  • Kullandırılan kredinin riski nasıl izlenir?
  • Kredi derecelendirme nedir?
  • Kredi Kayıt Bürosu (KKB) ne işe yaramaktadır?
  • Kredinin tahsil imkânı kalmayıp, sorunlu hale gelmesi aşamaları nelerdir?
  • Sorunlu kredi portföyü ne demek? Nasıl bir risk var ve bu riskten nasıl kurtulmak mümkün? (mesela gerçek sorunlu kredilerin toplam kredilere oranı nedir?)
  • Stres testi nedir?Likidite riski nedir?Piyasa Riski Nedir?Kredi Riski Nedir?Sistematik Risk Nedir
  • Kredinin TL veya Döviz cinsi olması müşteri ve banka açısından hangi riskleri değiştirir?

Tüm bu soruların cevabını bilenlere sadece uzman bankacı deniyor, bankacılar olumlu/olumsuz tecrübeleri ile bu kuralları uzun yıllardan beri uyguluyorlar ve buna uygun bir kariyer yapıyorlar.


Son Üç Yıl Bankacılık ve Krediler

2020 yılında öncelikli olarak Kamu bankalarına olmak üzere tüm bankalara düşük faiz ile kredi kullandırma konusunda bir yönlendirme BDDK tarafından yapılmıştır.

Böylece hem faizler düşük kalacak ve hatta daha da düşecek ve ekonomi yeniden canlanacaktı.
Bu yaklaşım faizleri düşür ki enflasyon düşşün politik yaklaşımının (böyle bir bilimsel sonuç hiçbir zaman bulunamamıştır) bir sonucudur.

Diğer taraftan kredi musluğu açılarak ekonomiyi canlandırma konusu, daha önceki yıllarda denenmiş ve ekonominin bu yolla yani kredi kullandırarak ile canlandığı da görülmüştü. Fakat 2020 yılındaki kredi ile ekonomi canlandırma (yeni arz/talep dengesi) bu sefer başarıya ulaşmadı.

Ekonomik canlanma hedeflendi ama üzgünüm ekonomi canlanmadığı gibi bankacılıkta yaşananlar özellikle yurtdışından gelen yabancı yatırımcılar için güven kaybına neden oldu.

Bankalar da bu işten kar edemediği gibi riskli yani sorunlu kredi portföyü daha da büyüdüğü görüldü.

Bu yapılan anlamı, paranın maliyetine ve kâr marjına bakılmaksızın zararına bankacılık yapılmaya teşvik etme olarak tarif edilebilir. (BDDK’nın sonradan iptal edilen, örneği hiçbir ülkede bulunmayan AKTİF RASYOSU uygulaması ile bilanço da pasifte yer akan rakamların aktif gibi hesaba katılması, yani kredi olarak kullanılabilecek kaynağın sanal olarak artırılması söz konusu oldu)

Sonuç: 2020 yılı başında bankacılık sektörü kredi hacmi 2,6 trilyon TL’den, 3,5 trilyon TL'ye yükselmiş, bu hesaba göre ekonomiyi canlandırmak için 900 milyar TL ek kredi kullandırılmıştır. Kredi hacimi %34,6 büyümüştür.

Grafik-1: Veri seti TCMB EVDS sisteminden alınmış olup, 1 Temmuz 2018 ile 2021 arası toplam kredi hacmi değişimini göstermektedir. Grafik'den 1 Ocak 2020 ve 6 Kasım 2020 arası ayrıca bulunup izlenebilir.


Sayın Berat Albayrak’ın görevden istifası (6 Kasım 2020) ile kredi hacmi düşüşe geçmiş ve hala bu değişim sürdürmektedir. Şunat 2021 de toplam kredi hacmi 3,4 trilyon TL civarındadır. 

Bakan Albayrak dönemindeki bu kredilerin kullandırım faizi ise yıllık %9 civarında olup Aralık 2020 ile Mart 2021 arasında bu kredilerin büyük kısmı sorunlu kredi yolculuğuna başlamış ve bu sebeple yeniden yapılandırılmış ama bu seferde yeni faziler %14-17 aralığına yani neredeyse iki katına çıktığı ifade edilmektedir.

Grafik-2 Sektörel Kredi Takip Oranları (Sorunlu Kredi/Toplam Kredi)

Grafikte toplam kredi hacmi içinde sorunlu kredilerin %5 ile %10 güven aralığında olduğu izlenmektedir. 

Grafik dikkatli incelenirse inşaat sektörü (kırmızı) ve peşinden turizm sektörü (yeşil) sorunlu kredilerinin arttığı da görülecektir. Bu sektör açısından toplu bir bakış olmasına rağmen,  


her bir bankanın sorunlu kredi/toplam kredi oranını kontrol etmesi ve sorunlu kredilerine ilgili risk grubuna göre bilanço pasifinde karşılık ayırması gerekir. Bu hem risk yönetimi bölümü, hem de BDDK denetiminde olması gerekmektedir.

Bu sorunlu kredi karşılığının ve risk gruplarının hesaplama hatalarını ise tabiki BDDK denetler ve gerekli yaptırımları uygular.



Şimdi bir an için ana konuya geri dönersek, bu krediler ile ekonominin canlanması planlanmış ama bu canlanma olmamıştır.

Ekonomi de büyüme ile neyi kastetmediğimi ifade edeyim, pozitif büyüme oranı ekonomi canlandı anlamına gelmez, canlanma tarım ve sanayi üretimin artması, artan üretimin tüketilmesi ve yurtdışına satış kabiliyeti olması anlamına gelir. (Sanayi Üretimi, Kapasite Kullanımı, Yatırımlar, Yabancı Sermaye girişi veya Tüketici Güveni, enflasyon hesabı ile ilgili ispata da girmeyeceğim arzu eden bu verilerin grafiklerini internetten bulup inceleyebilir veya aşağıdaki linkler incelenebilir)

Tüketici Güveni, https://twitter.com/verimetrik/status/1364833117350019075
Sektörel Güven Endeksleri, https://twitter.com/verimetrik/status/1363746807277383681
Kapasite Kullanımı, https://twitter.com/verimetrik/status/1363746444667211777
Sanayi Üretim Endeksi, https://twitter.com/verimetrik/status/1360127727618113537

Kısaca sanayi ve tarım üretiminde artış (arz ve talebin artması), verimliliğin ve kapasite kullanımının artması, ihracatın artması, yeni yatırımların yapılmaya başlanması, işsizliğin azalması ekonomik canlanma olarak değerlendirilir.

Ekonomi canlandığında büyüme gerçekleşir ama hepimizin bildiği gibi a) G20 ortalamasından daha fazla büyüme gerçek büyümedir veya Türkiye için b) en az yıllık %5 büyüme sağlayan Türkiye hem büyüdü hem de ekonomi canlandı teşhisi konabilir. (iddianın ispatına gerek duymuyorum, makro ekonomiyi okumayı bilen herkes zaten bu konuyu da detaylı olarak bilir)

Ne ekonomi canlandı ve ne de ekonomi büyüdü bu dönemde.

Ekonomi Canlandı mı? Kalkınmayı hiç sormadık bile? 

İşte bu en üzücü kısım burası çünkü 83 milyonu doğrudan ilgilendiriyor. İşsizlik azaldı mı? Gelir dağılımı düzeldi mi? Enflasyon düştü mü? İnsanlar mutlu mu? Gelecekten umutlu mu? Ülkesine ve ekonomisine güveniyor mu?

Üstelik tüketimin artması yani talep artışı yolu ile ekonomi canlandırılması projesi önündeki en büyük engel aslında resmî rakamlara yansımayan enflasyondur.

Resmi rakam yıllık Tüketici enflasyonunda %12-14 rakamları telafuz edilir ama gerçek enflasyon en az %30-40 aralığında artık bunu da herkes yaşayarak görüyor ve ayrıca TÜİK enflasyon sepetine göre enflasyon hesaplayan farklı akademik gruplar da var onlarda yıllık enflasyonu %36,5 buluyorlar. 

Enflasyonu düşük hesaplamak, büyüme rakamını da olağandışı yükseltmektedir. Bilindiği üzere GSMH hesaplamalarından birisi olan harcamalar yönteminde harcamlar toplamından enflasyon çıkarılarak %1-2 arası büyüme bulunmatadır 2020 yılı için oysa enflasyon %13-14 değil %36,5 hesaplandığında ekonomide büyüme değil daralma olduğunu ifade etmek daha gerçekçidir. ( Mahfi Eğilmez'in makalesi https://www.mahfiegilmez.com/2021/03/buyume-uzerine-baz-gozlemler.html#more )

Kredi Kullandırım Operasyonu

Diğer taraftan talep yaratma amacıyla bankalarca 900 milyar TL kredi kullandırılmış ama bu yapılırken tamamen yanlış kitleye kredi kullandırılmıştır. Kısaca hata 1 tane değil, hata silsilesi mevcut ekonomi politikası uygulaması açısından.

Üzülerek belirteyim ekonomi bu yüzden canlanmadı.

Kullandırılan kredilerin siyaset referanslı olarak tanıdıklara kullandırıldığı iddiası da cabası.
Krediyi kullanan ağırlıklı olarak gerçek ihtiyaç sahibi galiba değil! iddiası da var.

Mali durumu göreceli olarak daha iyi bir kitleye ve/veya rant peşinse koşan fırsatçı yatırımcılardan oluşan bir kitleye kredi kullandırılmış olması durumunda da ekonomide canlanma olmaz.

Nereden biliyorsunuz? derseniz cevabı, a) bu dönemde gayrimenkul yatırımlarının(miktar) ve fiyatlarının artması olarak açıklanabilir. Bankaların portföyünde rehin bulunan yeni gayrimenkulün ve ikinci el gayrimenkulün satılması ve fiyatlarının artması bunun bir göstergesidir. b) Yukarıdaki 2 nolu grafikte inşaat sektörü sorunlu kredilerinin sektör olarak toplam kredilerinin %10'u oranının üzerine çıkması da bir başka ispat noktası.

Kısaca kredi temel ihtiyaç ve gıdada değil gayrimenkul fiyatlarında artışa beden oldu bunu Nisan -Eylül 2020 de Gayrimenkul fiyatlarına bakarak görebilirsiniz.

Bu durum gerçekten üzücü ekonominin inşaat sektörü ile canlanamayacağı hala öğretememişiz, demek ki!

Aşağıdaki iki grafikte Grafik-3 de Nisan-Haziran 2020 de konutların satış adetinin artışı ile Grafik-4 Konut fiyatlarındaki artışın Nisan Ekim sonu arasında kullandırılan kredilerden meydana geldiği ortaya çıkmaktadır.

 Grafik-3 Konut Satışları (Verimetrik Sistemi)

  Grafik-4 Konut Fiyat Endeksi (Verimetrik Sistemi)

Özet :

Kullandırılan 900 milyar TL kredi ortalama faizi %9-10 civarındadır. Hatalı ekonomi politikası kararı ile, farklı kitleye kredi kullandırma ve yanlış alanda talep artırması çabası ekonomi canlanmamış Gayrimenkul fiyatlarında artışa neden olmuştur.

Kredi kullandırımı üzerinden beş ay geçmeden krediler de geri ödeme güçlüğü oluşmuş ve bankalar tarafından en az %14-17 faiz ile krediler yeniden yapılandırılmıştır. (Kapa ve yeniden aç yöntemi veya aç/kapa yöntemi ile)

Bankalar bu yapılandırmayı yapılırken kredi önce kapatılıp daha sonra tekrar yeni kredi olarak açılarak adeta tahsilat problemi yokmuş gibi bir sonuca ulaşılacağı yorumlanabilir.

Bu sebeple bankalarda toplam olarak görünen %5-10 arası sorunlu kredi oranının aslında daha yüksek olduğu iddiası ile karşı karşıya bulunulmaktadır. (ispata gerek duymuyorum bu konuda 10 larca ekonomistin youtube videosu mevcut)

Peki bu durumda ne yapmak lazım? 

Bunun doğrulaması ancak stres testi ile yapılabilir, uyarımız, sonuçları açıklanmasa da bankalara stres testinin yapılarak riskin yeniden ölçülmesi ve gerekli karşılıkların ayrılmasıve risk yönetiminin aksamadan yapılması olacak, bu işlem yine kamu otoritesinin kararı ile olacaktır.

Evet Türk bankacılık sistemi güçlü yapısını sürdürmektedir ama bazı dönemlerde gerçekten hem kredi veren Bankanın hem de krediyi kullananın elinde olmayan nedenler(mücbir sebep) ile kişi ve kurumların bütçesi ve bankacılıkta karşılık ayırma ve yönetim mekanizması olarak sıkışması söz konusu olabilir.

Böyle bir dönemin içinde olduğumuzu düşünerek daha dikkatli olunması gerekir.

Tüm bu duruma hazırlık için stres testi yapmak için gecikmeden karar almak lazım.

Düzenleme Yapılmazsa ne olur? Pandemi kapanmaları ile birlikte ciro ve kârlılık kayıplarına uğrayan binlerce esnafın yakın gelecekte, 2006 yapılan İstanbul yaklaşımı benzeri farkı bir yapılandırma modeline ihtiyaçları da olabilir. Bu durum bankacılık sektörünün güçlü kalması açısından ve yeniden ekonominin canlanmasına fırsat yaratması açısından da çok çok önemlidir.

Tüm bu yapılan işlemlerin zararı nedir? Cevap tahsili imkânsız hale gelen kredilerin artması.
Bu sorunlu kredi oranının gerçekten küçük gösterme çabası aslında bankacılıkta görünmeyen sermaye kaybı anlamına da gelir. Bu durum gerçek olursa bankaların azalan sermaye ile birlikte ilerideki dönemde kârlılığı da olumsuz etkileyecektir. Bu durum bankacılar için RİSK yönetimi ve Sermaye Yeterliliği yönetmeliklerinde açıkça tarif edilmiş problemler olup çözümü tabiki mümkündür. (uygulama kararı ile birlikte zaman içinde çözüme ulaşır)

Diğer taraftan bu sorunlu kredi artışı bankacılıkta risk yönetiminden prosedüründen banka içinde sorumlu olan ve banka yönetim kuruluna karşı da sorumluluğu bulunan RİSK YÖNETİMİ Müdürünün ve İç Denetim Sisteminin görevini tam yapmaması anlamına da gelir ki kimse böyle bir zor durum karşısında almak istemez.

Bankacılık ciddi bir meslektir. 

Serbest piyasa kavramına ters, bankacılık yasasında risk yönetimi kurallarına ters, sermaye yeterliliği ve sorunlu kredi hesaplama sistemine ters olan kredi kullandırma teşvik modelinin artık bir daha uygulanmamak üzere rafa kaldırılması gerekir.

Kamu otoritesi karşısında Türkiye’de hiçbir bankanın üst yönetimi bu gerçekleri dile getirecek durumda da bence değil, nedeni ise Hazine’nin bağlı olduğu Bakanlığın istediği banka yöneticileri ile çalışmama uygulaması ve ekonomi politikası anlayışının günü kurtarmak üzere yapılmasıdır.

"Kısacası bir uzman ve dost tavsiyesi olarak alırsanız sevinirim, tavsiye: tüm banka sisteminin, tüm bankalarda risk yönetimi, krediler ve hazine bölümleri işlemlerinin Cumhurbaşkanlığı Yüksek Denetleme Kurulu tarafından denetlenmesi, bu denetime BDDK ve her bir bankada ayrıca Teftiş Kurullarının da dahil edilmesi ve tüm bankacılık sistemimizde acilen Stres Testlerinin yapılarak bilanço, sermaye yeterliliği ve sorunlu kredi hesaplarının gözden geçirilmesini tavsiye ediyorum" 

B) Bankacılık ile ilgili diğer iki problemi ayrıca belirtmek isterim:

2020 yılı başında piyasada bankacıların yaptıkları SWAP işlemlerini algılama problemi yaşanırken daha sonra muhasebe ve defterde (pozisyon) gösterme problemi de yaşanmaya başladı.

B1) SWAP işlemi iki farklı işlemin aynı anda yapılmasıdır.

Bu işlemlerden birinci işlem bugün vadeli, ikinci işlem ise 3-6-9-12 ay veya 1-2-5-10 yıl vadeli olabilir.

Birinci işlem bugün, ikinci işlem ise vadeli işlem olarak ilk işlemin yapıldığı gün muhasebe kaydı açılır.

Net durumu görmek için DÖVİZ POZİSYONU DEFTERİNE de bakılır ve vadeye kadar borçlu olduğumuz döviz cinsi de RİSK olarak RİSK YÖNETİMİ ve HAZİNE birimi tarafından ayrıca takip edilir.

Dolayısıyla vadeli dövizin muhasebeleştiği ve bilanço dışı muhasebe kalemi olan Nazım Hesapların da takip edilmesi, yönetmeliğin emrettiği dönemlerde reeskontunun yapılması ve riskinin izlenmesi gerekir.

Konu ile ilgili çok detaylı bir çalışma olan "TCMB Analitik Bilanço yazıları" da var,  SWAP muhasebesi konusunda Para ve Finans'da bu iki farklı kayıt yöntemi detaylı olarak anlatılmıştır.
(ilgili linkler, 1- https://paravefinans595106776.wordpress.com/2021/03/05/bolum-x-swap-islemleri/
2-https://paravefinans595106776.wordpress.com/2021/03/05/bolum-xii-swap-islemlerinin-muhasebelestirilmesine-iliskin-alternatif/ )

SWAP’ın AR rasyosuna etkisi ise yoktur çünkü döviz pozisyon defteri “0“ göstermektedir.

Eğer sadece aldığımız dövizi aktif kabul eder, pasifi görmezden gelirsek bu "keyfimize göre" muhasebe olur. Bu şekilde hiçbir banka işlem yapamaz ve kayıt oluşturmaz buradan haber vermek isterim, SPOT, FORWARD, SWAP(döviz ve faiz) muhasebe kayıt sitemine 1990- 1992 döneminde karar verilmiş ve yurtdışında da benzer biçimde yapılan uygulanmaktadır.

TCMB döviz rezervi rakamlarını bugün okurken, aynı şekilde SWAP’lar + diğer borç olan kısım 132 Milyar dolar ama TCMB döviz rezervi de 85 Milyar dolar gözükmektedir. Bu durumda 85 milyar dolarımız var derseniz, bir gün vade geldiğinde 132 milyar dolar borç da şu şekilde ödenecek şeklinde açıklama yapmak gerekir.

TCMB iki tür swap yapıyor birincisi yurtiçi bankalar ile ikincisi yurtdışı piyasa-banka ve devletlerden.  

Şimdi aşağıda, yurtdışı bankalar ile olan swapların durumu anlatalım.

  A)2020 yılı Nisan ayında Aktif Rasyosu (AR) hesabını keyfi biçimde değiştirerek, bilanço pasifinde yer alan kalemi aktifmiş gibi hesaplayarak daha çok kredi kullandırmak için bankaların kredi limitini sanal biçimde artırma çabası var.

Bu hatadan 2020 yılı Kasım sonunda vazgeçilmiştir. Bu sebeple ilgili kamu kurumunun eski kararının da mevzuat açısından en üst düzey denetim mekanizması ile denetlenmesinin zamanı gelmiştir.

SWAP ile bağlantılı diğer konu ise, bu günlerde gündeme gelen 2018’den bugüne TCMB’nin sattığı 128 Milyar doların ne kadarı kamu bankaları ile hangi fiyattan ve miktardan SWAP yapılmış sorusudur?

Bu aslında aktifler hangi fiyat ve zamanda satılmıştır sorusunun bir değişik halidir? Bence bu soruya cevap verilemez ama en azından konu denetimden geçerse sağlıklı bir adım atılmış olur.

Bu sorunun cevabını bulmanın en sağlıklı ve yasal yolu işlemlerin yukarıda anlatıldığı biçimde en üst makam tarafından denetlettirilmesi kısaca problemin yine kamu üst denetim ile ortaya çıkması, gözden geçirilmesi ve bu yolla çözülmesi olup ve eğer bir problem var ise bir daha  aynı problemin yaşanmaması için gerekli mevzuat düzenlenmesinin yapılması yöntemidir.

Hatalı ve usulsüz işlem yapmayan yöneticilerin, bürokrasinin de denetimden korkusunun olmaması gerekir.

B2) 2020 yılının Nisan ve Mayıs döneminde Londra SWAP piyasasının TL bacağını kısıtlamak için TL’nin konvertibilitesini kısıtlamak göze alınmıştır. Aynı günlerde yabancı sermayeli bankalara ceza kesip sonra da 2 gün sonra (haftasonu) cezayı iptal etmek ise kabaca finansal bir ayıptır. Diğer tarifini denetim kurumu mutlaka yapacaktır bu noktada üzücü olan işlemşerin ülkemize olan güveni tamamen yok etmesi Türkiye'nin Londra 5 yıllık Kredi Temerrüt Faizleri'nin (CDS) 600 (%6) üzerine çıkmasıdır.

Debetim günü geldiğinde bu durumun da denetlenmesi gerekir ve bir daha aynı hataları tekrar etmemek açısından ifade etmek isterim.

B3) TCMB açısından TL ve Döviz Zorunlu Karşılıkların ekonomi politika aracı olarak kullanılması hususuna ise bu yazıda girilmeyeceğini belirtmek isterim.

Özet; Bankacılık kanuna, kurala bağlı bir meslektir, günü kurtarmak adına uygulamada başarısız olmuş ülkelerin ve bazı kurumların eski yöntemlerinin deneme tahtası değildir.  Bankacılığın ve kanun ve yönetmeliklerinin doğru ve tam uygulanması hususunda özen gösterilmesini rica ediyorum (eğer rica edemiyorsam arz edeyim bir zahmet). Denetim ve stres testlerinin bir an önce yapılması hepimizi ve özellikle de bankalarımızı kurumlarımızı çok rahatlatacak, ülkeye ve sisteme olan güven de artacaktır.

Stres testinin sonucunun kamuoyuna açıklanmasına ihtiyacı da yok ayrıca gereği de yok ama sorunlu kredi portföyünü ile ilgili risklerin artmaması için ve yakın gelecekte böyle bir risk varsa da daha önce yapılan istanbul yaklaşımı benzeri bir KREDİ YAPILANDIRMA modelinin oluşturularak, ekonominin, firmaların, KOBİ'lerin, esnafın kısaca her türlü üretim gücümüzün ve bankalarımızın bu sorunlu kredi probleminden kurtarılması gerekir. 

Üst düzey denetim, stres testi ve yeni düzenlemeler gerekiyor, REFORM mu arıyorsunuz? YAPISAL düzenleme mi arıyorsunuz? MİLLİ EKONOMİ POLİTİKASI mı arıyorsunuz? GÜVEN yeniden oluşsun, yatırım için ve üretim için yeniden sermayedar, iş dünyası ve yabancı sermaye harekete geçsin mi istiyorsunuz LÜTFEN ÖNDEN BUYURUN.

 Erman Dinçel / 8 Mart 2021

"Eski banka Hazine yöneticisi, Bankalar Birliği (TBB) Risk Yönetimi ve Türev Ürünler Eğitmeni, Sermaye Piyasası alanında lisanslama eğitmeni ve yine eski bir fon (türev portföy) yöneticisi, BES Sistemi eğitmeni şapkası ile bu yazıyı kaleme aldım"

"Sürç-ü lisan edip yazı teknik kaldıysa ve uzun olduysa affola"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder