11 Mayıs 2021 Salı

Ekonomide Tükenmişlik Sendromu

Türkiye Fakirleşiyor ve TL Değer Kaybediyor, Ekonomik Faaliyet Azalıyor ve Durgunlaşıyor, Ölçülmeyen İşsizlik Artıyor Borç Yükü de Artıyor....

Önce Makro Ekonomik Veri Setine Bakış

Ekonomik krizin varlığını yıllardır tartışarak bugünlere geldik, kriz var mı yok mu?

Ekonomik de kriz ne demek?  

Bu ekonomik kriz dediğin kişiden kişiye veya siyasetçiden siyasetçiye değişen bir kavram mı?

Cevap tabi ki hayır, krizin varlığı ekonomi verilerinin gidişatından (zaman içinde değişiminden) yola çıkılarak ölçülmesi gerekir kısaca zaman içinde oluşan bir durum (değişim şekli) olarak karşımızda duruyor.

Bu durumda genel kabul gören Makro Ekonomik Ölçütlere (ekonomi verilerine) bakmak ve bu ölçütlerin zaman içinde değişimine bilimsel uygunluk ile ölçmek ve yorumlamak gerekir.

A-Ekonomi verileri mukayese edilirken hep aynı dönem ele alınması iyi olur mesela, bir 1980’den bir 2002’den bir 1945 veri alarak ve sadece olumlu verileri başarı gibi paylaşmak analiz yapmak değildir (siyasetçiler genellikle böyle yapar) işin doğrusu bu bir analiz dahi sayılmaz, hatta akıl dışı bir davranış biçimi olarak bilinir ve hatta "bıyık altından gülerek" değerlendirilir. (bindik bir alamete gidiyoz kıyamete durumu)

B-Türkiye fakirleşiyor; gelir dağılımı her ay daha çok bozuluyor, işsizlik rekor seviyede ve sürekli artıyor (resmi rakam tam tersini söylüyor) fakat 10,3 milyon resmi işsiz kişi sayısı ve (Mart 2021deki sayı), resmi işsizlik oranı ise %13-14 gibi, genç işsizlik %26-28 fakat geniş tanımlı işsizlik %29-31 ile çok çok kötü durumda. İstatistik oyununu bir kenara bırakıp ülkede 26 milyon resmi çalışan, 10,3 milyon iş arayan ve kayıtdışı sosyal güvenlik ile ekonomik ortam tam bir çürümüşlük içinde. 

C-Ülke işi gücü bıraktı yani işini kaybetti aslında, çalışanların bir kısmı (en az 8 milyon kişi) asgari ücretle çalışıyor ve asgari ücretin her yıl artışında TÜİK'in enflasyon ölçütü ile her yıl bu artış bir sosyal güvenlik ve sosyal devlet dramına da işaret ediyor (enflasyon düşük çıkınca çıkarılınca artışda maaş artışı da düşük kalıyor, bu durum insan olarak beni çok rahatsız ediyor ve bilerek enflasyonu düşük tutmak, bu enflasyon rakamı altında asgari ücret ve ücret artışı yapmak ve bunu bir ekonomi politikası gibi uygulmak kaldırılabilir bir yük değil insan olanlar için)

Emin olun sadece işsizliğe bakmıyorum, servet ve geliri en yüksek %20 lik grup TÜİK'in yaşam koşulları araştırmasına göre bu kesim toplam gelirin %47'sını alıyor. Bu veri giderek kötüleşiyor 2002'de krize rağmen %38 pay alan bu zengin grup ekonomi kötüleştikçe daha fazla gelirden pay alır hale geliyor.

1-Ekonomik tükenişin ilk işareti nüfusun %80’nini oluşturan büyük vatandaş grubunun gelirden daha az pay alması ve her yıl işsizlik, fakirlik ve açlıkla mücadele eden kişi sayısının artması ve bu büyük kitlenin satınalma gücünün de düşmesidir.

Biz yukarıda anlatılana birey olarak, firma sahibi işveren olarak sistem krizi diyoruz ve hala ekonomik kriz gittikçe derinleşiyor demeye de devam ediyoruz.

Biz çok bilenler kafamızı kuma gömdük sadece konuşarak veya böyle yazarak çözüm üretmeye çalışıyoruz, zavallı bir durum gerçekten rahatsız edici.

Siyaset, ekonomi politikası yapıcıları bunu düzeltecek tek bir ciddi ve yapıcı adım dahi atmıyorlar, görüntüde yapılan ile alınacak sonuç bu krizi düzeltecek seviyede bir etkisi bulunmuyor ve sadece ama sadece oyalanıyoruz. Dikkat dağıtacak abuk sabuk gündem konusunda ise hiç sıkıntı yok saçmalamanın boyutu aya ulaştı.

2-İşte tam da bu noktada ekonomide tükenmişliğin ikinci işareti olan; siyasetin çözüm sunacak ekonomi politikası teklif edememesi durumu karşımıza çıkmış oldu.

·       Hala üretim hacmini (İmalat sanayi ve tarım) ve hizmet kalitesini değiştirecek yapısal değişim adımları ve yeni yatırımlar da yok. (teşvik vermek, yeni teknolojik gelişmeleri desteklemek tam yatırım anlamına gelmez, yatırım bir süreçtir, üretim ve değişim bir süreçtir, uygun vizyon, zaman, yatırım, yeni üretim anlayışı ve üretilenin sunulması ve satılması da aryrı bir süreç gerektirir.

·        Hala sanayide ve tarımda, sürdürülebilir olmayan yöntemler, verimsizlik ve sınırlı kapasite kullanımı devam ediyor. (bunu ispata dahi gerek duymuyorum çünkü arzu eden kişiler İmalat sanayi üretimi yani sanayi üretimi ve kapasite kullamını rakamlarına bakmaları yeterli, hem bu veri setini tek kaynaktan değil bir çok kaynaktan da teyit edebilirler)

·   3-Hem kişiler, hem kurumların hem de devletin iç ve dış borcu sürekli artıyor. (Aşırı borçlanma riski).Tükenmişliğin üçüncü işareti limitsiz borç ve Hazine garantisi ile Hazine teminat sistemindeki sınırsız garanti artışıdır. 

      (2020 yılında Toplam krediler yurt içinde 2,5 Trilyon TL den, 3,4 Trilyon TL ye çıktı, toplam dış borç 455 Milyar dolar seviyesinde, bu dış borçun faiz yükü 5 yıllık CDS'in 600'ü aşıp 300 e geri dönmesi sebebiyle %3 ile %6 arasında ek Libor üzerine faiz maliyeti yarattı, TCMB'nin yurtdışı SWAP'ları ve TCMB'nin ROM/ROK ile zorunlu karşılıktan gelen Dövizleri de toplayarak satması ek borçlanma yarattı ki bunun da sanırım toplamı 60 Milyar dolar seviyesinde)

      Borç yükü artışını ve Hazine garantisi artışını ölçecek bir otorite, bir kanun ve bir sistem BULUNMUYOR...

     4- Ne turizm geliri, ne hizmet, ne üretim ve ona bağlı ihracat geliri ülkenin cari açığını düzeltecek (teorik ve pratik olarak) seviyede değil, Kamu'nun bu vergilendirme ve harcama politikası ile ayrıca olmayan tasarruf politikası ile bütçe açığını azaltacak gibi durmuyor. Üstelik KÖİ ve TVF isimli iki kara delik var, bunlar adeta paralel bir  bütçe veya paralel hazine garantisi sistemi ve/veya paralel borç sistemi oluştu izlenimi veriyor. (bilmediğimiz borç ve garantiler ile birgün ülke yüzleşmek zorunda kalacak)


5-
Bu bir SİSTEM problemi ve aslında bir çeşit sistemsizlik problemi aynı zamanda, bu keyfi yönetim anlayışı ile ekonomi programlanamadığı, projeler planlanamadığı için ekonominin büyüyemez ve kesinlikle de kalkınamaz olduğu durum.  (yıllık büyüme rakamı %4’ün üzerinde ve G20 ülkeleri ortalaması üzerinde olmadıkça kimse Türkiye bu yıl büyüdü falan diyemez).

Bu duruma ekonomi de Slumpflasyon adı veriliyor, ekonomik durgunluk, artan işsizlik ve yükselen fiyatların (enflasyon) bir arada olması. (dönemsel olarak üst üstte ekonomide daralma var, çünkü talep azalması var ama buna rağmen fiyatlar artıyor, diğer taraftan artan işsizlik ise üçüncü bir taraf.

1980’lerden bugüne gelişerek oluşan bu neo-liberal model ile sürekli dışarıdan borç ile beslenen bu ekonomi sisteminde hem sürdürülebilirlik hem de verimlilik problemi oluştu. (ağır borçlanmanın yanında)

Başka bir deyiş ile “neo-liberal yaklaşımlı serbest piyasa ekonomisi sistemi tükendi, kendi kendini tüketti. Hatta şuandaki durumda Türkiye de ekonomi politikası dahi yok, ne yapsan hangi programı hazırlasan tutmuyor ekonomik tükenmişlik hissi veriyor bu durum.

Sadece I)Cumhurbaşkanlığı Sisteminin getirdiği problemler de yok, ondan önceki II)Özal ile başlayan neo-liberal serbest piyasa ekonomisinin de  bozulma yaşadığını ifade edelim ve ülkenin ekonomisinin çalışma biçimi, ekonomik büyüme ve kalkınmaya ihtiyacına cevap veremez durumda. 

Şimdi tüm parti liderlerinden rica edelim, dikkatle dinlesinler, 1980 den bugüne var olan iki sistem de problem yaratıyor ve yetersiz kalıyor. Lütfen konuşmaların ızda sistem değişikliğinden bahsedecekseniz bu iki sistemin de değişmesi lazım, ikisinin birden eksiklerini düzeltecek bir inovasyon yapılması gerekiyor unutmayınız.

Son olarak bir derin bir nefes alınız ve arkanıza yaslanıp okuyunuz, yaşı yetip hatırlayanlar veya konuyu detaylı bilenler için analiz yapabilenler için yazalım, III) 12 Eylül 1980'ne nasıl gelmiştik? Bu tarihten önce var olan ve hala taşıdığımız problemler var mı?

Cevap var evet var;  1980 den önce var olan bazı kronik problemleri hala taşıyoruz ve bunları da çözmemiz gerekiyor. 

Bu problemleri a,b ve c diye sadece sıralayalım.
a)Gelir Dağılımı Bozukluğu,
b)Enflasyon
c)Politika yapıcıların dini kullanarak hamaset politikası üretmeleri ve dini toplulukların yarattığı kayıtdışı ekonomi.
d)Sanayileşememe, rekabet edememe ve üretimini hala pazarlayamama.
e)Tarım üretimini terk ederek, kendi kendine yeten ülkeden herşeyi ithal eden ülkeye dönüşme ve tarım üretiminde oluşan tekelleşme.
f)Nitelikli insan gücü yetiştirecek eğitim politikalarının olmaması,
g)Dışa bağımlı, ithalata bağlı sanayi üretimi politikası.
h)Sosyal Güvenliğin yetersizliği, sosyal devlet anlayışının toplumun ihtiyaçlarının gerisinde kalması.
i)Ülke içinde oluşan servetin yurtdışına kaçması, yabancı sermayeninde ülke içinde oluşan sermayesini yurdışına güvenli ülkelere park etmesi.
j)Sürekli büyüyen kayıtdışı ekonomi, yasadışı faaliyeler, vergiden kaçınma eğilimi ve buna rağmen yükselen vergi oranları. Dolaylı vergilerin sürekli olan artışı.

Bu III)  üçüncü probleme "derin sistemsel problem" adını verelim ve geleceğin ekonomi politikasını yapacak olanlar bunu da hesaba katarak planlasınlar.

"Her karanlık gecenin sabahında güneş mutlaka doğacak" ve bu güneş doğuşu “milli serbest piyasa ekonomisine” dönüşümüz ile gerçekleşecek, şimdi bu yeni sistemin doğuş  problemi yaşıyoruz. 

Yeniden Serbest Piyasa Ekonomisi ama bu sefer liberal değil, Devlet tarafı plan ve programlı, (aklınıza planlı veya karma ekonomi ekonomi dönemi denemeleri gelmesin asla bu tip bir yapı teklif edilmiyor) özel sektör ve sahışların ekonomik faaliyet ortamı serbest piyasa ve rekabete açık ortam olarak kalmalı ve desteklenmeli, özel sektörün dinamizmini kamunun yakalamasını asla beklemiyorum.

Diğer taraftan işadamı veya sermayedar dediğin tabiki fırsatını kollayacak ve risk alıp yönetmesini de bilecek, başaramazsa sermayeyi kaybedecek ve iflas da edebilecek. (Devlet babaya sırtını dayayarak iş yapma dönemi de bitecek)

İşte bu noktada tüm partiler eşit noktadalar, ister AKP, ister CHP, İYİ Parti, MHP, HDP, Deva, Gelecek Partisi veya yeni kurulacak partiler ile diğer partiler olsun LİDERLER ve LİDER TAKIMI bir karar vermek ve tercihlerini doğru yapmak zorunda.

Yeni Milli İKTİSAT Politikası kurallarını zamanında belirleyenler, doğru bir sistem teklif edenler vatandaştan oy alır, seçilir, yeni anayasayı yaparlar ve ülkeyi bu ekonomik tükenmişlikten de çıkarırlar.

Hisetmek ve doğru anlamak için Sistemsel Güçlükleri tekrar edelim

Ülke Dünyadaki diğer ekonomilerin gerisinde kalıyor, Türkiye G20’nin dışına da hesaben çıktı ve artık bu geride kalış toplum yaşamına yansıyarak belirginleşiyor, ekonomi de az gelişmişlik çukuruna geri dönüyor.

Birinci güçlük; Yıllık dış ticaret açığı 40-50 Milyar dolar seviyesinde, cari açık ise bir miktar turizm gelirinden dolayı 30-40 Milyar dolar seviyesinde, bu açık tabi ki borçlanarak kapatılmak zorunda. Bu borçlanma imkânı az ve maliyeti ise Dünya rekoru seviyesinde faiz içeriyor.

İkinci güçlük; Bütçe açığı kontrol edilemez noktada, bütçe açıkları 2018 de 74 Milyar TL, 2019’da 123 Milyar TL, 2020’de 132 Milyar TL ve 2021 de planlanan 250 Milyar TL. (Bu arada hiçbir yıl bütçe açığı hedefi tutmuyor ama bunun nedeni asla sorgulanmıyor)

Hal böyle iken yani bütçe açığı kontrol dışına çıkmışken, Türkiye Varlık Fonu’nun varlığı ve limiti bilinmez KÖİ-Kamu Özel İşbirliği Prtojeleri ödeme belirsizliği de sürerken bütçe dağınıklığı adı verdiğimiz bir başka gerçekten kopuş söz konusu ama biz buna bir başka acı gerçek adını verelim. (bütçe dibi delik havuz gibi TVF ikinci ve denetimsiz bir bütçe gibi) 

Üçüncü güçlük; Toplam dış borç kamu 175 ve özel sektör 260 toplam 455 Milyar dolar. Bu dış borcun 125 Milyar doları kısa vadeli ve bunun da 73 Milyar doları 2021’de geri ödeme durumunda. (tabi ki çevrilecek ama maliyet yüksek olacak çünkü borç verenler bu riskler karşısında isteksiz ve güvensiz). Bunun dışında TVF ve KÖİ üzerinden ve ayrıca hazine garantisi olarak ne kadar garanti, teminat toplamı olduğunu kimse bilmiyor işte bu noktada “bindik bir alamete gidiyoz kıyamete amanin” demek gerekiyor.

Dördüncü güçlük; TCMB yıllık kârı rutin olarak ama öne alınmış biçimde hazineye aktarılırken, ihtiyat akçesi de hazineye aktarılmış durumda. Bunun dışında ise meşhur SWAP işlemleri ile 40-50 Milyar dolar borçlu olan TCMB bu bilanço düzeneği içinde hesaplanan 128 Milyar doları yine kamu bankaları üzerinden (olduğu tahmin edilen) SWAP mekanizması ile dövize müdahale ediyorum diye kontrolsüz biçimde döviz sattığı görünüyor. Bunun bedeli 1 bakan ve 3 TCMB başkanı değişimi oldu, nedeni ise malum enflasyon yüksek faizin sonucudur iddiasıdır. Faiz düşerse enflasyon düşer yaklaşımı çalışmadı çünkü gösterge faiz %10’dan %19’a bir yılda çıktı ve olan TCMB’nin döviz rezervi128 Milyar dolara oldu ve ayrıca aşırı SWAP ile borçlanmaya sonucu da ortaya çıktı, döviz kurunun 5,90 dan 8’20 ye çıkması da söz konusu oldu bir yıl içinde. BDDK’nın aldığı yabancı kurum TL işlem kısıtı ve aktif rasyosu hesabı vb uygulamalar ise bu rezerv kaybındaki yan-alt bürokrasi hatalı kararları olarak durmaktadır. Yukarıdaki borç rakamının içinde SWAP borçları yok, İşsizlik sigortası fonundaki Hazine Kağıtlarının satılarak kaynağın farklı alanlarda kullanıldığının da farkındayız.

Beşinci güçlük; Dördüncü güçlük vatandaşı 230-240 Milyar dolar dövizi bankada tutmaya ve 2020 yılında 20 Milyar dolarlık altını ithal ederek güvence olarak tutmaya sevketmiştir. Diğer taraftan 2020 yılı başında 2,6 Trilyon TL olan toplam kredi hacmi, 3,5 Trilyon TL’ye çıkmış ve bu kullandırılan 900 Milyar TL ile ekonominin canlanacağı düşünülmüştür. Bu canlanma olmamış, sanayi üretimi ve kapasite kullanımı artmadığı gibi (ortalamanın üzerine çıkmadığı için), yatırımlar da artmadığı ve sanayi ve tarım da dönüşüm de yaşanmadığı için verimlilik de artmamıştır. Kullandırılan krediler bankaların konrolü altında bulunan bir takım gayrimenkulün satılmasını sağlamış ve can suyu olması gereken 900 milyar TL inşaat betonuna beton suyu olmuştur ve sonuç olarak ekonomi canlanmamıştır. Banka sorunlu kredileri ile ilgili konuyu hiç açmayacağım ama %9-10 yıllık faiz ile kullandırılan tüm kredilerin yüzdürülerek yapılandırıldığını ve yeni faizlerinin %20 ve üzerinde olduğunu da ifade etmek gerekir.BDDK'ya aldırılan kararların durumu ise ortadadır.

6-Sosyal Devlet, Sosyal Adalet Neredesin?

Sosyal Devletin Ortada Olmayışı (Ekonomik tükenmişliğin altıncı işareti)

Bu noktada makro ekonomi için rakam konuşmayı artık bırakıyorum çünkü artık açlık, işsizlik, fakirlik yüzünden geleceğin belirsizliği toplumu tehdit ediyor ve “sosyal devlet” de devletin sunduğu her sosyal hizmet de bu yetersizliğin içinde.  

Türkiye’de “sosyal adalet var” duygusunu yitireli çok oldu. 

Sosyal Devlet maalesef sadece Anayasada yazıyor artık, yok çünkü Devlet vatandaşı için emeklilik, sağlık ve eğitim hizmetinde ve sosyal yardımlarda ihtiyacın ve çağın çok çok gerisinde kaldı.

Sürdürülebilir olmayan ve verimsiz ekonomi ne demek? çok net görüyor ve ekonomide cehennem azabını ve bununla birlikte ülkenin geleceğini tehdit eden ağır borçlanmayı, sosyal adaletsizlik, zayıf sosyal Devlet ile birlikte birlikte yaşıyoruz. En basit ve son örnek pandemi ile mücadelede Sağlık Bakanlığının aldığı kararlar, Türkiyenin tedavi ve aşılamada yaşadığı probleler olarak çok basitçe bile ifade edilebilir.

 Ekonomide Tükenmişliğin Çözümü Var

Ekonomi politikası varmış gibi ekonomi konuşmanın kime faydası var? 

Ekonomide Makro Ekonomik Veri Setindeki bu olumsuzlukları ve çözümsüz görünen güçlükleri “ekonomik tükenmişlik” olarak adlandırmak gerekiyor ve bu yazıda altı adet ekonomik tükenmişlik işareti bulduk şimdiye kadar.

Diğer taraftan bu problemlerin çözümü ise yeniden ekonomi olarak düzelme yani ekonomist tarifi ile yeni üretim modeli ile  büyüme ve kalkınmayı sağlama ile ifade edecektir.

Eğer siz de benim gibi ekonomide problem olduğunu düşünüyorsanız bu gerçekte uygulanan ekonomi politikasındaki hatalardan kaynaklandığını sanırım anlamışsınızdır. 

Politikacı olmanın özelliği sanırım sorumluluk alamamak olarak gözüküyor. Demekki ülkenin sorumluluk alabilecek hesap verebilecek ve zamanı geldiğinde emekli olabilecek politikacılara ve liderlere de ihtiyacı var.

Ekonomide Tükenmişliğin İşaretleri (Özet)

·        Ekonomi sisteminin sürekli %20 lik üst gelir grubuna kaynak aktarması ve geri kalan %80’nin giderek ekonomiden daha az pay alması ve sistemin sürekli insanı köleleştirmesi.

      Diğer taraftan iş yapıyorum, ticaret yapıyorum veya büyük iş adamıyım ve yatırımcıyım ayakları ile ülkenin ortak varlığı olan doğal kaynakları tüketme, yok etme, yabancıya satma, kirletme, para kazanacağım diye ağacı ve doğal yaşamı bitirme noktasına getirme, para kazanacağım diye plastik çöp ithal ederek Avrupanın çöplüğü olma ve turizm yapıyoruz aymazlığı ile kendi ülkesinde avcılık yapamayanlara av turizmi aptallığı ile ülkeye getirme ve doğal hayatı katlettirme.

·        Ekonomi yönetimlerinin problemlere çözüm olacak ekonomi politikası teklif edememesi. Hala Tarım ve Sanayi üretiminde dönüşüm ve değişinim başlamaması ve hizmetler sektörünün geliştirilememesi. 

      Hala inşaat, inşaat rantı ve para politikası tedbirleri ve krediler ile ekonominin canlanacağının zannedilmesi.

·         Devletin, kurumların ve kişilerin aşırı borçluluğu, borcun sürekli ve limitsiz artışı

·         Sistemsel Güçlükler adını verdiğimiz beş adet güçlük (yukarıda ifade edilen)

·         Sosyal Devletin ve Sosyal Adaletin ortada olmayışı.

·        Geleceğin teminatı olan eğitimli gençlerin ülkeden göçü, geleceğin teminatı olan çevre ve doğal hayatın hoyratça tüketilmesi, artan şiddet ve yasadışı ve kayıt dışı oluşumların varlıklarını sürdürmeleri. 

      Ülkenin göç politikasının olmaması ve dışarıdan olağanüstü maliyet ile olağanüstü göç alması ve gelen sığınmacılara limitsizce harcama yapılması ve limitsizce ve sınavsız ücretsiz eğitim sağlanması, kendi vatandaşında ve özellikle gençlerinde yarattığı büyük hayal kırıklığı ve böylece yok olan sosyal adalet anlayışı. 

      Bürokraside liyakatin yerini siyasi sadakatin alması (yedinci tükeniş işareti)

Gelinen noktada ekonomide tükenmişlik neden ortaya çıkar? sorusuna da cevap verelim ve okuyucu böylece teşhis den sonra tedavinin nasıl olacağını anlamış olsun.

     I.          Toplumsal Mutabakatın veya Toplumsal Dayanışmanın Bozulması ekonomide tedaviyi güçleştiriyor ve hatta imkânsız hale getiriyor.

    II.          Üretimin zayıflaması, imalat sanayinin dışa bağımlı olması sanayi üretiminin artmasının önündeki en büyük engel ve bu engel ihracatın da dışa bağımlı olması sonucunu getiriyor. Bu bağımlılık sürekli kontrol edilemeyen bir dış ticaret açığını ortaya çıkarıyor. Sanayide Kapasite kullanımı %90’nın üzerine çıkmadan, yeni yatırım ve sanayide dönüşüm yaşanmadan verimliliği artırma imkânı da olmuyor. 

  III.         Tasarruf yapamama, bütçeyi tutturamama, Türkiye Varlık Fonu ve KÖİ proje ödemelerinin ucunu bucağını bilmeme ve bu kurumların borçlarını da bilememe, Likidite ve Borçlanma Riskini birlikte ortaya çıkarıyor.

  IV.         Vergilerin yüksekliği, firmaların kredi borçları yanında vergi borçlarının oluşmuş olması, kamunun bir yanda aşırıya giden harcamaları, diğer yandan vergi oranlarının yüksekliği ve kayıt dışı ekonomi ve vergi kayıplarının olması birey ve kurumları vergi ödememeye teşvik ediyor.

   V.            Liyakati olmayan, profesyonel tecrübesi bulunmayan, yönetim biliminden ve iletişim dilinden haberi olmayan bürokrasi ve siyasi kadroların varlığı ve yönetimin tamamen siyasallaşması, kural ve kanuna uyumsuzluk, adalet duygumuzu yitirmemize neden oluyor ve gençlerin ve toplumun umutları kırılıyor.

  VI.         Gençlerin yurtdışına gitme isteği ve bu göçün hızlanması, buna karşın Türkiye içinde yaşayan geçici sığınmacılara kendi gençlerimizden fazla eğitim ve sağlık harcaması yapmamız toplumun geleceğini yok etme anlamına geliyor.(Ekonomide tükenmişliğin yedinci işareti)

VII.        Toplumsal ahlak ve vicdanı yaralayan siyasi tavırlar ve yorumlar ile kötü niyetli gurur, kibir sahibi ve egosu şişik kişilerin sürekli basında ve TV’lerde yer alması toplumu yozlaştırıyor.

VIII.        Belli gruplarda gösteriş ve şatafat merakı, riyakarlık ve yalakalık ile kısa yoldan servet edinme eğitimleri ve bunu gösterme isteği, toplumu çürütüyor. Servet edinen zenginlerimizin yurt dışına servetlerini aktarmaları ise bir başka sorun.

Üzgünüm bu kadar olumsuzluk için, birey ve kurum olarak RİSK yönetimi yapma zamanı geldi ve geçiyor paylaşmak istedim.

Ekonomide “Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete” noktasındayız daha öncede ifade ettim ama bir başka örnek ile olayın ciddiyetini ifade etmek isterim; 

Kötü bir örnek;
“bir bomba imha uzmanı olduğunuzu ve önümüzde bir bomba düzeneği olduğunu ve bir şehrin tam ortasında olduğunuzu, etrafta binlerce insan bulunduğunu hayal edin, elinizde bir pense, önünüzdeki siyah, sarı, mavi, beyaz, kırmızı veya yeşil kablolardan birisini kesmeniz bekleniyor, yanlış kabloyu keserseniz önümüzdeki bomba patlayacak ve aklınızdan şu geçiyor, ‘keşke bu duruma gelmeseydik, zararın neresinden dönersek kârdır’ demeyi zamanında bilseydik’

Keşke ekonomik tükenmişliğin bir siyasi mücadele alanı olmadığını, sistem ve yönetişim(yönetim ve iletişim) problemi olduğunu zamanında kavrayabilseydik.

Biz bu noktaya nasıl geldik? Hani hepimiz iyi eğitimli, bilgili, tecrübeli ve iyi insanlardık? 

Demek ki değilmişiz, olmamış, becerememişiz, kendimizi kandırmışız yıllarca, başka da birşey yok, burada bitti yazı, kısaca başka sözüm yok. 

Sabır gösterip okuduğunuz için teşekkür ederim. 

Sağlıklı ve mümkünse keyifli bir bayram dilerim.


R. Erman Dinçel
Eğitimci ve Ekonomist
11 Mayıs 2021

 








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder