20 Mayıs 2015 Çarşamba

Toplumsal Çöküş'e Doğru Bir Kaktüsün Düşündükleri



Bu defa biraz azıcık UMUT DOLU bir karamsarlıkla, kaktüs modunda yazıyorum :) 

Bodrum'dan kaktüsler içi tatlı ama canını yakar, eline batar
Bir ekonomist olarak bugüne kadar yaptığımız yorumlarda ekonomik verileri yorumlarken ( faiz, döviz kuru, büyüme, enflasyon vb)  öncelik istatistiki bilgilerin yorumlanması ve arkasından bunun yaratacağı muhtemel sorunlara hazırlıklı olma ve çözümün ne olması gerektiği üzerine bir kafa patlatma vardı.

Bu kendimce çözümlerde yorumlayanın tecrübesi, ekonomik iç denge ve nihayet küresel Dünya'daki yerimiz ile ilgiliydi ve aslında limitli bilgi ile bir çözüm bulma hevesine sahiptir.

Kısaca hep ekonomist gözlüğüm ile bakmaya çalıştım, kullandığım verilerin kısıtlı olduğunu bilmeme rağmen piyasa tecrübesini tahminlerimde yansıtmaya ve az yanılmaya çalıştım.

2015, 24 Nisan'da Nepal'de 7.9 şiddetinde deprem oldu ve arkadaşlarımın oradan gönderdikleri fotolarını görünce birden çağrışım yaptı bende, ZEMİN KAYMASI, ÇÖKME  feci bir durum, zemin altından kayınca sen üzerine ALTIN VARAKLI tapınak da yapmış olsan yıkılıyor yani o da yıkılıyor yav.

2015 yılında Haziran seçimlerine girerken bizim ülkenin durumu da buna yakın fakat ben ekonomist kafa ile bakmayacağım bugün bunu baştan ifade etmek isterim, ekonomik veriler sadece bir sonuç ve bu sonuçlar pek iç açıcı görünmüyor ama asıl sorun bu değil, yani ekonomi falan değil problem, toplum bilimi konuların da problemlerimiz yığılıyor, sıra daha çok toplumsal dertlere geliyor artık, yani sistemsel çöküş öncesindeyiz, toplumsal zemin kayması dahi denebilir, çünkü sistemi oluşturan temel unsurlar da büyük kayıp var.

Önce ekonomik verilere bakacağım ve peşinden toplumsal verilere de duygusal olarak bakacağım sırayla yani, kafamın içinde rahatsızlık yaratan duyguları buraya ve size aktarıp, kaktüs hastalığımı size bulaştırmak.

Tarafımdan hazırlanan temel ekonomik veriler ve  tablosu :  ( 2015 yılı ilk dört aylık sonuç )


Enflasyon :  Yıllık enflasyon üç yıldır %5 hedefleniyor ve tutmuyor, hatta %8'in üstünde çıkıyor bu sene de %5 hedefleniyor ve 2015 ilk dört ayda zaten %4.63'e geldi. Kısaca enflasyon hedefi tutmayacak yani TL satın alma gücünden kaybetmeye devam edecek.

Faiz : Piyasa faizi %10'un üzerinde ve yıl başından beri faizler artmış durumda faizlerin yıl başından beri artışı dikkat aman aman ve bir daha aman %25 oranında,  hemde bu oran doğru, hem de faiz düşürme baskısına rağmen.

Toplam Dış Borç : 400 milyar dolar rakamında ve bunun yarısı kamu'nun yarısı da özel sektörün olsa bile özel sektörün hemen hemen tüm borcu hazine garantisi ile alınmış görünüyor, daha dün Sayın Bakan Babacan yılbaşından beri tüm bankaların borçlanmasına yardımcı olduklarını açıkladı.

Cari Açık : Kısaca Türkiye'ye gelen döviz ile çıkan döviz arasındaki fark olan bunun rakamı 45-50 Milyar dolar seviyesinde yani dışarıdan her yıl bulmamız gereken en az kaynak miktarı. Peki dışarıdan gelecek bu para yatırımcı olarak mı gelir? yoksa sıcak para olarak piyasaları mı gelir? yoksa bize daha çok mu borç verirler? İki ucu ...... değnek durumu var bence.

Büyüme : Yukarıdaki tabloda yok ama yazalım, büyüme rakamımız 2014 de %3.5 yani gayri safi milli hasılamız ( 800 milyar dolar ) yılda %3.5 büyüyor ve hedeflenen ortalama %7 büyümesi. Eğer bu hedef tutarsa ve diğer ilk 20 ülke ortalamasının çok üzerinde olursak belki ilk 14 ekonominin içinde olacağız, ben ilk 10'un önümüzdeki 10 yıl içinde ulaşılabileceğini tahmin etmiyorum.

Para Politikası ( TCMB'nin durumu ) : Yorum yok, ''gölge etme başka ihsan istemez'' valla bak :)

Zaten düzenli büyüme de sürekli %4 bile olamıyor ve bu durum eğer biraz daha detaylı hesap kitap yaparsanız bulunuyor.
Ülkeler ekonomik büyüklük ve büyüme oranları

Döviz Kuru : Yılbaşından beri TL'nin dövizler karşısındaki değer kaybı %12 ile %17 arasında değişiyor. Özellikle faiz düşürme baskısı neticesinde gerçekleşen ve ekonomik kayıplar ile yaratan bir denge bozukluğu olarak görüyorum durumu.

BİST : Borsa İstanbul 2015 ilk dört ayında %5.5 değer kaybetmiş, bu durumda acaba diğer ülkelerin borsaları ne durumda derseniz lütfen aşağıdaki tabloya bakınız.

İç piyasamız ve dış piyasalar ( Bloomberght'den )

Dış Borsalar : Yandaki tabloda Dünyadan farklı borsaların ve Altın/ONS fiyatını, Petrol fiyatlarını ve Bovespa (Brezilya borsasını yani gelişmekte olan ülke ) görmeniz mümkün olacaktır. Petrol artmış gibi duruyor ama biliyorsunuz geçen yıl büyük düşüş yaşamıştı ve şimdi bir miktar artış var diyelim. Petrol fiyatlarını düşürmek ne işe yarar? bu başka bir yazının konusu ama bu bir sopa ve birisi bu sopayı çok fena kullanıyor :)


Toplumsal Problemler :

Toplumsal problemin başında, birinci sırada işsizlik ve işsizlik oranı gelmektedir :

Bu yazıdaki ilk tablonun en alt iki sırasında yer alan son 12 yıllık verilerimize göre Türkiye'de iş aramaktayım diyen ve iş bulamayanların sayısı 5.5 milyon kişi ve bunun iş gücüne oranı yani işsizlik oranı %17.2 olmaktadır.

Ayrıca iş aramaktayım diye İŞKUR'a başvurmayanların olduğunu unutmayın.

12 yılda %12 den %17'e tırmanan bir işsizlikten bahsetmekteyiz ve hem ekonomik hem de toplumsal ilk verimiz bu kadar kötü durumda olduğunu belirtelim. Yeni üniversite mezunlarında işsizlik oranının %25 lerde olduğunu da bir şekilde ifade etmemiz lazım, bu verileri Türkiye İstatistik Kurumun'dan aldığımı da belirtmeliyim.

Yeni Projelerde Toplumsal Fayda Kriteri : (kurumsallık, verimlilik ve risk yönetimi hak getire )

Üretilen tüm yeni projelerde aynı harcamalarda olduğu gibi sorulması gereken ilk soru '' bu proje ülke için  gerekli mi?'' yoksa bir proje yapılırken kısıtlı ve borçla sağlanmış kaynaklar keyfi olarak mı harcanıyor? Yatırımlar yapılırken sadece para kazanma hırsı ile mi yapılacak? Toplumsal faydaya ve hatta kar ve zararına bakılmıyor diye düşünmekteyim.

Bilimsellikten, verimlilikten ve akılcılıktan oldukça uzaktayız. Bu bakıştan hareketle aşağıdaki 18 madde ile toplumsal problemlere azıcık kendimce dokundum.

1-HES adı altında hem dereler, hem de vadilere sermaye birikimi bile yapamayan işverenlere verilmiş ( bütçesi bile olmayan rantiye inşaatçılara doğal kaynaklar kıyak çekilmiş) durumda.  Akarsular artık birer mal gibi alınıp satılıyor demek bu, doğanın hiç önemi yok mu?

2-Ormanlar, 2B adı altında özelleştiler ve imara açıldılar, köprü yapacağız diye, otoyol yapacağız diye İstanbulun kuzey ormanları tahrip ediliyor, sosyal medyada oto yol nasıl yapılır? falan diye paylaşım yaparak sadece kendi egomuzu tatmin etmenin ötesinde bir sosyalliğimiz bulunmuyor.

3-Kentsel dönüşüm denilen kampanya ile halkın gerçekten barınma sorununu çözmek yerine yine rantçılık teşvik ediliyor ve arada da kentin tarihi dokusu da bundan nasibini alıyor. Dikkatinizi çekmiştir, kentlerimizdeki yükseklik kavramı da değişiyor. Galataport ve Haydarpaşa değişimin ve rantçılığın en ön projesi. İstanbul da her sokakta en az 3 inşaat, toz toprak, büyük kamyonlar trafikte ara sokaklarda cirit atıyor, buna da kent yaşamı veya modernlik deniyor.

Halk Şehrin Merkezinden kıyılarına itiliyor ve kentin merkezi zenginlere veya turistlere terkediliyor.

Bu gidiş ile aynı Dubai gibi sahte parayla kurulan şehirlere sahip oluyoruz yavaş yavaş ve hatta bir Lasvegas'ı mız eksik. Hatta emlak piyasasının çaktırmayın ama şiştiğini artık herkes kabul ediyor.

4-TOKİ, bu kamu kurumu limitsizce Türkiye'nin her yerine toplu konut yapma ayaklarında garip apartmanlar dikerek, Anadolu'nun güzelim köylerine, yerleşkelerine, 10-15 katlı apartmanlar dikerek doğayı ve estetiği bozuyor ve üstelik o köyün, kasabanın, ilçenin en yüksek tepesine bu inşaatı yapıyor, bu ne demek?

5-Maden, taş ocağı ruhsatları veriliyor, yeni zenginlerimiz olsun diye, öncelikli olarak doğayı yok ediyor maden sahaları ve yakın çevreyi de hava, su ve orman olarak yok ediyor. Anadolunun üzerinden uçakla uçarken hava da açıksa  ve yukarıdan baktığınızda delik delik edilmiş dağları ve ormanları rahatlıkla görüyorsunuz.

6-İşçi sağlığı ve iş güvenliği kanunları var, uygulayan yok ve artık bu yaklaşım köleliğe doğru
   aileleri sürüklüyor. Bir de taşeron sistemi var, sendikayı fazla gören inşaatçı, rantiyeciyle ve onunda
   altında taşeronla çalışıyor.

7- Enerji yazmaya elim varmıyor, '' Akkuyu Nükleer '' şirketinden mi başlasak, bir de reklamı var heryerde. Nükleer santral reklamı nedir? Neyi sattık geleceği? sattık değil mi? Sahi ondan bu pazarlamacı kafası reklam. Bu tip toplumu geleceği çok etkileyecek projelerde neden referandum yapılmaz acaba çok merak ediyorum. Gerisini yazmayayım içim sıkılıyor.

8-Siyasiler toplumun, halkın, çalışanların çıkarları yerine, rantiyenin çıkarları peşinde koşuyor hemde tüm siyasiler ayrım yapmaksızın. Rantiyeler milletvekili yapılıyor daha fazla rant yaratsınlar diye.

9-Eğitim, bilimin, sanatın, teknolojinin, estetiğin ve aklın yerini para kazanma hırsı ve kıyakçılık almış vaziyette.

10-Eğitim sistemi sadece Ünv. okumaya odaklanmış durumda, 1970 lere kadar lise mezunu olmak yeterken, 1990 lara kadar Ünv. mezunu olmak ancak yeterken şimdilerde, üç üniversite bitirmek, üzerine bir iki tane yüksek yapmak ve hatta Doktoraya bulaşmayana ekmek yok.

Ne o herkes öğretim görevlisimi olacak yakında. Yani içi boş ve gereksiz bilgiler ile yetiştiriyoruz gençleri ve  büyük çoğunluk öğretmenlerin durumu da kötü.

Bilimsellik, kültür falan onlar nedir canım? Ezberle ezberle geç dersini ve sonra unut hepsini. Dünya standartında 2-5 üniversite var, Dünya da ilk 100 de okul yok Türkiyede.

11-Ekonomi büyüdü mü? büyümedi mi? Kişi başı gelir 12 bin usd oldu, inşallah 20 bin olur, olur da ne olur? Türkiyede tüm servet nüfusun %1 lik kesiminin elinde toplanmış durumda. Bu paylaşım modeli barış ve huzur verir mi?

12-Kadın ve çocuk hakları ne durumda, Cevap;  harika durumda tabiki :(  en büyük farkı yediğimiz alan bu konu,  Dünyanın 180 ülkesi arasında ortanın üstünde bir durumdayız. ( 90 ile 120 arasında )

13-Tarım, üfff öldük, GDO'lu gıdalarmı ararsın, yoksa hibrit tohumlar mı arasın, ne ararsan hepsi var.

Bir tarım politikası kesinlikle yok ülkenin, bir gıda politikası yok ülkenin, ülkenin bir beslenme politikası yok, bir tohum politikası yok.

14-İlaç ve Tıp, kendisine ait tek bir ilaç lisansı olmayan Türkiye'de yaşıyoruz. Amerikan FDA yani ilaç dairesi onaylı ilaçlar ağırlıklı bir ilaç sektörü yani kendimize özgü tedavi bulma yapma olasılığımız sıfır ve sıfırın altında. Gariban Küba'da ise 900 ilaç kullanılıyor lisanslı olarak bu lisansların 600 tanesi Küba'nın kendisine ait. Doktorlarımız ve Cerrahlarımız iyi bak, Dünyada sözü geçen bir çok uzmanımız var. Koruyucu tıp yok sadece hastalanınca tedavi eden tıp var o da çoğunlukla parası olana.

15-Sağlık, sosyal güvenlik, ne bekliyorsunuz bu kadar problemin olduğu ülkede, küçük bir azınlığın iyi insanların,  iyi niyetli ve çalışkanlığı ile işler yürüyor sadece o da olduğu kadar.

Tüm yeni doktorlarımız TUS denilen, tıpda uzmanlık siteminin tuzagına düşmüş vaziyette, bir doktor dostum anlattı tıp fakültesi 3. sınıfta derse gitmek yerine tıp öğrencileri, TUS hazırlık dersanesine gidiyorlarmış.

16-Akademik hayat, en büyük kandırmacaların olduğu yer, adının önünde Prof. yazıyorsa herşeyin en iyisini biliyormuşsun durumunda hisseden insanlar topluluğu. Tüm bu grubun içinde bir %10 luk kısmı her zaman ayrı tutmak da fayda var. Onlar Türkiyenin tüm bilimsel altyapısını oluşturanlar, araştırmalarını yapanlar, uluslararası makalelerini yazanlar gerisi malesef aradan kaynamaya devam ediyor.

17-Seçimler oluyor oy kullanacağız, görevimiz hile yapılmasını önlemekmiş öyle diyorlar, büyüklerimiz....... yav vatandaşın görevi demokratik olduğunu söylenen bir ülkede sandık korumak olabilir mi? Avantadan kazançlar, avantadan hileler, avantadan oylar. Herşey avantadan.

Herkes birbirini kolluyor müthiş bir güvensizlik ve sistemsizlik ortamı.

18- Kadın hakları, fırsat eşitliği, kadın-erkek toplumsal paylaşımı, insan haklarındaki yerimiz, hukuk sistemimiz, işçi ölümlerindeki sıramız, gelişmişlik düzeyimiz, gelir dağılımımız hangisi doğru?

Dünya'da 180 ülke arasında neredeyiz? BM raporları yalan mı? söylemekte.

Senin ve benim kişi olarak iyi durumda olmamız yeterli mi?  size yetiyor mu? Mutlumusunuz?

Kaktüs: Çok çok iyi niyetli ve aslında çalışkan insanlar var toplumda ve aslında toplumun özünü bunlar oluşturuyor, sağlam duranlar da bunlar, üretenler de bunlar ama bunlar şimdi moda değiller, şimdi rantiyecilik moda, ayrılıkçılık moda, hatta ırkçılık moda, geçmişinle övünmek yerine ona sahip çıkmak yerine, onlara hakaret etmek ve eleştirmek moda. Cumhuriyet Devrimlerini beğenmemek moda, hatta haddini aşıp küfretmek moda. Yoktan var olamak, nasıl bir duygu? Gaziantep'e git ve neden Gazi ünvanını aldığını hatırla, Çanakkale ruhunu hatırla ve hiç unutma eeeeemiiiii :(

Bunu yaparken yarım yamalak bilgi ile yapmak moda, bundan 50 yıl 90 yıl öncesinin yorumunu yapanlar o zamanki şartlara göre düşünmek, mantık yürütmek ve konuşmak zorunda yoksa gerisi yalan dolan olmakta.

Bir de tüm bunları anlayabilene anlatmak lazım, herşeyi kabul eden ve bilerek cahil bırakılmış, apolitik bir topluluğa bir fikir veya yenilik veya karşı fikir anlatmanın da anlamı yok.

Ülke depresyonda, yönetenler depresyonda, herkes mutluluk hapını almış gülerek etrafa boş boş bakıyor ve çöküşün öncü çatırtıları duyuluyor. Çünkü tedavi edici reçete uygulanmıyor, bunu sağlayacak eğitim altyapısı ise artık yok.

Burada durdum yeter artık yazmayacağım, hepimiz bunları zaten biliyoruz ve buna demokratik yollardan ses çıkarmadığımız için bu çöküşten aslında hepimiz sorumluyuz.

Evet zemin sallanıyor, çöküş öncesindeyiz, toplum hayatında maalesef serbest piyasa kuralları geçerli değil ve toplumsal çöküş ile dengemizi kaybedip yere düşmek an meselesi, rantiye servetimiz, hormonlu gıdalarımız, olmayan estetik anlayışımız, yetişemeyen eğitim seviyemiz, yeşilmiş gibi duran nükleer enerjiniz bizi kurtaramayacak, çok üzgünüm, gideyim kendime avunacak birşeyler bulayım kendimi kandırmaya ve mutluluk oyunu oynamaya devam edeyim.

Sekiz yıl sonra ilk 10 ekonominin içinde olalım, dişimi kırarım kusura bakmayın
gazman değilim :) gaza gelemiyom....

Cheerman, 19 Mayıs 2015
Gençlik ve Spor Bayramınız Kutlu olsun (*)



*''Atatürkü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı'' yazmadım çünkü bu cümleyi bu hale 1981'de 12 Eylül paşaları getirilmişti,  1938 de Hazirna da çıkan yasayla bu bayramımızın gerçek adı '' Gençlik ve Spor Bayramı'' dır.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder